03 Ekim 2012 15:23

‘Yeni bir yazı biçimi yaratmaya çalışıyorum’

Melida Tüzünoğlu, Sicilya tatilinde yaşadıklarının etkisiyle yazdığı ilk romanı ‘Ambulansla Dünya Turu’nu geçen yıl yayımlamıştı. Tüzünoğlu yılın son aylarında yeni kitabıyla karşımıza çıktı. Yirmi öyküden oluşan ikinci kitabı ‘Annem Bir Robot Doğurdu’yu April yayıncılık etiketiyle yayımladı

‘Yeni bir yazı biçimi yaratmaya çalışıyorum’
Paylaş
Sevda Aydın

Yazarın öyküleri daha ilk sayfalarda yeni bir şeyle karşı karşı olduğumuzu söyleyen cümlelerle dolu. Tüzünoğlu kelimelere özgürlük vermeyi bunu yaparken de kendine de özgürlük alanlarını açmayı ihmal etmeyen bir yazar. Dilin insanı nasıl geliştirdiğini, insanın dile ne denli ihtiyacı olduğunun sırları var Tüzünoğlu’nun öykülerinde. Önce bir yabancılık çekseniz de aslında eğlenceli bir kelime oyunun içinde olduğunu düşünüyorsunuz bu yirmi öyküde.

Kitabının da ismini taşıyan ‘Annem Bir Robot Doğurdu’ öyküsünde kendi çocukluğuna da değinen yazar. Annesinin kolundaki altın bileziklerle, TV’den izlediği Terminatör terörizminin arasında kalmış bir çocukluk halini anlatıyor.

‘Ambulansla Dünya Turu’ ilk kitabınızın ardından yirmi öyküyü sığdırdığınız ikinci kitabınızı da yayınladınız. Biraz yeni kitabınızdaki öykülerden bahseder misiniz?
Benim dille meselem erken yaşta başladı. Bu biraz da bir çocuğun oyuncakla oynamayı sevmesi gibi. Çocukların oyuncaklarını bir tarafa bırakması, ya da anlamlarının farklılaşması gibi dil de benim için başka bir şeye dönüştü. Dilin benim hem bilincimi yaratan, hem hayatımı nasıl yaşadığımı belirleyen hem de kendimi ifade etmemi, konumlandırmamı sağlayan çok güçlü, benim üzerimde tahakküm kuran bir şey olduğunu keşfettim. Aynı zamanda da ne kadar zengin olduğu fakat ne kadar kısıtlı olduğu konusunda bir çatışmam oldu. Ve bu çatışmadan beslenerek, dilin sınırlı halinden kurtularak Türkçeye bir şeyler eklemeye çalışıyorum. TDK’nin yaptığı gibi değil de Türkçe de zaten var olan kelimeleri bazen abartarak, bazen cümleleri doğru kuramayarak, fiilleri doğru çekemeyerek yapıyorum. Dilimiz sürçer mesela ve hiçbir yazarın nedense kitaplarda dili sürçmez. Ama bence bu en az bir kurguyu oluşturmak kadar önemli ve değerli bir şey. Çünkü dil sürçmesi de bir sürü anlamları olan bir şey ve yazıya da girebilmeli. Bazen ağzımızdan istediğimiz kelimeler çıkmaz. Yazıda da çıkmayabilir. Bir takım özgürlükler getirmeye çalıştım. Ama sadece dile değil kendime de özgürlük alanları açmaya çalıştığım için kendine özgü, belki de anlaşılması zor bir biçim ortaya çıktı. Bir araştırma gibi düşünüyorum öyküleri ve bu yüzden de böyle bir tür demek istemiyorum ama böyle bir yazı biçimi ortaya çıktı.

BİLEZİKLE TERMİNATÖR TERÖRÜNÜN ARASINDA

‘Annem Bir Robot Doğurdu’ öykünüzde ise metalleri seven bir çocuk görüyoruz. Siz de metalleri seven bir çocuk muydunuz?
Metalleri sevmemin nedeni daha geleneksel bir aileden geliyor olmam. Boşnak göçmeni bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm. Onlar gösterişli olmayı severler. Annesine çok bağlı bir çocuktum. Kimi çocuklar sabahtan akşama kadar sokaktadır ya hani ben öyle değildi. Annemin dizinin dibinde geçti çocukluğum. Hep annemin kucağında olduğum için görüş mesafem çok dardı. Görüş açım da annemin bilezikleri, yüzükleri, özelikle Boşnakların fenomeni olan 2 metrelik kalın zincirler. Romanda da aslında bu altınlardan yola çıkarak giderek her şeyin metalleşmesine ve bir robotlaşma durumuna referans veriyorum. O öyküde şöyle bir yer de vardı hatırlarsan ‘Düşüyordum, düşüyordum sürekli dizlerim kanıyordu. Demek ki içimde bir şey yokmuş...’ Tabii ki bunlar kimlikle de alakalı. Terminatörü izliyorduk çocukken bir yanda robotlar terör estiriyor. Ama diğer yandan da çok şık ışıl ışıl altınlar ve metaller var. iki metalin arasında kalmışlık var aslında. Bu gerçek bir kimlik çatışması ve bunları analiz ederek ben de öykü yazmaya çalışıyorum.

‘PEK ÇOK ŞEY DEĞİŞTİ DİL DE DEĞİŞMELİ’

Dildeki  değişimi neden gerekli görüyorsunuz?
Çok önemli yazarlarımız var ve onların varlığı, eserleri olduğu için ben böyle ürünleri verebiliyorum. Onlardan beslenmeden üzerine düşünülecek bir şey yaratmak çok güç. Tanpınar’ın yazdıklarına baktığımda ne kadar derin bir entelektüel olduğunu, pek çok siyasal ve sosyal kavram üzerine düşündüğünü, ne kadar yetenekli bir edebiyatçı olduğunu ve o oluşturduğu dünyaya okuyucuyu nasıl çektiğini görüyoruz. Bunların hepsini deneyimliyoruz ve bunların hepsi de çok iyi, üstün yetenekli, zengin eserler. Ama şu anki döneme baktığımızda son yüzyıl içerisinde teknoloji çılgınca değişti. Gökdelenlerde, rezidanslarda, apartman dairelerinde oturuyoruz, sürekli araba gürültüsüne maruz kalıyoruz, saatlerce trafikte kalıyoruz, bir çiçeğin kokusunu doğada olduğu gibi bilemiyoruz. Bunların hepsi aslında bizim de zaman, mekan ve kimlik algımızı değiştiriyor. Bu değişen şeyler aynı zamanda dili de değiştiriyor. Bu yüzden bazı eserler evet klasiktir. Ama o dönemin içinde oluşmuştur. Bu dönemin şartlarında bu kadar şey değişirken de dilin değişmesi zorunlu bir şey benim için. Eserlerimde bir şeyleri anlatırken, o hikayeyi hem parçalıyorum, hem ona karşı oluyorum, hem de içinde bulunduğum toplumu anlamaya çalışıyorum. Bu esnada da dil bu şekilde evriliyor. Yaratmaya çalıştığım şey yeni bir yazı biçimiydi. Aslında bence ‘Ambulansla Dünya Turu’ roman değildi, ‘Annem Bir Robot Doğurdu’ da öykü değil. sadece yazı. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Tarafız, tanığız, yan yanayız

SONRAKİ HABER

Hikayesiz menemen de mahalle de olmaz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...