26 Mart 2019 00:00

Duruşmaya girebilen fotoğraf makinesi: Mahkeme ressamlığı

Anıl Yurdakul, Çizer Murat Başol ile mahkeme ressamlığını konuştu.

Çizer Murat Başol

Fotoğraf: Anıl Yurdakul

Paylaş

Anıl YURDAKUL
İstanbul

Duruşma esnasında, mahkeme salonunda film ve fotoğraf çekiminin yasak olduğu ülkelerde yasağı delmek için ortaya çıkan bir çaredir mahkeme ressamlığı. Hatta bazı ülkelerde duruşma esnasında çizmek de yasaktır. Bu ülkelerde, duruşmayı izleyen ressam çizimlerine hafızasının gücünü de ekler. Mahkeme ressamı genellikle karakalem ya da pastel malzeme kullanıyor. Cumhuriyet gazetesi davaları, KHK ile görevlerine son verilen akademisyenlerin davaları, Selahattin Demirtaş davasında, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) davalarında da mahkeme salonunda fotoğraf çekmek yasaktı. Bir grup çizer, gönüllü olarak mahkemelerde ressam olarak görev almaya başladı. Çizdikleriyle kamuoyunun gözü olan çizerlerden Murat Başol’la mahkeme ressamlığını konuştuk.

Profesyonel olarak Avni dergisinde karikatür çizmeye başladığı dönem Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesinde  resim eğitimi alan, ardından Eskişehir Anadolu Üniversitesi Animasyon bölümünü bitiren Murat Başol bir dönem animasyon şirketi kurarak animatörlük de yaptı. Şimdilerde çeşitli sergilere katılıyor, çizgi roman projelerinde yer alıyor, illüstrasyonlar yapıyor.

Murat Başol’u ziyaret ettiğim, çalışmalarını sürdürdüğü evinde, mahkemelerde yapmış olduğu çizimlerin orijinallerini görme şansım oldu.  Çizerler tarafından “Sketchbook” olarak adlandırılan kalın kağıtlı defterlere yaptığı sulu boya resimleri, günümüzün belgeleri olarak şimdiden tarihe geçmiş durumda. Üstelik sıradan davalardan bahsetmiyorum, zar zor girilen mahkemelerde kimi zaman ayakta kimi zaman iki büklüm oturduğu taburede; gözlemlerini hem etrafı rahatsız etmeden hem de hızlı çizmek zorunda. Siyasi davaların zorluğu omuzlarında bir yük. Çünkü çizimleri aslına benzemeyebilir ya da olduğundan üstün görülebilir.  

MUSA KART DAVASIYLA BAŞLAMIŞ

Mahkeme ressamlığına ilk olarak Karikatürist Musa Kart’ın 2016 yılında Cumhuriyet gazetesi davasıyla başlayan Murat Başol süreci şöyle anlattı: “Karikatüristlerin gözaltına alındığı pek duyulmaz. Bir süre faal karikatüristlerden, dergilerden veya karikatürcüler derneğinden tepki bekledik. Fakat bir ses gelmedi. Birkaç ay geçince biz de Facebook sayfası kurduk ve Musa Kart için destek karikatürleri yapalım dedik. Çizdiklerimizle dikkat çekerek Kart ile dayanışma gösterdik. Gazetede boş kalan köşesinde de çizdiğimiz karikatürler yayımlandı. Sayfamıza yurt dışından çizerler de dahil oldu. Cumhuriyet davasını takip eden bir grup gazeteci “Davaya gelir misiniz?​” dedi. Beş gün sürecek dava için her güne bir çizer girecek şekilde planladık. Her güne bir çizer yapınca, farklı dava görselleri geldi ve sıra dışı bir başka alan ortaya çıktı. Davanın yanında görsel bir malzeme çıktı ve bu malzeme değerli hale dönüştü, çünkü fotoğraf çekmek yasaktı.

Mahkemeye davayı izleyen gazeteciler ve avukatlar yardımıyla izleyici olarak girdim. Büyük bir çabayla ön sıraya, avukatların olduğu bölgeye geçtim. Mesela Çağlayan’daki mahkemede ayakta kaldım, sulu boyayı açarken ses çıkıyor ve bütün gözler size çevriliyor. Bir yandan mahkeme başkanı bakıyor. Neticede mahkemede resmi bir yerin yok, izin almamışsın ama bugüne kadar bir şey de denmedi.”

“KOZAĞAÇLI’YI, HATIRLADIĞIM KADARIYLA ÇİZDİM”

İlk gittikleri davada yaptıklarının tam olarak neye tekabül ettiğini bilmediğini söyleyen Murat Başol, bir hafta sonra hem avukatların hem gazetecilerin “Davanın görünürlüğüne önemli bir katkı sağladınız” demeleri, çizer olarak kendilerini iyi hissettirmiş. Mahkeme ressamlığının  öneminin yavaş yavaş anlaşıldığını söyleyen Başol, “Mahkeme ressamlığı belki profesyonel olarak yapılmalı. Adliye makamları, ressama talepte bulunup çizdiği görselleri mahkeme tutanaklarının arasına koyabilir.  Ama bir türlü bu iş yasal olmadı, adliye girişlerinde mahkeme ressamıyım dediğim zaman şaşırıyorlar. Fakat çok fazla duruşmaya katılınca bir anlayış oluştu. Son Cumhuriyet davasında Silivri’de seyircilerin arasında kaldık ve çok uzaktaydık. Çizebileceğimiz bir nokta değil, çizme git daha iyi.  Avukatlar mahkeme başkanına söyledi ve duruşma basketbol sahası kadar büyük bir salona alındı. Mahkeme başkanı bizi anons ederek “Ressamlar ön sıraya gelsin” dedi. Çünkü bütün salon jandarma bariyerleriyle çevriliydi. Biz o bariyerleri atlayarak en öne geçtik, o gün anladık ki bir anlayış oturdu. Ama her dava için geçerli değil tabii. Mesela ÇHD davasında öyle olmadı ve çok sert bir heyet vardı. Hiçbir şekilde avukatların taleplerini değerlendirmiyor, sebeplerine, içeriğine bakmıyor, değerlendirmeden reddediyordu. Orada öne geçme şansımız hiç olmadı, mahkemenin tutumu çok sert olunca avukatlar da talep etmedi. Mahkemeyi geniş açıdan siluet resmetttim, ardından basın odasına geçtim. Basın odasındaki SEGBİS monitöründe  görebildiğim kadarıyla Selçuk Kozağaçlı’yı öyle çizdim. Yoksa, Kozağaçlı’yı önden çizme şansım yoktu. Salondayken bir iki saniyeliğine öğle arasında zafer işareti yaparak çıkarken hem izleyicileri hem avukatlarını selamlarken gördüm, onu da hatırladığım kadarıyla çizdim.

NURİYE VE SEMİH’İ GÖRÜNÜR KILDILAR

Devletin, açlık grevlerindeki Akademisyen Nuriye Gülmen ve Öğretmen Semih’i, basından kaçırma çabalarını, ressamlar boşa düşürerek, kamuoyuna Nuriye ve Semih’in çizimlerini gösterdiler.

Murat Başol, Nuriye ve Semih’in açlık grevlerinin, toplumsal bir davaya dönüştüğünü ve dramatik bir şekilde sonuçlanmaması için insanların çaba gösterdiğini belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Nuriye ve Semih’in yüzünü sadece avukatlar görebiliyor ve onlar da fotoğraf çekemiyordu. Basından takip ettiğimiz bu davayı izlemeye gittik. Oraya da girmek kolay olmadı. Davaya katılan milletvekillerinden öne geçmek için yardım istedik. O duruşmada da çok sert bir heyet vardı. Öne geçmek için ümitsizliğe kapılmıştık. Mahmut Tanal mesela, bizim için çok uğraştı. Girdi, çıktı mahkeme başkanıyla görüştü, salondaki yerimiz konusunda katkısı çok olmuştur."

"HER ŞEYE RAĞMEN ÇOK GÜÇLÜ İNSANLAR GÖRDÜM"

"Semih Özakça’nın tekerlekli sandalye ile içeri girişi… Zayıflamış ve bembeyaz olmuş teni… Bir yanda  dramatik bir görüntü diğer yanda politik bir dava. Haklarını ararlarken başka suçlamalarla  uğraşmaları. Bütün bunların ağırlığında çizmek hiç de kolay bir deneyim değil. Yanı başınızda Semih’in eşi Esra Özakça ile aynı sırada oturduk. Kendisi de açlık grevindeydi. Çaprazda anne, babası oturuyor. Bu insanların endişeleri gözlerinden okunurken aralarında çizmekten bahsediyorum. Normalde bir kafede çizdiğin zaman ya da bir modeli çizdiğin zaman çok rahatsın ama modelinin kendisi bir mahkeme olunca içeriği, psikolojisi, ağır olabiliyor. Gördüğüm atmosferi olduğu gibi çizmeye çalışıyorum, bakışlarına, duruşlarına, mimiklerine dikkat ediyorum. Çizgiye aktardığınız modelin, gerçekte göründüğünden daha iyi veya daha kötü görünme tehlikesi var. Ben her ikisini de istemiyorum. Amacım mümkün olduğu kadar mahkeme ortamını, resmi gören göze hayal ettirmek. Eksi veya artı etkisi vardır. Açlık grevi nedeniyle zayıf düşmüş bir insanı çizdiğimde, bakımsız ve yaşlı görünebilir. Çizgilerinizi kararında kullanmalısınız. Ama öyle olmasın diye de çok güzel görünen ve gerçekliğiyle bağını koparmış bir  portre de gelebilir. Bunun olmamasına dikkat etmelisin. Bazen mahkemelerin ağırlığı yüzünden kendi işlerinize dönmeniz zor oluyor. Bir kaç gün dinlenip kendi işlerime ancak dönüyorum. Duruşmadakilerin, sanıkların, yakınlarının psikolojisini düşünemiyorum bile. Ama her şeye rağmen çok güçlü insanlar gördüm.”

 

ÖNCEKİ HABER

Soyer, İzmir İnsan Hakları Başkenti vizyon belgesini imzaladı

SONRAKİ HABER

Eğitim Sen: Danıştay üniversitelerde bildiri dağıtmayı yasakladı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa