12 Temmuz 2018 21:25

Frankenstein böyle doğdu

Frankenstein Romanının Yazarı Mary Shelley’nin yaşamını anlatan film vizyona girdi.

Fotoğraf: Basın bülteni

Paylaş

Özlem ERTAN

İki yüzyıl önce yayımlanan Frankenstein, korku edebiyatına damga vuran ve orijinalliğiyle yazıldığı dönemin ötesine geçen bir roman. İki asırdır eksilmeyen bir ilgiye mazhar olması ve pek çok sinema uyarlamasının bulunması da bunu kanıtlıyor. Ölü insan bedenleri üzerinde deneyler yapan ve günün birinde ölülerin uzuvlarını birleştirerek yeni bir insan yaratmayı hedefleyen Doktor Victor Frankenstein’ın bu amacına ulaşmasından sonra yaşanan trajik olaylar Frankenstein’ın ana eksenini oluşturuyor. 

Aynı zamanda “ilk bilim kurgu romanı” kabul edilen Frankenstein’ın alt başlığının “Modern Prometheus” olmasının da anlamı büyük: Yunan mitolojisinin önemli karakterlerinden Prometheus, tanrıların ateşini çalıp insanlara vererek büyük bir “suç” işlemiş ve bunun sonucunda cezalandırılmıştı. Doktor Victor Frankenstein’ın, Tanrı’yla özdeş yaratıcılık yetisini kullanıp yeni bir insan meydana getirmesi de aynı şekilde cezasız kalmıyor.

SADECE 21 YAŞINDAYDI

Hayat, ölüm, suç, yaratıcılık, yalnızlık gibi temaları, sağlam bir felsefi temel üzerinde taşıyan Frankenstein Romanının Yazarı Mary Shelley’yi yakından tanımak ister misiniz? Eğer cevabınız evet ise bugün Başka Sinema kapsamında gösterime giren Mary Shelley adlı filmi izlemelisiniz. Mary Shelley 1797 tarihinde, Feminist Yazar ve Filozof Mary Woolstonecraft ile Politikacı ve Filozof William Goldwin çiftinin ilk çocuğu olarak Londra’da doğdu. Annesi onu dünyaya getirdikten hemen sonra hayata gözlerini yumdu. Annesi gibi okumayı ve yazmayı seçen Mary Shelley, ilk ve en önemli kitabı Frankenstein yayımlandığında sadece 21 yaşındaydı. 

Suudi Arabistan’in İlk Kadın Yönetmeni Haifaa Al-Mansour’un imzasını taşıyan Mary Shelley, kelimenin tam anlamıyla biyografik bir film. Yazarın Londra’daki ilk gençlik yıllarından, sonradan eşi olacak Şair Percy Shelley ile tanışmasına, onu genç yaşında Frankenstein gibi sorgulamalarla dolu bir roman yazmaya götüren süreçten, kadın yazar kimliğiyle kendini kabul ettirebilmek ve kitabını adıyla bastırabilmek için verdiği mücadeleye kadar pek çok detayı filmde bulabilirsiniz. 

HEM KIRILGAN HEM DE GÜÇLÜ

Senaryosunu Yönetmen Haifaa Al-Mansour ile Emma Jensen’in birlikte kaleme aldığı filmin açılış sekansında, Mary Shelley’yi annesinin mezarı başında kitap okurken görüyoruz. Gri hava ve mezar taşlarının yarattığı Gotik atmosfer, öyküye hızlı bir giriş yapmamızı sağlıyor. Babası tarafından gönderildiği İskoçya’da sıra dışı Şair Percy Shelley ile tanışıp tutkulu bir aşkın kollarına atılan Mary, akabinde çeşitli trajedilerle yüz yüze geliyor. Peş peşe gelen bu trajediler hem Mary Shelley’yi erkenden olgunlaştırıyor hem de Frankenstein gibi bir başyapıt yaratmasına vesile oluyor. Haifaa Al-Mansour, Mary Shelley’yi Frankenstein’ı yazmaya götüren bu süreci çok iyi işlemiş. 

Bu noktada Başrol Oyuncusu Elle Fanning’den de söz etmek gerekir. Sinemaseverlerin Super 8, Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi ve Neon Şeytan filmlerinden hatırladığı genç oyuncu, Mary Shelley rolünde inandırıcı bir performans sergiliyor. Mary Shelley’nin hem kırılganlığını hem de güçlü ve sert yüzünü gösteriyor bize. Percy Shelley’yi oynayan Douglas Booth da başarılı. Filmde Tom Sturridge’ın canlandırdığı Lord Byron karakteri ise abartılı ve biraz da karikatürize. 

ROMANTİZM VE DİYALOGLAR

Haifa All-Mansour, bu filminde Mary Shelley’nin Frankenstein romanıyla ulaştığı alışılmadık başarıyı, alışıldık romantik drama kalıpları içinde anlatıyor. Mary ile Percy Shelley tanışırlar, birbirlerine aşık olurlar, yakınlarına meydan okurlar, çeşitli engellerle karşılaşırlar. Babasının Mary’ye “Kendi sesini bul” önerisinde bulunması, Percy’nin “Mary yakında hepimizi geride bırakacak bir iş yapacak” demesi, Mary’nin “Bu mümkün mü? Ölüler yaşama geri dönebilir mi?​” sorusunu sorması, seyirciye öykünün hangi yöne gideceğinin işaretlerini veriyor. Zaman zaman hantal ve nereye gideceği belli diyaloglar duyuyoruz.  Ancak bunlar filmin önemini ve başarısını gölgelemiyor.

İlk gösterimini Toronto Film Festivali’nde yapan, Game of Thrones dizisinde Arya Stark rolünde izlediğimiz Maisie Williams’ın da oyuncu kadrosunda yer aldığı Mary Shelley’yi, tüm edebiyat ve sinema meraklılarına tavsiye ederim. Özellikle de izleyecek film bulamadığımız bu yaz günlerinde… 

ÖNCEKİ HABER

Eskişehir Basket ligden çekilme kararı aldı

SONRAKİ HABER

Çin'de sanayi bölgesinde patlama: 19 ölü 12 yaralı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...