'Psikolojik savaşın dibi'

Tugay BEK
Avukat

“Terör örgütü FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde yer alan ve ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan eski yüzbaşının, cezaevindeki görüşme odasında avukatıyla cinsel ilişkiye girerken basıldığı” şeklinde haberler,  önceki günkü haber sitelerinde ve medya organlarında günün en önemli olayı olarak sunuldu. Her şeyi ile birebir aynı olarak yayınlanan bu haberlerin tek merkezden basına servis edildiği fazlası ile ortadaydı. Habere göre, avukat ve müvekkilinin kameranın görüş açısından çıktığını gören infaz koruma memurları bu duruma müdahale ettikten sonra, olayı tutanağa bağlayıp Savcılığa ve Baroya bilgi vermişler.

Güya avukat ve müvekkilinin isimleri kısaltılarak verilmişse de haberin içeriğinde verilen kimi kritik unsurlar üzerinden merak eden herkesin basit bir internet araştırması ile dahi bu kişilerin kimlik bilgilerine ulaşmasının hiç de zor olmayacağı ortada. 

6-7 metrekare genişliğinde, en az iki cephesinin bütünü ile camla kaplı olduğu, infaz koruma memurları ve kameralarla izlenebilen bir alanda böylesi bir olayın vuku bulması elbette mümkün değil. Haberin düzmece olduğu hususunda mesleğin içindeki avukatların en ufak bir kuşkusu olmasa da hedef kitle ikna edilmiş olabilir.

İNSANLIK ONURU HEDEFTE

Devletin terörle mücadelenin önemli bir unsuru olarak gördüğü psikolojik harbin bir parçası olarak bu komplonun tezgahlandığı ve haberin bir merkezden servis edildiği çok açık. Bu tezgahı kuranlar, “Terör örgütünün” yanı sıra avukatlığı da itibarsızlaştırmakla bir taşla iki kuş vurmayı düşünmüş olmalılar. Gözünü karartmış olan itibar cellatları toplumun en geri duygularından, homofobiden medet umar hale gelmişlerdir. Devletin mücadele içinde olduğu muhtelif “terör örgütlerinde sapkın ilişki ve tecavüzlerin” yaşandığına dair benzer haberler periyodik olarak basına servis ediyor. Bu kadar akıl dışı bir senaryoya yılların Cumhuriyet Gazetesi’nin dahi hiçbir tereddüt ve soru işareti koymadan, servis edildiği hali ile aynen vermesi karşısında kusuru, bu haberlere inanan vatandaşa yüklemek de çok zor. Bu tarz sansasyonel haberlerin,  gerçeği yansıtmadığı sonradan ortaya çıktığında ise aynı medya organları bir haber değeri görmeyecektir.

Dün devlet katında en muteber cemaatken bugün azılı terör örgütü haline gelenlerin, zulmettiği, canını yaktığı kesimler, öfkelerinde ziyadesiyle haklı da olsalar, bu yapıya karşı verilen mücadelede kara propagandaya ve "FETÖ"cü yöntemlere prim vermemelidir. Zira burada kirlenen yalnızca “FETÖ"cüler değil hepimizin nefes aldığı ortak toplumsal havadır.

AVUKATLAR TEHDİT ALTINDA

Avukatlık mesleği, tarihi boyunca hiç olmadığı kadar sistematik saldırı ve itibarsızlaştırma kampanyası ile karşı karşıyadır. Üç polisin hakkınızda tutacağı tutanakla bir anda kendinizi cezaevinde bulabileceğiniz gibi iki gardiyanın kendi aralarında hazırladığı tutanakla bir daha toplum içine çıkamayacak hale gelmeniz de mümkün. Bunun için iktidara muhalif olmanız da gerekmez, muktedirin yanında yer almamak gadre uğramanız için yeterlidir.

Türkiye’de OHAL boyunca 1488 avukat zulme varan kötü muameleye maruz kalmış, 572 avukat tutuklanmış, 79 avukat ise hapis cezasına mahkûm olmuştur. İktidarın avukatlara yönelik öfkesi ve saldırısının altında her geçen gün artan adalet özlemi yatmaktadır. Avukatlık mesleği itibarsızlaştırılarak ve suçla özdeş gösterilerek eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesi karşısında toplumda tereddüt yaratılmak istenmektedir.

Bu ülkede yurttaşların malı, canı, hürriyetinin yanı sıra şerefi de tehdit altındadır. Bu topyekun saldırı karşısında hakların hukuksal bir koruma altında olduğunu söylemek ise ne yazık ki mümkün değil.

Çürüyen, kirlenen ve de çirkefleşen düzene karşı  “eşref-i mahlukatın”  ilanihaye boyun eğmesi elbette mümkün değildir.