12 Eylül 2018 14:55

Çıkış bu tarafta!

"Bazen düşünüyorum,'bu sistem olmasaydı ne olurdu?' diye. İki sene boyunca ruhsal ve fiziksel anlamda çok yıprandım."

Paylaş

Hasan Can BİLİCİ

İstanbul/ Kartal

“Bir an önce okullar bitse de tatile girsek” diye düşünen bizler, koskoca 3 aylık yaz tatilinin sonuna geldik. Okulların açılmasına artık çok kısa bir süre kaldı. Kimimiz denize girerek kimimiz ise bir işe girip çalışarak geçirdi tatilini. Bazılarımız da yıl boyunca özveri ile çalışıp girdiği LGS’nin sonuçlarını beklemenin heyecan ve stresiyle geçirdi. Biz de bu noktada Kartal’da yeni lise kazanmış Cemgilile çaylarımızı alıp sohbete başladık.

“DÜŞÜNEN, BİLİNÇLİ İNSAN İSTEMEYEN BİR TUTUM VAR”

Cemgil hızlı bir giriş yaparak şikâyet etmeyi sevmediğini; sorgulayan, araştıran ve düşünen bir insan olduğunu söylüyor. Bunun üzerine “Mevcut sınav sistemini hiç sorgulayıp üzerine düşündün mü?​” sorum sanki kabuk bağlayan yarasına dokunuyor. Sınav sisteminin niteliksizliği ve yetersizliğinden dem vuruyor. Sene başında eski sınavın kaldırıldığını ve ardından gelen belirsizlik sürecinden çok etkilendiğini söylüyor. Tam kafasındaki alternatif eğitim sistemini soracakken lafı ağzımdan alıp “Keşke bizim eğitim sistemimiz de Finlandiya’daki eğitim sistemine benzer olsaydı.” diyor. Çünkü onların, eğitim sisteminde insanları tek bir kalıba koymayıp her çocuğu kendilerini daha özgür ifade etmelerini sağladıklarını söylüyor. Ülkemizde ise bunun aksine, devlet politikalarına bakıldığında düşünen, okuyan, bilinçli insanların yetişmesini asla istemeyen bir tutum gördüğünü ifade ediyor.

HAYALLER HAYAL OLDU

Yeni liseye geçmiş bir öğrenci olarakCemgil gülerek bir beklentisinin olmadığını, sistemin kendisini hayal kurmayı çok önceden bırakmaya mecbur ettiğini söylüyor. Son zamanlarda her şeye gelen zammın ve artan işsizlik oranlarının kendisinde ve arkadaşlarında gelecek kaygısı yarattığını ekliyor. “Gelecek kaygısı, gençliğin üzerine çökmüş kara bulut” diye üstüne basa basa betimliyor. Gençlerin lisede bu politikalara karşı nasıl reaksiyon göstermesi gerektiğini sormadan edemiyoruz. Cemgil ise kararlı ve emin biçimde, gençlerin her zaman sesini çıkarması gerektiğini fakat bu sesi çıkarırken tek olmaktan ziyade örgütlü kitleler hâlinde birleşip mücadele etmenin önemine vurgu yapıyor.

Bu güzel sohbetin sonuna doğru Cemgil; devletin baskıcı rejiminin sonu gelmeyeceğinden gençlerin her zaman hedefli ve örgütlü kitleler hâlinde hazır olması gerektiğinin, tüm olumsuz koşullarda yılmadan, düşüncelerini söylemekten korkmadan, kendilerini özgürce ifade etmelerinin, engelleri aşma yolunda tek çıkış noktası olduğunu söylüyor. Sohbetimiz de burada bitiyor.


Borçlanıp temel liseye gidiyoruz

 Temel lise 12. Sınıf öğrencisi

Kayseri

Liselerde verilen eğitimin yetersiz olduğunun, biz öğrenciler dışında aileler de farkında. Maddi imkânı olan aileler çocuklarını sınava hazırlaması için özel okullara ya da dershanelerin kapatılması sonucu açılan Temel liselere gönderme peşinde. Onun dışında kredi çekip bankaya borçlanarak çocuklarını buralara yollayan aile sayısı da az değil. Çünkü aileler de çocuklarının okumaktan başka çarelerinin olmadığını düşünüyor. Bununda devlet okullarında olmayacağını düşünenlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazla.

“HAYALLERİMİZ ELİMİZDEN, DÜŞÜMÜZDEN ALINIYOR!”

 Okulların açılmasına bir haftadan az kalmışken liseliler aileleri ile birlikte okul alışverişini tamamlama telaşındalar. Bence bu telaş yalnızca eksikleri tamamlama telaşı değil. Çevredeki arkadaşlarımın ailelerinden gördüğüm kadarıyla para yetiştirme telaşı da yaşıyorlar. Kırtasiye ürünlerinde geçen seneye kıyasla kâğıda gelen zamlarla birlikte en az yüzde 75 artış oldu. Geçen sene 4 lira olan defter bu sene 7 lira. Asgari ücretli bir aile, çocuğunu okutmak istiyor fakat aldığı maaş okulun istediği kitaplara ve kırtasiye ürünlerine yetmiyor. Bu arkadaşlarımız artık okuyup doktor, mühendis olma hayali kuramaz oluyorlar. Hayalleri, hayallerimiz; elimizden, düşümüzden alınıyor.

Gereksiz yapılan harcamalar, mesela saray masrafları, yerine talebimiz olan eğitime daha çok bütçenin ayrılacağı yerde,bir de okulların açılacağı günlerde eğitim harcamalarında kısıtlamaya gidildi. Bu günlerde biz liseliler, sesimizi daha çok çıkartmalıyız.


Bana mutluluğun sınavını yapabilir misin Abidin?

Dilan DURSUN

İstanbul/ Kartal

Bildiğiniz üzere, geçtiğimiz günlerde üniversite tercihlerimizin sonuçları açıklandı. Bu sonuçlar, kimimizi hayallerine yaklaştırdı, kimimizin hayallerini yıktı. Ben maalesef hayalleri yıkılanlardanım. Ne istediğim bölüm geldi ne de istediğim üniversite. Bir yıl daha mezuna kalmanın benim için dayanılmaz olacağını bildiğim için açıkta kalma riskini göze alamayıp yazmıştım bu bölümü. O yüzden istemeyerek de olsa okula gideceğim.  Bazen düşünüyorum,“bu sistem olmasaydı ne olurdu?​” diye. İki sene boyunca ruhsal ve fiziksel anlamda çok yıprandım. İnsanlar netlerimi ve çalışmalarımın nasıl gittiğini sormasınlar diye onlardan kendimi soyutladım. Bu durum özgüven kaybına da sebep oldu. Eminim, benim geçtiğim bu zorlu süreçten her öğrenci geçmiştir.

RAKİP DEĞİL ARKADAŞ, KAYGI DEĞİL UMUT

Yarış atlarının maratona hazırlanma sürecine benziyor biz öğrencilerin üniversiteye hazırlanma süreci. Yaşıtlarımızı, arkadaşlarımız olarak değil rakiplerimiz olarak görüyoruz. Gelecek kaygısıyla, sınav stresiyle, toplum baskısıyla uğraşıp duruyoruz.Benim sınava ikinci girişimde, yani bu sene çok kere değiştirdiler sınav sistemini. Bizden bu sisteme ayak uydurmamızı istediler tabii. Şimdi düşünüyorum “istemeyerek olsa da girdim üniversiteye tamam. Peki yaşayacağım sıkıntılar bitti mi?​” Hayır bitmedi. Bu bölümü bitirdiğimde iş sahibi olup olamayacağımı hâlâ bilmiyorum. Beş yıl sonra nerede olduğumu hayal ettiğimde hâlâ orada gelecek sıkıntısı var.

 

ÖNCEKİ HABER

Bir kalemle, bir defterle dayanışma

SONRAKİ HABER

Liseler nasıl bir dönemde açılıyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa