31 Ağustos 2018 23:05

Denizli: Tekstilin başkenti sendikasızlığın kenti

Tekstilin başkenti olarak bilinen ve yılda 16 milyar doları aşan ihracat yapan Denizli’de bir tane sendikalı işçi bulmak mümkün değil.

Fotoğraflar: Evrensel

Paylaş

Deniz İPEK
Denizli

Yılda 1,6 milyar doları aşan tekstil ve konfeksiyon ürünü ihracatı yapılan, 45 bini kayıtlı 5 bini kayıt dışı işçinin çalıştığı tekstilin başkenti olarak bilinen Denizli’de bir tane sendikalı işçi bulmak mümkün değil. Patronların kendi aralarında örgütlü olması, sendikaların çekimser davranmaları, geçmişte yaşanan kötü deneyimlerin etkisi, işçileri sendikalaşma mücadelesinden uzak tutsa da aslında sendikalar için Denizli’nin önemli bir yer tutması gerekiyor.

Babadağ ve Buldan’da el dokuma tezgahlarıyla başlanan tekstilde, Sovyetler Birliği’nin dağılıp Sovyet yapımı dokuma makinelerinin bir şekilde Denizli’ye ulaşmasıyla makineleşmeye geçildi. Havlu ve bornoz kenti olarak anılan Denizli, bugün şehrin yüzde 30’luk istihdamını, ihracatın ise yüzde 50’sini karşılıyor.

ÇALIŞMA SAATLERİ VE KADINLAR

Şehrin ihracatının yüzde 50’sini oluşturan sektörde kadın işçi oranı ise yüzde 50’nin üzerinde. İplik, dokuma işletmelerinde vardiyalı olarak çalışan kadın işçiler, konfeksiyon işletmelerinde ise fazla mesaili gündüz çalışması yapıyor. Boyahane işletmelerinde ise yoğunlukla erkek işçiler vardiyalı olarak çalışıyor.

Vardiyalı çalışma kadınların yaşamını doğrudan etkileyen ve birtakım sorunlar yaşamalarına neden olan bir sistem. Görüştüğümüz kadın tekstil işçilerinin, “Gece eve dönüşlerde, servisten inince taciz edilme korkusu, sabaha karşı 4’te eve girip yemek hazırlama telaşı, sabah kalkıp çocuğu okula bırakma” gibi pek çok şikayeti var. Vardiyalı çalışan evli çiftlerin, çocuklarını evde yalnız bırakmamak için farklı vardiyalarda çalışmak istediğine de pek çok kez şahit olmak mümkün.

Vardiyasız gündüz çalışma yapılan konfeksiyon fabrikalarında da durum benzer. Patronların “Az elemanla çok iş” anlayışı, tekstilde çoğu zaman fazla mesaiye kapı açıyor. Genellikle sabah 8’de başlayan mesai akşam 10’a kadar sürüyor. Hele TIR kapıdaysa ve yükleme yetişmediyse gece 1, 2, 3… Yemekler on dakikada yenir, yükleme tamamlanmadan tuvalete, hatta eve gidilmez. Ertesi gün ise sabah 8’de tekrar işbaşı yapılır.

FASON, AĞIR SÖMÜRÜ, KAYIT DIŞILIK VE MÜLTECİ İŞÇİLER

Sektörde fason üretim de yaygın. Ürünler evlere dikim, kesim, paket için gönderilebildiği gibi fabrika sınırları içinde de parça başı üretim yapılabiliyor. “Sigorta ücretlerinden ve kıdem tazminatından nasıl kâr elde edilir” sorusuna Denizlili patronlar fason üretimle çözüm bulmuşlar.

Fason işi genellikle şehirdeki Kürt işçiler yaparken, şehirde mülteci sayısının artmasıyla yeni bir fason pazarı kuruldu. Böylece dayıbaşıları, mültecilerin yaşadığı semtlerde kapı kapı dolaşıp kayıt dışı işçi arayışlarına başladı. Böylelikle çocuk işçilik yaşının da 12, 13’lere kadar inmiş olduğu görülüyor. Aynı masada Suriyeli, Kürt, Türk, İranlı gibi farklı uyruklu işçileri görmek mümkün. Zara, H&M gibi dünyaca ünlü tekstil şirketleri üretici denetimleri yapsa da planlı yapılan bu denetimler öncesinde kayıt dışı işçiler fabrikadan gönderiliyor ve kağıt üzerinde her şeyin dört dörtlük olduğu rapor ediliyor.

TEKSTİLDE İŞÇİ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ

Kayıt dışı çalışma işçi sağlığı ve güvenliği açısından da oldukça riskli. Örneğin tekstilde kalite kontrol işi ayakta yapılan bir çalışma. Fazla mesailerde ayaklarının altı acıdığı için ağlayarak çalışan pek çok kadın işçi var. Fazla çalışmaların olduğu günlerde parmakları zarar gören işçiler revirde pansuman yapıldıktan sonra çalışmaya devam ediyor. Yani bu bir iş kazası olarak görülmüyor. Öte yandan son beş yılda en az yedi işçi tekstilde yaşanan işçi cinayetinde hayatını kaybetti.

Son yıllarda kâr oranları bakımından boyahaneler ön planda. Birçok firma diğer işletmelerini kapatıp boyahane üzerinde yoğunlaşıyor. Boyahaneler çalışma koşulları açısından tekstilde en zor departman denilebilir. Hem patronların teknolojik yatırımlara karlarından pay ayırmayışı, hem alışılmış kara düzen yönetim anlayışı, koşulları daha da zor hale getiriyor. Mesela yaz aylarında boyahanelerdeki ortalama sıcaklık 45 derecenin üzerine çıkıyor. İçeride sürekli kimyasal kokusu, açıkta bulunan kimyasal kazanlar, ıslak zemin, nem, topraklamasız elektrik tesisatı oldukça zorlu çalışma koşullarından bazıları.

DIŞA BAĞIMLILIK ÜCRETSİZ İZİN DEMEK

Türkiye’de pamuk üretiminin azalması, yerli pamuğun üretim maliyetlerinden dolayı pahalı olması tekstilde hammadde ihtiyacının yurt dışından karşılanması anlamına geliyor. Ekonomik ve siyasal gelişmelerle sürekli değişen döviz kurları hammaddede maliyetlerini artırıyor. Bu da doğrudan işçilerin ücretlerini etkiliyor. Kentte işçi örgütsüz, patron örgütlü olduğundan her yıl zam aylarında patronlar bir araya gelip zam miktarlarını birlikte belirliyor. Yani patronlar hem rekabet hem de dayanışma içerisinde. 20 yıllık bir tekstil işçisi ortalama; boyahanede 2 bin TL, konfeksiyonda bin 800 TL gibi rakamlarla çalışıyor. Her kriz söylentisinde işten atmakla tehdit, hatta çoğu zaman atma, kıdem tazminatı için pazarlık yapılması yine Denizli’de tekstil iş kolunun karakteristik özelliklerinden. Sipariş alınamadığı zamanlarda işçilerini süresiz ücretsiz izne çıkarıp sürekli borçlandıran da yine Denizli’linin tekstil patronları. Yılın 6 ayı çalışan 6 ayını ücretsiz izinle geçiren tekstil işçilerinin sayıları da az değil.

İŞÇİLER NEDEN SENDİKAYA ÜYE OLMUYOR?

Denizli’de binlerce işçinin çalıştığı Ozan Tekstil, Gama Tekstil, Hürsan, Deniz Tekstil, Doksan, Gökhan Tekstil, Uspar Tekstil, Zorlu (TAÇ) ve Menderes gibi tekstil firmalarında sendika üyesi işçi bulmak neredeyse imkansız. Peki işçiler neden sendikaya üye olup, örgütlenmiyor? Bu soru karşısında, birkaç neden sıralamak mümkün.

- Denizlili patronlar her ne kadar rekabet içerisinde olsa da dayanışmaları bu konularda rekabetin önüne geçiyor. Tekstil iş kolundaki sendikaların da bunu bir bahaneye dönüştürüp “Denizli’de tekstile sendika girmez, ancak patronlar ikna edilirse girebilir” gibi söylemleri, mücadeleci ve işyeri temelli bir sendikal çizgiden uzak olmaları dikkat çekiyor. Böyle düşünerek harekete geçmeyen sendikalar patronların birliğine karşı da bir strateji geliştirmiyor.

- İşyerlerinde kendiliğinden gelişen örgütlenmelerde kısa sürede yapılan açıktan örgütlenme hamleleri de sendikal örgütlülüğü engelliyor. Bu hamleler işçinin karşısına sadece “İşten atılıp direniş çadırı kurmak” olarak çıkıyor.

- İşçilerin sendikal eğitimlerini ve uzun süreli bir örgütlenme planını bir masraf kapısı olarak gören sendika genel merkezlerinin, işçinin aidatlarını işçilerin bu tip bir örgütlenmesine ayırmaktansa başka yerlere ayırmaları da başka bir neden.

- Bir başka nokta ise Denizli’de yıllardır tekstil işkolundaki sendikaların merkez ve yerel yöneticilerinin işçilerin aklında bıraktığı şaibeler. Bu şaibeler giderilmeden sendikaların işçilerin güvenini kazanması mümkün görünmüyor.

- Öte yandan son yıllarda artan fason üretim de sendikasızlaşmanın bir diğer nedeni denilebilir.

‘SENDİKALARI ÖCÜ OLARAK GÖRÜYORUZ’ İTİRAFI

Denizli tekstil sanayisinde, aralarında akrabalık ve hemşerilik bağları olan tekstil patronlarında sendikayı öcü gören anlayış ‘80 öncesine dayanıyor. Pamukkale Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümünden Doç. Dr. Handan Kumaş, “İşverenlerin Sendika Üyeliğine Bakışları Denizli İli Örneği” isimli çalışmasını Çalışma İlişkileri dergisinin, ocak 2017 sayısında kaleme aldı. Çalışmanın merkezi olarak Denizli ilinin seçilmesi ise sendikalaşma oranının yüzde 5.4 ile en düşük olduğu il olmasıydı. Doç. Dr. Kumaş, çalışmada, derinlemesine görüşme tekniği ile özel ve kamu sektöründe, patron ve patron vekili olan 17 kişi ile görüştü. Çalışmaya katılan tekstil sektöründeki büyük ölçekli işletme sahibi K5, “Patron istemez. Patronlar sendikalı işçilerle çalışmak istemez. 1980 öncesi olaylar nedeniyle, sendikaları öcü olarak görüyoruz” derken, K6 “Sendika yöneticilerinin mantıkları ile çalışmak zor. Bizim başka yatırımımız yoktur. Sendika adamı batırır” sözleriyle sendikaya karşı olduğunu dile getiriyor.

SENDİKALAŞMA OLMASA DA MÜCADELE VERİLİYOR

Tekstilde sendikal örgütlenme olmamasına karşın bazı organize sanayi bölgelerindeki büyük fabrikalardan görüştüğümüz işçiler, bir araya gelip taleplerini patrona kabul ettirdiklerini anlatıyorlar. Örneğin bir dokuma fabrikasında tuvalet temizliğini yapmak zorunda bırakılan kadın dokuma işçileri, hep birlikte dilek şikayet kutusuna bunu yapmak istemediklerini yazdıklarında yönetimin anında çözüm bulduğunu ve “Burada bir örgütlenme var bunu hemen çözelim” dediklerini ekmekvegul.net’e yazmıştı. Başka bir fabrikada ise fabrika tarafından çalışanlara verilecek iftar yemeğine aileleri ile değil yalnız gelmeleri gerektiğini söyleyen patrona konfeksiyon işçileri karşı çıkmış, boykot kararı almış ve yine bu girişim kazanımla sonuçlanmıştı.

DENİZLİ’DE SENDİKAL MÜCADELE TARİHİ

Denizli’de ilk sendika 1954’te Denizli ve Havalisi Pamuklu Mensucat Sendikası olarak faaliyete başladı. Başta il ve işyeri esasına göre kurulmuş olan sendika daha sonra Denizli Mensucat Sanayi İşçileri Sendikası adını aldı. 1961’de TEKSİF’in 4. Genel Kurulunda federasyona üye 23 sendika arasına girerek TEKSİF olarak anılmaya başlandı. TEKSİF Denizli’ye ilk olarak 1983’te Sümerbank İplik Fabrikası ile girdi. Sümerbank’tan sonra örgütlenmede çok kolay yol alamadı. İkinci bir işyerinde toplu sözleşme yapmak için tam tamına 15 yıl beklemek zorunda kaldı.

70’lerin ikinci yarısında tüm yurtta olduğu gibi Denizli’de de grevler görülmeye başlandı. 1974’te Cemal Uysal’ın iplik işletmesindeki 100’e yakın işçi greve gitti. Grev 15. gününde Mustafa Değirmenci’nin atölyesindeki işçilere sıçradı. Bunun üzerine patron bütün işçileri işten çıkarıp, işletmesini kapattı. Türk-İş’e bağlı TEKSİF 1980’e kadar Sümerbank, DEBA, Tariş Çırçır ve GİPSAN’da örgütlendi. Sendikal yaşam 12 Eylül askeri darbesiyle kesintiye uğradı ve üç yıl boyunca hiçbir sendikal faaliyet olmadı. 1983’te sendikal mücadele yeniden başladı. TEKSİF yeniden Sümerbank, DEBA, Tariş Çırçır, Göveçlik İplik’te örgütlendi. Ardından Menderes Tekstil, Yeşilova Battaniye, Uspar Tekstil, Boyasan ve Kutsal Tekstil sendikalı oldu bu yıllarda TEKSİF sendikasının 4 bin 100 üyesi vardı. 1985 yılında Küçüker Tekstilde örgütlenmek isteyen işçilerden 300’ü işten atıldı. Fabrikanın kapısına kilit vuruldu. Küçüker işçilerin evlerine “Sendika üyesi teröristle birdir” diye mektup gönderdi. Mahkemede Sait Küçüker’in “Babam fabrikamıza sendika girmesin dedi. Ben fabrikama sendika sokmam” demesi hâlâ hatırlardadır.

DEBA’DA SENDİKACILAR HARİÇ HİÇBİR İŞÇİNİN ALACAĞI ÖDENMEDİ

Denizli’de tekstil iş kolunda TEKSİF’te örgütlü son sendikalı işyeri olan Denizli Basma ve Boyama Sanayi (DEBA) 29 Eylül 2009 yılında DEBA Yönetim Kurulu tarafından kapatıldı. İşçilerin bu tarihten itibaren 10 aylık ücretleri, ihbar ve kıdem tazminatları ise tüm hukuki yollar tamamlanmış olmasına rağmen ödenmedi. Özal döneminde çıkartılan iflas ve icra kanununa dayandırılarak alacaklarda, banka alacaklarının öncelikli olmasından dolayı işveren ve İş Bankası arasında ipotek oyunları ile 850 işçinin alacakları gasbedildi. Ancak dikkat çeken nokta ise fabrikada çalışan sendika şube yöneticilerinin hepsinin alacaklarının fabrika kapanmadan ödenmesiydi. Yaklaşık 30 hafta boyunca pazar günleri Denizli’nin merkezi sayılan Bayramyeri Meydanı’nda aileleriyle eylem yapan işçiler “Pazar işçileri” olarak anıldı.

MENDERES VE ZORLU ÖRGÜTLENMELERİ

Menderes Tekstil’de sendikal örgütlenme, Uluslararası Tekstil Hazırgiyim Deri İşçileri Federasyonu (ITGLWF) tarafından, Denizli’de şubesi de bulunan TEKSİF’e önerilmişti. Yakın zamanda aynı sendikanın bu fabrikada yürüttüğü bir örgütlenme çalışması da yenilmişti ve eski işçilerin yenilgi sonrası sendikaya-sendikacıya ulaşamaz oldukları da hafızalardaydı. Yenilmiş ve dağılmış bir örgütlenmenin iflas mirasının sırtlandığı koşullarda başlayan örgütlenmeye, en başlarda sınırlı sayıda işçi sıcak bakmıştı. İşveren örgütlenmeden haberdar olur olmaz da, öncü işçilerden ikisini işten atmıştı. İşveren ile görüşme yolları arayan sendika, birkaç hafta kapıyı boş bıraktı ve işveren temsilcileri ile gerçekleşen görüşmeler başarısız olunca da fabrika kapısındaki yol kavşağında çadır kurdu.

Çadırın gösterdiği etki her şeyden daha da fazlaydı. Dört bin kişiden fazla işçi çalıştıran bir tesisin kapısına, polise-jandarmaya ve patrona rağmen çadır kurulması, her vardiyanın giriş-çıkışında konuşmalar yapılması, sloganlar atılması işçileri gerçekten de cesaretlendirmekteydi. Bu direniş ve hak arama mücadelesi üyelikleri artırdı. Direniş alanı hem içeride çalışan işçilerin hem de bölgedeki demokrasi güçlerinin mihenk taşı olmaya başlamıştı.

Sendikanın merkez yönetimi direnişi sorgulamaya, bir masraf kapısı olarak eleştirmeye başladı. Direniş alanında bulunan ve her gün sabahtan akşama kadar çadırda bekleyen üç işçi yaşadıkları bu hayal kırıklığı ile patrona teslim oldu. Direniş de, mücadelede son buldu.

2014 yılında Zorlu Tekstilde (TAÇ) sendikaya üye olan 70’e yakın işçi işten atıldı. Zorlu Tekstil’in Çorlu ve Bursa’daki fabrikalarında sendikal örgütlülüğün olması Denizli’den bu fabrikalara ara sıra yardıma giden işçilerin dikkatini çekti. Sendikalı işçilerin Zorlu ve Çorlu’da daha iyi çalışma koşulları ve haklara sahip olması öncü işçileri harekete geçirdi. Fakat Zorlu patronu Nazif Zorlu’nun bizzat müdahalesi ile çoğu kadın sendikalı işçiler işten atıldı. 200’e yakın işçi TEKSİF’e üye oldu fakat 100 günden fazla süren direniş daha sonra patronun Çorlu ve Bursa’daki örgütlenmeyi dağıtırım şeklindeki tehdidi ve TEKSİF Genel Merkezinin uzlaşıp geri çekilmesi ile kırıldı.

ÖNCEKİ HABER

AB'den ABD’ye 'ticaret' cevabı: Karşılık veririz

SONRAKİ HABER

Diyarbakır’daki yerel gazeteler kapanma tehlikesi ile karşı karşıya

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...