31 Ağustos 2012 10:50

'İçeride dışarıda savaşa karşı alanlara'

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 1 Eylül Dünya Barış Günü öncesi Hayat TV’de Gündem Özel programına katılarak Sevda Karaca’nın sorularını yanıtladı. Şemdinli’den Antep’teki saldırıya, Suriye’deki gelişmelerden 1 Eylül’e önemli mesajlar veren Demirtaş içeride dışarıda savaşa kar

'İçeride dışarıda savaşa karşı alanlara'
Paylaş

ŞEMDİNLİ AÇIKLAMALARINI NİYE YAPTI?

Demirtaş, Taraf Gazetesine verdiği röportajda “Son 45 gündür Şemdinli-Çukurca hattındaki 300-400 kilometrekarelik alan PKK denetiminde" demiş ve bu sözleri kimi çevrelerce devleti yeni operasyonlar için kızıştırmak anlamına geldiği belirtilerek eleştirilmişti. Eleştirilere cevap veren Demirtaş, Türkiye kamuoyundan ısrarla saklanan bir gerçeklikten söz ettiğini dile getirerek “Savaş politikalarının çözüm olmadığını gösteren en büyük örnek Şemdinli’deki durumdur” şeklinde konuştu.

Demirtaş, hükümetin 1 yıldır uluslararası güçleri de arkasına alarak Kürt sorununu güvenlikçi politikalarla “halletmeye” çalıştığını ifade etti. PKK’ye Sri Lanka’daki Tamil gerillalarına yönelik katliamları örnek göstererek 3 aylık ömür biçen politikanın Roboski katliamı gibi örneklere rağmen AKP yanlısı çevrelerce desteklendiğini belirten Demirtaş, bunların yanı sıra KCK operasyonlarının da tam gaz sürdürüldüğünü hatırlattı.

'SAVAŞ POLİTİKASININ GERÇEKÇİ OLMADIĞI ŞEMDİNLİ'DE GÖRÜLDÜ'

“PKK askeri olarak bitirilirse Kürt sorunu çözülür” gibi bir politikanın gerçekçi olmadığının Şemdinli’de ortaya çıktığını ifade eden Demirtaş, “PKK, Şemdinli’de 45 gündür hakim” sözleriyle vermek istediği mesajı şöyle açıkladı: “Siz istediğiniz kadar askeri operasyonlarda ısrar edin. PKK’yi böyle bitiremezsiniz. Bitiremediğiniz bir örgütle konuşmak, diyalog kurmak daha akıllıcadır. Vazgeçin bu savaş sevdasından” dedi.

Her iki tarafa da çağrı yaptıklarını, ne ordunun PKK’yi, ne PKK’nin orduyu savaşarak bitiremeyeceğini ifade eden Demirtaş, “Askeri politikaların ve militarist politikaların geldiği noktada çözüm olmadığını anlatmaya çalıştım” dedi.

“Ben bunları açıkladıktan sonra orduya operasyon yapmak şart oldu gibi cümleler kurmuşlar ki bu çaresizliğin ifadesidir. Ben tam tersine operasyon olmaması noktasında çağrılar yaptım” diyen Demirtaş, ordudan daha hızlı şekilde neredeyse her gün PKK’yi bitiren köşe yazarları ve AKP’ye yakın çevrelerin bu açıklamayı provokasyon olarak değerlendirmesini eleştirdi.

'ATALAY'LA 1.5 YILDIR GÖRÜŞMEDİM'

Demirtaş, geçtiğimiz günlerde Emre Uslu’nun dile getirdiği ve 2.müzakere sürecinin başlaması için kendisiyle Beşir Atalay’ın mayıs ayında görüştükleri ve PKK’nin bundan rahatsız olduğu, bu yüzden de saldırıları arttırdığı iddialarını da değerlendirdi.

Beşir Atalay’la 1.5 yıldır hiçbir görüşme yapmadıklarını söyleyen Demirtaş, “En son mart ayında Adalet Bakanı ile bir görüşmemiz oldu ki onu da kamuoyuna aktardık. Böyle bir görüşme yapsak saklamayız ki. Suç değil, günah değil, gayrımeşru değil” dedi. Bu iddiaları ortaya atanların “BDP ile AKP tam siyasi olarak bu işi çözüyordu ki PKK müdahale etti” diyenler olduğunu söyleyen Demirtaş, “Bunu diyenlerin iddiası gerçekten sağlamsa o zaman PKK’nin bu işi bozmasına izin vermesinler. Bizimle, Öcalan’la, PKK’yle müzakereyi sürdürsünler” dedi. "Bir yandan savaş politikalarını bu kadar açık savunan bir hükümet varken Kürtler müzakere süreci gelişmesin diye savaşı derinleştiriyor" demenin saçma olduğunu vurgulayan Eş Başkan, Başbakanın, İçişleri Bakanı’nın söylem ve pratiklerinin ortada olduğunu, kimin savaş istediğini tartışmanın yersiz olduğunu söyledi.

BDP'NİN ROLÜNÜ OYNAYABİLMESİ İÇİN ÖNÜ AÇILMALI

Müzakere diyalog kanallarını hiçbir şekilde kapatmadıklarını, Kürt sorununu görüşmek isteyen herkese kapılarının açık olduğunu ifade eden Demirtaş, “BDP ve Blok’un ön açıcı rolünü değerlendirmek isteyen herkese açık oluruz aam hükümetin bizden istediği şey terörle mücadeleye destek verilmesi. BDP’nin böyle bir yaklaşımı olamaz. Biz Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda müzakereci rolümüzü oynayabiliriz. Silahların susmasına katkıda bulunabiliriz. Görüşmeleri kolaylaştırabiliriz. Bunlar bizim misyonumuzdur ama tarafların da BDP’nin önünü açması gerekir” dedi.

'CEMİL ÇİÇEK CESUR OLMALI'

Cemil Çiçek’in 11 maddelik teröre karşı ulusal mutabakat listesini de değerlendiren Selahattin Demirtaş, “Çiçek’in niye böyle bir ihtiyaç içine girdiğini doğru tespit etmek lazım. Siyasette bir çözümsüzlük yaşandığını görüyor, siyasete bir müdahalesinin olması gerektiğini hissediyor ancak 30 yıldır söylenenlerin dışında tek bir cümle kuramayan bir metin. Meclis Başkanı olarak rol almak istiyorsa daha net bir söylemle ortaya çıkmalı” dedi.

Bu “net söylem”in ne olabileceğine ilişkin de bilgi veren Demirtaş, “Meclis Başkanı Kürt sorununa demokratik çözümü hep birlikte sağlayalım diyebilmeli. Parlamento rol oynaması diyebilmeli. Ezber bozmalı, daha cesur olmalı” dedi.

'TÜRKİYE DIŞ POLİTİKASI KRİZDE'

Suriye’de yaşanan gelişmeleri de değerlendiren Demirtaş, Türkiye’nin dış politikada ciddi bir krize sürüklenmiş olduğunu ifade etti. Mart 2011’den beri Esad rejiminin desteklenemez bir rejim olduğunu ama bu rejimin yeni ortaya çıkmadığını dile getirdiklerini hatırlatan Demirtaş, “Mart ayına kadar Türkiye’nin rejimle kurduğu ilişki dostluk-kardeşlik ilişkisiydi. Dolayısıyla o ilişkiyi sorgulamadan Suriye halklarına güven veremezsiniz. Baas rejimini 40-50 yıl desteklemiş bir devlet aniden Suriye’de halkların özgürlük mücadelesinin savuncusu rolüne bürünürse buna kimse inanmaz. Dolayısıyla önce geçmişle hesaplaşmak lazım yani bu mirası mahkum eden bir söylemi tutturmak lazım. İkincisi oradaki halkların özgürlüklerine saygı duyduğunu oradaki bütün halkların kimlik, inanış ve haklarını savunduğunun mesajlarının verilmesi gerekir. Türkiye bu ikisini de yapmadı” dedi. Türkiye’nin Baas rejimini kendi içinde dönüştürmeye ikna çalıştığını, isyanlar Mart ayında başlasa da uluslararası sözleşme ve protokollerin imzalanmaya devam edildiğini söyleyen Demirtaş, “Türkiye ne zaman rejim tehlikeye girdiyse o zaman arkasını dönüp uluslararası güçlerin yanında yer aldı” dedi.

'İÇERİDE UYGULANAN AYRIMCI POLİTİKA SURİYE'DE SÜRDÜRÜLÜYOR'

Türkiye’nin Suriye’deki halklara ve inanışlara eşit yaklaşmadığını, Sünni politikası güttüğünü ve Nusayrileri, Kürtleri, Sünni olmayan Arapları kaybettiğini dile getiren Demirtaş, “İçeride uyguladığı ayrımcı politika neyse dışarıda da bunu uygulayınca dış politika çöktü” dedi. Neo-Osmanlıcılık denilen, Türklerin merkezde olduğu bir bölgesel güç dengesi politikasının başından beri yanlış olduğunu ifade eden Demirtaş, “Bütün halklarla eşit ilişki kurma politikası yerine emperyal heveslerle halkları himaye altına alma” politikasının Türkiye’yi bu noktaya getirdiğini söyledi.

“Baştan beri Türkiye orada Kürtlerin, Nusayrilerin, Gayrimüslimlerin haklarını savunmalıdır. Kim orada nasıl yaşamak istiyorsa, kendisini nasıl yönetmek istiyorsa buna kulak vermelidir” dediklerini vurgulayan Eş Başkan, Türkiye’nin bunun yerine ‘Burayı ben düzenlemek isityorum” diyerek ABD’nin taşeronluğunda ne Şam rejimiyle ne de Suriye halklarıyla ilişki kurabilen bir noktaya sürüklendiğini ifade etti.

AKP’nin Suriye’de özerk bir Kürdistan’ın fiili olarak inşa edilmeye başlanmasıyla, kendi Kürtleriyle doğru bir ilişki kurmaması nedeniyle Suriye’deki Kürtleri tehdit olarak algıladığını ifade etti. “O halka düşmanlık yaparsan o halkın elde ettiği kazanımı da tehdit olarak algılarsın” diyen Demirtaş bunun AKP’nin izlediği politikaların doğal bir gereği olduğunu söyledi.

Erdoğan’ın “Kürtlere değil PYD’ye karşıyız” şeklindeki söylemini de değerlendiren Demirtaş, “Faşizan bir anlayışın tezahürü. Siz o halka karşı değilseniz halkın iradesine de saygı duyarsınız. Oradaki halk PYD’yi tercih ediyor. PYD oradaki en büyük siyasi güç fakat tek başına PYD de değil. Orada 11-12 hareketten oluşan bir Kürt Yüksek Konseyi var. Bunlar el birliğiyle niceliğine yani temsil gücüne bakılmaksızın eşit temsil haklarına sahipler bu konseyde. Ve muhatap o konseydir. PYD de değil. O konsey şu anda Kürdistan bölgesi fiili hükümeti yönetim durumunda ve onun muhatap almak demokrasinin gereğidir, o halkın iradesine  duyulan saygının gereğidir” dedi.

Aynen Türkiye’de yapıldığı gibi “Kürtler bizim kardeşimiz ama BDP Kürtleri temsil edemez” söyleminin Suriye’de devam ettirildiğini söyleyen Demirtaş,  “BDP’nin aldığı 3 milyon oy yaklaşık 10 milyon Kürde, Kürtlerin dostlarına, demokrat aydınlara tekabül ediyor. Bu 3 milyon oyu yok sayarak Kürtlere kardeşim falan diyemezsiniz” şeklinde konuştu.

'HALK FİİLİ OLARAK KENDİ KENDİNİ YÖNETİYOR'

Suriye Kürdistanında şu bu partiden çok halkların temsiliyetinin ön planda olduğunu söyleyen Demirtaş, diğer halkların da kendi temsilcileri olduğunu ifade ederek “Kürdistan halkı şu anda fiili olarak kendi kendini yönetiyor” dedi.

'ACI BİR KATLİAM'

Antep’teki bombalı saldırıya da değinen Demirtaş, “Çok acı bir katliam. İşin insani boyutları hepimizi derinden yaraladı ama siyasi olarak sonuçları ve etkileri değerlendirildiğinde bu katliamın AKP Genel Başkan Yardımcısı tarafından 10 dakika içinde PKK’ye mal edildiğini görüyoruz” dedi.

SURİYE POLİTİKASI ÜLKEYİ PROVOKASYONA AÇIK HALE GETİRDİ

Ortada soruşturma, tahkikat, eylemi üstlenen olmadan böylesi bir iddianın öne atılmasının tuhaf olduğunu söyleyen Demirtaş,  “Şimdi Türkiye biliyorsunuz Hatay’daki kamplar aracılığıyla Suriye’nin işlerine doğrudan mudahale ediyor. Çok net anlaşılıyor artık. Yani burada silahlı eğitim verilen, mali destek verilen gruplar, silah yardımı yapılan gruplar gidip Suriye içerisinde eylemler yapıyorlar. Bunu Suriye görmüyor mu görüyor, biz başından beri uyarıyoruz yani sen o ülkenin içişlerine böylesine hukuk dışı bir yöntemle müdahale edersen Türkiye’nin içine de başkalarının müdahale etme zeminini yaratırsın. İşte AKP bu zemini yarattı. Malesef şu anda Türkiye’nin Suriye politikası nedeniyle sınır bölgesindeki büyük şehirler tehdit ve tehlike altına girmiş oldu” dedi.

GERÇEK FAİLLER ORTADA YOK

Gerçek faillerin henüz ortaya çıkarılmadığını düşündüklerini dile getiren Demirtaş, “Suriye ile bağlantısı ortaya çıkarılsaydı bu hükümetin aslında ne kadar tehlikeli bir oyun oynadığını ve Suriye ile savaş noktasına geldiğimiz görülse olay olacaktı. O nedenle işi hemen en kolay  şekliyle PKK’ye yıkarak kurtulmaya çalıştılar. Bir taşla bir çok kuş vurmaya çalıştılar. Hem Suriye ile savaş noktasına gelinmesini engellediler hem de PKK’yi sivillere dönük katliamlar yapan bir örgüt gibi gösterip, hedefe PKK’yi koymaya çalıştılar. AKP ne kadar mazlum, mağdur olduğunu, Suriye politikalarının ne kadar haklı olduğunu  anlatmaya çalıştı” dedi.

Bu işin peşini bırakmayacaklarını, yargılamayı yakından takip edeceklerini söyleyen Demirtaş gerçek faillerin ortaya çıkması için mücadele edeceklerini söyledi.

ROBOSKİ'Yİ 8 AYDA BULAMAYNLAR, ANTEP'İ 10 DAKİKADA ÇÖZDÜ

Roboski katliamının faillerinin 8 ayda bulunamayıp Antep katliamını yapanların 10 dakikada “bulunması”nı da değerlendiren Demirtaş, “Cumhuriyet Savcılığı soruşturmayı yürütüyormuş da hükümet idari soruşturma yürütüyormuş da, Meclis İnsan Hakları Komisyonu rapor hazırlıyormuş da... Ortada gizli saklı bir şey yok ki yani bir savaş uçağı hükümetin siyasi onayıyla ordunun en üst kademesinin emriyle gitmiş Kürt sivillerini bombalamış, 34 kişiyi katletmiş. Olay bu kadar açık ve net. Yani burda ne soruşturulabilir ki, ne araştırılabilir ki... Üstünü örtme, geçiştirme ve gözdağı verme işte devletin kendi içinde yapacağı katliamları el birliğiyle örteceği mesajını verme, devlet görevlilerine, orduya, polise sürekli bu mesajı verme gayretidir bu. Yani siz yapın biz sizi koruruz demektir. Bu mesajı vermek için Roboski katliamı failleri ortaya çıkarılmıyor” dedi.

Kılıçdaroğlu hariç Antep’teki cenazede siyasi propaganda yapanların hiçbirinin Roboski’ye gidemediğini anımsatan Demirtaş, Bahçeli’nin baş sağlığı bile dilemediğini, bölgeye giden AKP’lilerin de tepkiyle karşılandığını ve BDP’yi karalamaya çalıştığını söyledi.

Antep’te 1 Eylül mitingi düzenlenmesine ilişkin bir izleyici sorusunu yanıtlayan Eş Başkan şunları söyledi: “Antep’te etkinlikler düzenlenecek ama soruyu soran arkadaşımız da farkındadır ki kışkırtma ve provokatif yaklaşımlar nedeniyle ortamın gerildiği bir yerde hepimiz dikkat etmek zorundayız. Daha hassas bir çalışmayla oradaki halkı ikna edici bir şekilde doğruları ve gerçekleri anlatmalıyız.Yoksa biz Antep’te miting yapamayacak durumda değiliz. Antep’te en son Newroz’u on binlerle gerçekleştirdik. Ama bunun zeminini doğru planlamamız lazım yoksa tabii ki Antep büyük bir barış mitingine ihtiyaç duyuyor.”

HDK EZİLENLERİN ORTAK MÜCADELE PLATFORMU

Halkların Demokratik Kongresi’nin Türkiye’deki bütün halkların ve ezilen kesimlerin ortak mücadele yürütmesi için önemli bir birliktelik olduğunu dile getiren Demirtaş, daha önceki birlik hareketlerinden farklı olarak HDK’nin bir kongre meclis formatıyla ilk kez ayakları yere basan bir projeye dönüştüğünü ifade etti.

Ortak mücadelenin ancak karşılıklı birbirini anlamaya geliştirilebileceğini söyleyen Demirtaş, “Yoksa şu anda ortada anlaşılmayan bir durum yok. Ezilen, yok sayılan halklar var, hakları elinden alınan sınıfsal kesimler var ve bütün bunların haklarını almak için mücadele yürütme gerçekliği var. Bunu daha iyi hissedebilmek için bir arada omuz omuza mücadele etmek en önemli yöntemdir” dedi.

HDK’nin işçiler, öğrenciler, kadınlar, lgbttler, ezilen tüm ulus ve inanç kesimleri için mücadelenin zemini olduğunu söyleyen Demirtaş “HDK bizler açısından bir BDP hareketi değildir, bütün emekçilerin ezilen kesimlerin mücadele platformudur, birbirini daha iyi anlama tanıma platformudur. Ortak mücadele içerisinde birbirimizi tanımazsak geri kalan boş propaganda ajitasyonlarla hiçbir halk hiçbir ezilen kesim  bir araya gelemez” şeklinde konuştu.

SURİYE KÜRDİSTANI'NDAKİ GELİŞMELER BÜTÜN HALKLAR İÇİN UMUT

Suriye Kürdistanı’nda Kürtlerin statü sahibi olmasını da değerlendiren Demirtaş, “Sadece bizim için değil, Türkiye’deki bütün ezilenler için bir umut doğuyor orada. Ortadoğu’da ilk defa halklar kendi öz gücüyle bir yönetim oluşturuyor, bir bağımsız devlet demek istemiyorum ama özerk bir Kürdistan demek bütün ezilenler açısında yeni bir motivasyon, destek kaynağıdır” dedi.

Bugüne kadar Ekim devrimi ve Küba’nın Türkiye’deki sol hareketler için bir moral motivasyon kaynağı olarak görüldüğünü söyleyen Demirtaş, Suriye’deki özerk Kürdistan’ın da Ortadoğu’daki bütün halkların açısından model oluşturabilecek, heyecan yaratabilecek aynı zamanda ezenler açısından da halkların mücadelesini saygı duyulmasını gerektirecek bir örnek olarak yeşerttiğini söyledi.

Türkiye’deki bütün ilericilerin bu gelişmeleri desteklemesi gerektiğini söyleyen Demirtaş, Ortadoğu’daki diktatörlüklerin yıkıldığı bir dönemde gerçek bir halk demokrasisini inşa etme açısından Suriye Kürdistanının bir fırsat olarak ortaya çıktığını ve bunun görülmesi gerektiğini dile getirdi.

AKP, SURİYE'DEKİ KÜRTLERİ TEHDİT GÖRÜYOR

Türkiye’nin buradaki gelişmelere bu kadar saldırgan olmasını da “Kendi geleceği ve gerici rejimin geleceği açısından bir tehdit olduğu için” şeklinde değerlendiren Demirtaş, halklar için bir tehlike değil umudun doğdunu söyledi.

TÜRKİYE VE SURİYE'DE KÜRTLER ÜLKENİN BÖLÜNMESİNDEN YANA DEĞİL

Demirtaş, Türkiye’nin sınırları açısından da bir tehdit ya da tehlike olmadığını, Suriye’deki Kürtlerin de, Türkiye’deki Kürtlerin de Türkiye’nin bölünmesini istemediğini vurguladı.

Demirtaş bununla birlikte, özerk yönetimin Kürtlerin kendi kaderini tayin açısından önemli bir model olduğunu ve buna herkesin saygı duyup destek vermesi gerektiğini söyledi.

1 Eylül Dünya Barış Gününe ilişkin de konuşan Demirtaş, yukarıda ifade ettiklerinin tamamının 1 Eylül’e katılma sebebi olduğunu söyledi.

1 EYLÜL'DE ALANLARA

Demirtaş şunları söyledi: “Eğer bir arada duramazsak bütün ezilenler, yok sayılanlar, özgürlüğüne, onurlu bir geleceğe sahip çıkma adına mücadele edenler bu alanlarda bir arada duramazsak geleceği kazanabilmek imkansızdır.

Sadece Kürtlerin Ortadoğu’ya özgürlük getireceğini beklemek yanlış bir yaklaşım olur, sadece işçilerin, sadece kadınların kendilerini kuratabileceğini söylemek yanlış bir yaklaşım olur. Aleviler, Türkler, Kürtler, yok sayılanlar hep birlikte 1 Eylül gibi önemli bir günde çözüm, demokrasi ve özgürlük için bir araya gelerek bir günümüzü o mitinge ayırarak, içeride dışarıda bütün savaşlara karşı olduğumuzu haykırarak çözümü dayatabiliriz.

Halklar kendi geleceğini ancak bu şekilde inşa edebilir aksi takdirde Ankara’da birileri oturup halkların geleceğini uluslar arası güçlerle pazarlık konusu haline getirir, bizim adımıza kararlar vererek bölge yeniden dizayn edilirken halklara söz hakkı düşmez, halklar adına karar verilir. Ben kendi geleceğim hakkında söz sahibiyim diyen herkes yarın 1 eylül alanlarında olsun.” (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Tampon bölge işi çok zor

SONRAKİ HABER

Türkiye günlük sigara tüketiminde birinci

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...