21 Ocak 2019 00:45

Sezin Öney: Muhalefet tabanını dinamikleştirebilmeli

Siyaset Bilimci Sezin Öney seçim güvenliği tartışmalarını değerlendirdi.

Fotoğraf: Mahmut Serdar Alakuş/AA

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Yerel seçimlere giderken “seçim güvenliği” tartışmaları artarak sürüyor. Süren tartışmalara ilişkin Siyaset Bilimci Sezin Öney sorularımızı yanıtladı. 2014 yerel seçimlerindeki yaşanan şaibe tartışmalarını da hatırlatan Öney, yerel seçimde tekrar şaibenin yaşanması durumunda bundan sonraki seçimlere katılım oranın düşebileceğini belirtti. Öney, muhalefetin aday belirleme süreçlerini şeffaflaştırarak, tabanını bu süreçlerinin içine çekerek dinamikleştirebileceğini belirten Öney, “Dünya genelinde siyasetin krizde olduğu ve aşırılıkçı kesimlerin ya da iktidara yapışanların sivrildiği bir dönem geçiriyoruz. Ancak, her kriz aslında yeniliği, yeni bir şeyleri yaratmak için de fırsat olabilir” dedi.

16 Nisan referandumu ve 24 Haziran seçimi sonrasındaki “hile” tartışmalarının hafızalarındaki yerini korurken 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimde “seçim güvenliği” yeniden tartışılıyor. Muhalefet partileri seçmen listelerindeki usulsüzlükleri gündeme taşıyor. Buna karşın YSK seçmen listelerindeki ihlallerle ilgili iddiaların “Algı operasyonu amaçlı olduğunu” öne sürüp, “seçim güvenliği” sorunu umursamıyor. Özetlemeye çalıştığımız bu tabloyu nasıl okumak gerekiyor?

Aslında, bu bahsettiğiniz “sandığa güvensizlik” tablosu son seçimlere özgü değil. Daha da geriye gidersek, 2014’teki yerel seçimlerde, sandığa güvensizlik ve seçim güvenliğine yönelik konusunda, Türkiye’nin yakın tarihindeki, ilk büyük kırılmanın o dönemki yerel seçimlerde gerçekleştiğini söylemek mümkün. O zamana geri dönersek, 30 Mart 2014 gecesi, Ankara’daki oy sayımı sırasında elektriklerin kesilmesinin yanı sıra, oy sayımı gerçekleşen çeşitli yerlerin dönemin Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’e yakın kesimler tarafından “basıldığı” iddia edilmişti. Dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız, yerel seçimlerin yapıldığı 30 Mart’ta yaşanan elektrik kesintileriyle ilgili; “Espri yapmıyorum trafoya kedi girdi. Bu ilk kez yaşanmadı. Bunu seçime bağlamak yanlış” demişti. Sonuçta da, CHP’nin adayı Mansur Yavaş, yaklaşık 30 bin oy farkla, seçimi kaybetmişti. Gerçek farkın çok daha az olduğu; hatta gerçekte Yavaş’ın kazandığı yönünde iddialar da bugüne kadar üzerine konuşulan, hafızalarda yerini koruyan nitelikte...

24 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde, Muharrem İnce’nin de popülaritesinin en azından bir kısmını veya aslında daha doğru bir deyişle, seçmenin kendisine “kredi açmasını”, sempatiyle yaklaşmasını, gene 2014 seçimlerindeki “performansına” borçlu olduğunu unutmayalım. Her ne kadar İnce’nin kendisi aday olmasa da, seçim bölgesi Yalova’daki oy sayım sürecine karşı çıkarak ve son derece inatçı biçimde mücadele ederek sonuçların değişmesine neden olduğunu anımsayalım. İnce, o dönemki dirayetli duruşu, boyun eğmez ve burnunun dikine giden tavrıyla, CHP tabanı ve ötesinde puan toplamıştı. İnce’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de, sandık güvenliği konusunda “dişli davranacağı” ve herhangi bir sandık yolsuzluğuna geçit vermeyeceği konusunda yaygın bir kanaat vardı. Tabii, 2014 yerel seçimlerinde Ağrı’da da, sandık güvenliğine yönelik şüphelerle seçimlerin iptal edildiğini ve yeniden yapıldığını; dönemin BDP adayı Sırrı Sakık’ın bu şekilde kazandığını unutmayalım.

Şimdi, Mart 2019 yerel seçimlerine giderken, her kesimden seçmende sandıkta kendi partisi veya aday tercihine yönelik, “lehte” veya “aleyhte” bir müdahale gerçekleşebileceği endişesi veya özgüveni söz konusu diye öne sürebiliriz. Özellikle, CHP, HDP ve İYİ Parti seçmenlerinin de sandığa güvenlerinin her zamankinden düşük olduğunu da öngörebiliriz. CHP seçmenlerinde, bir de “Sen de mi Brütüs” travması sürüyor; yani Muharrem İnce’ye çok inanıp güvendikten sonra yaşanan yenilmişlik ve hatta kandırılmışlık hissi. HDP seçmenleri ise, iradelerinin sandığa yansımayacağı, yansımasına izin verilmeyeceği konusunda yaygın bir kanaat geliştirmişlerse, buna şaşmamak lazım; partinin hâlâ binlerce üyesi ve en az düzinelerce seçilmiş temsilcisi tutuklu. Sandığa güvensiz seçmenlerdeki “kırgınlık” nasıl ifade bulur, katılımı düşürür mü; şu aşamada bunu öngörmek imkansız. Mart 2019 yerel seçimlerinin, seçmenlerin sandığa gitme konusunda “son şansı” deneyeceğini ve eğer bu kez de, şaibeler yaşanırsa, geleneksel olarak seçimlere katılım oranlarının yüksek olduğu Türkiye’de, bu oranda ciddi düşüşler yaşanabileceğini öngörebiliriz.

‘YENİ BİR ŞEYLERİ YARATMAK İÇİN FIRSAT OLABİLİR’

Adil ve eşit olmayan bir şekilde yerel seçime gidiliyor. Bu bağlamda özellikle Cumhur İttifakı dışında kalan güçlerin, muhalefetin bu yerel seçimde nasıl hareket etmesi gerekir?

Muhalefet partilerinin temsilcilerinden azımsanamayacak ölçekte bir kısmı, “ne yapabiliriz” çaresizliğine saplanmış gözüküyor. Muhalefet, her şeyden önce, kendine inançsızlığı ile “kazanmayı baştan kaybediyor” desek yeridir. Kendi gücüne, başarabileceğine, yapabileceğine inanmayan politik hareketleri, siyasetçileri, bireyleri, kim zorla iktidar yapabilir ki? Bu inançsızlıkta, elbette iktidarın koyduğu engeller, devletin tüm imkanlarının iktidar tarafından lehlerinde kullanılması, haklar ve özgürlükler alanında yaşanan müthiş daralma etkili; ama siyasetçi olmak, herhangi bir memuriyet veya mesaili iş gibi Bir şey değil. Değişime, değiştirmeye talip olmak demek. Ne var ki, bir grup muhalefet siyasetçisi için de, bugünkü haliyle politika öyle çok da zorlayıcı veya illa da değiştirilmesi gereken bir hal, durumda değil. Tersine, muhalefette gerçekten muhalefet edilmesinin değişimin yolunu açabileceğini ve değişimle beraber kendisinin de tasfiye olacağının bilincinde olup, tüm kartlarını statükoyu korumak için oynayanlar var.

Muhalefetin yapabileceği, öncelikle aday belirleme süreçlerini şeffaflaştırmak ve tabanını bu süreçlerinin içine çekerek dinamikleştirmek olabilir. Dünya genelinde siyasetin krizde olduğu ve aşırılıkçı kesimlerin ya da iktidara yapışanların sivrildiği bir dönem geçiriyoruz. Ancak, her kriz aslında yeniliği, yeni bir şeyleri yaratmak için de fırsat olabilir. Türkiye’de muhalefetin bir kısmının derdi ise, “Buzul Çağı” bir siyasi iklimin yaratılmasına katkı sunup, değişim olasılığını imkansızlaştırmaya çalışmak gibi gözüküyor.

ÖNCEKİ HABER

3,6 kilo altınla yakalanan Sami Boydak serbest bırakıldı

SONRAKİ HABER

Genel-İş İzmir şubeleri: Tek vücut olunca kazandık

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...