31 Ağustos 2012 05:36

Barış için bu gidişe dur denmeli

Halkların Demokratik Kongresi, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü de kapsayacak şekilde bir kampanya sürdürüyor.  Şiarı “Çatışma değil, müzakere. Ölüm değil, çözüm” olan kampanya, mitingleri de kapsayan oldukça yoğun bir programla, körüklenen toplumsal gerilimi barışın s

Barış için bu gidişe dur denmeli
Paylaş
İlyas Coşkun

‘TÜM KOMŞULARLA KAVGALI BİR ÜLKE’

Suriye’deki gelişmeler ve hükümetin izlediği stratejiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye, tarihinde hiçbir dönem bu kadar çok düşman sahibi olmamıştı. Tüm komşu ülkelerle kavgalı, kanlı bıçaklı hale gelen bir Türkiye tablosu var. Bu tablonun nedenlerinden birincisi emperyalistlerin bölgeye yönelik siyasi, askeri ve ekonomik hedeflerinin gerçekleşmesi için Türkiye’yi önemli bir üs olarak seçmiş olmaları ve Türkiye yönetiminin de bu taşeronluğu benimsemiş olmasıdır. İkinci olarak da mevcut yönetimin neoosmanlıcı, Türk-İslam sentezci bazı emellere sahip olmasıdır. Bu tablo sonucu hükümetin gözü kara bir biçimde hem içeride hem de dışarıda sürdürdüğü politikalar, oldukça tehlikeli bir süreçte olduğumuzu gösteriyor.

‘SURİYE POLİTİKALARI İNSANİ DEĞİL’

Ancak Hükümetten gelen açıklamalarda Suriye halklarıyla olan tarihsel bağlar nedeniyle yine Suriye’deki gelişmelere sessiz kalınamayacağı belirtiliyor.

Türkiye’nin Suriye halkıyla dayanışmak gibi insani ve demokratik bir tutumu yok. Gelişmeler bu biçimde izah edilemez. Gözü dönmüş biçimde savaşı körükleyen bir hükümet var. Türkiye’nin bu tavrı geçmişte Saddam’a karşı geliştirilen, Irak’a demokrasi götürme iddiasındaki ABD’nin yeni amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik planlarının başka bir versiyonu.

‘DAYANIŞMA DEĞİL TAŞERONLUK’

HDK Esad’ı nasıl görüyor? ‘Esad diktatörse, ona karşı mücadele veren Suriyelilere Türkiye hükümetinin yardımcı olması normal değil mi’ sorularını nasıl yanıtlıyorsunuz?

Bir ülkenin yönetim biçimini değiştirmeye muktedir olan, değiştirme mücadelesi veren o ülkenin halkı ya da halklarıdır. Halklarla dayanışma içinde olmak başka bir şey, emperyalist bir planın parçası ya da bütünü olarak hareket etmek başka şey. AKP iktidarının yaptığı Suriye’nin içişlerini karışmak, karıştırmak, ABD planlarının taşeronluğunu yapmaktır. Bugün Suriye meselesinde esas sorun; Esad’ın nasıl bir yönetici olduğundan, Suriye’nin nasıl yönetildiğinden öte, emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin bölgeye yönelik hesaplarının ve işgalin hedeflenmiş olmasıdır. Bu eğer diktatörlüğe karşı dayanışma meselesi olsaydı, Türkiye’nin ve müttefiklerinin herhalde bugün Suudi Arabistan, Katar ve diğer ülkelerde halklara kan kusturan politikaların karşısında da durmuş olmaları gerekirdi. Diktatörlük aranacaksa bugün bizim ülkemize bakılmalıdır. AKP’nin Kürtlere, Alevilere, işçilere, emekçilere, aydınlara ve kadınlara yönelik politikaları, diktatörleri aratmayacak politikalardır.

‘BM, ÇUBUĞU ABD’YE BÜKECEKTİR’

BM Suriye’de barışçıl bir süreci sağlayabilir mi? Rusya ve Çin’in oynadığı rolü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Rusya ve Çin, ABD’nin bölgeye yönelik politikalarını engellemek ve mevcut durumu koruma refleksleriyle hareket ederken bir yandan da zora düşmüş ülkeleri ve bölgeleri ekonomik ve askeri olarak denetim altında tutmak istemektedir. Her zaman olduğu gibi, bu süreçte de BM ve NATO gibi kurumlar ABD ve bileşenlerinin politikalarının güç kazanması için kullanılmaktadır. Libya’da bu açık biçimde görüldü. BM’nin mümkün oldukça çubuğu ABD’den yana bükeceği görülüyor.

‘AKP, MHP ÇİZGİSİNE GELDİ’

Hükümetin dış politikada dile getirdiği argümanların, içerde milliyetçi-muhafazakar refleksleri artırdığı, hükümetin mezhepçi bir politika uyguladığı şeklinde eleştiriler var.

Doğru, milliyetçi-muhafazakar reflekslerin arttığına dair yeterince örnek var. AKP işçi ve emekçileri buradan parçalıyor. AKP Hükümeti de geçmiş iktidarlar gibi Alevilere açıkça hakaret ediyor, hedefe koyuyor ve büyük sorunlar yaratacak politikalar sergiliyor. Bugüne kadar bir takım ‘açılımlarla’ sürdürdüğü politikaları bir kenara bırakarak, MHP çizgisinde bir parti haline geldi. MHP ve sicilli faşist güçler ve çevrelerle tam bir mutabakat içinde ilerliyor.

‘ANTEP SALDIRISI VAHŞİ BİR EYLEM’

Hem Şemdinli’de siyasetçilerle PKK’lilerin karşılaşması hem de Gaziantep saldırısı kamuoyunda birçok yönüyle tartışıldı. Sizce iki olayda da, sorulması gereken sorular soruldu mu?

Şemdinli karşılaşması başka türlü okunabilirdi. Tabutlara sarılmak yerine dağdaki ve ovadakilerin karşılaşması ve sarılması daha iyidir. Ancak AKP, MHP başta olmak üzere, tüm partiler devlet refleksi gösterdi. Antep’teki patlamaya gelince, öncelikle bu bir katliam, bu bir vahşet. HDK, olayın hemen ardından saldırıyı lanetledi ve kim tarafından yapılırsa yapılsın kabul edilemez olduğunu ifade etti. Bu olayın, AKP Hükümetinin Suriye politikası nedeniyle bölgede cirit atan, uluslararası istihbarat örgütleriyle iş birliği içinde olan, bölgede yaşanacak kargaşadan medet uman organizasyonların işi olabileceği yüksek bir olasılık. Ancak bilgi kirliği devam ediyor. Olayı aydınlatmak yerine kullanmak isteyen bir hükümetle ve devlet anlayışıyla karşı karşıyayız. Bombalı saldırı, AKP’nin işine yarayan, savaştan nemalananların tepe tepe kullandıkları bir gelişme oldu. Bombalı saldırı, Antep Organize Sanayi Bölgesinde günlerdir direnişte olan binlerce tekstil işçisini mücadelesini de zayıflatan bir rol oynadı. Sadece Antep’te değil, Türkiye’nin her yanında işçi ve emekçileri ön yargılara sürükleyen emek ve demokrasi mücadelesini zayıflatan bir rol oynadı.

‘SALDIRIDAN KİM YARAR SAĞLADI?​’

Tüm karşılıklıların, ulusal boğazlaşmaların, mezhep çatışmalarının, kontra eylemlerin, provokasyon ve katliamların uluslararası hesaplardan bağımsız olmadığını biliyoruz. Türkiye’de ve bölgemizde, bazı örgütlerin bu işlerde rol aldığına dair yeterli örnekler de var. CIA, MOSSAD, MİT bu olayları bilmiyor olamaz. Tabii, Gaziantep’teki bombalı saldırıdan zarar gören halk oldu. En fazla yarar sağlayan ise savaşta ısrar edenlerdir. Suriye’ye yönelik savaş politikalarını güçlendirmek isteyenlerin, Kürt sorununda ırkçı ve şoven politikaları ilerletmek isteyenler bunu hâlâ kullanıyorlar. Özetle bu saldırı kime yaramıştır, oraya bakmak gerekiyor.

‘CHP ZİNCİRLERİNİ KIRMALI’

Ancak CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun ‘Cenazede buluşuyoruz, neden Mecliste buluşamıyoruz’ şeklinde, Meclisi işaret eden bir açıklaması da oldu. Bu anlamlı değil mi?

Elbette bunu bir anlamı var. HDK de bu yönde açıklamalar yaptı. ‘TBMM toplansın, barış ve çözüm konuşulsun’ dedi. Ancak AKP Meclise gitmeyerek mevcut durumdan memnun olduğunu gösterdi. Ancak sadece buradan ilerlemek mümkün değil. İşçi ve emekçilerin, ezilen ve ayrımcılığa uğrayan halkların birleşik mücadelesi fabrikada, işyerinde sokakta, okulda, köyde örgütlenip harekete geçirilmedikçe, TBMM’de başarı sağlamak mümkün değil. CHP’nin barışı ve kardeşliği öngören bir yaklaşım içinde olması Kürt sorununda zincirlerini kırması gerek.

‘ÇİÇEK’İN AÇIKLADIĞI METİN YANLIŞ’

Meclis Başkanı Çiçek’in açıkladığı ‘Teröre Karşı Ulusal Mutabakat Metni’ süren savaşın son bulması için bir fırsat olabilir mi? Bu çıkışı destekliyor musunuz?

Bu çıkış nereden kaynaklandı ve fevri bir çıkış mı olup olmadığı tartışılıyor. İçeriği bakımından, hâlâ meseleyi terör ve teröre karşı mücadelede mutabakat biçiminde ifade ediyor. Bu yanlış. BDP’yi yalnızlaştırma ve CHP’nin Kürt sorununda arkası gelmeyen söylemini bile boşa düşürecek bir hamle. Bir mutabakat olacaksa Kürt sorununun bir halkın demokratik hak ve özgürlük arayışı olarak kabulü üzerinden olmalıdır. Bana göre bu metin, “teröre karşı mücadele” adı altında toplumu yeniden maniple etmeden öte bir anlam taşımıyor.

‘HDK ORTAK MÜCADELE PLATFORMU’

HDK’nin, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü de kapsayacak şekilde süren bir kampanyası var. Hem 1 Eylül mitinglerinin hem de kampanyanın içeriğinden bahsedebilir misiniz?

HDK, yaşanan baskıyı, şiddeti ve her alandaki adaletsizlikleri ortadan kaldıracak bir halk hareketi ve halk iradesi yaratacak bir mücadele veriyor. Kampanya bunu büyütmeyi amaçlıyor. 12 Haziran seçimleri sonrası ortaya çıkan enerji, HDK ile çok daha kapsamlı bir hareket olarak ilerliyor. 1 Eylül Barış Gününü de bu mücadeleyi büyütmenin, emek, barış ve özgürlük mücadelesini ilerletmenin vesilesi olarak ele aldık. Çatışmaların bir an önce bitmesi, Kürt sorununda diyaloğun başlaması, sorunun demokratik ve halkçı çözümünün gerçekleşmesi, başta Suriye’ye yönelik savaş olmak üzere, bölgedeki savaşlara karşı barışı, çözümü, diyaloğu ve halkların kardeşliğini güçlendirmeyi amaçlayan yoğun bir çalışma bu.  

‘SAVAŞA ÖZELLİKLE TÜRK HALKI İTİRAZ ETMELİ’

Kampanya çerçevesinde ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz? Etkinlikler çerçevesinde beklentiniz nedir?

Kürt sorununun çözümüne destek veren Türkiye’nin tüm halklarının, özellikle batıda Türk ulusundan işçilerin emekçilerin bu soruna el atmasını ve Türkiye sorunu olarak Kürt sorununu değerlendirmelerini arzu ediyoruz. Yeterince kan aktı, yeterince acı çekildi. Başta Türk halkı olmak üzere Türkiye halklarının bu gidişe itiraz etmesini sağlamak istiyoruz. Bir süreden bu yana Barış, Özgürlük ve Eşitlik Şölenleri yapılıyor. 1 Eylülde yine Türkiye’nin dört bir yanında mitingler ve basın açıklamaları yapılacak. Bildiriler ve ayrıca Kongre Bülteni özel sayısı çıkarıldı. İşçilerin, sendikacıların, sanatçı, yazar ve akademisyenlerin çabalarını birleştirmeyi amaçlıyoruz. 1 Eylülün Türkiye’nin dört bir yanından barış, özgürlük ve eşitlik bayraklarının dalgalanacağı bir gün olacağını düşünüyoruz. Hükümetin yasaklarla bir yere varılamayacağını görüp sonuç çıkarmasını istiyoruz. Baskıyla engellenmiş olsaydı, Newrozlar, 1 Mayıslar engellenebilirdi. Buradan tüm Türkiye halkına çağrımızı yineliyoruz: Nerede olurlarsa olsunlar, kadın, erkek, yaşlı genç; o gün barış, eşitlik, özgürlük ve demokrasi için alanlara çıkalım. 16 Eylülde, Türkiye’nin 81 ilinden üçer kişi Ankara’da bir buluşma gerçekleştirecek. Farkı ulus, din, mezhep, cinsiyet insanlar olarak Ankara’da buluşarak barış,  eşitlik ve özgürlük taleplerini ortaya koyacağız. “Çözüm ve diyalog grubu” üzerinden cumhurbaşkanına, başbakana, meclise, siyasi partiler, tüm emek ve meslek örgütlerine, İslami çevrelere ziyaretler gerçekleştirilecek. Ortadoğu ve ilgili ülke temsilcilerinin katılımıyla Ortadoğu Konferansı yapılacak. Ülkenin gidişatından rahatsız olan çevrelerle, barış ve kardeşlikten yana olan tüm güçlerin, üzerinde buluşabilecekleri bir zemin yaratmak istiyoruz HDK olarak.

‘HDK DIŞINDAKİ GÜÇLER DE 1 EYLÜLDE OLACAK’

Bu kampanya içerisinde sadece HDK bileşenleri mi var yoksa HDK içinde yer almayan örgüt ve bireyler de yer alıyor mu?

Hangi neden ve gerekçe ile olursa olsun henüz HDK’nin içerisinde yer almayan, alamayan demokrasi güçleri var. HDK bileşenleri bu çalışmayı bitmiş, sonlanmış bir çalışma olarak değil, süren bir mücadele olarak görüyorlar.  HDK içinde ÖDP’nin, Halkevlerinin, TKP’nin yer almaması için hiçbir neden ve gerekçe olduğunu düşünmüyoruz. HDK savaşa, sömürüye, baskıya, eşitsizliklere karşı mücadele edecek tüm kesimlerin tek cephede mücadelesinden yana. Bu 1 Eylülde de bu kesimlerin tümünü kapsayabilecek bir zemin yaratılmış oldu.

TKP, ÖDP, Halkevleri üyelerini alanlarda HDK ile görebilecek miyiz?

Evet, elbette. Birlikte etkinlik ve mitingler yapmayı engelleyecek faktörleri süratle ortadan kaldırıyoruz ve güçlü bir barış, eşitlik ve demokrasi dalgası yaratacağız. Bu potansiyelin giderek büyümesi, ortak hareketi ilerletmesi ve önümüzdeki yerel seçimlere de yansıması iyi sonuçlar verecek. (İstanbul/EVRENSEL)


‘CHP SAVAŞA KARŞI DOĞRU YERDE DEĞİL’

Bu süreçte CHP’nin politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

CHP iradesizliğini sürdürüyor. Suriye politikasında da halka dayalı aktif bir tutum alamıyor. Hatay’daki Apaydın kampına CHP’li vekillerin alınmaması üzerine açıklama yapan Hurşit Güneş meseleyi, ‘Bizi kampa sokmadılar, burası Kandil mi?​’ şeklinde özetledi. Şimdi bu gelişme karşısında sorulacak soru bu mu? Suriye’ye emperyalist müdahaleye karşı tutum alan, barıştan yana olduğunu söyleyen bir politikacı, bir defa Kürt sorununda barışçıl bir tutum göstermelidir. Bu söylem, CHP’nin Suriye politikası ve barış meselesinde oy kapmak, tedirgin olan yurttaşların yaşadıkları zorlukları istismar etmektir.  

Bu gelişmeler karşısında CHP’den beklenen nedir?

CHP’nin geçmiş politikalarıyla, Türkiye’de yaşananlarla yüzleşmesi, hesaplaşması lazım. Biz emekten barıştan, eşitlikten ve özgürlükten yana mücadele verilmeden Türkiye’nin güzel günlere kavuşamayacağını düşünüyoruz. AKP Hükümetine karşı mücadele ve muhalefetin göstergesi de buradan yürümektir. Kürt sorununda eşit haklara dayalı adım atmayanların, AKP’ye, savaşa ve emperyalizme karşı doğru bir tutum almaları nasıl mümkün olacak!


‘İSTİKRARSIZLIK AKP’DEN KAYNAKLANIYOR’

Hükümete göre ‘Suriye’nin kuzeyindeki otonom bir yapı, Türkiye’nin istikrar ve huzurunu da bozacak bir gelişme olur.’ Bu iddiayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye bunu önce Irak’ta gelişmeler üzerine denedi. Kürdistan Bölge Yönetimini hedefe koydu. “Kımızı çizgilerden” söz etti. Şimdi Irak’a karşı oraya sığınmış durumda. Türkiye artık iflas etmiş bir politikada ısrar ettikçe “istikrarsızlık” daha da artacaktır. Türkiye’nin yapması gereken, Suriye’de bir kimliğe bile sahip olmayan Kürtlerin kavuştuğu hakları alkışlamaktır. Madem Suriye’de demokrasinin olmadığından ve bu nedenle müdahalenin haklı olduğunu savunuyorlar, o halde Kürtlerin özgürlükler noktasında elde ettiği kazanımlardan sevinç duymaları gerekir! Esas amaç ABD’nin emellerine bağlı olarak orada iş birlikçi bir Sünni yönetiminin egemen kılınmasıdır. İstikrarsızlığı arttırmak, halkları boğazlaşmaya sürüklemek ve buradan kalkarak hakimiyet sağlamaktır. Türkiye aslında istikrarsızlığı çoğaltacak politikalar uyguluyor.

‘HÜKÜMETİN EN SAMİMİ İSMİ ŞAHİN’

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Gaziantep saldırısı sonrası BDP binalarına yapılan saldırıları doğru bulduğu şeklinde açıklamalarda bulundu. Ne düşünüyorsunuz?

Antep’teki saldırıdan sonra Başbakan Erdoğan da dahil hükümetin tüm üyeleri aynı üslubu kullandı. Bakan Şahin bunu çok daha açık ifade ediyor. Bakan Şahin ciddiye alınmalıdır. Şahin’in açıklamaları da fevri değil, hükümet politikası. Hükümetin en samimi ismi, aynası diyebiliriz.


‘BARIŞ NASIL SAĞLANIR?​’

Sizce nasıl sağlanacak bu barış? Öncelik olarak hangi adımlar atılmalı?

Kürt sorununda barışın sağlanmasında demokratik adımların atılması başlangıç olacaktır. Operasyonların hemen durdurulması lazım. Tutukluların serbest bırakılması gerek. Basın, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün sağlanması, demokratik anayasa için işçilerin, halkın, Kürtlerin, Alevilerin taleplerinin formüle edileceği bir ortamın yaratılması gerek. Kürt sorununda; Türkiye’deki tüm halkların ve Kürtlerin hak ve özgürlükleriyle birlikte yaşayabileceği bir yol bulmamız gerekiyor. Çatışmalara, ırkçı ve şoven kışkırtmalara son verilmelidir.

ÖNCEKİ HABER

Polis 22 yaşındaki genci öldürdü

SONRAKİ HABER

RedHack'ten Ö.C davasına tepki eylemi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa