04 Ekim 2018 00:45

‘Flormar'da biz kazanacağız’

Sendika hakkı için direnen Flormar işçisi: Daha önce almadıkları bildirinin kıymetini anladılar.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Veli POLAT
Gebze

“140. Gün İş, Ekmek, Hak” yazısı ile güne başlıyor Flormar işçileri. İlk olarak çam ağaçlarını incitmeden dikkatle, taleplerinin yazılı olduğu pankartları asıyorlar. Gökyüzü olası bir yağmurun ipuçlarını taşımıyorsa, üstlerini kapatacak brandayı hazırlamaya ihtiyaç duymuyorlar. “Ama Gebze bu, havanın ne olacağı belli olmaz” diyerek, brandayı ellerinin altında bulundurmayı ihmal etmiyorlar. Fabrikanın karşısında bulunan çok da geniş olmayan kaldırıma taburelerini özenle diziyorlar. Ancak hemen oturmak yok!

Ses aracı Flormar’ın kara kapısının önüne yaklaşıyor. İşçiler, “İşte yine buradayız yan yana” diyen küçük gülümsemeleri eşliğinde aracın yanında toplanıyorlar. “Flormar’a sendika girecek, başka yolu yok!” sloganını, yumruklarını sıkarak hep bir ağızdan tekrar ediyorlar.

‘DÜN IPHONE KIRANLAR BUGÜN HAZİNEYİ ABD’YE EMANET EDİYOR!’

Gelen çayla slogan ve müziğe bir süreliğine ara veriyorlar. Tabureleri birbirlerini görecek şekilde ayarlayıp, ellerine aldıkları sıcak çayla sohbete başlıyorlar. Doğal gaza yapılan yeni zamla sohbeti açıyor Erdinç usta. Bugün çok fark edilmese de, kışla birlikte halkı huzursuz edecek zamlar olduğunu söylüyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın, ‘Yeni Ekonomi Programı’ çerçevesinde kurulan Maliyet ve Dönüşüm Ofisi’nin, McKinsey ile çalışacağını ifade eden direnişçi işçilerden İsmail ise, “ABD’ye emanet hazine! Hadi bakalım” diyor. “Dün İphone kıranlar, bugün hazineyi nasıl da ABD’ye emanet ediyorlar!” diyerek ellerini “bir of çeker” gibi sağa sola sallıyor. Nazım usta ilişerek, “Papaz için ne diyorlardı bugün ne diyorlar. Çark ettiler çark” diyor. Sohbet herkesin açtığı konuya göre yön alıyorken Özkan usta, “Ayva yiyen var mı?​” sorusuyla araya giriyor. Kısa bir süre sonra anlıyoruz ki, Özkan usta hem direnişi boş bırakmamaya gayret ediyor hem de boş vakti oldukça ayva satıyor.

Fransa’ya giden heyette bulunan İsmail usta ayva siparişini verdikten sonra, “İşçi sınıfı abi örgütlenmeli. Sorun burada başlıyor” diyor. “Siyasi olarak mı?​” diye soruyoruz, “Yok yok siyaset işçiyi bölüyor. Olacaksa düz işçi siyaseti lazım” diyor. “Nasıl?​” yani diye sorunca, “Ya tek derdi işçi olacak, karıştırmayacak onu bunu” diyor. On yıl Flormar’da çalışmış Nazım usta adının hikayesiyle araya giriyor: “78 yılında babam nüfus müdürlüğüne giderek adımı Nazım Hikmet koymak istiyor. ‘Ya Nazım olacak ya Hikmet’ diyorlar. Anlayacağın ölüsünden korkuyorlar adamın. Babam da Nazım koyuyor. Bu memleket böyle.” Babasının kamu işçiliğinden emekli olduğunu da söyleyerek, “Siyaset babamların zamanında varmış. İşçi bilinçliymiş. O zaman hakları da varmış” diyor. Fabrikada çalışan işçilerin çay molasına çıktığının hatırlatılması üzerine yeniden kapıda buluşuyor işçiler.

‘SERMAYEYE GÜVEN OLMAZ!’

Flormar fabrikasının yüzde 51’ine sahip Yves Rocher ile görüşmek üzere Fransa’ya gittiklerinde, bir inşaat işçisinin dayanışmasını anımsayan İsmail usta, “Abi adamın kıyafeti harç falan adam bizim yanımıza geldi dayanışma için çok duygulandım” diyor. “Nasıldı Fransa ziyareti, Yves Rocher güvenilir mi” diye sorunca “Sermayeye güvenilmez. Ama Fransa’da en güzel şey dayanışmaydı” cevabını veriyor. Flormar direnişi öncesi, birçok direnişe dayanışmaya gitmiş İsmail usta: “Bu yüzden içim rahat. Şimdi bizim buradaki diğer işçi arkadaşlar da verdiğimiz bu mücadeleyle dayanışmayı daha çok anladı.” Direnişin daha birçok şey öğrettiğini, “Camii’ye giderdik. Bildiri dağıtırlardı, buradaki arkadaşlar almazlardı, bugün ise almanın ne kadar önemli olduğunu anladılar” sözleriyle açıklıyor.

Direnişçi başka bir işçi, “ABD falan diğer ülkelerde de işçilerin durumu kötüymüş. Kapitalizm her yerde işçiyi sömürüyor. Bizim arkadaşlar Fransa’ya gitti, buraya yurt dışından gelenler oldu. Anlatılanlara bakıyoruz, hani eskiden, ‘Yurt dışına çıksak kurtuluruz’ derlermiş ya şimdi o yalan olmuş. Her yerde işçiler eziliyor. Valla tek çözüm işçinin birleşmesi kalıyor” diyor.

'YAĞMURA RAĞMEN DİRENMEYE, GÜLMEYE DEVAM...'

Öğle saatlerinden sonra yağmur kendini hissettirmeye başlıyor. İşçiler yağmurdan korunmak üzere el birliğiyle brandayı üstlerine gerdiriyorlar. Sendikanın dağıttığı yağmurluklarla birlikte yağmurun dinmesini beklemek üzere brandanın altında toplanıyor işçiler. Gök gürültüsü küçük çığlıkları beraberinde getirse de kahkahalar ortamın esas belirleyeni oluyor... “Hey”, “İnadına mutluyuz işte, kazanacağız” diye bağırıyor bir kadın işçi, fabrikanın penceresinden bakanlara... Vardiya değişimine az bir zaman kala yine aynı sabah gülümsemesiyle fabrikanın önünde inatla aynı slogan atılıyor: “Flormar’a sendika girecek başka yolu yok!”

‘ZEKİ BABA 24 YAŞINDA!’

İki çocuk babası Zeki Doğan’ı direnişçi arkadaşları 52 yaşına girerken yalnız bırakmıyor. Önce meşaleler yakılıyor, doğum günü pastası direniş meydanına geliyor. Eğilip üflemek üzereyken, “Kaç oldun Zeki baba?​” sorusuna tebessümle, “24 yaşına girdim” cevabını veriyor.


FLORMAR'DA BİZ KAZANACAĞIZ

Ayşe ÖZTÜRK
Gebze

Merhaba. 11 yıl boyunca Flormar’da çalıştıktan sonra sendikalaşma sürecine girdiğimiz için 25/2 maddesinden, yani yasadışı eylemlere destek vermek suçundan tazminatsız işten çıkarıldık. Bizden kesilerek oluşturulan işsizlik maaşından bile yararlanamıyoruz. Bizleri sendikal sürece girmeye iten konuların başında maaşlarımıza yapılmayan zamlar ve içerde oluşan baskılardı. Peki sendikal süreçte bu baskılar bitti mi?

Hayır daha da çoğaldı. Hiç görünmeyen müdürler haftada iki gün toplantı düzenledi. 15 Mayıs’ta bir grup arkadaşımızın işten çıkarılmasına tepki verdiğimizde, işçi arkadaşlarımızla aynı kaderi paylaştık. Bizi bir bölüme kilitleyip kapıya çevik kuvvet diktiler. Yıllardır bize, “Biz bir aileyiz” dediklerini unutup, arkadaşımızın formasını parmak ucuyla (pis bir şey alır gibi) aldıklarında anladım ne olduğunu, bize nasıl baktıklarını. Doğrusu ayrı yemekhanelerde yemek yiyor olmamızdan da anlayabilirdik. 

Hemen sonra direniş başladı. Siyasi partiler, destek grupları derken güçlendikçe güçlendi direniş. Kadın ve erkekler beraber çıktık ama kadın örgütlerinin de sahiplenmesiyle kadın direnişi haline geldi. 

Bizlerin direnişinden bir de Cargill de geçti. Kahvaltı yaptığımız, sohbet ettiğimiz işçi kardeşlerimizin gözaltına alındığında üzüldük. Serbest bırakıldığında ise bayram havası yaşadık. Sahi Cargill işçilerinin suçu neydi? İşini geri istemek mi? Bu adamlar çalışmak istiyor ça-lış-mak! Üreten olmak ekonomiye katkıda bulunmak suç mu? Evlerine ekmek götürmek suç mu? Çocuklarına boynu bükük kalmamak? Ve bir de havaalanında çıkan direniş. Servis, yemek gibi sorunlar ve tahtakurusu olmasın demiş! Sanki havaalanına ortak olmak istemişler! Sadece insanca yaşamak istemişler suç mu? Ama 24 tutuklama. Halkı kin ve düşmanlığa sürüklemek. Peki, tutuklayarak alkış mı aldınız? Adalete olan güveni bitirdiniz!

Bugün Yvos Rocher/Flormar direnişinin 140. Günü. Yüzde 51 hisse sahibi olan Yvos Rocher grubunun aldığını duyduğumuzda, “sosyal haklarımız olur”, “maaşlarımız düzelir” diye sevindik. Ama hiçbir şeyin değişmediğini ve üstüne üstlük dünyanın dört bir yanında fabrikası bulunan Rocher grubunun konu biz olunca kanun yasa demediğini de gördük. 

Bizler sesimizi duymayan son insan kalıncaya kadar hakkımızı aramaya ve mücadele etmeye devam edeceğiz! Her şeyden feragat eden bu insanlar kazanacak! Bizler kazanacağız! Sevgilerle...

 

 

ÖNCEKİ HABER

Küçükkuyu’da sosyal medya baskını

SONRAKİ HABER

EMEP, Gebze'de sendikalarla görüşme gerçekleştirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa