29 Eylül 2012 11:50

Hizaya girmeye niyetimiz yok!

400'ü aşkın kadın... Arkadaşlarından, sevdiklerinden, sokaklardan, gökyüzüne sakınmasız bakmaktan alıkonulan, bir savaş oyunu gibi izletilen hayatın karşısına “dur” diye çıkmasınlar diye hazırlanan başka bir oyuna figüran edilmeye çalışılan, gür çıkan sesi kısılsın diye demir parmaklıklar ardına gö

Hizaya girmeye niyetimiz yok!
Paylaş
Satı Burunucu Çalı

AKP hükümetinin kadın düşmanı politikaları yalnızca mücadele eden kadınları zindanlara doldurarak, yıllar süren yargılamalara tabi tutmak biçiminde yürümüyor elbette. Aynı zamanda hükümetin başı, yardımcıları hatta belediye başkanlarının bütün söylemlerinde, kendilerine biat etmeyen kadınlara, kadın milletvekillerinden, Kürt kadınlarına kadar her gün nefret dolu sözler yeniden üretiliyor. Bu nefret dolu sözler hayatta karşılığını artarak devam eden şiddet olarak da buluyor. 


Kim kadın, kim değil?

 “3 çocuk” açıklamalarıyla kadınların işini annelik olarak  her fırsatta vurgulayan, kürtaj yasağı hakkındaki konuşmalarını Uludere benzetmesiyle sürdürürken  ırkçı söylemlerini “Türklerin kökünü kurutacaklar” komplolarıyla destekleyen Başbakan... Kadın erkek eşitliğine inanmadığını her fırsatta vurgulayan Başbakan... Tıpkı 2006 yılında söylediği “Kadın da olsa, çocuk da olsa gereği yapılacak” cümlesinde olduğu gibi bugün de her konuşmasında Kürt kadınlarını ve siyasetçilerini hedef alan, düşmanlık örgütleyen açıklamalar yapmaya devam ediyor. İktidarının  Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da DTP Milletvekili Emine Ayna için “Çok garip bir yaratık. Allah akıl fikir versin” diye konuşmuştu. Bugün de “Kimin kadın, kimin yaratık” olduğuna karar verme yetkisini ellerinde tuttuklarını düşünüyor olmalılar ki, kadın milletvekillerine yönelik “Onlar kadın değil” söylemini devam ettiriyorlar.
Kadınların bedenleri ve emekleri üzerinde yaratılmaya çalışılan denetime “hayır” diyen, savaşa, ayrımcılığa, yok sayılmaya karşı çıkan kadınlara “Onların gerçek kadınlar olmadığı” imasıyla çekilen “hiza”, kadınları da ayrıştırmanın önemli bir adımı. Kimine “terörist”, kimine “inançsız”, kimine “ahlaksız” diyen, kadınların yaşadıkları benzer sorunların ve kaygıların üstünü örten bu hizaya çekme politikasından en çok, mücadele eden kadınlar payını alıyor. “Kadından saymadıkları” mücadeleci kadınlara “Ya hizaya gelerek teslim olacaksınız, ya da cezaevlerinde yerinizi alacaksınız” deniyor. Kadınlar “hayır” dedikçe, “Gereği yapılsın” talimatları veriliyor. ister milletvekili, ister öğretim görevlisi, ister sendikacı, ister antropolog olsun, hiç fark etmeden hüküm kesiliyor.  Bu hükmün “Hizaya sokma gayreti” içinde oldukları geniş kadın kesimleri açısından bir başka anlamı daha var: Siz siz olun bizim çizdiğimiz kadın portresi dışına çıkmayın, siz siz olun “Ayaklarınızın altına cennet serili” sözlerinin dışına çıkıp “Bize sunduğunuz yaşam cehennemden farklı mı ki?​” diye sormayın...
Mücadele arkadaşlarımız olan kadınlar tam da bunun karşısında oldukları için 8 aydır cezaevinde. Hepsi uzun yıllarını kamu emekçisi olarak geçirdi, bir kadın olarak hayata tutunma zorluğunun üstüne bir de bu ülkede Kürt olmanın, Alevi olmanın, sendikacı olmanın zorluklarıyla başetmeye çalıştılar. Hakkını da verdiler bu çabanın.  Tam da bu nedenle aslında çocuklarının gözleri önünde, avukatlarını aramalarına izin dahi verilmeden gözaltına alınıp, yargısız infaza dönüşen tutuklulukla karşı karşıya bırakıldılar. Tam da bu nedenle haklarında yazılan iddianame kadın eylemlerini, sendikal faaliyetleri, şiddete karşı protestoları, Kürt sorununda demokratik çözümü savunan sözlerini “suç” diye ortaya koyuyor.


Ya mücadele, ya mücadele

Ucu bucağı olmayan bu operasyon dalgasının sendikacı arkadaşlarımızı vuran kısmında dikkat çekilecek bir yön de bunun bir “kadın operasyonu” olması. Kürt kadınlarını siyasi partilerde, yerel yönetim kademelerinde, parlementoda görmek istemeyenlerin sendikalara da el attığı bütünlüklü operasyonun bir parçası bu da. Grevli, toplusözleşmeli sendikal mücadelenin yanı sıra barış mücadelesini, kadın mücadelesini de birlikte yürüttüğümüz kadınlar içimizden çekilip alındılar. Hep birlikte “dur” demezsek, bu dalga bütün kadınları vuracak. Arkadaşlarımız içerden yazdıkları mektupları “Orada kalın,özgür kalın” diye bitirirken ve onlar dört duvar arasındayken biz özgür olabilir miyiz? Hatice, kızını görmek için onu da demir parmaklıkların ardına almak zorunda kalırken, cezaevi önünde yaptığımız açıklamalarda çocukları “Annemi serbest bırakın, onu çok özledim” diye haykırırken biz çocuklarımızı nasıl mutlulukla sevebiliriz? Bizim için karar belli “ya mücadele, ya mücadele”; aksi halde “hep esaret, hep esaret”. İşte bu bilinçle 4 Ekimde Ankara Adliyesi önünde hepimiz 9 KESK’li kadının özgürlüğü için değil, kendi özgürlüğümüz için yerimizi alacağız.


NE OLMUŞTU?

KESK’li 15 kadın 13 Şubat 2012 günü gözaltına alındı. Tamamı KESK ve bağlı sendikaların kadın sekreterleri, kadın eğitimcileri veya kadın komisyonu olan sendikacılar, nöbetçi mahkemece tutuklandı.
Kadın sendikacılar şu an Sincan Kadın Kapalı Cezaevinde. Tutuklanmalarından itibaren geçen 8 ayın ardından 4 Ekim günü görülecek davalarının ilk duruşmasına çıkmayı bekliyorlar.


GEÇEN HAFTANIN KADIN GÜNDEMİ

24 Eylul Pazartesi- İstanbul Başsavcılığı “Kadına Karşı Şiddet Bürosu” kurdu.  Büroda dosyalara bakmak üzere 2 savcı görevlendirildi. Savcılığın açıkladığı rakamlara göre bir ay içinde sadece İstanbul’da 700’ün üzerinde şiddet dosyası görülmeyi bekliyor. “Aile içi şiddet mağdurlarına karşı işlenen suçlar” ve “cinsiyetinden dolayı kadına karşı işlenen suçlar”a da yine bu bürolar bakacak.

26 Eylül Çarşamba- Tecavüz iddiasıyla yargılanan eski IMF başkanı Dominique Strauss-Kahn kadının ifade değiştirmesi nedeniyle tecavüz suçundan aklandı, böylelikle 20 yıl hapis cezasından kurtulmuş oldu. 63 yaşındaki Strauss-Kahn, bir oteldeki kat görevlisine tecavüz ettiği iddiasıyla tutuklanmış ancak kadının şüpheli geçmişi olduğu iddia edilerek dava iptal edilmişti.

26 Eylül Çarşamba- Sezaryen Yasası, Anayasa Mahkemesinde. Yeni yasada 10 hafta sınırı korunurken, sezaryene tıbbı zorunluluk şartı getirilmiş, kadın örgütleri sert tepki göstermişti. CHP de düzenlemeyi Anayasa Mahkemesine taşımıştı. İlk incelemede CHP milletvekillerinin imzalarının yeterli olup olmadığına bakılacak, ardından esas incelemeye geçilecek. 17 üyesinden sadece 2’si kadınlardan oluşan Yüksek Mahkeme daha sonra esasa ilişkin kararını açıklayacak.
 
26 Eylül Çarşamba- “Panik butonu” Bursa ve Adana’da uygulamaya konuluyor. Uygulamadan ilk etapta 100 kadın yararlanacak. Kolye, bilezik görünümünde, ya da cep telefonlarına eklenecek Alo 155 ikonlarından oluşan panik butonlarına dokunulduğunda kullanıcının yeri tespit ediliyor ve  en yakın kolluk kuvveti yardım için gidiyor. Ancak bu yardımın gelmesi için kadının eksili katlarda olmaması, panik butonunun üzerine su gelmemesi gerekiyor ve sinyal kesici jammerların bulunduğu alanlarda da buton devre dışı kalıyor.
 
26 Eylül Çarşamba – Afgan kadınlar,  Gazni eyaletinde bir kız çocuğunun zina yaptığı iddiasıyla kırbaç cezası almasını protesto etti. 6 yaşındaki kız çocuğuna 16 Eylülde bir stadyumda 100 kırbaç cezası uygulanmıştı. Cezanın uygulanmasının ardından kızın akrabaları, kızın aslında tecavüze uğradığını söyledi.

 27 Eylül Perşembe- Eğitim sistemindeki 4+4+4 uygulaması nedeniyle askeriye içerisindeki yatılı ilköğretim okuluna geçilen Dersim’in Hozat ilçesinde, kadın öğretmenlerin ve kız öğrencilerin askerler tarafından tacize uğradığı ortaya çıktı. Kaymakamlığa ve gerekli kurumlara şikayette bulunan öğretmenler, daha önce de bu olayların yaşandığını belirtti.

27 Eylül Perşembe- BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, kadın sığınma evlerinin koşulları ve ihtiyaçlarının belirlenmesi için Meclis araştırması açılmasını istedi. Önergede, kadının şiddetten korunması ve şiddet sarmalına geri dönmemesi için geçici barınma, çocuklarına bakabilme, can güvenliğinin sağlandığı bir ortamda hayatını devam ettirebilme ve ekonomik olarak ayakları üzerinde durabilme imkanının sağlanmasının önemli olduğu vurgulanıyor.
27 Eylül Perşembe- Küba dışında tüm Latin Amerika ülkelerinde yasak olan kürtaj için Uruguay meclisi yasa taslağı hazırladı. Taslağa göre gebeliğin ilk 12 haftasında kürtaj olabilmek için en az üç sağlık uzmanından muhtemel sağlık riskleri ve hamileliği sonlandırma dışındaki seçenekler konusunda danışmanlık alma zorunluluğu getiriliyor.


*Tüm Bel-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri

ÖNCEKİ HABER

Kristal-İş Kongresi'nde Türk-İş SGBP tartışması

SONRAKİ HABER

Devletin tarih katliamını ayıplıyoruz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...