13 Eylül 2012 11:15

Ezilmesindense sistemin adamı olması ‘daha iyi değil mi?’

Bazı filmler yalan söyler. Aldatır. Kafa karıştırır. Sonra da gayet naif ve tarafsız olduklarını iddia ederler. Sır, tam da böyle bir film. Klasik bir gerilim hikayesiymiş gibi başlayıp ideolojik ufuklara yelken açan Sır, hangi türe dahil olmak istediğine karar verememiş görünüyor.Kurguyla seyircinin başını döndürmeye azimli y

Ezilmesindense sistemin adamı olması ‘daha iyi değil mi?’
Paylaş
Zeynep Gizem Şenel

Kurguyla seyircinin başını döndürmeye azimli yönetmen Pascal Laugier, hikayeyi alt üst etmeyi tercih ediyor. Sürpriz sonun etkisi, saklanmış olmasında yatmıyor. Çözüme ulaşılan noktada farklı bir açılıma yönelen film, zihinlerde büyük bir kavram karmaşası yaratmaya muktedir.
Sihirbaz (2006), Teksas Katliamı (2003) gibi filmlerle tanınan Jessica Biel; Jodelle Ferland ve fenomen dizi Supernatural’dan hatırlayacağınız Samantha Ferris’i buluşturan Sır, türün bütün sınırlarını  zorlasa da vasat bir yapım olmaktan öteye gidemiyor.
Orijinal  adı “The Tall Man” (Uzun Adam) olan film, konusunu 16. yy. Alman mitolojisinden alıyor. Uzun Adam (Der Großmann), siyah ormanda yaşayan ve geceleri kötü çocukları kaçıran bir peri olarak tasvir ediliyor. Filmin konusu da bu mitteki gibi bir dizi çocuk kaçırma olayına dayanıyor. Cold Rock kasabasında esrarengiz şekilde kaybolan çocukların akıbeti bilinmemektedir. Polisin çabalarına rağmen aralanamayan esrar perdesi bir şehir efsanesini tetikler.
Julia (Jessica Biel) kocası yıllar önce ölmüş bir hemşiredir. Uzun Adam miti kasabada başını almış yürürken Julia oğlu David’in kaçırılmasıyla kendini bir kovalamacının içinde bulur. Kasaba halkı kısa süre içinde Julia’nın aleyhine döner ve gerçekler su yüzüne çıkar. Kaçırılmaların arkasındaki gücün ifşa olduğu noktada kasaba halkı ve polisler çocukların öldürüldüğü sonucuna varır. Ancak gerçek göründüğü gibi değildir. Uzun yıllar Afrika savanlarında çalışan Julia ve öldü görünüp aslında ölmeyen kocası işsizlik ve ahlaki çöküntünün kol gezdiği kasabada fakirliğe, kötü muameleye ve bedbaht bir kadere göğüs geren  çocukların kurtarıcısı olmaya kendilerini adamıştır. Kaçırdıkları çocukları varlıklı ailelere vermektedir.

İYİ OLDUĞU ŞÜPHELİ BİR KURTULUŞ

Julia’nın oğlum oğlum diye yana döne aradığı çocuk da evsiz bir kadının çocuğudur. Hapishanede acılı anneye: “Mesele iyi veya kötü insan olmak değil. Mesele bununla nasıl başa çıktığınızdır. Sistem bozulmuş. İşlemiyor. Bizler sınırlanmışız. Çocuklara yardım etmeliyiz ama onların ebeveynleri gibi beli bükük ve amaçsız büyümelerine izin veriyoruz. Bu korkunç döngüyü durdurmamız gerekiyor. İşte benim yapmaya çalıştığım buydu. Fakiri daha fakir çocukları daha mutsuz yapan siyasileri ve sistemi her sorgulayışımızda bize uymamız gereken bir prosedür olduğu cevabını verdiler.” diye hayat dersi veren Julia karakteri iflah olmaz bir idealist gibi görünüp ben sizden farklı değilim sadece daha görmüş geçirmiş biriyim diye böbürlenirken politikacıların ve sistemin çatalına taktığı bu insanların elinden evlerinin, hayatlarının, insanca yaşama haklarının alındığının, kendisinin zaten düşmüş olanlara son bir tekme daha atan bir sözde kurtarıcı olduğunun farkında değildir. Ne kadar ironiktir ki, bir zamanların zengin kıtası Afrika’yı soyup soğana çeviren, mortgage kriziyle kendi halkını evsiz bırakıp sokakta yaşamaya mahkum eden bir ülkede kendi çarpık adaletini yürürlüğe koymaya aht etmiş bu karakterleri yazan Laugier böyle bir alt metni bilinçli olarak mı yaratmıştı? İyi olduğu şüpheli bir amaç uğruna ailelerinden koparılan çocukların daha iyi bir geleceğe ilerlediğine neye göre kanaat getirmişti? ya da getirmiş miydi? Filmin sonunda Jenny nin(anlatıcının)sesinin de izleyicinin onayını almak istercesine tekrar tekrar “Böylesi daha iyi öyle değil mi? Öyle değil mi?​” diye sormasından anlaşıldığı üzere hayır.
Julia karakteri  evsiz ve işsiz kalan insanlara  ‘Sen fakirsin. Cahilsin de kim bilir. Şans eseri bir çocuğun olmuş. Ama bu çocuğa bakamıyorsun. Biz onu kaçırıp  beğenmediğimizi söyleyip çemkirdiğimiz sistemin her yönden  pohpohlayıp göklere çıkardığı, sürekli cebini doldurduğu kodamanlardan birine veriyoruz. Yok para falan almıyoruz. Çocuklar acı çekiyor, yazık ondan yapıyoruz. Sadece sistemin döngüsünde üstü başı dikenli tellere takılmadan yürümesini bilen, ona ayak uyduracak kadar uyanık, analitik düşünebilen, senden her bakımdan üstün gördüğümüz zenginlerin çocuk sahibi olmaya hakkı var. Şimdi senin çocuğun o zenginlerin paralarıyla okuyup adam olacak. Senin gibi kaybedenler kulübüne katılıp öyle çarklara elini kolunu falan kaptırmayacak.  Avukat, hakim, Wall Street borsacısı, politikacı falan olup senin gibilerin anasını ağlatacak. Ezilmesindense sistemin adamı olması “Daha iyi değil mi? daha iyi değil mi? “‘ diye telkinde bulunan bir konformistten başka nedir?
Büyük Batı medeniyetinin son raddesine kadar sömürüp sonra da mazlum ilan ettiği 3. dünya ülkelerinde hayır uğruna dirsek çürütmüş olmaları Laugier ‘in karakterlerini temize çıkarmıyor. Sermayenin yok ettiği  ulusların ve hayatların hesabını sormaya mecali olmayan kendini bilmezlerin karanlık patikalara saparak bir fark yarattıklarını düşünmeleri sadece iki yüzlülüktür.”Öyle değil mi ? Öyle değil mi?​”

ÖNCEKİ HABER

Taraftardan Başbakan’a kırmızı kart

SONRAKİ HABER

12 Eylül davasının 6. duruşması bugün

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...