23 Mart 2019 22:10

III. Enternasyonal 100 yaşında...

Mustafa Yalçıner, 2. Enternasyonal’de yaşanan tartışmaların ardından muhalif devrimci akım tarafından kurulan 3. Enternasyonal’i yazdı.

III. Enternasyonal 100 yaşında...

Fotoğraf: Wikimedia Commons

Mustafa YALÇINER

Kimse ne işçi sınıfını ne de sosyalistleri yurdunu sevmemekle, yurtsever olmamakla suçlayamaz. Buna cüret edebilecek laf cambazı haddini bilmezler çıkamaz mı -çıkabilir tabii ki, ama kafalarını gerçeğin granitten kayasına vururlar!

Denizler örneğin, başlangıçta anarşizm ve eşkıyalıkla suçlanmış; ama tarihin hükmü karşısında, onları idam sehpasına gönderenler de içinde olmak üzere, tüm düşmanları nadim olmuş ya da öyle görünmek zorunda kalmışlardır.

Kolay değildir Denizlere laf etmek. Gerçeğe aykırı iddialarda bulunmak kolay değildir. Hele koltuklarınız yükseklerdeyse, halkınıza tepelerden bakıyorsanız, ne söylerseniz inandıracağınızı sanırsınız. Belki bir süre böyle de olur. Ama gerçek, ne denli örtüp ters-yüz etmeye uğraşırsanız uğraşın, sonunda kendisini dayatır.

Yaşamını emperyalizme karşı mücadeleye adamış Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına milyon kez “vatan haini” deseniz de avucunuzu yalarsınız! Tek bir kanıt gösteremez, yalancı damgası yemek istemezseniz, vazgeçersiniz.

18 Mart’ta Paris Komünarlarının göğü fethetmek üzere ayağa kalkışlarının yıl dönümünü kutladık. Paris’i Almanlara teslim eden Thiers ve şürekasının satış işlemlerini kabul etmeyerek, Fransız işçi sınıfı kuşatma altındaki Paris’te iktidarını ilan etti. Hitler’in saldırısı karşısında da aynısı tekrarlandı. Burjuvazi kenti teslim etti, Petain denen bir hain general NAZİ’lerle işbirliği yapıp Fransa’yı onlar adına yönetmeye kalktı. İşçiler ise, partizan grupları halinde örgütlenip faşist işgalcilerle işbirlikçilerine karşı silaha sarıldı. Rus işçi sınıfı da aynısını yaptı. Onları burjuva egemenler yönetmiyordu, Stalin komutasında faşist işgalciye karşı sosyalist anayurtlarını en başta onlar savundu.

Bizde de öyle oldu. Kurtuluş Savaşı birkaç yüz Osmanlı subayı tarafından yürütülmedi. Savaşanlar Türkiye işçi sınıfıyla köylülerdi.

Yurtlarını işçilerle emekçi halklardan çok seven yoktur. Milliyetçi hezeyanlarla “ben.. ben” diyenler, “vatan” dendiğinde sömürmekte oldukları ülke pazarını anlayanlar, ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarını dolarla trampa edip satan savanlar, emperyalistlerle ilişkilerinde teslimiyet içinde olanlardır. Borularını, emperyalistlere değil küçük ve zayıf milletlere karşı öttürürler.

Peki, işi, aşıyla, yurt bildiği toprağıyla ülke sevgileri ve yurtseverlikleri tartışılmaz olan işçi sınıfıyla onun sözcüsü olan sosyalistler, milliyetçi midirler? Burjuva partilerin yaptıkları gibi başkalarıyla milliyetçilik yarışı mı yürütürler? Kuşkusuz, hayır!

Milliyetçilik burjuvaziye özgüdür. Ve işini, aşını, yurdunu sevmek değildir; ama burjuvazinin sömürü tezgahını kurup en berbat çalışma ve yaşam koşullarıyla hayatı işçilerle sömürülen yığınlar için çekilmez hale getirdiği kendi kontrolündeki alış-satış düzeni üzerindeki egemenliğini yüceltmesidir.

İşçi sınıfı, Fransa’daki, Amerika ve Rusya’daki, Balkanlar ve Ortadoğu’daki Türk Kürt, Arap, Fransız... sınıf kardeşleriyle tek bir ortak sınıf çıkarına sahiptirler: Sömürüden kurtulmak ve kendisinin efendisi olarak insanca yaşamak. Birbirleriyle alıp veremedikleri yoktur, olamaz. Ama her ülkenin burjuvazisi diğerini rakip görür ve gözünü oymak için boğazına sarılır. Çünkü pazarları paylaşamazlar. Hammadde kaynaklarını ve sermayelerini paylaşamazlar. Petrol kimin olacak, Suriye’yi kim sömürecek, Türkiye’nin kaynaklarına kim el koyacak -bunlar için aralarında sürekli kavga vardır. Ve milliyetçilik, her burjuvazinin, başka ülkelerin burjuvaları karşısında kendi sömürücü çıkarlarını en üstün görmesidir! Bu nedenle milliyetçilik tekelcidir; “Hep bana, Rabbena”cıdır! Amerikan burjuvazisi “Önce Amerika” diyor. Hitler “Her şeyden önce Almanya” diyordu. Türk burjuvazisiyse: “Bir Türk dünyaya bedeldir”! Hangisi doğru olabilir?

Bütün ülkelerin işçileri kardeşken, burjuvalar sadece işçilere karşı birleşir, ama aralarında işçileri kim daha çok sömürecek, ülkelerin zenginliklerine kim el koyacak ya da daha çok pay alacak diye kavga ederler. Bütün ülkelerin işçilerinin çıkar ortaklığından, kardeşlik, uluslararası dayanışma ve birlik ürer, uluslararası kardeşlik demek olan enternasyonalizm türer. Burjuvaların kavgasından üreyen ise bencil burjuva milliyetçiliğidir.

Bütün ülkelerin burjuvaları birbirleriyle rekabet ve kavga halindedir ve işleri iki kez dünya savaşına kadar sürüklemişlerdir. Şimdi üçüncüsünü mayalıyorlar ve kaçınmak en başta işçilere düşer.

İşçiler, savaşları önlemeyi de kapsayarak, düşük ücretlerle hayat pahalılığına, iş cinayetlerine, kadınlara yönelik zorbalığa, gençlerin geleceğinin çalınmasına, baskıcı ve yasakçı yönetim dayatmalarına, faşizme... karşı taleplerini de savunarak, bütün ülkelerde tümünün kaynağı olan kapitalist sömürüden kurtulmak için mücadele etmek zorundadır.

Tek tek ülkelerde mücadele yetmez ve milliyetçi olmayan işçi sınıfı tek bir ülkeyle yetinip diğerlerine gözünü kapayamaz! Çıkarları ortak olan dünya işçi sınıfının kurtuluşu da ortak olacaktır. Bu, bütün ülkelerin işçilerinin aynı anda kurtulacakları değil, ama el ele vererek ve birinin kurtuluşu diğerininkinin önünü açıp desteği olarak kurtulacakları anlamındadır.

Bütün ülkeler işçilerinin mücadeleleri, bu nedenle, sadece biçim olarak ulusal, ama ortak çıkar ve taleplere sahip olduğu için içerik olarak uluslararasıdır. Bunun için işçi sınıfı, tek tek ülkelerde bağımsız sınıf partileri halinde örgütlenirken, siyaset sahnesine ilk çıktığı dönemlerden başlayarak, aynı zamanda uluslararası birliğini de gerçekleştirmeye yönelmiş ve bir uluslararası parti olarak da örgütlenmeye girişmiştir.

İlkini, Birinci Enternasyonal adıyla kuranlar arasında Marx’la Engels de vardır. Sosyalistlerle bireycilik peşinde otorite tanımaz anarşistler arasındaki bölünme nedeniyle dağılmış, yerine Avrupa’nın kitlesel partilerine ama aynı zamanda burjuva yasallığına dayanan II. Enternasyonal kurulmuştur. I. Dünya Savaşı’nda milliyetçilik batağına saplanan oportünistlerin kendi burjuvazilerini desteklemeleri nedeniyle II. Enternasyonal de dağılırken, burjuvazinin desteklenmesine karşı çıkan, aralarında Lenin’le Bolşevik Partisi’nin de bulunduğu muhalif devrimci akım tarafından III. Enternasyonal kurulmuştur. Kuruluş Kongresi, 2 Mart 1919’da, Alman Devriminin yenilgisinin ardından, Macaristan’da Sovyetler kurulmuşken, işçi sınıfının egemen sınıf olarak örgütlendiği ama henüz iç savaş yaşanmakta olan Rusya’da toplanmış, uzun yıllar işçi sınıfının uluslararası hareketini yönetmiştir.

Evrensel'i Takip Et