03 Ocak 2019 00:23

Çalışmaya işyerlerinden, emekçilerin içinde başlamak gerekir

Bir eğitim emekçisi yazdı: Son günlerde öğretmenler odasında neredeyse sürekli ekonomik krizden, pahalılıktan ve zamlardan bahsediliyor.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Bir eğitim emekçisi

Merhaba. Ben bir devlet okulunda öğretmenim. Sizinle eğitim emekçilerinin gündemine ilişkin duygularını, düşüncelerini paylaşmak istiyorum. Son dönemde ülkede konuşulan, konuşulması gereken o kadar çok konu birikti ki hepsi zaman zaman gündeme gelebiliyor. Bu nedenle üzerine en çok konuşulan, değerlendirme yapılan gündemleri mümkün olduğunca sıralamaya çalışacağım.

Herhalde gündemin en önemli maddesi kriz. Son günlerde neredeyse öğretmenler odasında ya da bir araya gelinen her yerde ekonomik krizden, pahalılıktan ve zamlardan bahsedildiğini söyleyebilirim. Özellikle dövizde yaşanan sıçramadan sonra pazarda, markette fiyatların tırmanması bütün emekçiler açısından yaşamı daha da zorlaştırdı. Önceleri bu krizi Amerika’yla yaşanan rahip krizine bağlayanların sayısı giderek kabarıktı. Ancak rahibin salıverilmesinden sonra da kriz derinleşmeye devam edince krizin kalıcılığına ve ülke yönetiminden kaynaklandığına ilişkin bakış açısının ağırlık kazandığını söyleyebilirim. Henüz krizin bedelini ödemeyeceğiz anlayışının pek güçlü olmadığını, insanların harcamalarını kısarak dönemi atlatmaya çalıştığını yine sohbetlerden anlayabiliyoruz.

İkinci önemli gündem -özellikle emekliliği yakın öğretmenler açısından daha da önemli olan- 3600 ek gösterge. Çalıştığım okulda da epey emekliliği gelmiş öğretmen bulunduğu için neredeyse her gün konuşulduğunu söyleyebilirim. Yeni haber ikinci 100 günlük eylem planında olduğu yönünde. Bilmeyenler için 3600 ek gösterge emeklilik tazminatında ve maaşında hatırı sayılır yükselme anlamına geliyor. Öğretmenlerin bu konuda beklentici bir anlayışlarının olduğunu söylemek mümkün. Sendikal eylemlerle hak alma bilinci özellikle en örgütlü ‘sendika’ olan Eğitim-Bir-Sen eliyle oldukça törpülenmiş durumda.

Üçüncü gündemimiz MEB’in açıkladığı 2023 vizyonu. Milli Eğitim Bakanlığına Ziya Selçuk’un atanmasıyla başlayan büyük umutların da yavaş yavaş sönümlenmeye başladığını, özellikle bakanın kendisinden herhangi bir açıklama yapmadığı halde insanların fazlasıyla beklentiye girdiğini belirtmesinden sonra insanlarda yine her şey eskisi gibi olacak anlayışının oluştuğunu ifade edebilirim. Özellikle eğitimin temel sorunlarına değinmeyen (güvenceli çalışma, sözleşmeli-ders ücreti karşılığı çalışma gibi statüler, kamusal eğitim, laik ve bilimsel müfredat vb.), angaryayı kaldırmayan, eğitimin sorunlarının büyük bölümünü öğretmenlerin yetersizliği olarak algılayan bir anlayışın sürdüğünü her öğretmen neredeyse anlamış durumda. Bunun yanında bakanın işinin kolay olmadığını, elinin kolunun bağlı olduğunu düşünenler de var. Bunu elbette karar alıp uygulamak konusunda bakanın yeterince bağımsız olmadığına bağlıyorlar.

Dördüncü gündem ‘Sarı Yelekliler.’ Eğitim emekçileri arasında Fransa’da yapılan eylemler de çok konuşulan konulardan biri. Genel olarak eylemlere sempatiyle yaklaşanlar çoğunlukta. Bunun dışında bütün yaşananların Amerika’nın ve İsrail’in oyunu olduğunu düşünenler de yok değil. Bu tür bir eylemin Türkiye’de olmayacağı kanısı hakim. Türkiye’de son dönemde insanların barışçıl eylemler ya da basın açıklaması yapmak için bile sokağa çıkamaması, işten atılma korkusu ve toplumun genel duyarsızlığı bu kanıyı güçlendiren nedenler olarak öne çıkıyor.

Tüm bunların dışında, artık gündelik hale gelen tren kazaları, eğitimin giderek dinselleşmesi, özlük hakları, vergi dilimi, ek ders ücretleri, okulun diğer çalışanlarının aldığı düşük ücretler konuşulan diğer konular. Elbette yemek tarifleri de mutlaka gündemde.

Tüm bu anlattığım gözlemlerimde mutlaka eksik bıraktığım hususlar da vardır. Ama kesin olan şu ki eğitim emekçileri farklı sendikalarda örgütlenmişler, çoğu da herkesin bildiği gibi atama, terfi ya da iş güvencesini sağlama almak bakımından aslında sendika olduğunu bile düşünmedikleri bir sendikada örgütlenmiş, özellikle genç öğretmenlerde toplumsal konulara ilişkin bir duyarsızlık oluşmuş, bunların üst üste gelmesiyle de mücadele sekteye uğramıştır.

Öyleyse şimdi yapılması gereken bu insanları yeniden mücadeleye kazanmaktır, bu kolay bir iş de değildir. Çözülen bir makarayı geriye sarmak gibi sabırla ve inatla çalışmak gerekir. Çalışmaya da özellikle işyerlerinden başlamak, emekçilerin içinde başlamak gerekir. İşyerlerinde, özellikle yaşanan krizin kapitalizmin krizi olduğu, bu sistemin krizler olmadan yol alamayacağı ve krizlerin yükünün özellikle emekçilere ve yoksul halk kesimlerine yıkılacağı, 3600 ek göstergenin ya da diğer özlük haklarının toplusözleşme ve grev gibi mücadele araçlarıyla kazanılabileceği, bakanlığın politikalarını etkileyecek düzeyde bir örgütlülük yaratmak gerektiği ancak bu yolla bilimsel, demokratik, kamusal bir eğitimin önünün açılabileceği, örgütlü ve bilinçli bir toplumda iş cinayetlerinin, kazaların önlenebileceği sıklıkla vurgulanmalıdır. İşyerinde yaşanan sorunlarda doğru tutum almak, emekçilerle hangi görüşten ya da sendikadan olursa olsun samimiyete ve dayanışmaya dayalı ilişkiler kurmak onları mücadeleye kazanmak için en öncelikli yaklaşımımız olmalıdır.

Mücadele edenler her zaman kazanamayabilirler ama kazananlar her zaman mücadele edenlerdir.

ÖNCEKİ HABER

‘Gazetecilik için zor bir yıl geride kaldı’

SONRAKİ HABER

İzmir'in tarihini değiştirecek kalıntılar suyun altında çürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...