26 Haziran 2018 23:10

Murat Somer: Muhalefetin orta ve uzun vadeli hedefler belirlemesi şart

'Seçimler adil şartlarda olsaydı, Erdoğan’ın ilk turda kazanamadığı, Cumhur İttifakı’nın Mecliste çoğunluğu sağlayamadığı bir tabloyla karşılaşırdık.'

Murat Somer | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Serpil İLGÜN

Erdoğan ve Bahçeli’yi sandıktan çıkaran seçim sonucuyla birlikte, fiili olarak yürütülen ‘tek adam tek parti rejimi’, 25 Haziran itibariyle resmileşmiş oldu. Zaten Devlet Bahçeli de, 17 Nisan’daki grup toplantısında baskın erken seçimi dillendirmekle kalmayıp tarih verirken, gerekçelerinden biri başkanlığın bir an önce resmileşmesi gerektiğiydi: “Türkiye’nin 3 Kasım 2019’a kadar dayanması kolay değildir. Türk milleti yeni bir zafer ruhuyla sandığa gidip hem cumhurbaşkanını, hem de milletvekili genel seçimiyle Türkiye düşmanlarına gereken dersi vermesi en makul, en demokratik, en akılcı yoldur. Türkiye’nin bekası açısından Cumhur İttifakı’nın korunması elzemdir. İttifakın başarıyla seçimlerden çıkması için toplumsal olayların iyi takip edilmesi, atılan adımların verilere göre atılması gerekmektedir.”

24 Haziran’ı, öne çıkan sonuçları üzerinden değerlendirmesi, bir tür ilk okuma yapması için başvurduğumuz Siyaset Bilimci Prof. Dr. Murat Somer de, baskın erken seçimin bu ilan edilme biçimini, kollanan koşulları, eşitsizliğini ve tabii OHAL şartlarını akılda tutmak gerektiğini söylüyor. Muhalefetin taktiklerini ve performansını genel olarak başarılı bulan Somer, Erdoğan’ın seçmenlerinin bir kısmı tarafından da duyulan bu başarılı performansın, oy tercihini değiştirmeye yetmediğini belirtiyor. Ama ekliyor: “Henüz!”

Erdoğan’ın referandumdaki oylarının üzerine çıkmasını ne sağladı? MHP nasıl oldu da seçimin kazananı oldu? Bloklar arasında kayda değer oy geçişinin olmaması kutuplaşma için ne söylüyor? 24 Haziran akşamındaki tutumu nedeniyle liderliği sorgulanmaya başlanan İnce’nin önündeki seçenekler neler? 

Murat Somer yanıtladı. 

24 Haziran’a yaklaşıldıkça muhalefette umut ve güven artmaya başlamıştı ama sevinen taraf Erdoğan ve ortağı Bahçeli oldu. Seçim sonucunu bir cümleyle ifade etmeniz gerekse, ne söylersiniz? 
“50 günde bu kadar olduysa ümit var” gibi bir başlık anlatabilir belki. Kutuplaşma, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kitlesiyle kurduğu duygusal bağ, bu bağı besleyen tek yanlı enformasyon ve politik ekonomi yoluyla oluşturulmuş, “yakalanmış” bir kitle var. Bu sadık blok içinde izlenen politikalara karşı hoşnutsuzluk görülüyordu fakat cumhurbaşkanlığı konusunda yine de tercihini değiştirmedi. Rahatsızlığını parti seçiminde kendi bloğu içinde MHP’ye kısıtlı bir kaymayla ifade etmiş gözüküyor. Bu, muhalefetin doğru şeyler yapmadığı anlamına gelmiyor. Henüz yeterli olmadığı anlamına geliyor. Özellikle bağımsız kurumlara güvenilemeyen bir ortamda, sandık güvenliğinin vatandaş inisiyatifleriyle, siyasal partilerin iş birliğiyle, daha da fazla ihlal olmadan sağlanması geleceğe yönelik güven yaratmalı. Kolay değil. Muhalefetin adayları bir yandan sadık kitlenin aklına ve ekonomik çıkarlarına hitap etmeye çalıştılar, uzlaşma politikasıyla kutuplaştırmayı kırmaya, diğer yandan Erdoğan ve iktidar elitlerinin mütevazı halk yaşamından ayrıcalıklı yaşam tarzına dönüşümünü işleyerek duygusal bağı kırmaya çalıştılar. Bu iki strateji de gerekli ama aynı zamanda etkili olması zor. 50 günde, eşitsiz şartlarda bu kadar oldu. Zaten baskın seçim olmasının nedenlerinden biri de buydu. 

24 Haziran’ın en şaşırtıcı sonucu ne oldu?
MHP’nin aldığı sonuç. Seçimin sonucunun tahmin edilmesinin zor olduğunu düşünüyordum. Erdoğan ve partisinin zayıflaması veya durumunu koruması beni şaşırtmayacaktı. Ama MHP’nin daha düşük almasını bekliyordum. Akşener’in de biraz daha çok almasını.

Gerek MHP içindeki tartışmalar, gerekse AKP’den MHP’ye, MHP’den AKP’ye 24 Haziran’a doğru daha da artan eleştirilere, Bahçeli’nin seçim çalışması yapmamasına ve de İYİ Parti etkisine rağmen MHP bu sonucu nasıl elde etti? 
Araştırmak lazım ama AKP’den gelen oy bağlamında AKP’nin zayıflaması ve Meral Akşener’in başarısızlığı gibi okunabilir. İYİ Parti ya da Akşener’in kişisel başarısızlığı anlamında demiyorum. Çok adaletsiz şartlarda kampanya yaptılar. Buna rağmen aldıkları oy başarılı kabul edilebilir. Fakat AKP’den ve muhafazakar milliyetçi kesimden daha çok oy almaları beklenirdi. Bu durum bu kesimleri ikna edemediğini ya da edecek kadar başarılı olamadığını gösteriyor. 

Dolayısıyla esas sorun, genel olarak muhalefetin AKP ve MHP tabanını ikna ederek bloklar arasında oy geçişlerini sağlayamaması...
Daha fazla sağlayamaması. Parti bazında 1 Kasım’a göre 7,5 puan geçiş var. Cumhurbaşkanlığı’nda Erdoğan bloğu korundu. Ama çok da değil, mesela 1.5 puan SP, iki-üç puan daha İYİ Parti çekebilseydi seçim ikinci tura gidecekti. O zaman da İnce’nin diğer muhalefet partilerinin oyunu toplama şansı olacaktı. İnce, kendi baz puanlarının çok üstüne çıktı fakat diğer adaylar daha başarılı olmadığı için kaybetti. 

MHP’ye geri dönersek, ‘seçimden sonra bu ittifak dağılır’ görüşünün tersine, zorunlu bir koalisyonu ortaya çıkaran sonuçlar evet, MHP’yi güçlendirdi. Bu durum, izlenen güvenlikçi-milliyetçi politikalar üzerinde nasıl bir etki gösterir peki? 
24 Haziran, MHP’nin nüfuz alanını genişletti. Özellikle devlet kadrolarında, terörle mücadele konusunda, Kürt meselesi konusunda Bahçeli’nin ve MHP’nin etkisi çok arttı. Bu anlamda daha güvenlikçi politikalar bekleyebiliriz. Fakat şöyle bir durum da var; Erdoğan şu an ekonomik alanda çok zor bir gündemle karşı karşıya. İktidarı sağlamlaşmış durumda ama başarılı bir yönetim göstermesi gerekiyor. Güvenlikçi politikalar kamuoyunun dikkatini başka yöne çekebilir ama büyük ekonomik maliyeti de var. Bunu da göz önüne almak zorunda. Daha kapsayıcı kadroları yanına çekme arayışları olacaktır. 

MHP ile koalisyonun geleceğini nasıl görüyorsunuz? Parlamento etkisizleşse de, başkanlığın kurumsallaşmasında Meclis ayağı, dolayısıyla MHP desteği önemli görünüyor çünkü... 
Bugünden yanıtlaması zor. Son yıllardaki gidişat gösteriyor ki, iktidar devlette kapsamlı bir yeniden yapılandırmaya gitmeye çalışacak. Mevcut anayasa değişiklikleri bunun için cumhurbaşkanına imkân veriyor. Yeni tüzel kişilikler, bakanlıklar kurma, teşkilatlarının görev ve yetkilerini belirleme yetkisi münhasıran cumhurbaşkanında. Yani Türkiye’nin idari yapısında -hatta üniter yapıyla ilgili de olabilir- değişiklikler yapabilir. Bakanlıkları, -tartışmalı da olsa Diyanet İşleri Başkanlığı’nı değiştirebilir, genelkurmay başkanının görev ve yetkilerini yeniden belirleyebilir... Burada MHP ile farklı öncelikler nedeniyle görüş ayrılıkları çıkabilir. Ancak, çıkar birliğinin ikisine de yarar sağladığını düşünürsek, görüş ayrılığını derinleştirmemeye de çalışacaklardır. Cumhurbaşkanı farklı koalisyon ve iş birliği imkanlarını da araştırabilir.

'DİNLEMEYE BAŞLAMA, İKNA OLMAYA DÖNÜŞMEDİ'

İşaret ettiğiniz ekonomideki bozulmalar başta olmak üzere, iç ve dış siyasetteki sıkışmışlık, yeni bir hikâye sunamama, savunmada kalma gibi muhalefet açısından ikna etmeyi kolaylaştıran koşullar mevcut olmasına rağmen, Erdoğan’ın yüzde 52.6 oranıyla başkanlık mührünü cebine koymasını ne sağladı? 
Bu, girişte bahsettiğim konuyla ilgili. Siyasetçiyle tabanı arasında kurulan ilişki eğer yüzde yüz rasyonel bir ilişki olsaydı -rasyonel olmamasını olumsuz anlamda söylemiyorum, çünkü siyasal aktörlerin güven ilişkisi için tabanlarıyla duygusal bir bağ kurmaları gerekir- o zaman Erdoğan’ın yaptığı hatalar, yalpalaması, yorgun gözükmesi vs. daha fazla oy kaybına yol açardı. Erdoğan’ın tüm siyasi kariyeri boyunca seçmenleriyle kurduğu güçlü bir bağ var. Bu bağ bir yandan uyguladığı politikalarla ilgili, ama öte yandan da kişisel bir bağ. Mütevazı bir geçmişten gelerek, toplumun önemli bir kesimine hitap eden bir başarı hikayesi sundu. Bu sayede kendi tabanıyla güçlü bir bağ kurdu. Bir tür “yakalanmış kitle” yarattı. Yani başka tarafa bakmaktan adeta suçluluk duyan, sadık bir kitle. Popülist söylem kullanan liderlerle tabanı arasında böyle duygusal bir ilişki olduğunda, sevdiğiniz liderin zor durumda kalması, sizi ondan uzaklaştırmaz. Tersine, onu size daha da yaklaştırabilir. Aynı şey hata yapmasında da geçerlidir. Arkadaşınız, sevgiliniz hata yaptığında ondan hemen uzaklaşmazsınız, bunu yapmanız kendinizi, kendi duygularınızı, kararlarınızı da reddetmeniz anlamına gelir.

Dolayısıyla, örneğin ‘dış güçler ve içerdeki işbirlikçiler dövizle oynayarak Erdoğan’ı devirmek istiyorlar’ propagandası tam da o duygusal bağa sesleniyor? 
Evet. Kitlenin liderin mücadelesiyle kendini özdeşleştirmesi söz konusu. Kutuplaşmış kitleler arasındaki psikolojik “birbirini çekememe”, liderler düzeyinde bir vekalet savaşı üzerinden yürüyor sanki. Bu, antidemokratik ortamın da yarattığı bir şey. Özellikle Erdoğan kitlesi için son derece dezenformasyona açık, alternatif enformasyona kapalı bir dünya yaratılmış durumda. 

Böyle bir bloklaşma olmasını sağlayan bir diğer önemli faktör de şu; ekonomik açıdan devletten aldığı destekleri vatandaştan alınan vergilerle sağlanan imkanlar olarak değil de, minnettarlık duygusu içinde AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlayan bir kitle oluştu. Dolayısıyla politik ekonomi faktörü de çok önemli. 

Ne olursa sözüne ettiğiniz bağın zayıflaması hızlanır? 
Erdoğan özellikle ekonomide, kalkınma konusunda iyi bir performans gösteremezse ve muhalefet alternatif olabilirse elbette bu bağ zaman içinde değişecek, propaganda etkisizleşecektir. Seçmen son tahlilde rasyonel olarak cebini de düşünüyor. 

Gerek İnce, gerek Akşener, gerekse Karamollaoğlu, Erdoğan’ın değiştiğini, artık o halkla iç içe, onlar gibi yaşayan insan olmaktan çıktığını, saraylarda yaşayan, ayrıcalıklı bir insan olduğunu vurgulayarak o bağı kırmaya çalıştılar. Fakat propaganda süresi bunun için çok yetersizdi. Erdoğan’ın seçmeninin bir kısmının bunları dinlemeye başladığını düşünüyorum. Ancak dinlemeye başlama, ikna olmaya dönüşemedi. Muhalefet alternatif göstermeye, güven vermeye devam ederse bu değişecektir. Değişimin bir yönü kuşak boyutuyla da oluyor. Özellikle genç seçmenler kendilerini yönetenlerin sundukları fırsatlara, yönetim performanslarına ve alternatiflere bakacaklardır. 

'EGOLARIN VE KISIR TARTIŞMALARIN DİZGİNLENMESİ GEREKEN BİR DÖNEMDEYİZ'

CHP oylarındaki düşüş ve Muharrem İnce ile CHP oyu arasındaki 8 puanlık fark, 25 Haziran’ın ilk saatlerinden itibaren tartışmaya açıldı. Oklar, Kemal Kılıçdaroğlu ve yönetimine çevrilmiş görünüyor. İnce de yaptığı açıklamada CHP’nin hatalarından bahsetti ama ayrıntı vermedi. CHP’nin oy kaybını nasıl değerlendirirsiniz?
Aslında CHP söylem konusunda, vaat konusunda, pek çok doğru hamle yaptı bu seçimde. Ayrıca muhalefete de çok büyük katkı yaptı. İYİ Parti’nin seçime girebilmesini sağladı, ortak çalışma zemini yarattı, SP ile işbirliği yaptı... Bunlar, Türkiye için çok yararlı işler oldu ve İnce’nin başarısında bunun da katkısının olduğunu belirtmek gerekiyor. 

CHP’de uzun zamandan beri gündemde olan yenilenme iddiası önemli. Bunu devam ettirmesi gerekiyor. İki alanda yapması gerekiyor; birincisi program boyutu, ikincisi de organizasyon. CHP’nin de çalışan, sadık bir örgütü var fakat dağınıklık içinde. Merkezle yerel arasında yeteri kadar koordinasyon ve liyakat sistemi yok. Bu sorunları organizasyon alanında yapacağı reformlarla çözmesi gerekiyor önümüzdeki dönemde. 
Oy tartışmasına gelince, evet oyu düştü. İYİ Parti veya HDP faktörünün oranı ne, bakmak lazım. Ama asıl önemlisi oyunu artırmalıydı. 

Sonuçlar CHP yönetimine baskı olarak yansırken, Muharrem İnce’nin siyasi kariyerinin önü açılmış görünüyor. İnce, nasıl bir pozisyon alırsa yarattığı etkiyi güçlendirmiş olur?
İnce açısından iki opsiyon var. Birincisi, CHP içinde siyaset yapmaya devam edip, CHP ile etkili olmaya çalışabilir. İkinci yol ise, dünyada da son dönemde örneğini çok gördüğümüz bir bağımsız hareket kurması. CHP rozetini çıkararak, “herkesin cumhurbaşkanı olma” vaadiyle çok etkili bir kampanya yürüttü. Bu, bağımsız hareket yoluyla iktidara alternatif olma opsiyonunu sunuyor. Bir kadro ve örgüt oluşturabilirse bu da başarı potansiyeli yüksek bir seçenek olabilir. Ama CHP ile veya CHP’nin başında bir ekip ile yaparsa, bunu bir reform gündemiyle yapması önemli. “Ben değil biz” söyleminin tüm demokrasi bloğu açısından eyleme geçmesinin, egoların ve kısır tartışmaların dizginlenmesi gereken bir dönemdeyiz.   

İnce’nin ‘24 Haziran akşamı YSK önünde oturma’ iddiasının aksine, kameralar karşısına hiç çıkmamasına sizin yorumunuz ne?
İnce kısa zaman içerisinde seçmeniyle, belki Erdoğan’ınkine benzeyebilecek bir güven ilişkisi, duygusal bir bağ kurmaya başladı. Bu büyük bir başarı. Fakat 24 Haziran gecesi sessizleşmesi, onun kendi kitlesiyle kurmakta olduğu bağda bir hasar oluşturma tehlikesi yarattı. Ertesi gün yaptığı basın açıklaması başarılıydı. Oluşan hasarı tamir edebileceğini düşünüyorum. Açıklamasında insanların yaşadıkları hayal kırıklıklarına yanıt veren, geleceğe dönük bir gündem ortaya koymuş olması da doğru oldu. 

'AKP’NİN OY KAYBETMESİ FIRSAT SUNUYOR'

Düşen morallerin toparlanması, umudun diri tutulması, ‘olmayacak’ duygusunun baskın hale gelmemesi için muhalefet nasıl bir yol izlemeli?
Öncelikle mobilizasyonu, örgütlenmeyi devam ettirmek, seçmenle kurulmuş olan bağı taze tutmak gerekiyor. Mecliste çoğunluğu yok ama tepki duyduğu politikalara karşı Maltepe’de 5 milyon ortak ses opsiyonu her zaman var. Yaşanan hayal kırıklığını aşmak için muhalefetin mutlaka kendisine yeni hedefler koyması gerekiyor. Hem uzun vadeli hem orta vadeli hedefler. Çünkü ancak böyle insanlara umut aşılayabilirsiniz. 

Örneğin 9 ay sonraki yerel seçimler?
Evet, zaten AK Parti’nin oy kaybetmiş olması bir fırsat kazandırıyor. Bu orta vadeli bir hedef ama uzun vadeli hedef iktidara gelmek. Bunun için de kitlesini taze tutmaya, motivasyonunun korumaya odaklanması lazım. Burada liderlik önemli çünkü liderlik insanlara ümit verecek, yön verecek. Siyaset, medya ortamının da etkisiyle, siyasal liderler kitleler adına mücadele eden figürler haline geldiler. İnce’nin iktidarın etkisi altına girmiş medyada zeminini koruyabilmesi, oradaki gazetecilerin hadlerini bildirebilmesi mesela, çok etki yarattı. Neden? Çünkü insanlar kendileri için de bir kavga verildiğini hissediyorlar. Dolayısıyla gündemde kalmaya devam ederek kitlesinin güvenini arttırmak önemli. Bu noktada yapılabilecek bir şey de şu; Mesela İnce’nin bu yönde vaadi de vardı, gençlerle, kadınlarla, toplumun değişik kesimleriyle yerel toplantılar yapabilir. Gezi dönemindeki (seçim sürecinde de yapıldı) park forumları gibi etkinlikler, yerel buluşmalar önemli olacaktır. 

'FATURA ERDOĞAN YERİNE PARTİSİNE KESİLMİŞ OLABİLİR'

Tabanın Erdoğan’a AKP üzerinden uyarı mesajı verdiği, Erdoğan’ın da balkon konuşmasında ‘Mesajı aldık’ derken bunu kastettiği söyleniyor. Seçmen Erdoğan’a ‘Sen başkan ol, ama kendine çekin düzen ver’ mi dedi?
Öyle gibi gözüküyor. Bahsettiğimiz huzursuzlukta faturayı Cumhurbaşkanı Erdoğan yerine partisine kesmiş olabilir. Ama bunu daha net ifade etmek için, sonuçların ayrıntılı incelenmesi gerekiyor. Bir de tabii şöyle bir şey var; AK Parti’nin örgütü yeterince iyi çalışmamış olabilir. Erdoğan bunu metal yorgunluğu olarak tarif etmişti. 

Oyları beklenenin altında kalan bir diğer parti de Saadet Partisi.  Dinin araçsallaştırılması başta olmak üzere, iktidara yönelik oldukça sert eleştiriler yöneltmesine rağmen, SP dindar muhafazakar tabana neden etki edemedi? 

Bu, bahsettiğim yakalanmış kitleyle ilgili olabilir. Daha kapsamlı araştırmak lazım, ama Karamollaoğlu’nun başarılı bir performans gösterdiği söylenebilir. Söylemleri dikkat çekti ama tabii örgüt ne kadar çalışabildi, bilmiyorum. Onunla da ilgisi olabilir. 

'SONUÇLAR KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜLMEDİĞİNİ ORTAYA KOYDU'

Barajı aşmamasının AKP lehine olması sebebiyle seçim sürecinin başından bu yana tartışılan HDP’nin yüzde 11.7’lik oy oranını nasıl yorumlarsınız? 
Beklenen oldu. Erdoğan’ın iddiasının aksine, Kürt sorununun çözülmediğini seçim sonuçları da ortaya koydu. Kürt seçmenler yine kendileriyle belli bir gönül bağı kurabilmiş olan Demirtaş’a ve HDP’ye sırtlarını çevirmediler. Mağdur olduğunu düşündükleri partilerine destek vermeye devam ettiler. Böylelikle, belki de bir fırsat daha çıkmış oldu HDP için. Çünkü, 7 Haziran’da yakalanan fırsat şu veya bu nedenle kullanılamamıştı. HDP’nin, yakaladığı bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerekiyor.  

Baraj engelini aşması için CHP tabanından HDP’ye verilen destek, Kürtlerle Türkler arasında duygusal olarak kopma aşamasına gelen bağın yeniden kurulması için de bir zemin sundu diyebilir miyiz? 
Evet, çünkü kampanya sırasında söylenen şeyler çok önemliydi, örneğin “Siz bize 1 milyon oy verin, biz size ikinci turda 6 milyon oy verelim!” gibi diyaloglar önemliydi. O konuda Muharrem İnce’nin de büyük katkısı oldu, ama onun ötesinde sonuçta CHP yönetimi, CHP’li seçmenlere “Böyle yapın” demedi, seçmenler bunu kendi başlarına yaptılar. Bu, demokrasi adına bir hareketti. Kürt sorununun çözülmesi için Türklerin çözüm önerisi ne, onlar ne istiyorlar? Öncelikle Türklerin bu yanıtları oluşturmaları gerektiği düşüncesinde olan bir siyaset bilimci olarak, bunun daha kavramsal düzeyde, daha kapsamlı bir diyaloğa dönüşmesi gerektiğini düşünüyorum. 

EŞİTSİZLİKLER AVANTAJ SAĞLAMIYOR OLSAYDI YARATILMAZDI 

Seçimin OHAL koşullarında yapılan, anti demokratik karakterinin sonuçlar üzerindeki etkisini de göz ardı etmemek lazım, ne dersiniz?
Şu konuda kimsenin kuşkusu olmamalı; eğer bu seçimler biraz daha adil şartlarda olsaydı, örneğin Selahattin Demirtaş cezaevinde olmasaydı, kampanya yapabilseydi, Meral Akşener biraz daha medyada yer alsaydı, devlet imkanları 100 kullanılmışsa 50 kullanılsaydı, Erdoğan’ın kesinlikle birinci turda kazanamadığı, Cumhur İttifakı’nın da Mecliste çoğunluğu sağlayamadığı bir tabloyla karşılaşırdık. Bir de, 12 Eylül rejiminin bile izin verdiği gibi, aynı programda tartıştıkları bir seçimi düşünün. Eğer eşitsizlikler avantaj sağlamıyorsa, iktidarın bu kadar gayret sarf edip bu eşitsizlikleri yaratmasının hiçbir mantığı olmazdı zaten. 

ÖNCEKİ HABER

Emek Partisi üyesine tehdit ve darp

SONRAKİ HABER

‘İşkence sorunu bir mevzuat meselesi’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...