21 Kasım 2018 13:31

Enflasyonla nasıl mücadele edilir?

Gazetemiz ekonomi yazarı Bülent Falakaoğlu ile enflasyonu, alım gücünü, kampanyaları konuştuk.

Paylaş

Elif TURGUT

İstanbul

 

Bir süredir ana akım medyadan billboardlara, mağazaların vitrinlerine kadar “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” kampanyasını görüyoruz. Peki “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” kampanyası nedir, enflasyonla böylesi bir kampanyayla mücadele edilebilir mi? Sorularımızı Evrensel gazetesi ekonomi yazarı Bülent Falakaoğlu’na sorduk.

 

Her gün mağazaların yanından geçerken bile gördüğümüz “Enflasyonla Topyekûn Mücadele” diye üç aylık bir kampanya var sene sonuna kadar. Peki nedir bu “Enflasyonla Topyekûn Mücadele”?

Bu kampanyayla, hükümet bugün üretim maliyetini düşürecek bir programla hayatı daha ucuz hale getirecek önlemler alamadığını itiraf etmiş oluyor. Bunun yerine bir “mücadele” çağrısı yapılıyor.

Belli ki hükümet, yüksek enflasyonla mücadele edemiyor. Bunun için kampanya düzenliyor. Her girdiğimiz yerde yüzde onluk bir indirim gördüğümüzde, şirketlerin, esnafların, sanayicinin kendi kârından feragat ettiğini düşünebilirdik. İlk bakışta yarattığı izlenim bu ama gel gör ki böyle değil.

HÜKÜMETE KENDİNİ GÖSTERME ÇABASI

Hükümet çağrı yaptığı için herkesin kendisini katılmak zorunda hissettiği bir etkinlik görüyoruz aslında. Çünkü bakanlığın sitesinde yayımlanması, Ekonomi Bakanlığı’nın yakından takip etmesi gibi birtakım gözdağları gördüğümüz için bu kampanyaya katılmayanın “vatan haini” bile ilan edilebileceği bir baskı ortamından söz edebiliriz. O yüzden bunun bir ayağını aslında hükümete kendini gösterme çabası olarak değerlendirebiliriz.

Bu zorunluluk hissinin dışında, asıl amaç olarak hükümetin enflasyon düşecekmiş algısı yaratma hedefi olduğunu söyleyebiliriz. “Evet, kötü günler görüyoruz ama yakında enflasyonu da düşüreceğiz.” algısı yaratılıyor. Hükümetin yaptığı enflasyonla mücadelenin özeti şudur: İktidarın, sonuçlarını ortadan kaldıramadığı bir sürecin etkilerini kontrol etme sürecidir bu.

 

Hükümet neden “enflasyon düşecek” algısı yaratmaya çalışıyor?

Birincisi, hiçbir iktidar seçimlere hayat pahalılığı gibi sosyal bir sorunla girmek istemez. Hayat pahalılığını engelleyemediğinde en azından etkilerini sınırlayıp vatandaş nezdindeki pozitif algısını, kredisini biraz daha yukarıda tutmak ister.

İkincisi ise asıl önemli olan: Bugünlerde de bazı iktisatçıların akıl verdiği üzere, hayat pahalılığını düşürebilmeniz için alım gücünü kısıtlayın, yani tüketimi düşürün, vatandaş tüketemesin, tüketemedikçe şirketler fiyatları kırsın, zamanla da genel fiyatlar düşsün.

SERMAYENİN FİYAT DÜŞÜRME FORMÜLÜ

Yani “ücretleri düşük tut, tüketim düşsün, fiyatlar düşsün, ücretleri düşürdüğümüz için üretim maliyeti azalsın, fiyatlar düşsün” diye genel olarak sermayedarların ve sermaye hükümetlerinin bildiği bir formüldür bu.

Bu formül işlesin diye de hükümet bunu yapıyor. Önümüzdeki yıla çok az kaldı. Ocak ayı asgari ücretlerin ve Türkiye’de genel ücretlerin belirleneceği, memur maaşlarının, emekli maaşlarının saptanacağı bir ay. Doğal olarak bunları düşük belirleyebilmeniz için enflasyonu düşük tutmanız gerekiyor. Bir şekilde hükümet enflasyon mümkünse düşsün, düşmüyorsa da düşecekmiş algısı yaratılsın. Asgari ücrete %20 zam yapmak iktidara zor gelecek, onun yerine diyecek ki “beklenen enflasyon %15, alın size %15 zam.” Yarattıkları bu algıyı, ücretleri ve zamları baskılamanın bir aracına dönüştürecekler.

 

Bu kampanyayla enflasyon oranı düşer mi?

Eğer fahiş fiyat artışları yaşanmasaydı ve indirim kampanyası olsaydı fiyatlar düşebilirdi. Nitekim her sezon öncesi giysi fiyatlarında bir kampanya olurdu, gerçekten de giyim fiyatları düşerdi sezon değişimlerinde. Geçmiş yıllarda TÜİK verilerine baktığımızda böyle şeyler görüyoruz; giyim ve ayakkabıda enflasyon düşük çıktı, kampanya etkili oldu. Şimdi öyle bir gerçeklikle karşı karşıya değiliz. Tam tersi, oldukça yüksek bir fiyat artışıyla karşı karşıyayız. Ama bu fiyat artışı keyfi bir fiyat artışı değil çünkü üretimde kullanılan malzemeler, girdi maliyeti dediğimiz şey arttı. Tarımda kullandığın ilaç, gübre pahalı, birdenbire fiyatı yükseldi. Niye? Çünkü hepsi çok büyük oranda dışarıya bağımlı. Türkiye’nin tarımı da sanayisi de, özellikle imalat sanayisi dışa bağımlı. Türkiye 100 liralık bir ihracat yapıyorsa 70 liralık malzemesini dışarıdan ithal ediyor. %70 bir bağımlılıktan bahsediyoruz.

PARA İKİ TÜRLÜ VURGUN YEDİ

Türkiye’nin büyüyen sektörleri, sanayisi, tarımı, inşaatı dışa ne kadar bağımlıysa, kurlardaki yükseliş maliyeti de o kadar fazla olur. Doğal olarak fiyatlar bu maliyet artışına, kurlardaki yükselişe bağlı olarak çok arttı. Bu fiyat artışlarının içerisinde küçük indirimler enflasyonu aşağıya çekemez.  Alım gücünü de yükseltmez bu durum. Çünkü cebinizdeki para iki türlü vurgun yemiştir. Bir, kurlar karşısında erimiştir: durduğu yerde paranız değer yitirmiştir. İki, o değer yitiren paranızla sokağa çıktığınızda alım gücü de düşmüştür çünkü enflasyon çok yüksektir artık. O yüzden çifte vurgun yemiş paranızın, alım gücünün %10’luk indirimle arttığını hissetmeniz mümkün değildir.

ÜRETİMDE ENFLASYON %45

Esnafın fırsatçılığından kaynaklı bu kadar zam var?

Birkaç esnaf spekülatif, fırsatçı olabilir. Ama genel Türkiye tablosu ve ekonomisi açısından maalesef durum böyle değil. Zaten topyekûn mücadele kampanyası başlatıldığında ekim ayıydı. Ekim ayında enflasyon düşecek dendi, gördük ki ekim ayında da yükseldi. Bu sefer kasımda düşecek deniyor. Görüyoruz ki mesele fırsatçılar meselesi değil. Topyekûn mücadele ettiğinizde de enflasyon geriye gelmiyor. Bunu bize süreç gösteriyor. Niye? Daha önce de söylediğimiz gibi: bir, üretim maliyeti artıyor. Üretimde enflasyon %45’lerde, bir girdi kullanırken %45 daha pahalı kullanıyorsunuz. Enerjideki maliyet %70’lerde, yani devlet doğalgaza, elektriğe kendisi zam yapıyor, enerjideki maliyet artışı olmuş %70, petrol fiyatları artmış. Doğal olarak enflasyon da artar. Hâlâ biz enflasyonu %25’te görüyorsak, oysa üretim maliyeti %45 ise arada 20 puanlık fark var. Şirketlerin bunu yansıtmamasının sebebi tüketim olmadığındandır. Tüketim daraldı. İnsanların cebindeki para vurgun yediği için tüketemiyorlar. O yüzden şirketler bütün maliyeti fiyatlara yansıtamıyorlar.

Devlet enerjideki yükselişi görmüyor mu? Doğalgaza, elektriğe yaptığı zammı bilmiyor mu? Biliyor. %45 artmışsa üretim enflasyonu, siz bunu akşamdan sabaha indiremezsiniz. Ayrıca, enerji gibi dışa bağımlı olduğumuz, tarım gibi mevsimsel gelişmelerden etkilenen unsurları bile dışarıya bıraktığımızda, çekirdek enflasyon denen, her mevsim kullandığımız ürünlerde bile %20’nin üzerinde oluyor. Bu durum kalıcı bir enflasyon var anlamına geliyor.

 

Alım gücü nasıl artar?

Alım gücünün artması birkaç türlü oluyor. Bir, devletin verdiği ödeneklerin ve sosyal yardımların artması ile. İki, satın aldığınız hizmetler düşer; mesela devlet sağlık, eğitim ve benzeri birtakım temel ihtiyaçlarımızı karşılar, bu şekilde hayatta alım gücümüz artabilir. Ama bunlar çok kısmi ve küçüktür.

Asıl alım gücünü sizin üretirken cebinize giren maaşlardan ölçmek lazım. Alım gücünüzün artması için bir tane kural var: enflasyonun üzerinde gelirinizin artması. Türkiye bu yılı %25 enflasyonla kapatacaksa gelirlerimiz, geçmiş yıllardaki kaybı, yüzde 25’in getirdiği kaybı ve 2019’da yaşayacağımız kaybı telafi edecek kadar artarsa alım gücümüz artar.

Peki bunu nasıl sağlarız? Şu çok açık: önümüzde hükümetin bir programı var. Hükümet diyor ki: “Ben ekonomide bir küçülme süreci yaşayacağım, bunun faturasını da emekçilere aktaracağım.” Bunu bu şekilde ifade etmiyor; fakat üç yıllık bir Yeni Ekonomi Planı açıklıyor. Ancak içinde “yeni” ye dair hiçbir şey yok. Eski Orta Vadeli Planla aynı anlayışa sahip. Yine krizin yükünü emekçilere yıkmak var içinde. “Önümüzdeki süreçte 80 milyar tasarruf edeceğim: bir kısmını sağlıktan yapacağım.” Bu söylem şu anlama geliyor: “sağlıkta bazı hizmetleri karşılamayacağım, katkı paylarını da artıracağım.”

Başka ne diyor yeni ekonomi programında diye baktığımızda, mesela “enflasyon en az %15 olacak bir dahaki yıl” diyor. Hayat pahalılığı Türkiye’de sürecek diye ilan ediyor. Birtakım sosyal yardımların kısılabileceğinin işaretlerini de veriyor. İşsizlik 2019’da %12 olacak diyor yani daha da artacak. Yani yüzbinlerce yeni işsiz olacak diyor.

GELİRLER MÜCADELEYLE ARTAR

Peki bunlar karşısında gelirlerimiz artacak mı? Yeni hazırlanan 2019 bütçesinde memur maaşlarına yapılacak zamları görüyoruz, kamudaki harcamaları. %20 gibi telafi edecek bir artış orada gözükmüyor. %10’a bile ulaşamayacağının göstergesi var.

Demek ki önümüzdeki süreçte bizim gelirlerimiz hükümetin desteğiyle artmayacak. Geriye bir yol kalıyor: Bu programı reddedecek bir mücadele. Zamların geri alınması, işten atmaların durdurulması, temel ihtiyaç maddelerine, elektriğe, doğalgaza gelen zamların kaldırılması, enflasyon oranında derhal acil zam yapılması gibi talepler etrafında mücadele ve bunu sonuna kadar sürdürmek ancak alım gücünün yerinde durmasını ya da artmasını sağlayabilir.

 

KALICI BİR ENFLASYON

%24’lük enflasyon oranı bize neyi gösteriyor?

 

%24 enflasyon: otomatikman yoksullaştığımızı, feci yoksullaştığımızı gösterir. İnsanlar %8, %10, %12 gibi zamlar aldılar. Oysa gıdada, temel tüketim maddelerinde enflasyon yüksekti, bunun karşısında insanların zaten ceplerindeki para eriyordu. Enflasyon %24 demek, para cebinizde pul oldu, gelecekte geriye dönük aradaki farkı alacak olsanız bile büyük bir kayıp yaşamışsınız demektir. %24 bize cebimizdeki paranın büyük değer kaybettiğini, gelirimizin artık 2017’ye göre artık çok daha düşük olduğunu gösteriyor. Cebimizdeki para erimişse, bu para havaya gitmez. Birinin cebine aktarılmıştır, ama faiz yoluyla, ama zamlar yoluyla…

Sabit, dar gelirli emekçilerin gelirleri düşerken, aynı zamanda yukarıda ranttan, faizden beslenenler için bir zenginleşme süreci yaşanmıştır. 150 binin üzerinde(140 bini Türkiye’de bulunan), 1 milyon liranın üzerinde hesabı olan insan var. 140 bin kişinin 1 milyon lira hesabı var. Enflasyon yükseliyor, faizi etkiliyor, faiz de yükseliyor. Bu insanlar durdukları yerde birdenbire müthiş zenginleşiyorlar. Paraları önceden 1 milyonken 2017 yılsonunda 1 milyon 100 bin, şimdi 1 milyon 250 bin lira oldu durduğu yerden. Yani birileri yoksullaşırken birilerinin feci derecede zenginleştiği anlamına geliyor %24 enflasyon.

 

ÖNCEKİ HABER

'Osman Kavala ve Anadolu Kültür için mahkeme kararı gibi bilgi notu'

SONRAKİ HABER

Tencere-tava, değil hep aynı hava

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa