29 Mayıs 2018 23:18

'ABD, İran'ı ekonomik yaptırımlarla yıpratarak devirmek istiyor'

OBB ETÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Gülriz Şen ABD-İran gerilimini değerlendirdi.

Görseller: Pixabay, düzenleme: Evrensel

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul 

ABD Başkanı Donald Trump, ülkesinin İran’la nükleer anlaşmadan ayrılacağını ve 2015’te askıya alınan İran yaptırımlarının yeniden uygulanacağını açıklamasının ardından gözler İran’a çevrildi. İran’la ilgili akademik çalışmalar yapan TOBB ETÜ Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Gülriz Şen konuyu gazetemize değerlendirdi. Şen, “ABD ise şimdilik, Dışişleri Bakanı Pompeo’nun da vurguladığı gibi İran’ı mümkün olan en sert finansal yaptırımlar ile yıpratma stratejisini izleyecek” dedi. 

İran’da rejimin, kendisine yönelik siyasi, ekonomik ve askeri baskılar arttıkça, Körfez ve Levant jeopolitiğinde kendi lehine kurduğu dengeleri muhafaza etmeye çalışacağına işaret eden Şen, “Bu bağlamda Hizbullah ile ilişkiler derinleşirken, Suriye’de Esad rejiminin hayatta kalması daha fazla önem arz edecektir” diye belirtti.

ABD’nin İran’la yaptığı nükleer anlaşmadan çekilme kararını nasıl yorumluyorsunuz? ABD yönetimi geri çekilme kararıyla neyi hedefledi? 
Trump seçim kampanyasından bu yana istikrarlı bir şekilde anlaşmadan çekileceğini belirtiyordu. 8 Mayıs’ta duyurduğu çekilme kararı ile sözünde durmuş oldu ve ABD’yi sert bir çıkışla anlaşmadan ayırdı. Bu adım hem Trump’ın Obama döneminin icraatlarına karşı sürdürdüğü karşıt tavrın, hem de ABD siyasetinde İran Devrimi sonrasında Tahran’a yönelik kurumsallaşmış husumetin ABD dış politikasına yansıması olarak görülmeli. Trump döneminde ABD bölgedeki temel politikasını yeniden İran karşıtlığı üzerine inşa etmekte. Bu İran’ı çevrelemekle sınırlı kalmayıp, Irak savaşı öncesi tartışmaları hatırlatır nitelikte “rejim değişikliği” söylemi etrafında da şekillenen bir politika olarak yorumlanabilir. 

İran’da ise özellikle muhafazakar ve yeni-muhafazakar cenahta ABD’ye güvenmenin ne kadar yanlış ve isabetsiz olduğuna dair hükümeti de hedef alan bir eleştiri söz konusu. İran şu an için AB, Rusya ve Çin ile birlikte ekonomisini kısmen de olsa rahatlatan nükleer anlaşmada kalma yönünde bir tutum sergiliyor. Ancak ABD yaptırımlarının devreye girmesi ile anlaşma öncesine benzer bir ekonomik tecrit başlarsa, İran anlaşmadan ayrılmayı ve yeniden yüzde 20 oranında uranyum zenginleştirmeyi düşünecektir. 

ABD ve İsrail’in İran’a yönelik baskı ve tehdit açıklamaları da artıyor. ABD ve İsrail’in gerginliği artan bu politikalarını nereye kadar sürdürebilir? 
ABD Başkanı Trump nükleer anlaşmadan çekilme kararını meşrulaştırırken İsrail Başbakanı Netanyahu’nun İran’ın nükleer programının askeri boyutuna yönelik açıklamalarına “kesin kanıt” olarak yaklaşmayı seçti. Bu konuşma esasen Trump dışında kimseyi ikna edememişe benziyor. İsrail’de dahi eski istihbarat yetkilileri ve askerler nükleer anlaşmanın İsrail’in güvenliği için elzem olduğunu belirtmişti. Ancak neticede Trump yönetimi müttefiklerinin eleştirdiği, ama İsrail, Suudi Arabistan, Bahreyn gibi ülkelerden takdirle karşılanan çekilme kararına imza attı.

İran-İsrail geriliminin en sert izleri şu an itibariyle Suriye’de Golan Tepeleri bölgesinde karşımıza çıkıyor. İsrail’e ait bir F16 uçağının düşürülmesi, İsrail’in Suriye’de İran’a ait olduğunu iddia ettiği silah ve mühimmat depolarını vurması, İranlı personelin de bulunduğu T4 hava üssüne yapılan saldırı gibi hamleler Suriye’yi bu kez İran ve İsrail arasında bir karşılaşma sahasına çevirdi. İsrail bir yandan ABD’yi nükleer anlaşmadan çıkmaya ikna ederken, diğer yandan İran’ın Suriye’deki askeri mevcudiyetini sonlandırmak için Rusya ile de temasta. İran-İsrail arasında başka bir karşılaşma zemini de Lübnan olabilir. İsrail uzun süredir Hizbullah’ın Suriye’de kazandığı askeri tecrübeyi yakından takip ediyor. 

ABD ise şimdilik İran’ı Dışişleri Bakanı Pompeo’nun da vurguladığı gibi mümkün olan en sert finansal yaptırımlar ile yıpratma stratejisini izleyecek. Bunun dışında rejim değişikliği siyaseti de Trump’ın karar verme mekanizmalarında etkin Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton ve yeni Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile şekilleniyor. Hatırlanacak olursa Trump eski Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’ı görevden alırken kendisi ile İran konusunda da anlaşamadığının altını çizmişti. Amerikan iktidarında İran karşıtı siyasetçilerin karar erkinde güç kazandığı ve sertlik yanlısı politikaları benimsediği bir dönemden geçiyoruz. ABD bölgede İsrail, Suudi Arabistan, BAE gibi aktörlerle birlikte İran’ı kuşatan ve yıpratan bir strateji izleyecek gibi görülüyor. 

ABD’NİN İRAN HALKININ YANINDA OLDUĞU SÖYLEMİNE İRANLILAR İNANMIYOR 

Bu süreç İran’ın Suriye, Lübnan, Irak ve Yemen gibi ülkelerdeki pozisyonunu nasıl etkileyecek? Yine buna bağlı olarak ABD’nin İran içinde bir rejim değişikliği hedeflediği iddiası var. Bunun nesnel koşulları var mıdır? İran iç siyasetinde neler yaşanıyor?
ABD’nin yeniden tedavüle soktuğu ve tırmandırdığı karşıtlık siyasetinin ve bu çerçevede İran’ı çevreleme ve hatta İran’da bir rejim değişikliği gerçekleştirme arayışının Tahran’ın bölgesel etkisini sürdürme ve genişletme çabasını daha da kamçılayacağını öngörebiliriz. 2000’li yılların başında da yaşanan buydu. İran savunma hatlarını bölge üzerinden örmüştü. Nükleer krizin tırmandığı o dönemde, İran, olası bir askeri müdahale karşısında içinde kendisi ile birlikte Suriye, Hizbullah ve Hamas’ın yer aldığı “Direniş Ekseni”nin savaşa hazır olduğunu belirtiyordu. Günümüze bakıldığında, İran’da rejim, kendisine yönelik siyasi, ekonomik ve askeri baskılar arttıkça, Körfez ve Levant jeopolitiğinde kendi lehine kurduğu dengeleri muhafaza etmeye çalışacaktır. Bu bağlamda Hizbullah ile ilişkiler derinleşirken, Suriye’de Esad rejiminin hayatta kalması daha fazla önem arz edecektir. Suriye’de savaşın sonuna yaklaşılırken Golan Tepeleri civarında İsrail ve İran arasında tırmanan gerilim yeni dönemde ayrıca önemlidir. Bunun dışında Irak’ta yapılan seçimler sonrasında Mukteda el-Sadr’ın kazandığı başarının Suudi Arabistan lehine siyasi gelişmelerle sonuçlanmaması İran’ın Irak siyasetindeki nüfuzu açısından önemlidir. Yine Yemen’de mevcut durumun Suudi Arabistan’ı askeri ve ahlaki olarak yıpratması da İran’ın lehine gözükmektedir. 

Bölgedeki gelişmelerin dışında elbette ABD’den gelen rejim değişikliği söylemi de Tahran açısından sorun arz ediyor. Esasen bu konu, devrimden bu yana İran’ın ABD’ye yönelik kuşkularının bir parçası. George W. Bush döneminde de benzer bir söylem ve politika hazırlığı İran’da devletin toplum ile ilişkilerinin güvenlikleşmesine neden olmuş, ülkedeki reformcu hareket ABD projesi olmakla yaftalanarak itibarsızlaştırılmıştı.Bugün yeniden karşımıza çıkan rejim değişikliği söylemi, geçtiğimiz senenin sonunda ve bu yıl Ocak ayının başında İran’da yaşanan protestolara ABD’nin verdiği destekle kendini göstermişti. İlginç bir şekilde rejimin muhalifi, kült örgüt Halkın Mücahitleri ilk kez John Bolton gibi yakın ilişkiler içinde oldukları siyasetçiler üzerinden Beyaz Saray’a erişim kazandılar. 

Fakat ABD’nin İran halkının yanında olduğuna dair söylemi İranlılar nezdinde inandırıcı gözükmüyor. Zira hem Trump döneminde konulan göçmen yasağı hem de uzun yıllar süren yaptırımlar İranlıları hedef alıyor ve halkı yıpratıyor. Son protestolar İran’da reformcuların da protestoculara karşı mesafeli durduğunu gösterdi. Bunun en önemli nedenlerinden biri Arap isyanları döneminde bölgede Suriye, Libya ve Yemen gibi acı örnekler üzerinden devlet iflasının ve iç savaşın yarattığı korkunç yıkım. Rejimden hoşnutsuz olan İranlılar için bile değişim korkutucu. Ancak ABD’nin politikası yine de rejimi ekonomik yaptırımlarla yıpratıp halkı kışkırtmak gibi bir stratejiye yaslanıyor.  

'TÜRKİYE’NİN BATI VE İRAN ARASINDAKİ ÇIKARLARINI NASIL DENGELEYECEK?​’

ABD-İran gerilimin Türkiye’ye yansıması ve Türkiye’nin iki ülke ilişkilerine etkisine dair neler diyeceksiniz? 
Bölgede ABD ile İran arasındaki gerilimin tırmanması Türkiye’nin her iki ülke ile ilişkilerinin seyri açısından kritik öneme haiz. Nükleer krizin derinleştiği 2000’li yılların başında Türkiye İran ile sürdürdüğü çok yönlü ilişkisinde ticaret ve enerji sahasındaki ilişkileri ABD’nin yaptırımlarından yalıtmaya çabalamıştı. Bölgede olası bir savaş ve askeri müdahale Türkiye için sınır güvenliği, göç, bölgesel istikrar ve bunların yanı sıra enerji kaynaklarının tedariki gibi pek çok konu açısından risk yaratabilir. Bu riskler nükleer anlaşma öncesi dönemde olduğu gibi mevcut durum için de geçerli. 

ABD yaptırımlarının yeniden devreye girmesi, Türkiye ve İran’ın anlaşma sonrasında geliştirmeye çalıştığı ekonomik ilişkileri sekteye uğratabilir. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’den bazı şahıs ve şirketler de ABD’nin İran Mahan Air’a yönelik yaptırımları kapsamına alındı. Önümüzdeki süreçte İran ile ekonomik ilişkilere daha fazla etkisi olabilir yaptırım siyasetinin. Elbette burada İran’a karşı kolektif veyahut çok taraflı bir yaptırım rejiminin şu an için söz konusu olmadığını söyleyebiliriz. Bunlar daha çok ABD’nin İran’a karşı uyguladığı tek taraflı yaptırımlar. Fakat ABD’nin devreye sokacağı ikincil yaptırımlar, İran ile ticaret yapan üçüncü ülkelerin banka ve şirketlerine de cezai uygulamalar öngörüyor. Elbette Türkiye-ABD-İran meselesinde bir başka önemli soru ise ABD’nin bölgede İran’a yönelik oluşturmaya çalıştığı cephede Türkiye’nin Batı ve İran arasındaki çıkarlarını nasıl dengeleyeceği sorusu.

AVRUPALI BÜYÜK ŞİRKETLER ABD YAPTIRIMLARI KARŞISINDA İRAN’DAN ÇEKİLME İHTİMALİ GÜÇLÜ 

AB, İran’la yapılan nükleer anlaşmanın yanında olduğunu açıkladı. Bu bağlamda, ABD’nin İran’a yönelik yaptırım kararları ABD ile AB arasında nasıl bir siyasi süreci ortaya çıkarabilir?
Trump’ın hamlesinin ardından, İran’ın anlaşmaya bağlı kalıp kalmama kararında belirleyici olacak unsurun Avrupa’nın İran’a sunacağı “somut garantiler” olduğu netlik kazandı. Bu somut garantiler İran’ın enerji sektörünün ihtiyaç duyduğu Batılı yatırımların sürmesi, otomotiv sanayi ile havacılık sektöründeki anlaşmaların korunması ve Tahran’ın küresel piyasalarla bütünleşmesinin sekteye uğramaması. Bu tutum ve beklenti geçtiğimiz günlerde Dini Lider Ali Hamaney tarafından da teyit edildi. Hamaney, Avrupa ülkelerine geçmişteki tecrübe üzerinden pek güvenmediğini ifade etse de ülkesinin anlaşmada kalması için bazı şartlar sıraladı. Bunlar arasında en dikkat çeken beklentiler Avrupa’nın İran’ın balistik füze programına ve bölgesel politikalarına hiçbir şekilde karışmaması, İran’ın petrol ihracatının sorunsuzca sürmesi ve devreye girecek Amerikan yaptırımları sonrası oluşacak zararın Avrupa tarafından tazmin edilmesi ve Avrupalı banka ve finans kuruluşlarının İran ile ticari ilişkileri sürdürmesi. İran yeni dönemde 2010 sonrası maruz kaldığı finansal tecrit ve petrol ambargosu gibi hamlelerin bir daha gerçekleşmemesini anlaşmada kalmasının temel şartı olarak sunuyor. Dışişleri Bakanı Cevad Zarif de bu çerçevede hem AB liderleri hem de Rusya ve Çin ile temaslarını sürdürmekte.

Nükleer anlaşma ABD ve Avrupalı müttefikleri arasında bir çatlak yaratmış durumda. AB troykası-İngiltere, Fransa ve Almanya- ile AB Dış Politika Şefi Mogherini defaatle anlaşmanın işlediğini ve mevcut anlaşmanın hem bölgeyi hem de Avrupa’yı daha güvenli kıldığını belirtseler de, Trump yönetimini ikna edemediler. Yeni dönemde Avrupa, bir yandan anlaşmada kalması için İran’a somut garantiler sunarken, öte yandan İran ile sürdürmek istediği enerji ve ticaret ilişkisinin ABD’nin uyguladığı ikincil yaptırımlara maruz kalmaması için Amerika ile müzakere etmenin yollarını arayacaktır. Avrupalı büyük şirketlerin her türlü güvenceye rağmen ABD yaptırımları karşısında İran pazarından çekilme ihtimali güçlü görünüyor. Bunun dışında ABD ve AB arasında İran’ın balistik füze programı ve bölgesel faaliyetleri hususunda daha yakın bir duruş söz konusu. Batı genel manada bu konularda rahatsızlığını ifade etmişti. Ancak İran ise daha önce de belirttiğim gibi ABD ve AB arasında bu konularda ortaklaşacak bir tutumun anlaşmada kalmasına engel teşkil edeceğini bildirdi ve balistik füze programının tartışma dışı olduğunu vurguladı. 

ABD’NİN İRAN’A BASKISI İRAN’I RUSYA VE ÇİN’E YAKLAŞTIRICAK

İran’la ABD arasındaki gerilim Rusya ile ABD ilişkilerine ve Rusya’nın İran başta olmak üzere bölgeye yansımasına ilişkin  değerlendirme yapacak olursanız, neler diyeceksiniz?
ABD’nin nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesi ve önümüzdeki süreçte İran’a yönelik baskılarını arttıracak olması İran’ı Rusya ve Çin ile daha çok yakınlaştıracak. Rusya nükleer anlaşmanın sürmesinden yana ve Avrupa ülkelerinin benzer tavrı somut adımlarla sürecek olsa, Batı’da oluşan bu çatlak da Rusya açısından olumlu olacaktır. Öte yandan Rusya’nın İran ile ilişkilerinde bir diğer belirleyici unsur olan Suriye meselesinde ise, Rusya’nın İsrail-İran arasındaki gerginliğin yatışmasını arzu ettiğini ve İsrail’in askeri hamlelerine çok üst perdeden bir itiraz gelmediğini görüyoruz. Dahası, Rus yetkililerin Hizbullah ve İran’a bağlı diğer milis güçlerin artık Suriye’yi terk etmesi gerektiği yönündeki açıklamaları Suriye denkleminde Rusya’nın İran’ı baskılamaya başladığını göstermekte. Bu bakımdan İran-Rusya ilişkilerinde nükleer anlaşma hususunda uyum, ancak Suriye meselesinde bazı temel uyumsuzluklar göze çarpıyor.

ÖNCEKİ HABER

AKP Milletvekili Adayı ve İçişleri Bakanı Soylu'nun kabarık sicili

SONRAKİ HABER

'Sennur Sezer, ortak değerlerimizin çoğalması için ne güzel olanak'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...