27 Eylül 2018 23:02

Kerem Altıparmak: RTÜK Yönetmeliği ile hassas vatandaş devreye girecek

Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak ile akademiden ayrılış nedenlerini ve RTÜK yönetmeliğini konuştuk.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Çağrı SARI
Ankara

Yeni gündemimiz RTÜK Yönetmeliği... Tek başına “RTÜK neden oldu” demesek de, RTÜK’ün el attığı televizyonun zamanla nasıl tek sesli bir mekanizmaya dönüştüğüne şahidiz. RTÜK şimdi de İnternet yayıncılığına el atıyor. Yani sansürden biraz olsun sıyrılmak amaçlı ya da eğlence için tercih ettiğimiz internet televizyonları, görüntülü internet yayıncılığı artık denetime tabii olma tehlikesiyle karşı karşıya... Peki bu ne demek? Yayıncılar “ruhsat alacak”  ardından tabiri caizse sansür başlayacak... Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak yürütmelik onaylandığında bir dizi veya program için “hassas vatandaşlar”ın devreye gireceğini ve şikayet mekanizması ile içeriğe müdahalenin başlayacağını söyledi. Bunun için “ruhsat yok” diyerek tamimiyle platformu engelleme yoluna gidilebileceğinin de altını çizdi. Yönetmelik belirsizliklerle dolu, yani bir çok maddenin ucu açık bırakılmış, haliyle kişisel yoruma bırakılmış. Tam da bu nedenle, “hayır öyle değil” deme şansının da çok olmadığını anlatan Kerem Altıparmak'a göre neyi izlediğimiz de kayıt altında alınabilecek.

27  yıldır içinde yer aldığı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden geçtiğimiz gün ‘hayal ettiğim yerin çok gerisinde’ diyerek ayrılmaya karar veren Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak ile odasında buluştuk. Altıparmak çok sevdiği okulundan, öğrencilerinden ayrılıyor... Çünkü bu sessizlik ve bir şey yapamama hali Altıparmak'ı akademiden ayrılmaya itmiş.  Kerem Altıparmak ile, RTÜK yönetmeliğinin yanı sıra akademiden ayrılış kararını konuştuk. Altıparmak diyor ki: Odanın ortasında bir fil var ve hepimiz yok ‘muş’ gibi davranıyoruz.

Günlerdir RTÜK yönetmeliği konuşuluyor. 'İnternete denetim geliyor' deniliyor. Peki denetim ve sansür arasındaki fark nedir?

Şimdi teknik olarak sansür şu: Bir yayın yapılmadan önce o yayını engellemek. Yayın yapıldıktan sonra kısıtlamak teknik anlamda sansür değildir. Biz hukukçular da günlük anlamda geniş kullanıyoruz Fakat şu yanı var. Eğer sürekli kısıtlamaya gidiyorsanız, bir süre sonra yayıncıyı otosansüre zorlamış oluyorsunuz. Yayıncı bunun bir karşılığının olduğunu biliyor çünkü. 3 kişiyi yargıladığınız zaman 4. artık onu yapmaz. İşte o nedenle sansür bu. RTÜK’e verilen yetki, böyle sonuçlar doğuracak. Daha yayın yapmadan ‘ruhsat vermek’ suretiyle yayın yapmanızı engelleyecekler.

Ruhsat almak ve ruhsat sahibi olduktan sonra yayınlarınıza müdahale etmek... Bu iki konuyu açar mısınız?

Ruhsat verip vermeme meselesi ilk boyutu. İkinci de izin verdikten sonra yayının içine müdahale etme meselesi.  Yönetmelik muallak, anlaşılmıyor. Kime ruhsat verecek, kime vermeyecek? Ölçütler neler? Netflix, Phu TV başvurdu diyelim. Yönetmelik, “RTÜK inceleyecek” diyor. Tamam inceleyecek de neye göre inceleyecek. Şimdi normalde ruhsatı kime verirsiniz? Yayıncılık özgür olması gerek. İnternet sınırı olmayan evren. 5651 sayılı internet yasası zaten var ve kontrol ediyor. Ruhsatın aslında başvuran herkese verilmesi gerek ama kime verecek? Bu belirsiz...

İkincisi yayın yaptıktan sonra, devam eden yayınlarda şöyle hüküm var çok tehlikeli. Tabi taslak değişirse bilemiyorum elimdekine göre konuşuyorum: “Üst  kurulca uygun bulunmayan isteğe bağlı yayın hizmetlerinin program kataloğundan çıkarmakla yükümlüdür” Bu ne demek? Üst kurul neyi uygun bulacak? Bakın şimdi şunu söyleyeyim. Netflix veya BluTV’de yayınlanan bir sürü şey için ‘hassas vatandaş’ diyecek ki; “vatana millete ne yapıyor”  “yok pornografik...” Bunlar da bakacak uygun değil... Bunu çıkaracak.

RUHSAT ALMAMAYI BAHANE OLARAK KULLANACAK

Biraz örneklendirecek olursak hocam, Örneğin bir vatandaş Game Of Thrones’in bir sahnesini beğenmedi. Şikayet edebilecek değil mi? Tıpkı televizyon gibi...

Muğlaklık var tabi,  Netflix’e “o bölümü çıkar” mı diyecek, yoksa “Dizinin tamamını çıkar” mı  diyecek. Bir sürü bu tarz dizi var. İsmini vermeyeyim sonra akıllarına gelir.  Belki de bu diziyi “tamamen kaldır” diyecek. Yayıncı ne yapacak, kaldırmazsa ceza yiyecek... Bakın her zaman yaptıkları gibi bu hikaye ilk geldiğinde şöyle geldi: Bunlar ruhsat almadan yapıyorlar vergi ödemiyorlar falan. Çerçeveye soktuktan sonra da o işin canına okuyorsunuz. Ruhsat almak kimi kurumlar için zor değil. Netflix gibi bir platform 200 bin öder... ama mevzu orada bitmiyor ki. Bir muğlaklık daha: Her ne kadar bireysel iletişim hizmetleri “değil” diyorsa da, şunu bilemiyoruz . Düzenli olarak Youtube, Periscope yayını yapan yayıncılar, bunlara tabi mi değil mi? Her sabah yayın yapan insanlar var. Bunlar can sıkıcı bir şey yaptığında, RTÜK diyecek ki “ruhsat almamışsın, ruhsat al”. Başka bir açıklama yapmasına gerek gerek yok. Direk Kapatacak. .Bunun bahanesi de, “biz onu içeriğinden engellemedik ki ruhsatı yok” diyecek. Sizin Evrensel TV için de geçerli mesele bu.

Evet, velev ki Evrensel Web ruhsat aldı. Bir video yayınladık. Şikayet geldi.  Şimdi video mu engellenecek site mi?

Gene aynısı olacak. Man adası röportajı yaptınız, görüntülü röportaj var. Direk “kaldır” diyecek. DTK değil RTÜK yapacak. Sonra sulh ceza hakimine onaylatacak ki zaten varlığının önemi yok bence noter makamı gibi davranıyorlar. Ruhsatınız yoksa da zaten komple kapatacak.

Bu yönetmelikle, takip altında olacağımız, abone bilgilerimizin RTÜK’ün elinde olacağı da ifade ediliyor... Fişlenecek miyiz yani?

O da belirsiz. Diyor ki madde*: “Şirket ve ortaklık yapısına, programlarına yayınlarını ileten platform işletmelerine, varsa abonelerine ilişkin üst kurul tarafından istenilen her türlü belgeyi vermektir” tabi ben bunu ilk okuduğumda “abone profili ile ilgili verilecek” diye düşündüm ki o bile kişisel verilerin korunması hakkındaki yasaya aykırı bence. Ama bu dediğiniz de olursa “Acaba Kerem bey akşam bu saatlerde ne izledi” Verecek mi bilgiyi? Vermeyeceğim demiyor yürütmelik. Muallak. RTÜK vereceksin dediği anda ne olacak?

Yeni iddianamelerde akşam ne izlediğimiz ne tür yayınlar izlediğimiz de yer alır o zaman...

Olabilir valla, olmaz diyemem. Mesela Netflix’te Gülen’e gönderme yaptığı söylenen dizi var ya (Designated Survivor) Mesela onu izlerseniz, nasıl bir sonuç çıkar. Gece Yarısı Ekspresi yayınlanıyor misal  Netflix’te... Ne olacak...

Bütün bunlardan sonra Netflix falan çekilir mi Türkiye piyasasından?

Çok baskı kurarlarsa düşünebilirler.  Twitter ile yıllar evvel kriz yaşanmıştı hatırlayın. Yöneticiler gelir “Al gülüm ver gülüm” Böyle de olabilir..

AYM’NİN FİLTRESİ VAR

Wikipedia engelli, bir sürü site engelli. Bir çok içerik kaldırıldı. RTÜK yönetmeliği de geçerse zincirleme sansür dönemine mi gireceğiz.

İçinde olduğumuz şey zaten bu. Büyük bir sansür dönemindeyiz, daha da derinleşecek. Hukuki süreçler derseniz de şöyle. Bir sürü başvuru AYM’nin rafında duruyor. İki gün önce ifade özgürlüğü yönünde olumlu bir karar verdi ya AYM. Herkes ne güzel dedi. Bakın satır arası okuyalım. AYM’nin filtresi var. Hükümeti rahatsız etmeyen başvuruyu seçme işi. Melih Gökçek yıllarca herkese dava açtı. Bir sürü tazminat aldı, mahkum ettirdi. Adam ne zaman gözden düştü o zaman AYM 3 tane Gökçek aleyhine karar verdi.... Hüseyin Avni Coş, geçtiğimiz günkü kararın kahramanı. Coş gözden düştü,  AYM aleyhe karar verdi. AYM şöyle imaj veriyor:  “Bakın iktidardakine de yapıyorum” diyor. Ama aslında yapmıyor. Mesela Binali Yıldırım ile ilgili karar çıkmıyor. Erdoğan ile ilgili çıkmıyor. Gökçek hakkında çıkıyor. Ne oluyor sonra, Avrupa Konseyi’ne diyor ki: “Bak Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı üstelik iktidar partisinden AYM böyle karar verdi...” Cımbızla hiç hükümete dokunmayacakları seçip karara bağlıyor.

AKADEMİK FAALİYET GÖSTERMEK İMKANSIZ HALE GELDİ

Akademiden ayrılmaya karar verdiğinizi bir yazıyla duyurdunuz. Bir kez de bizim için anlatır mısınız. İki yılda zorlu süreçler yaşandı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde. Sizi bu karara iten nedenler neler?

Üniversitede, özellikle de benim çalıştığım alanda, artık akademik faaliyet göstermek imkansız hale geldi. Örneğin 2 yıldır OHAL var. OHAL ile ilgili Ankara Üniversitesinde bir toplantı yapılamıyor. Ben İnsan Hakları Merkezi müdürüydüm, bunu bu çatı altında yapıyorduk. Engel olmak için İnsan Hakları Merkezinde rektörlüğe aldılar. Sonra çalışmadı.  Bu durum A’nın B’nin tavrı ile alakalı değil. Şu an akademinin içinde bulunduğu durumu kolektif bir kararlılıkla aşmayı mümkün görmüyorum. Her şeye rağmen istifa meselesinden kaynaklı bu işin tartışılması beni memnun etti. Derdim evet bir anlamıyla istifa ile dikkat çekmek. Ama ben bu dikkat çekmeyi ‘helal olsun kahramanım’ gibi bir şeyden değil. Ben bu dikkat çekmeyi bu meselenin kendisinin tartışılması için önemsedim.

Neler yapamıyorsunuz artık üniversitede?

Mesela İnsan Hakları merkezini ben ve arkadaşlarım kişisel çabamızla kurduk. Çok aktif ve ilgi çekici bir yer haline getirdik. Hocalarımız atıldığından beri, 2 senedir ana bilim dalına öğrenci alamadık. Yürütmeyi de başkasına verdiler. İnsan hakları programında tez yürütebilecek insan kalmadı. Biz en zor konuları tartışabilecek bir ortama sahipken bugün en ufak bir etkinik gösterebilecek şansımız yok. Önümdeki idari engeller başkaların karşılaştıkları ile kıyaslanamaz ama örneğin açık ders yaptım, ona soruşturma açtılar, yurt dışında toplantıya gitmek istedim, beş ayrı toplantı için izin çıkmadı. Niye olduğunu sorunca cevap da alamadım. Ayrıca, buradan 30 insan atıldı. Türkiye genelinde binlerce insan işsiz kaldı. Pazartesi günü hayat normal akıyordu burada, bir şey olmamış gibi. Bunun bilimsel bir sorun olduğu görülse bile saklandı.

ODANIN ORTASINDA BİR FİL DURUYOR YOKMUŞ GİBİ DAVRANIYORUZ

Akademisyenlerin korku içinde olduğundan mı bahsediyorsunuz?

Bu ülkede 130 bin insanın işinden olduğu, 100 bin insanın tutuklandığı bir dönemde sosyal bilimciler konuşmuyor. Yani bunun hakkında yazı yazan yok. OHAL döneminde 5-6 yerde konuşma yaptım ama tamamı baro idi. Barolar çağırıyor üniversiteler çağırmıyor.

Beni çağırmak zorun da değiller tabi, ama kimseyi çağırmıyorlar. Barış İçin Akademisyenler için kitap yazdık. Bütün idari ve adli sürecin hukuka aykırı olduğunu söyledik. Kimsenin bahsetmediği tabu halinde. Hani Ermeni Soykırımı için söylerdik ya, kimse bahsetmiyor diye. Şimdi hükümete ucu değen her konuda otosansür var. Orada odanın ortasında bir fil duruyor. Hep beraber o fil yokmuş gibi davranıyoruz. Hepimizin ideali vardı akademiye başlarken, bilim üretmek için buradaydık, şu an da hiç birimiz bunu sorgulayamaz durumdayız.

Ayrıldığınızı bildirdiğiniz yazınızda ‘direnmek gerekmez mi’ sorusuna yanıt vermişsiniz. Biz de şöyle soralım ilk ihraçlar olduğunda ayrılmak yerine kalmayı tercih ettiniz. 2 yıl sonra olmayacak dediniz. Aradaki fark neydi?

Arkadaşlarımız ayrıldığı zaman biranda bütün lisans üstü öğrenciler tez danışmansız kaldı. Ama 20 ay boyunca da sadece 2 tez çıktı. Çünkü öğrenciler de etkilendi. Buradaki varlığımız artık çok anlamlı değil. İhraçlar unutuluyor, gittiler unutuldular, bu kampüsün içinden geçemiyor arkadaşlarımız. Girmeleri yasak. Öğrencilerle bağları koptu. Burada inek bayramı yapılabiliyordu 2016’ya kadar. Şimdi yapılamıyor. O gün inek bayramında mülkiye imamı olan kişi yargılanıyor şu an. Ankara Üniversitesi de soruşturma açtı. Akademi yapılacak ortam yok.

Siz üniversiteden gidiyorsunuz. Gençler özellikle Y kuşağı ülkeyi terk ediyor...

Ben ısrarla ülkeden gitmeyenlerdenim. Ankara’dan bile gitmiyorum. Ama gitmek istyeni de yadırgamıyorum. Adalet duygusu zedelendi insanların. Ekonomik saikler de var kuşkusuz gitmek isteyende. İnsanlar ana dilini konuştuğu yerde huzurlu olabilseler ilk tercihleri gitmek olmaz.

Bireysel bir kurtuluş olmuyor mu başka ülkeye gitmek? Geriye kalan ne olacak?

Benim üniversitede kalmadığım ortamda ben onlara ‘niye kalmıyorsunuz’ diyemem. Kolektif bir kavramının olmadığı yerde ‘biz’ için kalmalarını beklemek, bana çok adil gelmiyor. Öyle bir ortam yok. Üniversiteyi, herhangi bir bireysel özgürlükten ayıran şey kolektif yapısı. Belli uzmanlık alanlarda çalışanların aslında koruma alanı yaratması gerekirken bunu  tek başına yapamazsınız.

DÜNYANIN PARASINI DA VERSENİZ ÖNEMLİ OLAN AKADEMİK GÜVENCE

Erdoğan ‘beyin göçü’ yaşayanları ülkeye çağırdı. 'Gelin üniversitelerde araştırma yapmanız için her türlü, teşvik programları, hibe yapılacak' dedi... Siz üniversitenin içinden biri olarak bu çağrıyı nasıl değerlendirdiniz?

Şu an Türkiye Cumhuriyetinin tüm kaynaklarını üniversiteye aktarsanız da buradan bilimsel bir şey çıkar mı. Şöyle anlatayım; Adalet Bakanı ‘hakimlerimiz vicdanlarına göre karar versinler’ diyor. Adil bir yargılama için vicdana mı bakılmalı. Adil, kurumsal mekanizmayı kuracaksınız; savcılar ona göre hareket edecek. HSK’yi iktidar atamaları ile doldurun, bir hafta boyunca yargıladığı insanları, cuma günü tahliye edip, cumartesi günü tekrar tutuklayın. Sonra vicdan falan... Kurumsal güvence var mı yok mu mesele bu. Şimdi Erdoğan’ın çağrısı, ‘Biz size para vereceğiz...’ Kurumsal güvence, akademik özgürlüğü güvence altına alacak bir mekanizma var mı? Mevzu budur. Cumhurbaşkanı 2 ayda 3 kararname çıkarıp, rektörün nasıl atanacağına karar veriyorsa, o üniversiteye dünyanın parasını aktarın orada ne özerklik olur ne bağımsızlık ne de  tarafsızlık. Bir söz bir kişinin o Cumhurbaşkanı olur rektör olur neyse, iki dudağı arasındaysa orada güvence yoktur. O kişinin ‘hayır vatan hainisin’ demeyeceği, bu nedenle projeyi beğenmediğim demeyeceği nereden belli.

* 16. maddenin ç) bendinde yer alan ve fişleme diye tarif edilen “Şirket ve ortaklık yapısına, programlarına yayınlarını ileten platform işletmelerine, varsa abonelerine ilişkin üst kurul tarafından istenilen her türlü belgeyi vermektir” maddesi “Şirket ve ortaklık yapısına, programlarına, yayınlarını ileten platform işletmecilerine ve varsa koşullu erişim sağladığı kullanıcı sayısına ilişkin Üst Kurul tarafından istenilen her türlü bilgi ve belgeyi belirtilen süre içerisinde vermekle” şeklinde değiştirildi. Röportaj taslak revize edilmeden evvel yapılmıştır.

 

 

ÖNCEKİ HABER

Opera ve balede bu sezon Don Kişot’u izleyeceksiniz

SONRAKİ HABER

8 yıl önceki soruşturmanın iddianamesi 9 aydır yok!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...