07 Ekim 2012 05:17

Sağlıkta balayı bitti

Sağlıkta Dönüşüm Programı’ AKP’nin en yumuşak karnı aslında. 10 yıldır uygulamaya konulmak istenen program sonucunda gelinen noktanın, ‘memnuniyetsizlik’ olduğunu biz değil, TTB Merkez Konsey Başkanı Özdemir Aktan söylüyor. Aktan ile sağlık alanının tümünü değerlendirdiğimizde, yine Aktan’ın tespitin

Sağlıkta balayı bitti
Paylaş
Hilal Yağız

Aktan’la Sağlık Bakanı ile yaptıkları son görüşmelerdeki çarpıcı sözleri, inanılmaz derecede artırılmaya çalışılan niteliksiz tıp fakültesi sayısı ve yaratılmaya çalışılan geleceğin işsiz hekim ordusunu konuştuk. Sınır ötesi tezkeresinin Meclisten geçirildiği gün görüştüğümüz Aktan, özgürlük, demokrasi ve barışın aslında ‘sağlık’ ile nasıl yakından ilişkili olduğunu bir kez daha vurguladı. AKP Hükümetinin sağlık politikasına karşı mücadele ediyorsunuz. Bu mücadelede gelinen yer nedir? Sağlıkta Dönüşüm Programı denilen şey, neredeyse 10. yılına geliyor. Biz başından beri bu programın ülkenin geleceği için iyi bir program olmadığını savunduk. Maalesef geldiğimiz nokta bizi haklı çıkarttı. Nasıl? Baştan tamamen ücretsiz bir sistem tartışılırken, şimdi katkı ve katılım payları oldukça arttı. Bununla da yetinmiyorlar. Katkı paylarının daha da artırılacağı ortada. Bununla birlikte yine Sosyal Güvenlik Kurumu bu işi karşılamadığı için bir kaynak yaratma çabası devam ediyor. Şimdi ek sigorta, tamamlayıcı sigorta denilen bir kavram çıktı ortaya. Aslında bu tamamlayıcı sağlık sigortası denilen şey de insanların cebinden daha fazla para çıkmasına sebep olacak. Çünkü bu tamamlayıcı sigorta, şu anlama geliyor ki güvenlik kurumu verdiği sağlık hizmetlerini daha da daraltacak. Yani bazı hizmetleri bu paketten çıkartacak. Dolayısıyla bu paketlere ulaşmak isteyenler ek bir para vererek tamamlayıcı sigortadan yararlanmak zorunda kalacaklar. Bu tabii zorunlu bir hale geldi. Çünkü bu sistem bu şekilde finanse edilemiyor. Artık görünen o ki sağlığı halkın cebinden finanse edecekler. Baştan beri hep sağlıktaki hizmetten memnuniyet olduğu söylendi ama bunun artık değişmeye başladığını, gerçeklerin ortaya çıktığını görüyoruz. Balayı bitti aslında. İnsanlar hâlâ hastaneye hekime ulaşmakta zorluk yaşamıyorlar ama muayene edilemiyorlar. Eski memnuniyet de yok artık. İnsanlar eskisi gibi istediği yere gidebilmesi şu anda maliyetleri artırıyor. Bizi bu hale popülist sağlık politikaları getirdi. Genç nüfusa rağmen doktora gitme oranı çok daha fazla ve elbette bu da sağlık ekonomisini zorluyor. Öyle olunca da bu popülist politikalar tıkanacak. Ceplerinden para ödemek zorunda kaldıkları zaman, sağlık hizmetlerine ulaşamadıkları zaman ortaya çıkacak ve artık hastanelere ulaşmak da eskisi kadar kolay olmayacak. Bu sürpriz değil. Bu dünyanın her yerinde böyle oldu. Ve bu politikalardan yoksullar zarar görecek. Görünen o ki, bundan sonra insanlar daha nitelikli bir sağlık hizmetine ulaşabilmek için daha fazla para ödemek zorunda kalacaklar.

Peki bu sistem için kötünün kötüsü nedir? Daha ne kadar devam edecek?
Sağlık niçin bu hale getirildi? Konuyu önce buradan ele almak lazım. Neoliberal politikalar bunun bir parçası elbette. Bu politikalar ile şu yol izleniyordu. Ekonomi sürekli büyür, şirketler de büyür, ekonomi de büyür ve gelir artarsa, o zaman bu artan gelirden herkes nasibini alır. Ve daha iyi bir sosyal ortam ortaya çıkar diye bir teori ortaya atıldı. Bir kere bunun böyle olmadığı ortaya çıktı. Bu politikalarla fakirler daha fakir, zenginler daha zengin oldu. Bu dünyada da, Türkiye’de de böyle oldu. Bunun sonu bir kere buradan gelecek. 2008 yılında yaşadığımız kriz bunun sonucunda ortaya çıktı. O zaman da insanlar baktılar ki bu iyi bir sistem değil. Sağlıkta da durum böyle. İkinci problem de kapitalizmin sürekli krizleri olur ve kapitalizm bu krizlerle büyür. Eskiden ne oluyordu? Böyle bir kriz ortaya çıkar ya da savaşlar ortaya çıkardı. Bizde de savaşlar 2008 krizinden beri ortaya çıkıyor ama bu savaşlar eski savaşlar değil. Daha küçük boyutlu yöresel çıkıyor. Dolayısıyla bu sıkıntıyı çözmüyor. Bu yüzden sağlık bu krizin çözümlerinden birisi olarak  kullanıldı. Bu sektörü büyüterek, kapitalizm krizi yok etmek gibi bir amaç vardı. Sağlık turizmi, kamu hastane birlikleri, sağlık kampüsleri... Bu tabii sürekli tüketimi artıran bir şey. Bu bir şeyi çözecek mi tabii ki çözmez. Bunun için müneccim olmak gerekmiyor. Bunu en iyi yapan ABD’ydi. ABD örneğine bakıldığında işin nereye gideceğini görmek kolay aslında. Ne oldu? Obama nasıl seçimi kazandı? Aslında sağlık reformu vadederek seçimi kazandı. Çünkü ABD gibi geliri yüksek olan bu ülkede bile 60 bin kişi sigortaya ulaşamadı. Sağlık gelirleri o kadar arttı ki, şu anda ABD açık ara daha çok para harcıyor sağlığa. ABD gelirinin yüzde 20’sini sağlığa ayırıyor. Bu iş böyle gitmez dendi ve bir kamu sigortası oluşturdu. Bu tamamen bir özelleştirilmiş sistemden bir kamu sistemine geri dönüş oldu. Mecbur kalındı. Aynı şey 2008 krizinde de oldu. Bu neoliberal politikaların çok rahat gitmeyeceği 2008’den beri anlaşıldı. Bizdeki sağlık politikaları da oradaki modelin alınıp buraya birebir getirilmiş hali. (Ankara/EVRENSEL)


SOSYAL PATLAMALAR BİZDE DE KAÇINILMAZ

Yani benzer süreçler bizde de görülecek.

Evet. Yani ne olacak? Kısa bir süre sonra insanlar çok para ödemeden sağlığa ulaşamayacaklar. Parası olmayanlar da sağlığa ulaşamayacaklar.

Sigorta kurumlarının birleştirildikten sonra da açık vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yine kapitalizmin krizini çözmekten söz ettiğimiz zaman bir savaş durumunun uygulanması lazım. Sağlıkta ve sosyal güvenlikte savaş politikasının uygulanması lazım. Bu ne demek? Birincisi üretim ve tüketim artacak. Ama buna karşılık da ücretler kısılacak. Çünkü başka türlü sistemin kâr etmesi söz konusu değil. Dolayısıyla ücretler kısılacak. Ayrıca ek ne kadar para alınabiliyorsa alınacak. Emeklilik yaşı artırılıyor. Her halükarda insanların bu sisteme daha çok para verip hem sağlık hem de sosyal güvenlik geleceğini bu şekilde kurtarması bekleniyor. Bu ne kadar gider? Çok gitmez. Nasıl ki Avrupa’nın bir çok yerinde sosyal patlamalar yaşıyorsak bunların bizde de olması kaçınılmaz.


AMAÇ İŞSİZ DOKTOR ORDUSU YARATMAK

Kampüs hastaneleri projesi nasıl?

Bu pazarı büyütmekle ilgili bir şey. Özelleştirme ile hastaneleri şirket gibi düşünürsek, kâr etmesi lazım. Kâr etmesi için de gelirlerini artırmalı, giderlerini de azaltmalı. Tabii giderlerinin başında da sağlık çalışanlarının ücretleri geliyor. Burada yapılan sağlık  çalışanlarının özlük haklarının yok edilmesi, ücretlerinin düşürülmesi. Burada şöyle bir sorunla karşı karşıyayız. Doktor sayıları artırılmaya çalışılıyor. Öğrenci sayısı bundan 4 yıl önce 4 bin 500 civarındaydı. Bu sene 8 bin 800 oldu. Önümüzdeki 3-4 yıl içinde bu rakamın 13 bin 500’e çıkartılması planlanıyor. Onun için bir sürü tıp fakültesi, niteliklerine hiç bakılmadan açılıyor. Amaç bir işsiz doktor ordusu yaratmak ve bu şekilde de ücretleri daha da aşağı çekmek. Burada niteliği kimse konuşmuyor. Bu öğrenciler nasıl bir eğitim alacak? Doktor oldukları zaman sana bana nasıl bakacaklar, bunu kimse düşünmüyor. Bu ülkenin aslında geleceği ile oynanıyor sağlık açısından...

Uyarılarınızın ne kadarı gerçekleşti?
TTB’nin bir saygınlığı var. Burada çalışan herkes ücret almadan çalışıyor. Hepimizin hekim olduğunu düşünürsek bir de işimiz var. O işimizden, ailemizden fedakarlık ederek bu işi yapıyoruz. Dolayısıyla burada insanlar bir şeyler söylerken bunun bir takım art niyetlerle söylenmediğinden eminler. Biz bu sağlık sistemi ülkemiz için iyi değildir dediğimizde insanlar bunu ciddiye alıyorlar. Bunun arkasında bir art niyet olmadığını anlıyorlar. “Bu insanların cebinden daha fazla para çıkacak. Sağlığa zor ulaşacaklar” noktasına 8-10 yılda gelebildik ancak. 8 sene önce de söylüyorduk ama şimdi görünür hale geldi.

Kamu özel ortaklığı ile başlanan ancak Danıştay tarafından yapımı iptal edilen, Etlik Hastanesinde yıkım devam ediyor. Sağlık Bakanı ile bir ay kadar önce uzun bir görüşme yaptık. Bu konu da gündemlerden bir tanesiydi. Bakan, “Yargı beni durdurmaz” diyor. Herkes yargı kararına rağmen yıkımın devam ettiğini biliyor. Bütün yöneticilerinin bilgisi var. Bu ülkede yargı durduramazsa eğer ne durdurur açıkçası bilmiyorum.


SAĞLIK GİBİ, SAĞLIK EĞİTİMİ DE ÖZELLEŞTİRİLİYOR

Özel okullar, vakıf üniversiteleri daha çok sağlık alanına yöneliyorlar. Neye güvenerek bunu yapıyorlar?

Şimdi sadece sağlık alanı özelleştirilmiyor. Yani aynı şekilde eğitim de, tıp eğitimi de özelleştiriliyor. Maalesef üniversitelerimizin durumu hiç iyi değil. Ekonomik açıdan da kötü. Şu anda tıp fakültelerine baktığımızda özel tıp ile devlet arasında bir rekabet henüz yok. Yani kimse Çapa’ya mı özel fakülteye mi gideyim sorusunu pek fazla sormuyor. Ama ilerde bu maalesef olacak çünkü özelleştirilen kamu üniversiteleri ve devlet üniversiteleri gittikçe güçsüz hale getiriliyor. İşin temel mantığı aynı, sağlık gibi, sağlık eğitimi, tıp eğitimi de özelleştiriliyor. Bu nereye varacak? Parası olan sağlık eğitimini alabilecek olmayan alamayacak. İş buna doğru gidiyor.

Aile hekimliği reklamı iyiydi. Şimdi, vaat edilenler gerçekleşti mi?
AKP’nin en güzel yaptığı şey propaganda zaten. Aile hekimliği geldiği zaman “her ailenin bir hekimi olacak. Telefonun ucunda bir hekiminiz olacak” denildi. Hekimlerin gece gündüz, 24 saat hizmet verecekleri söylendi. “Bu nasıl bir doktordur ki, tek başına aşağı yukarı 3 bin kişiye bu hizmetleri verecek? Nasıl bir insan buna yetişecek?​” diye sormadı kimse. Neyse sonuçta aile hekimliğinin de nasıl işlediğini görmeye başladık. İyi işletilebilse uygun bir sistem. Ama aile hekimleri zorlu çalışma koşullarında gereken hizmeti veremiyorlar. İsteseler de yapamıyorlar.


BARIŞI DA DEMOKRASİYİ DE İSTEMEYE DEVAM EDECEĞİZ

30 yıldır süren bir savaş var. Sınır ötesi tezkeresi Meclisten geçti. Bir sağlık örgütü başkanı olarak siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sağlık örgütü dediğimiz zaman sağlığı tanımlamak gerekiyor. Yani burada dünya sağlık örgütünün sağlık tanımı çok nettir. İnsanların bedensel, zihinsel ve sosyal olarak iyi olma halidir diye tanımlanıyor sağlığı. Özetle bedensel veya zihinsel olarak iyi olup sosyal olarak iyi değilseniz sağlıklı değilsinizdir. Dolayısıyla bir savaşın varlığı da insanların sosyal olarak kendisini iyi hissetmesi söz konusu değil. Savaş ve şiddet her zaman bir halk sağlığı sorunu olarak görülür. Onun için hekimler her fırsatta her türlü savaşa karşı çıkmıştır ve çıkmaya da devam edeceklerdir. “Barış istemenin sağlıkla ne ilgisi var?​” diye bir soruyu kimse sormuyor artık. Dolayısıyla barış istemimiz devam edecek. Üstelik de barışla birlikte özgürlük ve demokrasi de istiyoruz.  Çünkü diğer türlü sosyal açıdan insanların iyi olması söz konusu değil. Bir ülkede demokrasi yoksa burada sosyal iyilikten bahsedemeyiz. Bir ülkede özgürlük yoksa olmaz. Bu kolay elde edilmiyor. Bununla da mücadele etmeye devam etmek gerekiyor. Tezkerenin geçmiş olması barıştan daha fazla uzaklaşıp savaşa yaklaştığımız gibi bir şey ortaya çıkartıyor ki bu kimse için istenilen bir şey değil. Hekimler her fırsatta barış isteğini dile getirmeye devam edecek.

ÖNCEKİ HABER

Laiklik ve barış için!

SONRAKİ HABER

Savaş propagandasına kader kılıfı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa