13 Ağustos 2018 00:38

Torunlarımız için yapılan bir cezaevi: Tarsus

Adana Barosu Cezaevi İzleme Komisyonu Başkanı Tugay Bek, Tarsus Cezaevi'ni yazdı.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Tugay BEK
Adana Barosu Cezaevi İzleme Komisyonu Başkanı

2017 yılında faaliyet geçtiği tarihten bu yana işkence, kötü muamele ve diğer hak ihlalleri ile kamuoyu gündeminde yer bulan Tarsus Cezaevi Kampüsü Türkiye’nin en büyük cezaevleri arasında yer alıyor.

İKTİDARIN YATIRIM ÖNCELİĞİ HAPİSHANE

Cezaevi kampüsü152 bin metrekaresi kapalı alan olmak üzere 480 dönüm arazi üzerine kurulu. Bünyesinde, bir açık, üç T Tipi Kapalı, bir Çocuk ve Gençlik, bir Kadın Kapalı cezaevi barındıran kampüs, toplam 8 bin mahkum kapasiteli. Kampüste 2500 personel görev yapıyor.

Resmi açıklamalara göre bu kampüs 2014 yılı itibari ile 110 milyon 880 bin TL + KDV’ye mal olmuş. Bu para ile üretime yönelik bir yatırım yapılması halinde 5 bin kişiye iş imkanı sağlanabileceği gibi en az 24 derslikli 15 ilkokul yapılması mümkün.

“İşsiz ve eğitimsiz bırakılmış yurttaşlar bunun da bir sonucu olarak, suça karışır veya kaderine isyan eder” diye düşünen siyasi iktidarca ülkemizin her bir köşesinde yapılan cezaevlerinden biri Tarsus Cezaevi Kampüsü.

BU CEZAEVİNİ YAPANLAR, MUTLAKA YARGILANIP HAPSE ATILMALI

Başka alanlarda görmeye alışık olmadığımız bir şekilde geçmiş tecrübelerden ders çıkartan devlet, uzunca bir süredir, mahkumların tünel kazabilme olanağını ortadan kaldırmak amacı ile çoğunlukla kayalık ve sert zeminli alanlara cezaevi inşa etmekte. Ancak genel yaklaşımın aksine Tarsus Cezaevi Kampüsü yumuşak bir zemin yapısına sahip Tarsus Ovasının tam kalbinde kurulu. Bu alanın sadece Türkiye’nin değil belki dünyanın en verimli tarım arazilerinden birisi olduğunu söylemek abartı olmaz. Cezaevi tamamen düz, büyük yatırımlar neticesinde sulama altyapısı kurulmuş, birinci derecede bir tarım alanı üzerine inşa edilmiş.

Cezaevi Tarsus’un güneyinde şehir merkezine 15 km mesafede ovanın ortasında bulunuyor. Oysa ilçe merkezden tam aksi istikamete de kuzey yönünde 10 km gidilse tarımsal faaliyetin oldukça kısıtlı olduğu, kıraç, taşlık kayalık alanlar bulmak mümkün. Her türlü tarımsal faaliyete imkan tanıyan, yılda dört ürünün yetişebileceği bir alana cezaevi yapılmasını zorunlu kılan nedenin ne olduğun hakkında ilgilisi açıklama yapmadan bir izahat geliştirmemiz mümkün değil.

T.C. Anayasası; 44-45-56 ve 166.maddeleri ile devlete toprakların ve tarım arazilerinin korunması görevini yüklemiştir. Tarım alanlarının korunması ve amaç dışı kullanımının engellenmesi amacı ile çıkarılmış ‘Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’muz var. Bu kanunun 13. maddesinde Tarsus Cezaevi Kampüsü gibi mutlak tarım arazilerinin, sulu tarım arazilerinin tarımsal üretim amacı dışında kullanılamayacağı kural altına alınmış. Aynı maddenin devamında ancak, alternatif alan bulunmaması ve kurulun uygun görmesi ve tek tek sayılmış belli durumlarda tarım arazilerinin başka amaçlar için kullanılmasına izin verilebileceği düzenlenmiş. Kanunda sayılan istisnaların hiç biri mevcut olmamasına rağmen bu alana cezaevi yapımına izin verilmiş.

Yurttaşların, kapitalistlerin daha fazla kâr hırsına yenik düşüp, gelecek kuşaklar için hayati derecede önemde olan tarım alanlarının yok etme olasılığı karşısında bu arazilerinin korunması hususunda devletin kanundan doğan bir yükümlülüğü var. Burada korumak yükümlüğü olan devletin bizzat tarım alanını yok ettiğini görüyoruz. 480 dönüm gibi devasa büyüklükte birinci derecede tarım arazisine cezaevi yapılması, devlet eliyle doğaya karşı taammüden işlenmiş bir cinayettir.

Bir defa yapılaşmaya açıldıktan sonra hatandan geri dönüp tarım alanının geri kazanılması mümkün olmadığından telafi edilmesi imkansız bir zarar ortaya çıkmıştır. Tarsus Cezaevi Kampüsünde kalmakta olan mahkumların tamamı bir araya gelse, ülkeye, gelecek nesillere, insanlığa ve doğaya içinde kalmakta oldukları cezaevini inşa edenler kadar büyük bir zarar veremez.

Devletin, kamu görevini yürüten siyasilerin sorumluluğunu yerine getirmeyerek, görevin kötüye kullandığı veya ihmal etmiş olduğunu tespit etmekle de sorunumuzu çözmüş olamayız. Gazetelerden kahve köşelerine “Konya kadar olmayan Hollanda, denizden toprak kazanıp bize ve tüm dünyaya yılda 100 milyar avroluk tarım ürünü ihraç ediyor” şeklinde mukayeseleri sık sık görürüz. Ya da ünlü halk ozanımızı “Benim sadık yârim kara topraktır” dizeleri ile yad ederiz. “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak” diyen Kızılderili şefinin sözünü uluslararası toplantılarda “Beyaz adama karşı”  bizzat Erdoğan’ın ağzından da işittik. “Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı torunlarımızdan ödünç aldık” diyen Kızılderili şefine itirazı olan tek bir insan evladı yoktur.

PEKİ YA EV SAHİBİNİN HİÇ Mİ SUÇU YOK?

Gözümüz gibi bakmamız, korumamız gereken 480 dönümlük (67 futbol sahası büyüklüğünde) birinci derecede tarım arazisine, ziraat odalarından çiftçilere, barolardan çevrecilere, üniversitelerden toplumun örgütlü kesimlerine varıncaya dek hiç kimseden en küçük bir itiraz gerçekleşmeden nasıl cezaevi inşa edilebildiği sorusunun cevabını bulup bu durumu değiştirmek sizin torunlarımıza olan yükümlülüğümüzü yerine getirmemiz mümkün değildir.

ÖNCEKİ HABER

10 köy 10 gündür elektriksiz; ekinler susuz, çiftçiler perişan

SONRAKİ HABER

Kılıçdaroğlu: Doğa ile inatlaşırsanız intikamını alır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...