28 Mayıs 2018 00:18

Sınıfın Kardeşleri: Rıfat Ilgaz ve Asım Bezirci Sempozyumu düzenlendi

Edebiyatın usta isimleri Rıfat Ilgaz ve Asım Bezirci anısına Barış Manço Kültür Merkezi’nde sempozyum düzenlendi.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

Türkiye edebiyatının iki usta kalemi Rıfat Ilgaz ve Asım Bezirci anısına önceki gün Barış Manço Kültür Merkezi’nde sempozyum düzenlendi. Türkiye Yazarlar Sendikası, Çınar Yayınları ve Evrensel Basım Yayın tarafından düzenlenen “Sınıfın Kardeşleri: Rıfat Ilgaz ve Asım Bezirci” sempozyumda,  iki ustanın Türkiye edebiyatındaki yerlerini birçok yönden inceleyen sunumlar yapıldı. Üç oturumdan oluşan sempozyumda, Rıfat Ilgaz’ın mizah yazarlığı, dergiciliği ve şairliği ele alınırken, Asım Bezirci’nin Türkiye edebiyat eleştirisindeki yeri ve önemi üzerinde duruldu. Sempozyumun aktarımında tek tek sunumları anlatmak yerine, öne çıkan vurguları ve bazı sunumlardaki hatalı tespitleri değerlendirmek yerinde olacaktır.

‘EDEBİYATIN DUR DURAK BİLMEYEN EDEBİYATÇISIYDI’

Toplumcu gerçekçi edebiyat eleştirmeni Asım Bezirci üzerine yapılan değerlendirmelerde, Nurullah Ataç’ın öznel ve izlenimci anlayışına karşı, nesnel ve bilimsel eleştirinin temellerini attığı ve geliştirdiği vurgulandı. Bezirci’nin edebiyat eleştirisindeki belgeciliği, araştırmacılığı, mütevaziliği, titizliği ve çalışkanlığı yapılan sunumlarda sıklıkla vurgulandı. Gazeteci-Yazar Turgay Olacayto’nun şu sözlerindeki gibi: “Sohbetlerimizde ‘muhasebecilikten çok şey öğrendim. Belge toplamayı ve belgesiz yazmamayı öğrendim’ derdi. Edebiyatın dur durak bilmeyen edebiyatçısıydı. Çok mütevazi bir insandı.”

‘ELEŞTİRİ ÖVGÜ VE KARALAMADAN İBARET’

Yapılan sunumlarda konuşmacılar Asım Bezirci’den yola çıkarak bugünkü edebiyat eleştirisinin geldiği duruma dair değerlendirmelerde bulundular. Açılış konuşmasında Evrensel Basım Yayın Genel Yayın Yönetmeni Cavit Nacitarhan, edebiyat eleştirisinin zengin bir geçmişi olmasına rağmen, bugün eleştirinin salt övgüden ve karalamadan oluştuğuna dikkat çekti ve bugün edebiyattaki nitelik sorunun temelinde eleştiri eksikliğinin olduğunu vurguladı. Bu eksikliğe dair Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki Editörü Turhan Günay’da benzer değerlendirmeler yaptı. Yazarların eleştiriye tahammül edemediğini söyleyen Günay, “Nurullah Ataç, Asım Bezirci ve Fethi Naci gibi eleştirmenleri mumla arıyoruz” dedi.

40 KUŞAĞI ESTETİĞİ ÖNEMSEMEDİ Mİ?

Rıfat Ilgaz’a dair yapılan sunumlarda –özellikle şiirine ve kuşağına- hatalı ve klişeleşen değerlendirmelerde bulunuldu. Özellikle Saih Bolat’ın “Rıfat Ilgaz’ın Şairliği” başlıklı sunumunda İkinci Yeni’nin dilde yaptığı devrimi, 40 Kuşağı toplumcularının neden yapamadığı sorusunu yöneltti ve 40 Kuşağı şairlerinin şiirlerinde dilsel ve estetik kaygıları soyutladığını iddia etti. Aslında şiir eleştirisindeki akademik yaklaşımın toplumcu gerçekçi şiiri eleştirirken kullandığı bu tez gerçeği yansıtmıyor. Ahmet Arif’ten  Enver Gökçe’ye, Ömer Faruk Toprak’tan Atilla İlhan’a, Şükran Kurdakul’dan Arif Damar’a, Hasan İzzettin Dinamo’dan Rıfat Ilgaz’a kadar 40 Kuşağı şairleri kendi dilsel söyleyişlerini ve estetiklerini yaratmışlardır. Estetik düzeyi düşük şiirler yazmamışlar mıdır? Elbette böyle şiirleri var ama Türkiye şiirindeki diğer şairlerde olduğu kadar. Ayrıca İkinci Yeni’nin dile olan yaklaşımın benzerini, 40 Kuşağı şairlerinde olma zorunluluğu koşmak ne kadar doğru.

RIFAT ILGAZ VE MARKOPAŞA

Sunumlarında Markopaşa’daki dergiciliği üzerinde de duruldu. Dönem atmosferi ve Markopaşa’nın mizah anlayışı anlatıldı.  Usta edebiyatçının oğlu Aydın Ilgaz babasıyla yaşadığı anılarını anlatırken Markopaşa’nın kuruluşunda Rıfat llgaz’ın da yer aldığı bilgisini verdi. Ama o dönem babasının özel koşullarından kaynaklı yazılarını imzasız yayınlandığını söyledi. Markopaşa’yı çıkaran ekipte, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Mim Uykusuz ve Rıfat Ilgaz’ın olduğunu söyledi. Ayrıca, Şair-Yazar Gülsüm Cengiz’in Rıfat Ilgaz romanlarındaki çocuk karakterlere dair hazırladığı sunumda sempozyumun dikkat çeken metinleri arasındaydı.     

‘BİZ ONLARI UNUTMADIK’

Her şeyden öte üç kurumun bir araya gelerek toplumcu gerçekçi edebiyatın iki unutulmaz kalemi anısına sempozyum düzenlemesi oldukça önemliydi. Kuramsal boyutta sanat ve siyaset ilişkisinin kanlı bıçaklı iki düşman gibi gösterildiği bir dönemde düzenlenen sempozyum toplumcu edebiyat yazının iki ustasını tekrar düşünme olanağı sundu. Ama sempozyuma katılanlar ve sunum yapanlar arasında gençlerin hiç olmaması göze çarpan en büyük eksiklikti. Bu durum, sadece gençlerin toplumcu edebiyata ilgisinin olmadığı teziyle açıklamayacağı ise ortadadır. Yazıyı, Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı Mustafa Köz’ün şu sözleriyle bitirelim:

“1993’teki karanlık hâlâ sürüyor. Rıfat Ilgaz ve Asım Bezirci bütün yazın hayatını bu karanlığı parçalamak için geçirdiler. Biz onları unutmadık.”


İKİ EMEKÇİ YAZAR

Adnan ÖZYALÇINER

Burada iki emekçi yazardan söz etmek istiyorum. Asım’la Rıfat, Rıfat’la Asım. Onların arkadaşlıkları, dostlukları, kardeşlikleri yaşamları boyunca sürdü. İkisi de emekten yana, insan hak ve özgürlüklerinin elde edilmesinin peşindeydi. İkisi de edebiyatta, sanatta olsun, yaşamda olsun harcanan bunca emeğin, bunca çalışıp didinmenin çekilen bütün acıların uygarlığın yükselmesi/yükseltilmesi için olduğuna inanıyordu.

Emekçinin çabası, taş taş üstüne koyarak yarattığı uygarlıktan, kendi elleriyle ürettiklerinden hakkı olan payı alacağı eşitlikçi, özgür, insanca yaşanacak bir dünya içindi. İkisi de yaşamları boyunca bu uğurda savaşım verdi. Her türlü baskıya, engellemeye göğüs gererek. Nice acılar çekseler de…

Öğretmen Rıfat Ilgaz, “Çocuklarım” şiirinde şöyle diyor: “Yoklama defterinden tanımadım sizi, / benim haylaz çocuklarım! / Sınıfın en devamsızını / bir sinema dönüşü tanıdım, / koltuğunda satılmamış gazeteler… / Dumanlı bir salonda / kendime göre karsılarken aksamı, / nane sekeri uzattı en tembeliniz… / Götürmek istedi küfesinde / elimdeki ıspanak demetini / en dalgını sınıfın! / İsterken adam olmanızı / çoğunuz semtine uğramaz oldu mektebin / palto, ayakkabı yüzünden” Rıfat’la Asım da aynı sınıftandı. Sennur Sezer’in Rıfat Ilgaz için yazdığı bir şiirinde dediği gibi: “Rıfat’a / Ranzada yatmak zor gelmedi de / dert anlatma zor geldi. / Sevmenin insanları suç olduğunu / Öğrenemedi.” Bir türlü öğrenemedikleri bu suçla yargılandı ikisi de.

   Yaşamları boyunca birbirlerini bırakamadıkları gibi ölümlerinde de birlikteliklerini sürdüreceklerdi. Asım’ın Sivas’ta acımasızca öldürülmesi, öldürülmek ne, yakılıp kül edilmeye çalışılması Rıfat Ilgaz’ı ta yüreğinden vurdu. Yaşamını, yaşamları boyunca birlikte verdikleri özgürlük savaşımını onun ardından yalnızca bir hafta kadar sürdürebildi Rıfat. Ölümünden iki gün önce şöyle demişti: “Artık hiçbir şeye inanmıyoruz. Yaşama da inanmıyoruz. Artık yaşam yalama oldu. Evden dışarı çıkmamak mı lazım? Bizim aklımız ermez oldu. Asım benim çok eski dostum. Benim için yıllarca çalışıp kitaplar yazan değerli bir yazar. Yazar, kitapları yalnız kendisi için yazmaz. Kitaplar birer sevgi derlemeleridir. Asım aylarca günlerce benimle yattı, kalktı. İyi günlerimde gülmüş, hapishanelerle, kelepçelerle ağlamış. Gözlerinin önünde 81’de kelepçeliyim. Asım yanımda. Türkiye’ de yaşama da ölüme de inanılmıyor. Asım Bezirci yaza yaza kayboldu gitti işte. İnsanca yapabileceğimiz tek şey şimdi Asım’ı saygıyla anmak…”

Asım’la Rıfat, Rıfat’la Asım yaşıyor elbet. Boylarını aşan kitaplarıyla da gönlümüzde de yaşıyor / yaşayacak. İkisi de. Sennur Sezer’in Sivas’ta ölen öldürülen şair, yazar arkadaşları için yazdığı “Anılarına” adlı şiirinde dediği gibi: “İnanmıyorum yok olduğunuza / Yüzünüz düştükçe sözcüklere”

ÖNCEKİ HABER

Ekonomik sıkışma 16 Nisan'dan büyük kırılmalara yol açabilir

SONRAKİ HABER

NBA'de ilk finalist Cleveland: LeBron James üst üste 8. kez finalde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...