12 Haziran 2018 00:57

Suriyeli işçi Mert: İşin yoruculuğundan tuvalete gidip ağlıyordum

Savaşın 'büyüttüğü' mülteci işçi çocuk Suriyeli Mert Evrensel'e konuştu: İşin yoruculuğu yüzünden saat başı lavaboya gidip ağlıyordum.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

İç savaştan kaçarak Suriye’den göç yollarına düşen 4 milyon mültecinin çoğu çocuktu. Babaları savaşta ölmüştü çocukların ya da esir düşmüştü çoğunlukla. Aile yükü onların omuzlarındaydı artık ve işçilik kapıdaydı. Küçük parmakları tekstil atölyelerinde, saya tezgahlarında, pamuk balyalarında ekmek kovaladı. Sayıları 1 milyona yaklaşmıştı mülteci işçi çocukların. Hayalleri ise mutlu ve umutlu bir gelecekte yaşamak...  

Savaş mağduru çocuklar Türkiye’de açlıkla, yoksullukla, sefaletle ‘büyüdü’ tam 7 yıl. Onlardan biriydi Mert. Bir reklam ajansının kendisine verdiği isimle anıyor onu artık herkes: Suriyeli Mert. “13 yaşında okulu bıraktım, 15 yaşında bütün sorumluluklar benim omuzlarımda hissettim. 17 yaşımda herkesin acımasız olduğunu 18 yaşında kimsesiz olduğumu fark ettim. 20 yaşımda ben de acımasız olmayı denedim ama olmadı” diyen Mert şimdi 21 yaşında. Savaşı ve Türkiye’deki mülteciliğini anlattı... Mert’e kulak verelim...

7 yaşımdan itibaren Halep’te hem okula gidiyordum hem çalışıyordum. İlkokulu bitirdikten sonra babamdan gizlice oyunculuk okuluna yazıldım. Oyunculuğa yeteneğimin olduğunu söyleyen hocalarım beni teşvik ediyordu. Benim için her şey zorlu ama güzel gidiyordu. Bir anda savaş çıktı. Nereden, nasıl çıktığını anlamadık bile. Savaş başlarken henüz 13 yaşındaydım. İnşaat mühendisi babam işini kaybetti. Başka bir şehre taşındık.  Babam o şehirde 6 ay boyunca bir yer bulmaya çalıştı. Babamın yokluğu beni evin büyüğü yaptı. Evi geçindirme sırası bendeydi. Okulu bırakıp gittiğimiz yeni şehirde berberde çalışmaya başladım. O şehrin bir denizi vardı o denize gider hep dertlerimi anlatırdım. O denize karşı düşünür dururdum! Suriye’deki savaşta “Niye öldüm, niye öldürdüm” kimse bilmiyor. Bazıları “cihat” diyor ama cihat “kafire” karşı olur. Karşındakiler Müslüman. İki eniştem Esad askeri, halamın oğlu para için IŞİD’e katıldı. Gaziantep’te akrabalar vardı. İş ayarladılar. 15 yaşımda Türkiye’ye geldim.

PATRON, 'TÜRKİYE’DE BÖYLE'  DEDİ

Gelir gelmez akrabam bana ‘Nasılsın’ bile demeden işin içine soktu. Günlük bana 10 lira veriyordu. Günlük aldığım para, 13 yaşımda dertten başladığım sigara parasına bile yetmiyordu. Patron bana  “Türkiye’de böyle” dedi. Bir hafta çalışıp sonra bıraktım.  Bir başka akrabam ütücülük yapıyordu, ama fabrikada! Orası bana aylık 900 lira verdi.  İşin yoruculuğu yüzünden saat başı lavaboya gidip ağlıyordum.  İki hafta dayanabildim. Sonra bir mısırcının yanında çalışmaya başladım. Ama mısırcılıkta da bağırmam gerekiyordu. Önce kısık kısık “süt mısır” diye bağırmaya başladım. Sonra “Taze dere süt dere, bu dere nasıl dere, dişleri sarı sarı” diye manili bağırdım. Adana’da yaşayan ablamın yanına gitmek gerekti. Cebimde 70 lira vardı. Otobüs bileti 50 lira. Cebimde 20 lira kaldı. Ailemin benden tek isteği paraydı. Ne kadar kazanıyorsam Suriye’ye gönderiyordum. Neyse gittim ablama eniştemle de anlaşamıyorduk. Adana’da bir iki ay bir lastik fabrikasında çalıştım. Çok sıcaktı. Pislik, duman, koku çok yorulmuştum. Eniştem “Senden bir şey olmaz” diye söylendi. Birlikte berberde çalıştığım arkadaş “İstanbul’a gidiyorum” dedi. Dönüş yolunda cebimde 180 lira. 100 lirası yolda gitti.  İstanbul’da Zeytinburnu’ya geldik. Pansiyon sahibi taksitle kalmamı kabul etti . Tekstilde çalışmaya başladım. Aylık maaşım 600 lira. Kaldığım pansiyon param 250 lira. Nasıl geçinirim? Aileme nasıl para yollarım diye düşünürken, pansiyonda tanıştığım biri, başka bir tekstil atölyesinde çırak arandığını söyledi. 900 lirayla orada başladım. O günlerde tek isteğim makineyi öğrenmek, çünkü çırak maaşı yetmiyordu. 

ÇAĞLAYAN’DA ‘YÜKSEK MAAŞ’

 Çağlayan’da gelinlikçi atölyesinde çalışan arkadaşımın yanında ütücü olarak işe başladım. 1400 lira kazanmaya başladım. Kendime kıyafetler aldım, telefon aldım. Aileme para gönderiyordum.  Her şey güzel giderken patron işler kötüye gidiyor diye işten çıkardı. İki gün sonra babam kalp krizi geçirdi. Telefonumu sattım para gönderdim. Yetmedi, ikinci telefonumu sattım. O da yetmedi. Annem kardeşlerim için “Bayram parası yolla kardeşlerine bayramlık alalım” diyor ama beni hiç düşünmüyordu. İki gün sonra da pansiyonun ay sonu parası geldi sahibi çalışmadığımı bildiği için beni idare etti. Benim de bir gururum var, pansiyondan çıktım. Sonra çalıştığım gelinlikçi atölyesinden geri çağırdılar. Bavulumla gittim, “Ev taşıyorum burada kalsın biraz” dedim. Cebimde beş lira var, harçlık istedim “Yarın ayarlarım” diye usta hep erteledi. Sabah 8’de işe başlıyordum akşam 8’de çıkıyordum. Sabah kahvaltı yapmadan öğlen yemeğine dayanmaya çalışıyordum. Herkes bir tabak pilav yerken ben üç tabak pilav yiyordum. Akşam oluyor, işten çıkıyorum, hava soğuk.  Biliyorsunuz Türkiye’de binaların kapısı hep kapalı. Bir tane açık kapı gördüm. O kapıdan içeri girdim. Üzerimdeki mantoyu çıkarıp altıma serdim. Kafamı duvara yaslayıp bir saat uyudum.  Rüyamda siyah bir arabam var ve meşhur biriyim. O zor günlerde bu rüya beni ayakta tuttu. Bir ev buldum. Durumumu anlattım.  Kirayı taksitle ödeyeceğimi söyledim, anlaştık. Artık soğuktan, sokaklarda yaşamaktan kurtulmuştum. Borçlarımı yavaş yavaş ödemeye başladım. Yeni bir telefon aldım. Yaşım da 19 olmuştu...

GÖRDÜĞÜM DÜŞ MÜ GERÇEK Mİ ?

Bir reklam şirketi Sosyal medya hesabım üzerinden bana bir mesaj attı.  Görüşmek istiyorlardı. Fotoğraflarımı çektiler. Mert ismini de reklam şirketi verdi. Artık kendimi Suriyeli ismimle değil Mert ismimle tanıtıyorum. Röportajlar, fotoğraflar beni umutlandırdı. Küçük roller olunca beni çağırmaya başladılar. Kimliğim olmadığı için benimle sözleşme yapmadılar. Kimlik çıkarmak istedim ama kimlik çıkarmayı durdurmuşlardı. Yolda polis çevirip kimlik sorunca yalandan ceplerime bakıp, “Evde unuttum herhalde” diyordum. Küçük rollerde oynadığım dizilerde hiçbir gün para almadım. Çağlayan’da şimdi bir cafede garsonluk yapıyorum.

Hayalim bir gün iyi bir oyuncu olmak. Bunun umuduyla yaşadım. 11 yaşında fark ettim ben hiçbir şey olamayacağımı. Çünkü durumumuz yok. Hayatım çalışmakla geçecek.

Şarkı sözü yazıyor Mert. Hatta Suriye’de 200 dolar karşılığında bir şarkıcıya şarkı sözü satmış. 

İşte o şarkının Türkçe sözleri; 

YA BAHR: EY DENİZ

Biraz yavaş, sen dalgalarını yumuşak anne gibi yap, çünkü bebekler, yaşlılar var.

Bizim Suriyelilerin hikayesi  üzgün.

Bu kadar üzgün hikayenin içinde eğer ağlarsak sen ölürsün.

Biz bütün milletleri kaldırdık topraklarımızda. Ama biz düştük kimse kaldırmadı. 

Düştüğümüz gün kimseyi çağırmadık biz.

Bugün bize bütün dünya ihanet etti.

Herkes sırtımıza bir bıçak sapladı.

Ne olursun dalgalarını yavaşlat yavaşlat...

O botların içinde küçüklerin hayalleri var.

Kıyıya gitme hayali var.

Senin dalgaların biraz merhametli olsun.

Anne gibi ol, ne olur merhametli ol… (İstanbul/EVRENSEL)

 

ÖNCEKİ HABER

AKP Gebze'de para karşılığı oy mu istiyor?

SONRAKİ HABER

Bursa'da konuşan Erdoğan: Hindistan'dan sonra dünyada 1 numara olduk

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...