03 Ekim 2012 14:50

İşçilerin fabrikaları nasıl yöneteceğini tartışıyoruz

ULUSAL Meclis Maliye Komisyonu Başkan Yardımcısı Jesus Faría’nın ağustos 2012’de verdiği bilgiye göre, Venezuela’da özel sektör hâlâ ekonominin yüzde 60’ına hükmediyor. Hâlâ diyoruz, çünkü Hugo Chávez’in iktidara geldiği günden bu yana yürüttüğü en &ou

İşçilerin fabrikaları nasıl yöneteceğini tartışıyoruz
Paylaş

Elif Görgü

 

Mario Zárate 27 yaşında genç bir sanayi işçisi. Bolivar eyaletinde bir demir çelik fabrikasında çalışan Mario, akşamları da üniversiteye gidiyor. Yıllar önce bir ara “Müslüman” olmayı denemiş. Suriye’den göç edenlerin yaşadığı eyalette kurduğu camiye önce meraktan gidip gelmeye başlamış. Dinini değiştirmiş ve neredeyse camide yatıp kalkar olmuş. Ancak ülkede esen devrim rüzgarları Mario’yu da etkilemiş. “Lenin tişörtüyle cami temizliyordum bir süre sonra sorun olmaya başladı, ayrıldım” diyor gülerek. Mario, Şimdi patronsuz fabrikasında “Sosyalizm nasıl kurulur, işçiler fabrikaları nasıl yönetir?” diye tartıştıkları atölye çalışmalarına katılıyor. Venezuela işçilerini bu genç sanayi işçisinden dinliyoruz:

Venezuela şu anda sanayi alanında bir geçiş süreci yaşıyor, şirketlerin devletleşirilmesi süreci yaşadık ve bunun sonuçlarını yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. Bu adım şu anda neoliberalizme karşı verdiğimiz mücadelede attığımız en büyük adımdı. ‘90’lı yıllarda büyük oranda bir özelleştirme süreci yaşamıştık. Bugün, daha önce kapitalistlerin elinde olan fabrikaları yeniden kurulması sürecini gerçekleştiriyoruz. Benim bölgemde demir-çelik fabrikaları, imalat sanayi, orta ölçekli sanayi devletleştirildi.
“Bir işçi fabrikasını yeniden nasıl inşa edebilir? Bir işçi bir fabrikayı nasıl yönetir ve denetler?” Bizim bölgemizde kamulaştırmanın ardından önce bunları, fabrikaların işçileri tarafından nasıl yönetilebileceğini tartıştık. Bu işçiler grevler yapan, kapitalist patronlara karşı eylemler yapan ve sermayeyi, makinaları alarak, borçlarını bırakarak fabrikaları devlete, işçilere batmış ve zarar eden bir şekilde terk edip kaçmaya çalışan büyük patronlara karşı  mücadele eden işçilerdi.
Patronlar hiç bir ödeme yapmadan kalan bütün sermayeyi yanlarına alarak kaçmak istediler. İşçiler kendi fabrikalarının yönetiminde söz sahibi oldu ama bu zorlu bir süreçti. İşçi konseyleri ya da fabrika konseyleri geceden sabaha oluşmadılar.

Nasıl oluştular?
Bir işçi mücadelesinin, ölümlerin, tutuklamaların, cinayetlerin, baskıların arasında verilen mücadeleyle kuruldular. Bundan önceki iş yasası, iş gücü piyasasını kuralsızlaştıran bir yasaydı. Bugün Avrupa’da yaşananları biz Venezuela’da ‘90’larda yaşadık. İş gücü piyasasında kuralsızlaştırma demek, iş güvencesinin olmaması, esnek çalışma, büyük sömürü, düşük ücretler demekti. Giderek yoksullaşan bir işçi gençlik yaratıldı. Fakat bugün bu süreç tersine dönüyor. Bugün işçiler fabrikaların hangi kurallarla yönetileceğine kendileri karar veriyor. Eskiden fabrikadaki üretim üzerinde hiç bir söz hakkımız yoktu. Bugün proleterler ne kadar üretim yapılacağını, nasıl yapılacağını ve üretimin kime yapılacağını; yani yurt dışına mı yoksa iç pazara mı yapılacağını tartışıyor.
Fakat yine de Venezuela’nın çözmesi gereken ciddi bir sorunu var ki o da , neredeyse tek kaynağa, tek ürüne yani petrole endeksli üretim yapmak ki bu da sonuç olarak dışa bağımlılığa neden oluyor.

Ya petrol dışındaki ürünler?
Venezuela’da kırsal bölgeleri örgütlemek kolay değil, hâlâ köylerin çoğunda geleneksel hatta ilkel yöntemlerle tarım yapılıyor. Bu yüzden tarım endüstrisinde çok gelişmiş Arjantin, Belarus ve Brezilya gibi ülkelerle çeşitli iş birlikleri hayata geçirildi. En çok tükettiğimiz tarım ürünleri mısır, soya, caraota (bir fasulye çeşidi) ve pirinç, bu yüzden işçi sınıfı fabrikalarda bu ürünlere ağırlık vermelidir.
Benim yaşadığım demir çelik bölgesinde bugün bir bilinç şoku yaşanıyor. Bizim bölgemizdeki işçiler aslında küçükburjuva yaşam koşullarına sahip işçilerdi; kaliteli arabaları, iyi maaşları var ve fabrikaların durumunu, ekonomik büyümeyi ya da elimizdeki ham maddeyi nasıl kullanacağımızı değil hâlâ kazandıkları parayı önemsiyorlar. Bu çözülmesi gereken önemli bir sorun. Daha işçi karakterde konseylere ihtiyacımız var, benim bölgemde küçükburjuva sendikacılar var ve sosyalizm adı altında hâlâ reformizmin hizmetindeler ve işçiyi bölen, nedensiz ayaklanmalar ve iş bırakmaları provoke eden konumdalar ve bu bizim işçilerin her gün gazetelerde haber olmasına neden oluyor. Daha fazla maaş için yapılıyor bu eylemler.

İşçilerin çalışma koşulları için eylem yapması neden kötü olsun?
Keşke çalışma koşulları için olsa! Çok isterdim ki kamu sağlık sisteminin iyileştirilmesi, ya da üretimde karar alma süreçlerine daha fazla katılım ya da ham petrol üretiminde dev çokuluslu şirketlerin tekeline karşı, hâlâ süren çevre sorunlarına karşı eylem yapsınlar! Ama sadece ücretler için eylem yapılıyor burada.

Senin yaşadığın yerde durum bu, ya ülkenin diğer bölgelerinde? Mücadeleci sendikacılar hiç mi yok örneğin?
Ülkenin merkezinde, ‘90’lı yıllarda öncü işçi hareketleri ortaya çıktı. Sınıf karakterli, çok güçlü ve proleter olmanın ne demek olduğunun farkında çok güçlü hareketlerdi bunlar. Günümüzde hâlâ böyle sendikacılar var, hâlâ işçilerin gerçek sınıf bilincine sahip olduğu, üretim için kafa yorduğu, yeni bir sistem inşa etmek istediği fabrikalar var fakat biraz daha kuzeye gittiğimizde asıl büyük fabrikaların olduğu bölgelerde ne yazık ki kişisel çıkarlar önde.
Bolivar’da, bir işte çalışabilmek için 10 milyon bolivara (Venezuela para birimi) ihtiyacın var. Bu parayı sendikacıya ödersin sana bir iş bulup bulmayacağı kesin bile değildir, şiddet de içeren bir tür mafya sendikacılık sürüyor hâlâ. İş bekleyen uzun bir işçi listesi var ve işçiler arasında husumet yaratıyor ve işçi sınıfı için çok tehlikeli. Ama anlattığım benim eyaletimdeki, Bolivar eyaletindeki koşullar. Venezuela’nın geri kalan bölgelerinde koşullar farklı. Venezuela’da 4 büyük kamu işletmesinde elit işçiler mevcut. Geri kalanların durumu farklı.

O geri kalanların koşulları nedir, onlar nasıl yaşıyorlar?
Geri kalanlar güvencesiz işlerde çalışıyorlar. Venezuela’da hâlâ kapitalist sistemde yaşıyoruz, sosyalizme geçiş sürecindeyiz. İşçilerin çoğunluğu bugün yeni iş yasasını tartışıyor, fabrikalarında uygulamaya, yaşamını değiştirmeye başlıyor. Yoksulluğu bir gecede yok etmek mümkün değil. İşçi sınıfı hâlâ sınıf bilincine sahip değil zaten asıl problem de bu. Peki ne yapıyoruz? Fabrikalarda politik ve ideolojik eğitim atölyeleri gerçekleştiriliyor. Böylece dönüşüm sürecinde sınıf önderlerinin yetişmesi sağlanıyor. Fikirler tartışılıyor sosyalizmin nasıl geleceği, nasıl işleyeceği “iyi pişmesi” için neler yapılacağı tartışılıyor ki bu da yoğun bir mücadele gerektiren bir süreç.

DARBE GİRİŞİMİYLE ASIL DÜŞMANI TANIDIK

Chávez ilk defa kazandıktan sonra işçilerin hayatında ne değişti?
Chávez, ilerici fikirlerle geldi. Başlarda sosyalizmden bahsetmiyordu, daha çok milliyetçi ve ilericiydi. İlk olarak yeni bir anayasa yapmamız gerektiğini gündeme getirdi. Bu, proletarya için tünelin sonundaki ışıktı. Yeni bir politika yapma şekli gördük. Chávez’in öncesinde neoliberalizmin egemenliği vardı, IMF ve onun politikaları uygulanıyordu ve ‘90’larda sokakları doldurmuş, büyük protestolar gerçekleştirmiş, Caracazo’yu (1989 yılında ulaşım zamlara karşı sokaklara çıkan Venezuelalılara yönelik polis saldırısının ve yüzlerce yoksulun kolluk kuvvetlerince öldürüldüğü katliamın adı) yaşamış bir işçi sınıfı vardı. Bu süreç Chávez’in de yükseldiği süreç oldu. Chávez de bir günde lider olmadı. İşçi sınıfı onu destekledi ve seçimleri kazandı ve ardından değişimler de yavaş yavaş geldi. Fakat çok büyük değişimler değildi bunlar. Asıl değişim Chávez’e 2002 yılında düzenlenen darbe girişimiyle oldu. O gün farkına vardık ki Venezuela’da ülkeyi ele geçirmek isteyen, işçi sınıfının politikacılarını devirmek isteyen, değişimi baltalamak isteyen bir burjuvazi sınıfı var. O gün işçi sınıfı gerçek düşmanının kim olduğunu, kimin kendi yanında kimin karşısında olduğunun bilincine tam olarak vardı ve böylece emekçiler Başkan Chávez’i savunmak için sokaklara çıktı. Yeni anayasa projesini savunmak, demokratik yaşama geçişi savunmak için mahallelerinden indi ve bir diktatörlük kurulmasına engel oldu.

MUHALEFETİN ADAYI; BURJUVAZİNİN ADAYI

Venezuela’da seçimlere çok az kaldı. İşçi sınıfının penceresinden bakarak nasıl değerlendiriyorsun seçimleri?
İstatistikler Chavez’in bir kez daha başkan seçileceği yönünde, biz de buna güveniyoruz. Artık bilinçliyiz, politika karşısında acemi değiliz. Biliyoruz ki mahalefetin adayı bir iş adamıdır, burjuvazinin çıkarlarını savunmaktadır.
ABD’li sağcılar tarafından desteklenmektedir ve özelleştirme, emek piyasasının yeniden serbestleşmesini savunmaktadır. Eğer olur da muhalefetin adayı kazanırsa Venezuela bir iç savaşın eşiğine gelir, çünkü işçiler bugün ele geçirdikleri yönetimi asla geri vermeyecekler, fabrikalarının özelleştirilmesine izin vermeyeceklerdir ki Chávez çıkardığı iş yasası ile fabrikaların bir daha özelleştirilmeyeciğinin garantisini vermiştir. Eski iş yasasının 600 maddesi iş adamlarının, patronların lehineydi sadece 300 tanesi belki işçilerin haklarından bahsediyordu fakat bu artık değişti. Seçim süreci bizim için ülkeyi savunacağımız bir süreç, bunun bilincindeyiz. Chávez, daha da ilerlemek için atılmış bir adım. Marksist değil, Leninist değil fakat bugün Venezuela’nın ve Latin Amerika’nın sahip olduğu en ilerici politikayı yapıyor.
Bu seçimlerde Venezuelalılar muhalefetin adayı Capriles Radonski’yi seçmeyecekler. Zaten yaptığı konuşmalar da çok yetersiz ve kaba konuşmalar.  Burjuvazi sınıfı Caracas’ın dışına çıkmaz, başka yer bilmez, mahalleleri ziyaret etmez, diğer eyaletlerin gerçeğinden haberi bile yoktur. Chávez ise  tam tersidir, eski bir askerdi ve Venezuela’nın her yerini çok iyi tanıyor, gerçek bir Venezuelalı karakterine sahip ve bizim için bir onur kaynağı, bizim için vatanımızın bir simgesi Chávez.


 

José Luis Pinto Telekomünikasyon İşçileri Sendikası FETRATEL’in Genel Sekreteri. Venezuela’da işçi emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarını anlatıyor:

ENFLASYON VE ÖZEL SEKTÖR EGEMENLİĞİ

“Venezuela’da yaklaşık 12-13 milyon çalışan var. Klasik işçiler yani sanayi işçileri ise 3-4 milyon civarında.
Burada da emekçiler tıpkı diğer Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi kuşatılmış durumdalar, özellikle kıtadaki enflasyon sorunu nedeniyle sıkıntı yaşıyorlar. Şu sırada ciddi bir ekonomik kriz yaşayan Avrupadaki enflasyon artışındaki hız bile Latin ülkelerinden çok daha yavaş durumdadır. Yüksek enflasyon karşısında işçi ücretlerinin alım gücündei ciddi ve hızlı düşüş yaşanıyor. Her yıl tüm emekçilerin maaşlarına yüzde 20 ile yüzde 33 arasında bir zam yapılıyor. Ancak özel sektör, kapitalist patronlar da temel tüketim ürünlerine maaş artışının üzerinde zam yapıyorlar. Bazı ülkelerde 30 bolivar’a denk gelen ürünlerin Venezuela’da fiyatı 60 bolivar’a kadar çıkabiliyor. Bu korkunç bir durum ve bu şekilde iş adamları Bolivarcı Hükümetin ekonomik önlemlerini sabote etmeye çalışıyorlar”
 “Bu nedenle Bolivarcı hükümetin yaptığı tüm ekonomik uygulamalara rağmen ki bunların arasında kamu çalışanlarına yapılan yüksek zamlar, hamile kadınlara, engellilere, yaşlı vatandaşlara yönelik ciddi sosyal destekler, sağlık sistemindeki değişim var, işte hükümetin tüm bu olağanüstü çabasına rağmen Venezuela işçileri hâlâ zor koşullarda yaşıyorlar çünkü patronlar hâlâ ayaktalar, süreci sabote edebiliyorlar.”

SOSYALİZM YOK AMA...

“Bu hükümet ülkedeki sosyal drama bir son vermek ve temel gereksinimleri sağlayabilmek konusuna kendini adamış durumda. Evet, sosyalizmde yaşamıyoruz. Asıl istediğimiz sosyalizmi inşa etmek. Bolivarcı hükümetin sosyalizm yolunu açacak politikalar uygulaması ve biz emekçiler olarak bu yolda hükümete eşlik etmeye hazırız.
Öte yandan emekçilerin çok ciddi bir çoğunluğu kapitalizmi reddediyor ve yeni bir toplumun, emekçilerin ve halkın çoğunluğunun sosyal sorunlarını çözen bir sistem istiyor. İşte Venezuela’da bugün durum özetle böyle...”

SENDiKAL ÖRGÜTLÜLÜK

“Venezuela’da ‘90’larda sosyal demokrasi sendikalara hakimdi ve geleneksel komunist partinin bile işçi mücadelesinde etkisi kalmamıştı. Sosyal demokrasi CTV isimli sendikayla tüm hareketi kuşatmıştı. CTV emekçilerin mücadelesini çaldı diyebiliriz. Mücadeleye önderlik edenleri etrafında topladı ve sendikalarda mafya hakim oldu. Bu süreçte Çalışma Bakanlığı ile ittifak halinde çalışan bu sendikacılar işleri, işçilere satmaya başladı İşçi, emekçi mücadelesi Venezuela’da nerdeyse iğdiş edilmiş durumdaydı ve hâlâ da etkisi devam ediyor. Bolivarcı süreçle birlikte ele geçirdiğimiz ilerici sendikalar olarak birleşmek, yeni bir sendika merkezi kurmak için harekete geçtik ve sonunda Ulusal Emekçi Birliğini, UNT’yi kurduk. UNT ile büyük mücadeler verdik, çok sayıda sendikanın, işçi örgütünün CTV’yi bırakarak UNT altında birleşmesini sağladık”


YARIN: Kazanmak değil nakavt etmek

evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

Sanatçılardan ‘eşit yurttaşlık mitingine’ çağrı

SONRAKİ HABER

Türkiye savaşın içinde!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...