26 Eylül 2012 09:05

Risksiz bir yaşamın portresi...

Her köşe başına sinmiş olduğunu ve her an başınıza gelebileceğini düşündüğünüz pek çok tehdidin varlığı ile yaşamak, modern dünyanın korkuları arasında yer alıyor. Sürekli tetikte olmak, adımları ona göre ayarlamak ve bir süre sonra o tehdit ile uygun adım yürümeyi öğrenmek...Bu tehditler sizi nere

Risksiz bir yaşamın portresi...
Paylaş
Suzan Demir

Her köşe başına sinmiş olduğunu ve her an başınıza gelebileceğini düşündüğünüz pek çok tehdidin varlığı ile yaşamak, modern dünyanın korkuları arasında yer alıyor. Sürekli tetikte olmak, adımları ona göre ayarlamak ve bir süre sonra o tehdit ile uygun adım yürümeyi öğrenmek...
Bu tehditler sizi nerede mi bulur? Hiç tanımadığınız bir ülkede başınıza gelebilir... Mesela bir kaza ile başınıza açılan olmadık dertlerden, bindiğiniz uçağın teröristler tarafından kaçırılması ya da yine uçağınız havadayken motorlarından birinin yanmasına kadar türlü felaketler silsilesi... Elbette bunlar daha çok, gelişmiş bir ülke olan İsviçre’den uzakta meydana gelebilecek türden tehditler. Zira Bay Blanc’a göre İsviçre dışına çıkmak, ziyadesiyle yaşam kalitesini düşürmenin yanı sıra aynı zamanda böylesi tehditlerin hedefi olmak anlamına da geliyor.
Bay Blanc, Roman Graf’ın ilk romanı. Roman karakteri olan Anton Blanc,  düzeni, sükuneti, rahatlığı seven tipik bir küçük burjuva. Maceradan, risklerden ve yaşamda karşılaşılabilecek hesaplanamaz gelişmelerden ürken, hayatında sürprizlere yer vermemek için çabalayan biri.
Pek çok ödül almış bu ilk romanında Graf, kırklı yaşlarından başlayarak yaşamının son dönemine kadar bizleri Bay Blanc’ın pişmanlıklarının, hesaplaşmalarının tanığı haline getiriyor.
ÜÇ KADIN VE İSVİÇRE
Bay Blanc’ın hayatında önemli rol oynayan üç kadın var; annesi, bir gazete ilanı sayesinde evlendiği Vreni ve Cambridge’te okurken aşık olduğu fakat İsviçre’de kendine güvenli bir hayat kurmak için terk ettiği Heike.
Korkular, sterillik kaygısı ve dış dünyaya duyduğu güvensizlik de bu adamın hayatında, o üç kadın kadar önemli bir rol oynuyor. Karar alırken, “risksiz olsun benim olsun” düsturunda hareket ettiği için, geç kalmışlıklardan ve pişmanlıklardan yakasını kurtaramıyor. Bu şekildeki seçimlerinin sonucunda da hayatını İsviçre’den ibaret bir hapishaneye çeviriyor Bay Blanc. Hayatındaki kadınlar tek tek öldüğünde ise gerçeklerle hesaplaşma vakti geliyor.
Uzun süre hayatını paylaştığı tek kadın olan annesinin ölümünün ardından gazeteye verdiği ilan aracılığıyla tanıştığı dul Vreni ile evlenişi onun için, yıllar önce rahat bir yaşam ve İsviçre için terk ettiği Heike’ye duyduğu özlemi pekiştiren bir pişmanlık haline dönüşüyor. Vreni ile geçirdiği her dakika, kendisini hapsettiği duvarların onu nasıl sıkıştırdığını anlaması bakımından bir sınav oluyor adeta.
Heike’nin ölüm haberiyle birlikte hayatının en radikal kararını alıyor ve çalıştığı kurumun da onu Polonya’ya göndermesi üzerine kabuğunu kırıyor. Bay Blanc her ne kadar kafasında kaza, uçağın kaçırılması gibi bin bir türlü senaryo kursa da Polonya’ya ulaşıyor. Tabii Polonya’nın İsviçre’ye göre ne kadar kötü bir yer olduğu izlenimi edinince geri dönmesi kaçınılmazlaşıyor. Ne var ki Bay Blanc’ın bir parçası artık İsviçre dışındadır...
Polonya’da -ölmüş- Heike ile gecikmiş duygusal bir hesaplaşmaya girmesi Bay Blanc’ı, Heike’ye ve onun simgelediği daha sahici bir yaşama duyduğu özlemi bir ütopya olarak yaşamaya zorluyor.
Graf, Blanc’ın portresini çizerken son derece başarılı. Hele de kendi yaşı göz önüne alındığında başarısı daha da belirginleşiyor. Öte yandan, Anton Blanc karakterinin steril ve risksiz yaşam düsturu en başta size iğreti gelse de, zamanla bir pişmanlığın portresine dönüşen bu adam için üzüntü duygusu ağır basmaya başlıyor.

Bay Blanc
Roman Graf
Çeviren: Yeşim Tükel Kılıç
Ayrıntı Yayınları
174 Sayfa

ÖNCEKİ HABER

Savaş bütçesi

SONRAKİ HABER

Kan donduran insanlık öyküleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...