10 Haziran 2018 23:48

Adaylar emekçilere ne vadediyor?

Seçime iki haftadan kısa bir süre kaldı. Peki adaylar işçi ve emekçilere ne vadediyor? İşte adayların çalışma yaşamına ilişkin vaatleri...

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Aydın TAN
Halil İMREK

24 Haziran seçimlerine giderken cumhurbaşkanı adaylarının seçim beyannameleri çeşitli başlıklar üzerinden karşılaştırılıp değerlendiriliyor. Biz de emekçilerin talepleri ve çalışma yaşamı açısından bir karşılaştırma yapacağız. Kolaylık açısından her adayı ayrı ayrı inceleyeceğiz.

Bu seçimlerin “tek adam yönetimi ve ekonomik kriz” olmak üzere iki ana teması var. Bu iki kavram da ancak sınıflar arasındaki ilişkiler üzerinden tanımlanabilir. Oysa medyada ve meydanlardaki söylevlerde emekçi sınıflar, onların mücadele örgütleri olarak sendikalar ve işçi sınıfının taleplerini çok fazla duymuyoruz.

ASGARİ ÜCRETE DEĞİNİLİYOR AMA YAPISINA DOKUNULMUYOR

Asgari ücret, temel ücret bazen de azami ücret olarak genel kabul görmüş. Asgari ücret için her aday ayrı bir rakam söylüyor. Ama asgari ücreti tespit yöntemi, komisyonda işçilerin eşit temsili, bir işveren olan hükümetin tarafsızlık sıfatıyla sürece katılması gibi yapısal sorunlara dokunulmuyor. Bunun istisnası HDP, o da konuyu o kadar dağıtmış ki uzman olmayanın anlaması mümkün değil. CHP 2200; HDP 3000 lira vereceğini söylüyor. Ama bunun hangi standarda göre belirlendiği belli değil. Saadet Partisi yoksulluk sınırını ölçü olarak aldığını söylüyor ama bunun bir hedef olduğunu, süreç içinde buraya ulaşılacağını belirtiyor. İYİ Parti ise hiçbir şey söylemiyor.

Bütünü açısından bakıldığında ise, örgütlenme önündeki engellerin kaldırılması ve işçilerin bir sınıf olarak kendi kaderi üzerinde söz sahibi olması gerektiği görmezden geliniyor. İşçilerin kendi ücretlerini belirlemede etkin olacağı koşulların oluşturulmasından bahseden yok.

EKONOMİK KRİZİN FATURASINI KİM ÖDEYECEK?

Gelişmeler, bir ekonomik krizin ve faturasının yakın zamanda önümüze geleceğini gösteriyor. Ekonomistler, kimin seçileceğinin krizin zamanı ve şiddetini etkileyebileceğini ama biriken kriz unsurlarını ortadan kaldırmayacağını söylüyor. Yani günün sonunda bu fatura ödenecek. Asıl soru şu: Bu faturayı kim ödeyecek? En örgütsüz olana yani emekçilere ödetilmeye çalışılacak. Bu nedenle seçim süreci aynı zamanda emekçilerin örgütlenmesini ve bilincini geliştirmiyorsa onları seçimin kaybedeni yapacaktır. Krizin faturasını patronlara ödeteceğini, patronlar için servet vergisi getireceğini, dış borçları erteleyeceğini vb. programında belirten parti yok.

ÖRGÜTSÜZ VE İŞ GÜVENCESİZ İŞÇİ ÖZGÜRCE OY KULLANABİLİR Mİ?

Tek adam yönetimine son vermek ve demokratik kazanımlar elde etmek açısından emekçi sınıfların örgütlenme düzeyinin yükseltilmesi belirleyicidir. Ülkede sendikalaşma oranı ocak ayı itibarıyla yüzde 12.38’dir. Bu oranla, serbest oy hakkını bile koruyamazsınız. Nitekim AKP’li Ceylanpınar Belediye Başkanı AKP’den başka partiye oy verecek işçileri işten atacağını söylüyor. Kadrolu olması gereken işlerde yüz binlerce kişi; işbaşı eğitimi, toplum yararına çalışma, taşeron adları altında iktidar partisine bağlanıyor. Grev yasakları fiilen toplusözleşme hakkını anlamsız kılıyor. Toplusözleşme sisteminin olmadığı yerde sendika anlamını yitiriyor. Kısacası grev yasağı, aslında sendika yasağıdır. Zaten sendikaya üye olmaya kalkan işçiler de işten atılıyor.

Adayların açıkladıkları bildirgeler bu sorunlara çözüm içermiyor. Ama asıl mesele şu ki, işçi ve emekçilerin taleplerinin seçim ortamında görünür olmasının düzeyi, onların örgütlenme ve politikaya müdahale düzeyinin de bir göstergesi. Demokrasinin toplumsal sınıflar arasındaki ilişkilerin bir ürünü olduğu gerçeğinin üstünden atlandığında, dile getirilen talepler ya da şikayetler yeni tek adam üretmekten öteye geçemiyor.

Şimdi bildirgelere biraz daha yakından bakalım.

ERDOĞAN’IN VAATLERİ VE GERÇEKLER

Erdoğan, diğer konularda olduğu gibi çalışma yaşamı konusunda da daha çok yaptığını iddia ettiklerini sıralıyor. “Yaptık” dediklerinin ortak özelliği ise emekçilerin bu haklar için 90’lı yıllarda başlayan bir mücadele vermeleridir. İkinci olarak bu haklar AKP’den önce kısmen kazanılmış durumdaydı. Asıl önemlisi AKP güçlendikçe halk hareketini geriletmiş; savaş, terör ve en son darbe girişimi gerekçesi ve OHAL yönetimi ile bu hakları ortadan kaldırmıştır.

Şu örneklere bakalım;

- Kamu çalışanlarına toplu sözleşme hakkı.

- 1 Mayıs’ın resmi tatil ilan edilmesi.

- Yeraltı madenlerinde personel takip sistemi, sığınma odaları ve ferdi kurtarıcıların kullanılmasının zorunlu olması.

KAMU EMEKÇİLERİ İŞTEN ATILDI, İŞÇİLER İŞ CİNAYETLERİNDE ÖLDÜ

Kamu çalışanlarına grev yasağı bir yana, işçiler fiilen toplusözleşme yapamaz hale geldiler. Kamu çalışanlarının en önemli hakkı iş güvencesiydi. Genelgeler ve OHAL döneminde çıkarılan KHK’lerle kamu çalışanlarının iş güvencesi taşeron işçilerinin bile gerisine götürüldü. 100 binin üzerinde kamu çalışanı, herhangi bir hukuki denetim olmadan işten atıldı. Ayrıca yaptıkları açıklamalara göre seçimi kazanırlarsa OHAL sistemini yasal hale getirecekler.

1 Mayıs, birkaç yıl önce resmi tatil ilan edildi, ancak başta Taksim’de kutlama isteği olmak üzere resmi bayramlarda tanınan haklara bir türlü kavuşamadı. Madenlerde ne olduğunu anlamak için ise yalnızca Soma’yı hatırlamak yeterlidir. Soma’da 301 maden işçisi iş cinayetinde yaşamını yitirdi. Orada ne takip sistemi, ne sığınma odası, ne de ferdi kurtarıcılar vardı. Ölümden kurtulanlar da Erdoğan’ın adamlarının tekmelerine maruz kaldı.

ESNEK ÇALIŞMA VE DAHA ÇOK SÖMÜRÜ VADEDİYORLAR

Ancak dersini en iyi çalışan yine AKP’dir. Yeni sömürü biçimlerini dünya ile eş zamanlı ve çoğu zaman daha vahşice uygulamalarının devam edeceğini belirtiyor. Şunları vadediyor:

- Yeni çalışma biçimlerini güvenceli esneklik anlayışı ile iş mevzuatına dâhil ettik.

- 2002 yılında İŞKUR işe yerleştirme sayısı 65 bin iken, 2017 yılında önemli bir artışla yaklaşık 1 milyon kişinin İŞKUR aracılığıyla işe yerleşmesini sağladık.

- Önümüzdeki dönemde çalışma hayatında esnekliği esas alan, çalışma barışını ve sosyal diyalog mekanizmalarını güçlendiren, çalışanların karar alma mekanizmalarına katılımını artıran bir yaklaşım içinde olacağız.

- Aktif işgücü programlarının çeşitlendirilmesini, kurs/programların yeniden tasarlanmasına yönelik olarak etki değerlendirme çalışmaları gerçekleştireceğiz.

Açıkça esnek çalışmayla övünüyor. “Yeni çalışma biçimi” dediği ise devlette kadrolu olması gereken işleri, İŞKUR bünyesinde ‘sendikasız, güvencesiz, sigortasız (sadece sağlık sigortası kapsamında), 6-9 aylık sürelerle işçilere yaptırmaktır. Bunlara “aktif işgücü programları” gibi süslü adlar verilmesi kimseyi yanıltmasın. Söz konusu olan “işbaşı eğitimi”, “toplum yararına çalışma” gibi adlarla gizlenen sömürü çarkıdır.

Buna rağmen adı sendika olan bazı kuruluşlar bu programa destek istiyor. Emekçiler bu sendikacıları söyledikleri ile değil destekledikleri parti programlarıyla da değerlendirmelidir.

MUHARREM İNCE: ‘HERKESE SENDİKA HAKKI’ DİYOR AMA ‘GREV YASAKLANAMAYACAK’ DEMİYOR

- Polisimizin özlük hakları iyileştirilecek; sendikal haklar, ek mesai ve 3600 ek gösterge verilecektir.

- Sözleşmeli öğretmenlik kaldırılacak, öğretmenlere çalışma güvencesi sağlanacaktır.

- İşçilerin sendikal hakları ile grev hakkını kullanılamaz hale getiren yasal hükümleri kaldıracağız.

İnce’nin vaatlerinin en önemli üç ayağı bunlar. İlk dikkatimizi çeken, ‘çalışma yaşamı’ başlığı yerine bunların herbirine ayrı bir başlık altında yer verilmiş olması. ‘Kadın’, ‘ekonomi’, ‘istihdam’ gibi ayrı başlıklar altında konu dağıtılmış.

Polislere sendika hakkı en çarpıcı olanı. Ancak grev hakkı içermeyen mevcut yasanın kapsamında bu çok da anlamlı olmayacak. Örneğin seçim sürecinde bile ‘Soda grevi’ yasaklandı. Grev yasaklama yetkisinin kaldırılacağı belirtilse; bu, bir sorun olarak toplumun en azından kendi seçmeninin gündemine girerdi.

MERAL AKŞENER - İYİ PARTİ ‘MEMURLARA GREV HAKKI’ DEMİŞ

- Bütün kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personelin istisnasız olarak 657 sayılı kanun kapsamında değerlendirilmesini sağlayacağız. İstisnasız bütün sözleşmeli 4-B’li, idari hizmet sözleşmeli ve geçici personeli kadroya geçireceğiz.

- 657 sayılı kanunda öngörülen disiplin cezalarını hafifleteceğiz, memurların iş güvencelerini zayıflatan hükümleri çıkaracağız, grev yasağını kaldıracağız.

- Taşeron işçilerin tamamının kadroya geçebilmeleri için gereken yasal düzenlemeleri ivedilikle yapacağız.

Memurların iş güvencesi, disiplin cezaları, farklı çalışma modelleri konusunda emekçilerin talepleri beyannameye alınmış. Memurlara grev hakkı, yalnızca burada altı çizilerek belirtilmiş. Akşener’in beyannamesinde ‘çalışma hayatı’ adı altında asıl olarak devlet memurlarının sorunları ele alınmış. Bunda eski Kamu-Sen başkanının partinin yönetiminde ve milletvekili adayı olmasının etkisi olmalı.

TEMEL KARAMOLLAOĞLU: HAK VE ADALET SINIF İLİŞKİSİNİN DIŞINDA ELE ALINIYOR

- Hiçbir kâr, işçinin canından daha kıymetli olamaz, bu alanda denetimler artırılacaktır.

- İşyeri çalışma koşulları ve ücretler uluslararası normlara uygun hale getirilecektir.

- Herkese eşit çalışma karşılığında eşit ücret verilecektir.

- Emeklilik için prim ve yaş çelişkisi kaldırılacaktır.

Karamollaoğlu’nun beyannamesinde “adalet” sözcüğüyle paranteze alınabilecek İslami bir yaklaşım hâkim. Burada sınıflar, çatışma, mücadele, müzakere yerine yöneticinin hak için adil davranması öne çıkıyor. Bu nedenle vergi sistemi, işsizlik, yoksullukla mücadele daha önemli bir yer tutuyor. Tutumlarının özü şu: ‘Saadet iktidarında üreten ve hakça bölüşen adil bir ekonomik sistemi elbirliğiyle kuracağız.’ Saadet Partisi’nin (SP) programında dikkat çeken bir vaat de ‘eşit işe eşit ücret.’

Hak ve adalet kavramları sınıf ilişkilerinin dışında ele alındığında Allah’a havale edilmiş oluyor. Gerçi laik bir anlayışta da dürüst lidere havale edilmiş olur. Sonuç olarak SP’nin programı da sınıf mücadelesini ve onun araçlarını gündemine almıyor.

DOĞU PERİNÇEK: ÇÖZÜM OLARAK OHAL’İ, ÇİN VE HİNDİSTANLAŞMAYI ÖNERİYOR

Perinçek’in beyannamesi yedi başlıktan oluşuyor. Çalışma yaşamı ile ekonomi, nükleer enerji, turizm gibi konular tek bir başlık altında ele alınmış. Görünürde ‘iş güvencesi, sendikal örgütlenme, grev hakkı’ gibi her konuda olumlu vaatlerde bulunuyor. Hatta kamu çalışanlarına “gerçek toplu pazarlık ve grev hakkı veren yasal düzenleme” vadediyor. Ama kamudan hukuksuz ihraçları savunan tutumundan sonra buna nasıl inanabiliriz? AKP bile beyannamesinde OHAL’den söz etmezken Perinçek, OHAL’i kaldırmayacağını söylüyor, parti kapatmaktan söz  ediyor, askeri yönetim öneriyor. Bütün bunlar olunca grev ve sendika hakkı nasıl uygulanacak? Bütün beyannamenin ruhu şurada saklı: “Asya’dan yeni bir uygarlık yükseliyor. Çin ve Hindistan gibi dünün yoksulları bugün dünya ekonomisinin başını çekiyorlar.”

İşçilere kendi iktidarında vadettiği cennet, bir işçi cehennemi olan Çin ve Hindistan. Kendi iktidarı kuruluncaya kadar da Erdoğan’ı desteklemelerini istiyor.

DEMİRTAŞ: EMEĞİN BÜTÜN TALEPLERİ VAR AMA GÖRÜNÜR DEĞİL

Demirtaş’ın vaatlerini HDP’nin beyannamesi ile birlikte değerlendirdiğimizde emeğin temel taleplerinin birçoğunu görüyoruz. “Asgari ücret komisyonunun yapısının grev hakkını içerecek şekilde eşit temsili, haftalık çalışma süresinin 35 saate düşürülmesi, kriz bahanesiyle toptan işten çıkarmaların yasaklanması, işçi alacaklarının öncelikli hale getirilmesi, kiralık işçilik ve özel istihdam bürolarının kaldırılması, hükümetin grev erteme yetkisinin kaldırılması…”

Burada iki sorun gözüküyor. Birincisi, ‘bütün çalışma alanlarında (işsizler, emekliler, öğrenciler, çiftçilerin) grev ve toplusözleşme hakkını güvenceye alacağız’ denilmektedir. Bu, sendikaları üretim alanlarının dışında konumlandıran, sınıfsal karakterini ortadan kaldıran bir anlayıştır. İkincisi HDP, bu taleplerle tanımlanmıyor. HDP kendi kültürel kaynakları ve sistemin zorlamasıyla sadece Kürt sorununda söyledikleri ile kodlanıyor. Burada emeğin özgürleşmesi, demokrasi ve Kürt sorunu arasında ilişki koparılarak bu sorunun çözümüne de katkı sunulmuş olmuyor. HDP’ye Kürt hareketi dışından katılan sol, sosyalistler de özellikle seçim döneminde bu çemberi kıramıyorlar. HDP açısından, televizyonlarda, miting alanlarında, toplantılarda bu taleplerin daha görünür kılınması gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Çocuk kitabı yazarlarından tatil için öneriler

SONRAKİ HABER

Mimaş’ta cinayet ihmalden dolayı gerçekleşti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...