26 Mayıs 2019 00:25

Bir Türk yargısı klasiği: Kişiye göre karar

Kamil Tekin SÜREK*

Bu hafta T24’de Gökçer Tahincioğlu haberi okuduk. Ağır cezalar almış Hizbullah örgütü yönetici ve üyeleri cezaları infaz edilmeden birer ikişer bırakılmış.

Aslında Hizbullahçıların bırakılma nedenleri hukuka uygun.

Nasıl mı?

Hizbullahçıların bir kısmı yargılaması devam ederken 10 yıldan fazla tutuklu kaldığı için tahliye edilmişler ve tabii ki, tahliye olanlar daha sonra haklarında mahkumiyet kararı verildiğinde yakalanamamışlar.

Haklarında kesinleşmiş mahkumiyet kararı olan bazıları, DGM tarafından yargılanırlarken, DGM Heyeti’nde asker hakimlerin bulunduğunu, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ve yargılamalarının yenilenmesini talep etmişler. Bu talepleri hem kendilerini mahkum eden ceza mahkemesi hem de Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından ret edilmiş ve Hizbullahçılar AYM’ye (Anayasa Mahkemesi) bireysel başvuru yoluna başvurmuşlar. AYM de, AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi)’nin bu konuda Türkiye ile ilgili çok sayıda kararı bulunduğunu ileri sürerek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ve yeniden yargılama yapılmasını belirtmiş kararlarında.

AYM’nin kararına uyan Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi, hem AYM kararında belirtildiği gibi DGM’lerde askeri hakimin bulunmasının adil yargılanma hakkını ihlal ettiğinden, hem de (kendisi bir ek gerekçe oluşturarak) daha önce mahkumiyet kararı veren Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi hakimleri ve Yargıtay 9. Ceza dairesi hakimleri içinde FETÖ üyelerinin bulunduğunu belirterek yargılamanın yenilenmesine karar vermiş. Ayrıca, dava yenilendiğine göre hükümlü artık sanık sayılır ve 10 yıldan fazla süredir de tutuklu olduğundan tahliyelerine karar verdi. Tabii, onlar da tahliye olduktan sonra yoklara karıştılar.

Buraya kadar hukuki bir yanlış yok.  Yanlış başka yerde.

Biz avukatlar, bir sanığın beraat etme olasılığı zayıf ise ya da bir davayı kazanmak güç olacaksa davayı mümkün olduğu kadar uzatırız. Mantık şudur. Zaman içinde her şey olabilir. Kanun değişir. Hakim değişir. Af çıkar vb. vb.

Yargılamanın makul sürede sona ermesi bunun için gereklidir. Geciken adalet adalet değildir diye söylenen söz boşuna değildir.

Hizbullah yargılamalarının, hemen hemen bütün yargılamalar gibi makul süre içinde bitirilmemesi birinci yanlıştır.

İkinci yanlış, Hizbullahçılara uygulanan hukukun, yasa hükümlerinin diğer tutuklu ve hükümlülere uygulanmamasıdır. Yani, kişiye göre yargılama yapılmıştır.

Bizde kişiye göre karar verilmesinin örneği çoktur. Yerel mahkemelerde her gün birine ikisine rastlanır. AKP’liler hakaret ederse, halkı kin ve düşmanlığa teşvik ederse ya da suç işlemeye tahrik ederse; yargı, fiilin ifade özgürlüğü kapsamına girdiğine hükmeder. Aynı, fiilin çok daha hafifini muhalif işlese ya da muhalifin yargı önüne gelen fiili suç kapsamına girmese bile yargı açar kara kaplı kitabı ve başlar; cumhurbaşkanına hakaret, terör örgütü propagandası, suçu ve suçluyu övme vs. vs. suçunu işlediği sabit olduğundan…

Bunun bir de Anayasa Mahkemesi’nin yaptıkları vardır. 12 Nisan 1991 tarihinde 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası çıkarılırken, yasanın özgürlükleri kısıtlayacak hükümlerinden dikkati başka yöne çekmek için kesinleşmiş cezaların infazında indirim getirdi (örtülü af) Özal Hükümeti. Fakat, siyasi mahkumları kapsam dışında bıraktı. Konu Anayasa Mahkemesi’ne gitti. Anayasa Mahkemesi, ‘infaz indiriminden bazı hükümlülerin kapsam dışında tutulması Anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır’ dedi. Ama Anayasa Mahkemesi de PKK’leri kapsam dışı bıraktı. Gerekçesi hukukçulara saçlarını yolduracak cinstendi. PKK, halen faal (sanki yasa kapsamına dahil edilen örgütler dükkan kapatmıştı), ayrıca devlet için hâlâ tehdit olmaya devam ediyor dedi.

Anlaşılacağı gibi, kişiye göre muamele en üst mahkemeden en alt mahkemeye kadar hep vardı.

Şimdi de Hizbullahçılara uygulanan hukuk diğerlerine uygulanmıyor. Hizbullahçılarla aynı hukuki durumda olan PKK’li ve sol örgütlerden hükümlü olanlar, Hizbullah tahliyelerini haber aldığında mahkemelere başvurmuşlar ve şu cevabı almışlar: onlar AYM’ye bireysel başvuru yaptığı için, onlar hakkında bu kararları verdik. Siz de AYM’ye bireysel başvuru yapın. Yani, beş sene sonra gelin.

Oysa, AİHM kararlarını, AYM kararlarını mahkemeler sanık bireysel başvuru yapmasalar da yargılama sırasında uygulamak zorunda. İşlerine gelince öyle yapıyorlar. Örneğin, ifade özgürlüğü kapsamında yapılmış bir açıklamaya ceza vereceklerinde hemen kararlarının içine ‘AİHM Sürek 3’ kararını koyuyorlar.  

Velhasıl, bizim yargıda numara çok. Amaçlarına uygun bir karar her zaman hukuka uydurulur. Daha doğrusu uydurduklarını sanırlar.

Anlaşılıyor ki, son üç seçim ve referandumda Hizbullahçıların oylarına ihtiyaç vardı. İŞİD hükümlülerini nasıl gizli pazarlıklarla saldılarsa, bunları da seçim pazarlıkları sonucu salmışlar.

Neden son yıllarda sürekli “hak, hukuk ve adalet” konularını tartışıyoruz?

Nedeni belli değil mi?

*Avukat

Evrensel'i Takip Et