22 Eylül 2018 12:36

Devrim’in intiharına dair: Direnemediği için isyanın kendine dönmesi

İsmail Devrim'in yoksulluk sebebiyle intihar etmesini değerlendiren bilim insanları, 'Öfke ve isyanın asıl sorumlulara yöneltilmesi gerekiyor' dedi.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Vedat YALVAÇ
İstanbul

Kocaeli’nin Körfez ilçesinde, çocuğuna okul kıyafeti alamayan İsmail Devrim adlı bir babanın, bunalıma girerek intihar etmesi, yürekleri sızlattı. Türkiye’de işsizlik ve yoksulluğun geldiği noktayı göstermesi bakımından çarpıcı olan olayı gazetemize değerlendiren bilim insanları, ülkenin, bir yanda büyüyen şirketler ve büyük lüks diğer yanda öldüren yoksulluk olan tablosuna işaret ederek, “Öfke ve isyanın asıl sorumlulara yöneltilmesi gerekiyor” dediler.

19 Mayıs Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Rehberlik Bölümünden KHK ile ihraç edilen Doç. Dr. Canani Kaygusuz, derin bir çaresizlik yaşayan ancak sisteme başka türlü direnemeyen kişilerin öfkeyi kendine döndürdüklerini belirterek, şunları söyledi: Yükselen diktatörlükten gelecek kötülükten kurtulmak için toplumsal direniş örgütleyememeye bağlı olarak oluşan yoğun korku üzerinden özünde uzlaşamayacağı değerlerle uzlaşma çabası bireyin kendine olan güvenini yıkıyor. Bu yıkılma bireyi değersizleştirerek onun bu dünyada yasadığı şeylerin anlamını sorgular hale getiriyor. Bu anlamsızlık, ‘çocuğuma pantolon aklandıktan sonra’, ‘evime ekmek götüremiyorsam’ gibi içsel seslere ve yakarışlara dönüşebiliyor. Böylesi çökme anlarında kişi de ‘madem ki bu dünyada sesim duyulmuyor, ölümümle kendimi duyurayım’ gibi içsel bir arzu kışkırtması devreye girebilir. Derin bir çaresizliğe bağlı gibi görünen intiharları, aslında belki de köklü bir sistem karşıtlığı üretemediği ya da sisteme başka türlü direnemediği için isyanın ve öfkenin kendine dönmesi ve bir anlamda büyük bir isyanı son bir çığlıkla dünyaya duyurma arzusu gibi görmek mümkün. Yani aslında psikolojik düzlemde kendine yönelen bir eylem biçimi aynı zamanda dış dünyaya karşı bir direniş biçimi. Bu dağılma dönemlerinde bir kişisel yakarış hali, ölürken sesimin duyulması istemenin tezahürü gibi geliyor bana. Velhasıl arkasında ne türden saikler olursa olsun, sıkışmış ve sürekli daha fazla sıkılaşacak kaygısıyla yaşama karşı direnmeye çalışan geniş yığınların, kendini bu hale getiren koşulları değil de kendini olumsuzlaştırmasına dayalı bir son direniş hattının görkemli çöküşü gibi okumak da mümkün.

AHLAYIP VAHLAMADAN...

Kaygusuz’a göre yapılması gereken, “Ahlayıp vahlamadan ve durumu ajite etmeden toplumsal çözülmenin yarattığı bu kendine yönelmiş öfke biçiminde tezahür eden birey ruhsallığının derinindeki öfkeyi, asıl müsebbibe yöneltme imkanlarını irdelemek olmalı. Bu da ancak her şeyi birey psikolojisine bağlayan anlayıştan uzaklaşmak ve tüm sistemi gözönünde bulundurarak, geniş katılımlı, dayanışmacı ve kurtuluşçu bir psikolojik imkan yaratmakla olacak bir şey”

İSMAİL DEVRİM İLK DEĞİL

Kocaeli İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Üyesi Selçuk Kastarlı da İsmail Devrim’i intihara sürükleyen nedenin sadece onun psikolojik sorunları ile açıklanamacağını vurguladı. Kastarlı şöyle dedi: Yaşadığı yoksulluktan ve çaresizlikten çıkacak bir yol bulamamak ve intihar etmek ne yazık ki sadece İsmail Devrim ve ailesinin başına gelmiş bir felaketle sınırlı değil. ‘Adana’da eşi bir yıla aşkın süre işsiz kalan 26 yaşındaki Emine Akçay, 8 aydır kirasını ödeyemediği evde iki çocuğunun ısınması için saç kurutma makinesini çalıştırıp, diğer odada intihar etti.’ Bir yanda her yıl büyüyen şirketlere verilen ödüller, teşvikler, krediler, yandaş şirketlere yüksek bedeller ile verilen ihaleler, lüks uçaklar, saraylar, yazlıklar vb... Öte yanda tüm bu değerleri elleri ile alın terleri ile hatta canları pahasına üreten emekçilerin inanılmaz yoksulluğu, açlık sınırının bile altındaki asgari ücret, büyük işsizlik... İnsanca yaşayacak ücret için, mücadele edenlere sendikalı olma mücadelesine reva görülen karşılık da polis copu, tazyikli su ve son olarak tutuklama. İntiharların büyük çoğunluğunun arkasında insanca yaşayacak bir gelire sahip olmamanın yattığını görüyoruz. Yeni açıklanan Orta Vadeli Programda da, bu yoksulluk ve çaresizlik ortamının artacağı, açıkça görülmektedir”

İSMAİLLERİ, EMİNELERİ NASIL HAYATTA TUTABİLİRİZ?

İsmail Devrim’in ölümünde gözden kaçmaması gereken ve eşinin de sözlerinde açığa çıkan bir diğer noktanın da eğitim öğretim masraflarının yoksul emekçi ailelerine yıkılması olduğuna işaret eden Kastartlı, “Okul kıyafetleri, kayıt-katkı parası, temizlik ve kırtasiye giderlerinin ailelerden istenmesi gibi uygulamalar yıllardır emekçi ailelerinin üzerindeki büyük bir yük. Yeni Türkiye propagandasının lüks uçakların, ejder meyvelerinin arasında emekçiye kalan 1603 TL ve eğitimden sağlığa tüm temel ihtiyaçların paralı hale getirilmesidir. Alınamayan okul pantolonu, ödenemeyen kredi borcu ve kesilen elektriktir...” dedi. 

“İsmailleri, Emineleri nasıl hayatta tutabiliriz?” diye soran Kastarlı yanıtı da “Sorunların kaynağı olan bu düzeni değiştirecek bir mücadele ile özgür, demokratik, insanca yaşayacak gelire ve çalışma şartlarına sahip olduğumuz bir ülke kurabilirsek koruyabiliriz diye düşünüyorum” diye verdi.

İNSANCA YAŞAM EN TEMEL VE VAZGEÇİLMEZ HAKKIMIZDIR

2016 yılında KHK ile Kocaeli Üniversitesi’nden ihraç edilen akademisyenlerden Doç. Dr. Aynur Özuğurlu da şöyle konuştu: Bu düzen satın alma gücüne dönüşememiş ihtiyaçlarımızı, bunlar gıda, sağlık, barınma, eğitim gibi en temel ihtiyaçlar da olsa, birer ihtiyaç olarak görmediği için, gerçekte insani varlığımızı bütünüyle inkar etmektedir. İsmail Devrim’in bir baba olarak çocuğuna almadığı şeyin, söz verip karşılayamadığı bir hediye, bir ödül değil de en temel, en zorunlu ihtiyaç olmasını başka nasıl açıklayabiliriz? İhtiyaçlarımız açısından ‘insan’ olmaktan çıkartılmak kolay tahammül edilebilir bir şey değildir.  Çünkü çalışarak geçinmek zorunda olan bizler, basitçe emeğinin onurunu korumayı, saygı görmeyi ve önemsenmeyi, başkalarına da aynı itibarı göstermeyi isteyen birer ‘kişileriz’ aynı zamanda. İntihar kendimize olan saygımızı korumanın bir yolu haline gelmişse, ortada sadece dramlar değil, bu düzen eliyle işlenmiş cinayetler var demektir. İnsan onuruna yaraşır hayatlar sürmek, en temel ve en vazgeçilmez hakkımızdır. Bu hak, ne piyasaya da ne de merhamete terk edilebilir.

ÖNCEKİ HABER

Türk-İş: İşçilerin mücadelesinin önündeki engeller kaldırılsın

SONRAKİ HABER

‘Sendika istemeyen Özsüt, ekmeğimizden etti’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...