03 Mayıs 2019 00:20

Fatma Bostan Ünsal: Kriz derinleştikçe AK Partideki çözülme artacak

AKP'deki gerilimi Evrensel'e değerlendiren partinin kurucularından Fatma Bostan, krizin derinleşeceğini ve çözülmenin daha da artacağını ifade ediyor.

Fatma Bostan Ünsal | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Çağrı SARI
İstanbul

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘kurucu değerler’ vurgulu çıkışı, AKP’nin kurucu ekibinden 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün mesajları… 31 Mart yerel seçimlerinde AKP’de yaşanan erime parti içindeki çatlağın daha görünür olmasına neden oldu. Peki bu çatlak ne zamandan beri var ve boyutları neler?

AKP’nin kurucu isimlerinden Prof. Fatma Bostan Ünsal ile konuştuk. Bostan, AKP içinde çözülmenin çok daha önceden itibaren var olduğunu fakat seçimlerde ortaya çıkan tabloya bakıldığında görünen zayıflamanın, parti içinde birçok kişinin sesinin çıkmasına neden olduğunu söylüyor. Bostan’a göre bürokrasi de AKP güdümünden çıkmaya başlıyor. Sadece 31 Mart yerel seçimler sürecinde bile bunun işaretinin verildiğini söyleyen Bostan, bürokrasinin siyasetten ayrı, özerk olabilme potansiyelinin ortaya çıktığını ifade ediyor. Seçim gecesi YSK Başkanının Anadolu Ajansına verdiği ‘ayar’ ya da Eski AYM Başkanının “Ne ahlak ne de hukuk bıraktık” çıkışının da bürokrasideki çözülmeden kaynaklı olduğunu düşünüyor.

Bostan ayrıca krizin çok daha fazla derinleşeceğini, bu nedenle AKP’deki çözülmenin daha da artacağını ifade ediyor.

BÜROKRASİ DE AK PARTİNİN GÜDÜMÜNDEN ÇIKMAYA BAŞLADI

AKP içinde yaşanan gerilim, seçimlerin hemen ardından daha görünür oldu. Bunun temel nedeni 31 Mart seçimlerinde yaşanan AKP’deki erime mi yoksa başkaca etkenler mevcut mu?

Özellikle OHAL sürecindeki hukuka aykırı uygulamalar AK Partili siyasetçiler ve elbette tabanda zaten hoşnutsuzluklara başlamıştı. OHAL’in uzatılacağının anlaşılmasından çok kısa bir süre sonra bunun ekonomiye olumsuz olarak yansıması hoşnutsuzluğu arttırmıştı. Şimdi Davutoğlu’nun manifestosundan da anlıyoruz ki Anayasa referandumu da parti içinde ciddi oranda rahatsızlığa sebep olmuş. 31 Mart seçimlerinin işleyişi bürokrasinin de AK Partinin güdümünden çıkmaya başladığını gösteriyor. Bu çeşitli sebeplerden olabilir. Ekonomik kriz son derece etken. Artık beş altı aydır krizin tencereye vuracak kadar etkili olduğunu görüyoruz. Bu durum Ak Partililerin tarif ettiği gibi yurt dışı odaklardan kaynaklı olmadı elbette. Hükümet de krizin geldiğini gördü. Bu nedenle bir buçuk yıl sonra yapılması gereken seçimleri erkene aldı. Krizin etkilerini göreceğimiz ilk seçim de bu seçimlerdi. Aslında desteğin azaldığını hükümet görüyordu. Anket şirketlerine yüklenmeleri de bu nedenleydi. Buna rağmen anket şirketleri hükümetin hücumuna rağmen hayret verici şekilde meslek etiğine sahip çıktılar, aslında bu hucüm da seçime yönelik bir manevraydı. Böyle bir hücum olmasaydı seçim sürecinde anketler tartışılacaktı ve bu muhalefetin sinerjisini ve şevkini arttıracak, iktidar partililerin şevkini kırabilecekti, bu itibarla başarılı bir hamle olarak bile okunabilir. Bu netlikte anketler tartışılmadığı için İstanbul seçimleri iktidarı şok etti ama referandumda aslında gerileme görülüyordu.

Anayasa referandumunda İstanbul’da bugünkü cumhur ittifakını oluşturan blokun oyu olan "evet" yüzde 48,65 iken "hayır" bloku yüzde 51,35 almıştı. Tabii belediye başkanlığında aynı başarının otomatik olarak gerçekleşmeyeceği belliydi. Birbirine zıt ideolojik yaklaşımlara sahip grupların bir aday etrafında birleşmelerini sağlayacak aday profili olmasaydı bu ölçüde başarı yakalanamazdı.

İTİRAZLAR OHAL KHK’LERİ İLE BAŞLADI

Önceden de parti içinden çıkışlar oluyordu ama bu kadar belirgin değildi. Bugün açısından bu gerilimin daha çok görünür olmasının temel nedeni nedir?

Aslında süreç OHAL KHK’leri ile daha çok belirgin oldu. Ben o dönem Yeni Asya Gazetesine bu konuda röportaj verdim. Bir il başkanının eşi aradı beni. Bu konuda huzursuzlukları olduğunu söyledi… Çok insanlar açık bir biçimde kamu hizmetinden atıldılar, özel şirketlerde bile çalışmalarına izin verilmedi. Bugün seçme hakları bile ellerinden alınmak istendi. Şimdi yurt dışına da gidemiyorlar ve tüm bunlar için dayanışma bile oluşturacak durum yok. Çünkü bu faaliyetler de "terörist faaliyet" olarak görülüyor. Toplumsal dayanışmayı da suç unsuru olarak görüyorlar. Yüzde elli, depresyon ilacı kullanıyor. "Keşke ölseydim" diyenler var. İlk darbe teşebbüsünün verdiği dehşet ile insanlar pek önemsemedi ama sonra yakınlarının, her şeyini bildikleri insanların hapsedildiğini gördüler. Bu saydığımız insanlar AK Partide vekillik de yapan insanlar, doğal olarak kendilerine yansıtılıyor bu durum. Tüm bu yaşananlar da AK Parti içinde de desteğin azalmasına neden oldu.

Ayrıca yerel seçimlerde ittifak yapmak mecburiyeti, yerel seçimlerin mahiyeti icabı çok büyük tartışmaların daha seçimler öncesinde ortaya çıkmasına yol açtı. Yerel seçimler adayların daha ziyade öne çıktığı seçimler oluyor, yıllarca yerel siyasette yer almış veya almayı düşünen pek çok isme bu dönemde ittifak nedeniyle uzakta durması söylenince ya istifa ettikleri ve tam karşı kutba yani CHP’ye geçtikleri ya da var olan bir başka partiyi desteklediklerini gördük.

Bunun üstüne iki en büyük büyükşehirde seçim kaybedilince ve üç büyük şehri muhalefet alınca, iktidarı devam ettirmesi kuşkulu olan her iktidar partisinde görülecek hareketlilik yaşanmaya başladı. Bilindiği gibi bu tür kitle partilerinin önemli bir destek halkası ideolojik, hatta yaşam tarzı farklılığının hiç önemi olmadan her kesimden farklı gruplardan oluşabilmektedir. Şimdi orada bulunmanın en önemli varlık sebepleri “güç”ün kaybedilmeye başlaması üzerine farklı çıkışların görülmesi beklenen bir durumdur. Ayrıca seçim süreci bu zamana kadar siyasi etkiye açık çalışan bürokrasinin artık özerk davranma eğilimi göstermesi de AK Parti etrafındaki bu halka için alarm verici olmuş olabilir.

AK PARTİYE ELEŞTİRİLER BÜROKRASİYİ CESARETLENDİRDİ

Bürokraside ayrılma var diyorsunuz…

Sadece 31 Mart yerel seçimler sürecini gözlemleyerek bürokrasinin siyasetten ayrı, özerk olabilme potansiyelinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Weber’i hatırlayarak rasyonel, kurala uygun davranma ile adeta özdeşleşen bürokrasinin son seçimlerde bu işleyişe uygun davranma yönünde eğilimi, yıllarca sürmüş olan ama fark etmediğimiz pek çok anomaliyi gözümüzün önüne sermiştir. Tek bir örnek vermek istiyorum, AA’nın seçim sürecindeki “manipulatif” yayın politikasından hep şüpheleniliyordu ama YSK Başkanının “AA bizim abonemiz değil, haber kaynağı neresidir bilmiyorum” ifadesi durumu bütün açıklığı ile ortaya sermiştir. Zaten pek çok hükümet destekçisi yazarın AK Partiyi eleştiren yazılar yazmaları, Davutoğlu’nun manifestosu, Anayasa Mahkemesi eski Başkanı Haşim Kılıç’ın “Ne ahlak ne de hukuk bıraktık” şeklindeki eleştirileri, çeşitli milletvekili ve eski bakanların çok aşikar olmasa da kapalı gruplarda bu şekilde davranmalarını bürokrasinin bu yaklaşımı cesaretlendirmiştir diyebilirim.

ADALET DUYGUSUNDA CİDDİ RAHATSIZLIK VAR

AKP’de “kurucu değerlerden uzaklaşma” eleştirileri görüyoruz. Daha evvel liyakat tartışması da yaşanmıştı...

AK Partinin en yakınındaki isimler sizin-bizim göremeyeceğiniz bazı asimetrik yükselişleri daha rahat görüyor. Adalet duygusunda ciddi rahatsızlık var. AK Parti kendi içine de adaletsiz, eşit değil. Bu durum rahatsız etti. Ayrıca OHAL’in uzatılması ile artan dolardan kaynaklı sıkıntılar dolar borçlularını -ki Türkiye’de sermaye açığı olduğu için iş çevrelerinin büyük kısmını oluşturuyor bu kesim- veya ara malı doların fiyatına bağlı olan inşaat gibi kimi sektörleri epey etkiledi. Hukuk güvenliğinin ciddi oranda zedelendiği OHAL ortamında istikrarı seven para, bırakın Türkiye’ye gelmeyi buradan çıkmaya başladığı için sanayi ciddi oranda etkilendi, yani tüm ekonomik kesimlerin ciddi sıkıntılar duymaya başlamasına yol açtı.

SERMAYE ÇEVRELERİ YENİ BİR ARAYIŞ İÇİNDE

Sermaye çevreleri ile yaşanan sıkıntılardan bahsediyorsunuz… Bu çevreler AKP’ye alternatif bir arayış içinde mi?

Mümkündür. Hiç sürpriz olmaz. Çünkü sermaye hukuk güvenliğinin olmadığını gördü. Bankalara, fabrikalara, mülklere el koymalar falan. Sadece muhaliflerin değil AK Parti içindeki sermeye çevrelerinin de yurt dışında yatırım yaptıklarını biliyoruz.

DAVUTOĞLU’NUN ÇIKIŞI BİR BAŞLANGIÇ...

Davutoğlu’nun ‘manifesto’suna gelelim. "Bahsedildiği gibi bir parti kurma işareti değil" diye yorumlayanlar oldu. Bu çıkışı neye bağlıyorsunuz?

Ak Partinin şansı mı şanssızlığı mı Davutoğlu… Bu tartışmaların daha görünür yapılması gerekirdi. Şimdi öğreniyoruz ki daha evvel mektup yazmış pek çok kez. Cumhurbaşkanı Yardımcısını, yani Cumhurbaşkanı bir yere gittiğinde onun yerine geçecek kişinin seçimle değil atama ile olmasını eleştirmiş… Tartışma eşit ilişki çerçevesinde olmuyor, işte o vakit, niye bu eleştirileri dikkate alsın ki. Yani en azından parti içinde tartışılacak mekanizma olmamasını telafi etmek üzere kamuoyu desteğini kazanmak için bu konuların kamusal alanda tartışılmasını sağlamanın yolları denenebilir, neticede Erdoğan da yaklaşımını değiştirebilirdi. Aslında milletvekilleri o kadar etkisiz değil, Anayasa referandumunda Erdoğan halk arasında “yedek milletvekilliği” denilen bir değişiklik getirmek istemişti, o dönemde istifa ettirilen belediye başkanlarının olduğu ortamda milletvekilliğini çok güvensiz bir konumda bırakacak bu değişiklik talebi reddedilmiş ve bir daha tartışılmamıştır bile. Yani kendileri ile ilgili konularda gösterdikleri cesareti, konumlarının mecbur bıraktığı gibi milletin üstün çıkarını gözeterek gösterebilselerdi bugün şikayet ettikleri hususlar ortaya çıkmazdı bile diye düşünüyorum.

Davutoğlu’nun çıkışı, bir tartışma yaratmış mıdır AKP’de. Dile gelmeyen geldi mi?

Bir ferahlama olmuştur tabii. Bu bir başlangıç. Davutoğlu’nun çıkışı bireysel gibiydi bugüne kadar ama kriz, hukuksuzluk, hükümetin uluslararası alanda da sıkışıyor olması bu sesin çıkmasını kolaylaştırmıştır. Başka türlü bir siyasi parti de çıkabilir AK Parti içinden. Her şey olabilir…

BUGÜN KONUŞMAYAN AMA RAHATSIZ OLDUĞU İÇİN AYRILAN BİRÇOK KİŞİ VAR

Cumhurbaşkanı AKP’yi kurmak istediğinde yola çıktığı isimlerden kimse de kalmadı sanırım.

Tabii kalmadı. Hüseyin Besli, Ayşe Böhürler, Abdüllatif Şener… Şener teşkilattan sorumlu başkan yardımcısıydı, partinin bel kemiğiydi, bütün il yönetimlerini kuran kişiydi. Ne kadar önemlidir bir parti için. Bugün yok. Ertuğrul Yalçınbayır genel sekreterdi partinin. Siyasi işlerden sorumlu başkan yardımcısı Mir Dengir Fırat hepsi koptu… Bugün konuşmayan ama rahatsız olduğu için ayrılan birçok başka kişi de var.

BAZI AK PARTİLİLER REFERANDUMDA "HAYIR" OYU VERDİ

Yeni hükümet sistemi ve Cumhurbaşkanına verilen olağanüstü yetkiler de tartışılıyor mu AKP’de?

Aslında şunu söylemişlerdi: "Çok güçlü bir başkan tarifi var. Ya tasvip etmediğimiz biri başkan olursa halimiz ne olur." Çok az sayıda olsa da bazı AK Partililer o nedenle referandumda "hayır" oyu verdi. Serinkanlı bir biçimde içerik tartışmadan Erdoğan taraftarlığı merkeze alınarak referanduma gidildi; beka mevzusu, "hayır" blokunun “terör destekçisi“, “hain” olarak vasıflandırıldığı bir ortamda cereyan etti bütün tartışmalar. Şimdi sistem değişikliği sonrası bütün problemlerin çözüleceği sözünün verilmesinden tam iki yıl sonra tam da Türkiye’nin hukuk düzeninin ciddi oranda tahrip olduğu ve ekonomik krizin hissedildiği ve gerekli önlem alınmazsa, yani uzlaşma sağlanamazsa daha kötüye gidişin olacağının başta Cumhurbaşkanı tarafından bir şekilde ifade edilmeye başlandığı bir vasatta tartışma daha yüksek sesle ve kamuoyu önünde oluyor.

BİNALİ YILDIRIM ADAY OLMASAYDI BU NETLİKTE KONUŞMAZDI

Binali Yıldırım’a gelelim. Üst üste yaptığı açıklamalar var. Yıldırım bu tartışmaların neresinde kalıyor?

Aslında seçim çalışması yaparken de söylemişti, “Adaylar yarışmıyor ki” diye… Bir taraftan bunu vermeye çalıştı, ki haklıydı, AK Parti hükümetlerinin en başarılı bakanlığı olarak görülen Ulaştırma Bakanlığını, çalışkanlığını hatırlatmak istiyordu, diğer taraftan da yıllardır kutuplaşan toplumumuzda kutuplaşmayı aşacak bir şahıs olduğu izlenimi vermeye çalışıyordu. Ama yerel seçimler olduğunu unutturacak şekilde seçim çalışmalarını siyasi parti genel başkanı üzerinden götüren parti muhalefet değildi, Binali Bey’in kendi partisi AK Partiydi. Evet haklıydı, her yerde sanki Cumhurbaşkanı seçime giriyormuş gibiydi, yani adayların seçimi olmadığı mesajını en çok veren Cumhurbaşkanıydı. İtiraz etmesi gereken şey Cumhurbaşkanının kendisiydi. AK Parti bir taraftan da kendi muhafazakar kitlesini konsolide etmeye çalışırken -ki buna mecburlardı, nihai başarı getirmese bile bu taktik AK Parti seçmenlerinin partilerinden uzaklaşmasını engellemiştir-  diğer taraftan Binali Bey’in başarılarının görüleceği, AK Partili olmayanların desteğini almaya çalışacak bir strateji uygulamaya çalıştı. Fakat bu seçim stratejisiydi, zıt iki mesajın aynı anda tutmasını beklemek esasen çok mantıklı da değildi. Kendisi aday olmasaydı, bu netlikte konuşmazdı.

DESTEK KAYBI ÇOK

Erdoğan’ın Kızılcahaman’da belediyelerin harcamalarına dönük yaptığı eleştiriyi nasıl okudunuz?

Bu seçimlerde denge denetlemenin ne kadar önemli olduğunu fark ettik. İstanbul’da Ankara’da yapılanlar, kayyum belediyelerinin harcamaları ile bütçenin nerelere gittiği görüldü. Bir daha seçilme imkanını ciddi oranla zedeleyecek şekilde davranışlara girmemeleri ve ekonomik kriz nedeniyle harcamalara dikkat etmelerini sağlamak üzere açıklamaları yaptığını düşünüyorum. Denetlemek ne kadar önemliymiş değil mi?  İstanbul ve Ankara’da meclis çoğunluğuna sahip değil şimdi belediye başkanları ama yaratıcı çözümler bulunmak zorundayız. "Topal ördek" olacak değiller ya… Artık açık yapıyorlar meclis toplantılarını. Belediye meclis üyeleri ne karar veriyor, halk görüyor artık… Yeni tecrübelerle kendi denetim mekanizmalarımızı oluşturmalıyız… Son beş yıldır seçime gidiyoruz. Diyorlar ki hep "Bundan sonra düzeleceğiz". Seçmen desteği çekmiyor ama daha kötü oluyor. 24 Haziran’da aynı şey söylendi, en kötü dönem başladı. Bu kez mutfağa ateş düştü. O nedenle destek kaybı çok. Kriz daha da derinleşecek. Çözülme daha çok yaşanacak. Ben pek çok şeyin memleket açısından düzeleceğini düşünüyorum. Düzelmenin ucu artık görünmüştür.

Düzelmekten kastınız AKP mi kendine çeki düzen verecek, yoksa bu erime memleketi mi rahatlatacak?

31 Mart seçimleri yerel seçimler olmasına rağmen pek çok açıdan 7 Haziran 2015 seçimlerini hatırlatıyor. O dönemde koalisyon kuramayan siyasetçiler ve siyasetçilerini buna zorlayamayan Türkiye halkı bu dört yıl içinde maddi, manevi ne sıkıntılar çekti, bir darbe teşebbüsü bile yaşadı, yüzlerce insan kaybına uğradı, yüz binlerce insanını toplumdan dışarı attı, gele gele herkesin kaybettiği bir ortamda buldu kendini. Şimdi ikinci 7 Haziran’ı olması gerektiği gibi geçirmesi gerekiyor.

YENİLENME KARARI ANCAK YSK TOPTAN İSTİFA EDERSE ALINIR

Seçim yenilenirse parti toparlar mı çözülür mü, daha büyük ne bekler?

Seçimin yenileneceğini düşünmüyorum bürokrasiyi de rasyonel olarak gördüğüm için. YSK nasıl "Yenileyin" diyecek ki? Kendisine yönelik itiraz sandık başkanlarıyla ilgili, YSK kendi atadı başkanları. Yenilenme kararını ancak şöyle alır: YSK toptan istifa eder… Osman Can, yakın zamanda hukukun temel kavramlarından birini hatırlatmıştı: Hiç kimse kendi kusurundan hareketle bir fayda kazanamaz. Sen babanı öldürüp babanın mirasına konamazsın… Yani, herkese düşen istifa etmektir. "Şaibeli seçim" deniyor. O vakit, bu seçim öncesi “Hiç sorun yok, her şey doğru” diyordunuz. Ya o dediğin yanlış ya şimdiki. Eğer öyleyse, bu seçimi yürüten herkes, siyasiler de istifa etmeli. Mutabakat hükümeti kurulmalı muhalefetin de içinde olduğu… Cumhurbaşkanının yetkileri de kısıtlanmalı. Ancak bu haliyle yeni bir seçime gidebilir. 

CUMHUR İTTİFAKI'NIN ASIL KAZANANI DEVLET BAHÇELİ'DİR

Cumhur İttifakı'nın geleceğini nasıl görüyorsunuz.? MHP lideri Devlet Bahçeli 13 sayfalık metin yayınladı ve önemli olanın Cumhur ittifakı olduğunu savundu…

Cumhur ittifakının asıl kazananı MHP ve daha özelde Devlet Bahçeli’dir. Kendi partisinde başkanlık desteği azalmış biriyken bugün başkanlığının tartışılmadığı, pek çok belediyede seçim kazanmış bir parti başkanı konumunda. Esasen bu ittifaktan MHP’nin kazançlı çıkacağı belliydi, çatışma çözümlerinde de gördüğümüz gibi, süreç içinde daha ortalama olanın desteğinin azaldığı, daha uçtaki eğilimlerin güçlendiği bir süreç oluyor, Cumhur ittifakında da böyle oldu. O yüzden “Türkiye ittifakı”na karşı çıkması kendisi ve partisi için artık kazançlı olacağı bir ortamdan çıkış anlamına geliyor.

"TÜRKİYE İTTİFAKI"NIN İÇERİĞİNİN İYİ DOLDURULMASI GEREKİYOR

Peki "Türkiye İttifakı" tartışmalarını nasıl okuyorsunuz. Siz nasıl bir ittifak öneriyorsunuz?

Ben çok doğru buluyorum, yalnız içeriğinin iyi doldurulması gerekiyor. Bu zamana kadar kolaylıkla halkın yüzde ellisini “terör”e destek verenler olarak gören bir Cumhur ittifakı söz konusuydu. Her ne kadar etik olarak bu konu tartışılmıyor olsa, neticeleri üzerinden, pragmatik amaçlarla bu konu önümüze gelse de bugün 82 milyonu dikkate alan bir ittifakın dile getirilmek zorunda kalınması olumludur. Her siyasi figür, parti, toplumsal kesimin bu süreçte “Türkiye İttifakı”nın nasıl olacağı ile ilgili tartışması ve her grubun “eşit” ve “özgür şekilde” katılacağı Habermas’ın kavramsallaştırması ile kamusal alanda geçecek bir tartışmanın olması gerekiyor. Türkiye toplumu bu konuda çok tecrübeli olmadığı için Türkiye kamuoyunun büyük bir dikkatle bu ittifakın içeriğini ve usulünü belirlemesi gerekmektedir. Bu çerçevede güç temerküzünün düzeltilmesi, denge denetleme mekanizmalarının netleştirilmesi gibi kurumsal yeniden düzenlemeler,  yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının garantileyecek tedbirler, bürokrasinin gittikçe liyakatten uzaklaşan atama usüllerinin düzeltilmesi, OHAL düzenlemeleri ilk önem verilen konular olacaktır. Aciliyetine binaen şunu da ilave etmem gerekir: Ceza infaz hukukunun uygulanmamasına dikkat çekmek, mahkumların aile ve avukat görüşme haklarının herkes için eşit şekilde sağlanması için ölüm orucuna giren binlerce mahkum ve onlara destek olan aileleri ve bu kadar asimetrik basın ortamında bile olanları duyan ve haklı olarak kurumların hukuka uygun davranmasının gerekli olduğunu düşünen daha geniş kamu oyunun beklentisini acilen gerçekleştirmek gerekir.

ÖNCEKİ HABER

Dünyanın en büyük gazeteci hapishanesinden notlar

SONRAKİ HABER

Gazetelerde 'Ne Var Ne Yok?' | Mithat Fabian Sözmen - 3 Mayıs 2019

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa