28 Ağustos 2018 00:18

Yumurta, karpuz hatta baklava da dolara bağlı

"Evet süt ithal değil ama yemin içeriği ithal, mısırın 3’te 1’i yani neredeyse 2 milyon tonu ithal, et pahalı çünkü eti oluşturan hayvan ithal."

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Sedat BAŞKAVAK

“Doları bahane edip süte, yumurtaya, fındığa, fıstığa, çaya, baklavaya vs Türk mallarına zam yapanların yüzüne tükürmek gerek” diyeninden tutun da “Her şeye zam var. Karpuz, çekirdek aklınıza ne geliyorsa zamlı. Soruyorum neden bu kadar pahalandı diye, dolar yükseldiği için diyorlar. Çekirdeği, karpuzu da mı dışarıdan alıyoruz?​” diyenine kadar herkes tepkili. AKP ve Erdoğan’ı destekleyenler tarafından söylenen bu sözler kimi zaman bir kahvehanede kimi zaman da sosyal medyada defalarca, çeşitli şekilleriyle dile getiriliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Malazgirt kutlamaları nedeniyle yaptığı konuşmada “İçimizdeki bazı gafiller sanıyorlar ki, mesele Tayyip Erdoğan yada Ak Parti meselesidir” diyerek çeşitli zamanlarda söylediği bu sözler destekçilerinde de bir karşılık buluyor. AKP karşıtlarını memleketin iyiliğini istemeyen, doların yükselişine sevinen fırsatçılar olarak değerlendiriyorlar.  

Akaryakıt, elektrik, doğal gaz, mutfak tüpü derken temel gıda maddelerine gelen zamlar arka arkaya eklenince AKP ve Erdoğan’a oy veren, vermeyen herkeste bir homurdanma var. Demek ki; etten süte, ekmekten üzüm, karpuza kadar gelen zamlar herkesi rahatsız ediyor. 1600 liraya çalışan asgari ücretli işçi; fındığını 2 yıl üst üste 10 TL’ye satarken, bu yıl 11.25 TL’ye satmak zorunda kalan fındık üreticisi ya da maaşına yüzde 4 zam verilen memur her gün pek çok şeyin zamlanmasından şikayetçi. Dolar 4 lirayken alıp, 7 liranın üzerine çıkınca bozdurup paradan para kazanacak kadar gelirleri olmadığı için AKP’ye oy versin ya da vermesin işçi, memur ve köylüler zamlardan en çok etkilenen kesimler. Onların sofrasındaki ekmek küçülüyor, onların cebindeki para bir gecede eriyip pula dönüyor.

Tüm bu yaşadıklarımızın gerçekten dolarla bağı var mı diyeniniz varsa, baştan söyleyeyim, var.

DOLARLA YEM, İLAÇ, GÜBRE, TOHUM VE MAZOT...

Evet süt (şimdilik) ithal değil ama yemin içeriği ithal. Hayvana ne yedirirseniz onu sağarsınız. Sağdığınız sütün maliyetine, yem etki yapar. Besi ya da süt hayvanı fark etmez, hayvanın yediği yemin yüzde 65’i buğday, arpa ve mısırdan, bir kısmı da sap samandan oluşmaktadır ve bunların hepsi ithalata bağımlı.

Ülkede tüketilen bütün mısırın 3’te 1’i yani neredeyse, 2 milyon tonu ithal. Geriye gitmeye gerek yok. Daha yeni 1 ay önce 2 milyon 250 bin ton hububat ithalatının önü açıldı. 15 Ağustos’ta Resmi Gazetede yayımlanan kararname ile 750 bin ton buğday, 700 bin ton arpa, 700 bin ton mısır ve 100 bin ton pirinç olmak üzere toplam 2 milyon 250 bin ton hububat ithal edilecek. Hem de sıfır gümrükle. Böylece sıfır gümrükle hububat ithalatı yapan yandaşlar para kazanırken işçisi, emekçisi, köylüyü pahalıya tüketecek.

Et pahalı çünkü eti oluşturan hayvan ithal. AKP Hükümeti 2017 yılında 1.2 milyar dolarlık sığır, 86 milyon dolarlık et ve 37 milyon dolarlık koyun ithal etmiş. 2018 yılının ilk üç ayında 395 milyon dolarlık sığır, 63 milyon dolarlık et ve 15 milyon dolarlık koyun ithal ederek üç ayda geçen yılın yarısına denk düşen ithalatı yapmış. Yükselen fiyatlara karşı hızla ithalatla müdahale ediyoruz diye övünen bakanlarımızın ülkeyi içine düşürdükleri durumu budur işte, dolar arttıkça et fiyatı da artar, süt fiyatı da…

Baklavanın maliyetine un ve şeker etki yapar. Unun yapıldığı buğday ithal. Baklavanın şiresi şekerdir, çoğu baklavacı pancar şekeri yerine tatlandırıcı kullanır. Tatlandırıcı ithal. “Yok ben yerli NBŞ (Nişasta Bazlı Tatlandırıcı) kullanıyorum” diyene bakmayın, o da ithal mısırdan elde ediliyor, (tabi üreten firmanın Amerikan tekeli olduğunu da herkes bilir). Pancar şekeri yerine, mısırdan elde edilen NBŞ kullanırlar, çünkü pancar şekerinden daha ucuza gelir ve daha çok tat verir. Kusuru ise, insan vücuduna daha çok zarar verir. Bir de tabi bu mısır, GDO’lu ama sorsan “Siz bakmayın o istemezükcülere bunlar memleket mısırı, GDO yok” derler. Tabi tatlandırıcı imalinde kullanılan mısır da dolara endekslidir çünkü ithaldir.

Tamam yumurta memleket yumurtası, tavuk memleket tavuğu peki ama yem? Yumurta çiftlikteki tavuktan çıkarken, tavuğun yediği yem ithal. Buğday, arpa, mısır, soya ve daha nicesi ithal ve dolarla alınıyor.

ÜLKEYİ DOYURAN ÜRETİCİ KÖYLÜYE DESTEK YOK

Karpuz, çekirdek aklınıza ne geliyorsa zamlı. Soruyorum neden bu kadar pahalandı diye, dolar yükseldiği için diyorlar. Çekirdeği, karpuzu da mı dışarıdan alıyoruz” diye soranlara da birkaç konuyu açıklığa kavuşturmak lazım.

Birincisi; ülke tarımı destek görmüyor. Şehir hastanesini yapan inşaat şirketine kredi desteği var. Fabrika patronuna vergi indirimi var. İşveren sigorta priminin devlet tarafından karşılanması var ama ülkeyi doyuran üretici köylüye destek yok maalesef. 2006 yılında bütçeden tarıma ayrılan pay milli gelirin yüzde 1’den az olamaz diye kanun çıkaran AKP, ama kanuna uymayan da kendisi. Bugüne kadar tarıma ayrılan pay her zaman milli gelirin yüzde 1’inden az olmuştur.

2018 yılı için “köylünün kullandığı mazotun yarısını devlet karşılayacak” diyerek dekara 15 TL mazot desteği açıklandı. Bu rakam o gün köylüyü memnun etmemişti bugün hiç memnun etmedi. Tarım Bakanlığı verilerine göre 1 dekar buğday üretiminde 6.5 litre mazot kullanılıyor ve bu da 2018 tarım desteklerinin açıklandığı Şubat ortasında litresi 5.30 TL olan mazot üzerinden bile hesaplandığında 34.66 TL yapıyor. Tabi bir de şubattan ağustosa yüzde 20 artan mazot fiyatının bugün 6.20 TL olması nedeniyle köylüye verilen 15 TL mazot desteğiyle 2.4 litre mazot alabilmektedir.

Tarım bakanlığının hesabının aksine üretici köylü 1 dekar buğday için en az 8 litre mazot harcadığını ve bununda bugün ki fiyattan yaklaşık 50 TL olduğunu ve 15 TL mazot desteğinin bırakalım yarıyı 3’te 1 bile etmediğini görüyoruz. Sonuç olarak AKP iktidara geldiğinde köylü dekara 16 lira doğrudan gelir destesi (DGD) alıyordu bugün ise 15 TL mazot ve 4 TL gübre desteği ile toplam 19 lira destek alıyor.

İkincisi; dünya tohum tekeli şirket, dünya ilaç tekeli şirketi satın alınca ilaç ve tohumda neredeyse pazarın yüzde 60’ına sahip oldu ve ziraat bayilerinde onun tohumu ve ilacı satılıyor. Ülkemiz yılda 250 milyon dolarlık tarım ilacı ithal ediyor. Perakende de, TL ile satılan tohum ve ilaç ülkeye dolarla girince, döviz kurundaki her yükseliş tarımsal üretimin maliyetini de artırıyor.  

16 yılda ülke tarımı açısından değişen tek şey artan üretim maliyetlerini karşılamakta zorlanan köylü tarımdan ve topraktan vazgeçerek büyük şehirlere göç ediyor. Göçe bağlı olarak tarımsal üretim ya yerinde sayıyor ya da azalıyor. Geçtiğimiz 10 yılın üretim rakamlarına baktığımızda yıllık 20 milyon ton buğday ve 7 milyon ton arpa üretimiyle yerimizde sayarken nüfusumuz 2008’den bu güne 11 milyon artarak 70’ten 81 milyona çıktı. Artan nüfusun ihtiyacı üretim olmayınca, ithalat tek çare oluyor ve doların artışı hem üretimi hem de tüketimi etkiliyor.

‘GİYDİĞİMİZ ÇAMAŞIRA KADAR İTHAL!’

Kimisi de; “Giydiğimiz çamaşıra kadar ithal, saman yerli olsa ne olacak” diyerek “İneğin yediği samanla mı memleket kurtulacak” demeye getiriyor. 2002 yılında 988 bin ton pamuk üreten ülkemiz 2017 yılında 703 bin ton pamuk üretmiş. Bırakalım artan nüfus ihtiyacını, mevcudu bile koruyamayarak ve 15 yılda ülke pamuk üretimi 185 bin ton azalınca kaçınılmaz olarak giyilen çamaşırda ithal oluyor. Yıllık yaklaşık 900 bin ton pamuk ithalatının en çoğunu da Amerika’dan yapınca “Eey Amerika” demekte pazarlamacı deyimiyle reklam kokan hareketler olarak kalıyor.

SAKLAYACAK SAMANINIZ OLMAZSA ZAMANI GELİNCE, İTHALAT KAÇINILMAZ OLUR

“İneğin yediği samanla mı memleket kurtulacak” demeye getirenlerin düşünmesi gereken nokta 780 bin kilometre karede beslediği hayvana yedirecek kadar saman (ot kurusu) bulamayan bir ülkenin içine düştüğü durumdur. Saklayacak saman olmayınca ithalat ve dolara bağımlılık arkasından gelir. “Ey hainler helikopter üretiyoruz saman, buğday ithal olsa ne yazar” diyenlerin bir yılda tarım ürünlerine ödediğimiz ithalat parasına bakmadan önce helikopterin motorunun ithalatı için Amerika’ya ödediğimiz dolarları hesaplaması gerekiyor. Tasarımında İtalyan ortaklı, Amerikan motorlu helikopterden 30 tane satıp 1.5 milyar dolar kazanacağız diye övünürken tarımda milyar dolarlar kazanan ülkeleri görmüyoruz.  

Hollanda ile yaşanılan kriz sonrası siyah beyaz inekleri kesimhaneye götürenlerin Hollanda’nın 1 yıllık tarım ürünleri ihracatına bakmaları gerekir. Başta tohum olmak üzere dünyaya pek çok tarım ürünü satan Hollanda’nın tarım ürünlerinde yıllık geliri 100 milyar dolar. Dünyaya etten süte, tohumdan tarım makinelerine kadar pek çok şeyi satan Hollanda toprağı dolara dönüştüren bir ülkedir.

Hindistan’dan sonra dünyanın ikinci en yüksek ihracatına sahip olan Brezilya’nın 1 milyon 650 bin ton büyük baş hayvan satmasının sırrı ucuz yemle hayvancılığı desteklemesi olarak belirtiliyor. Biz ise ithal ettiğimiz besilik hayvanın yüzde 19’unu, kasaplık hayvanın ise nerdeyse yüzde 50’sini Brezilyadan satın alıyoruz. Bir tarafta ucuz yem ile dünyaya hayvan satarak döviz desteleyen Brezilya diğer tarafta dünyadan hayvan satın alarak döviz kaybeden Türkiye. 

TEFECİYE İZİN VEREN POLİTİKALAR

Sonuç olarak; her gün gelen zamlarla aracının, tefecinin, tüccarın krizi fırsata çevirme çabaları var. Her yıl hasat zamanı yapılan tarım ürünleri ithalatıyla vurgun yapan yandaşlar var. Uygulanan tarım politikaları nedeniyle üretim azalmasını fırsata çevirerek depoculuk yapan tüccarlar var. Tüm bunlara izin veren bir AKP Hükümeti var.

Bu politikalar değişmediği sürece, tarım desteklenip, ithalat yasaklanıp üretime destek verilmediği sürece, üretici köylünün ürettiği ürüne maliyet+yüzde 25 kazanç ve insanca yaşam payı eklenmediği sürece, belirlenen fiyatın taban fiyat olarak hayat bulması sağlanmadığı sürece, tarım ve hayvancılıkta girdi maliyetleri ucuzlatılmadığı sürece iktidarda AKP ya da başka parti olsa da bir şey değişmez. Evet mesele Tayyip Erdoğan ya da AKP meselesi değildir. Mesele uluslararası tekeller ve temsilcisi emperyalist ülkelerin dayattığı politikalara karşı durabilme meselesidir. Mesele Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü ve AB dayatmalarından bağımsız tarımsal üretim yapabilme meselesidir. Mesele ülke tarımı ve halkının geleceği için üretici köylülerin örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılması meselesidir.

ÖNCEKİ HABER

TGS’den hükümete gazeteceler için çağrı: Kâğıtta vergi sıfırlansın

SONRAKİ HABER

Denizin ve yoksulların yazarı Hanna Mina hayatını kaybetti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...