11 Mayıs 2018 22:49

ABD-Avrupa çelişkisi derinleşiyor

Avrupa'nın Gündemi'nde bu hafta, ABD'nin İran'la nükleer anlaşmadan çekilmesi ve Avrupa tarafından bu konuda eleştirilmesi vardı.

Fotoğraflar: Beyaz Saray ve Pixabay

Paylaş

ABD’nin İran’la 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesi, tüm Avrupa’nın politik çevreleri ve medya organları tarafından sert eleştirilere tabi tutuldu. Hele de Berlin’deki yeni ABD büyükelçisinin Trump’ın adamı olması ve Alman şirketlerinin İran’la ekonomik ilişkilerini kesmeye çağırması Almanya’da ABD’nin güvenilir bir müttefik olmadığı tartışmalarının artmasına neden oldu. Spiegel Online’daki analizde Trump’ın kararının nelere yol açabileceği ele alınıyor. 

AB’NİN BİRLİĞİNİ PEKİŞTİRME EĞİLİMİ

Fransa’da ise ana akım medyada esas öne çıkan, bu krizi AB’nin kendi birliğini pekiştirmeye yönelik bir fırsata çevirme eğilimi oldu. Kuşkusuz Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Washington ziyaretinde Trump’a yönelik gösterdiği büyük samimiyet de ayrı eleştiri konusu oldu. Le Figaro gazetesinden çevirdiğimiz yorumda, Avrupa’nın 3 büyük devletinin başkanları Angela Merkel, Theresa May ve Emmanuel Macron’un, yani “3M”lerin Trump’a karşı gerekli cevabı verme sorumluluğu taşıdıkları fikri öne çıkıyor. 

ABD’YE KARŞI ÇIKARLARI KORUMA SÜRECİ

İngiltere Dışişleri Bakanı Boris Johnson, ABD Başkanı Donald Trump’ın İran nükleer anlaşmasını feshetmemesi için televizyonda son bir hamlede bulunmuş ama istediği sonucu elde edememişti. İngiltere’deki muhafazakar basın dahil kimse Trump’ın açıklamasını olumlu karşılamadı ve anlaşmayı ABD’siz sürdürmenin arayışı öne çıkıyor. İngiltere ve diğer Avrupa ülkeleri, ABD’nin yaptırımlarına karşı ticari çıkarlarını korumak için şimdiden hesaplar yapıyorlar. The Times gazetesi, Avrupa’nın hassas bir dengeleme süreciyle karşı karşıya kaldığını yazıyor.  


İRAN’LA ANLAŞMANIN İPTALİ SON DERECE TEHLİKELİ

Roland NELLES
Spiegel Online

ABD Başkanı, İran’a karşı olağanüstü riskli politikasıyla Ortadoğu’yu çok büyük bir savaşın kıyısına sürüklüyor.

Donald Trump’ın seçim kampanyası sırasında verdiği sözleri yerine getirdiğini kabul etmeliyiz. İran’la nükleer anlaşmadan çekildiğini söyleyerek kendisine bu politika nedeniyle oy veren seçmenleri memnun etmiş oldu. 

Demokrasi böyle bir şey işte. Trump seçmenlerini sevindiren iyi bir adam! Bu bir yandan doğru ama bir politikanın demokratik açıdan meşru olması doğru olduğu anlamına gelmiyor. 

Trump, başkanlık döneminin en büyük dış politika hatasını yaptı. Bir general havasıyla ilan ettiği İran’la nükleer anlaşmasının iptali kararı, yüksek riskli, sorumsuzca, ve evet aptalca bir karar. Bunun beş nedeni var: 

Birincisi; ABD attığı bu adımla uluslararası sözleşme ortaklarının gözünde inanılırlığını yitirdi. Dünyaya verilen mesaj açık; ABD ile imzalanan sözleşmelerin pek de bir değeri yok. Hele de Kuzey Kore Trump’la pazarlık yapıp yapmayacağını iki kez düşünmeli. Aynı şekilde ABD, başka ülkeler için de kötü bir örnek oldu. Her diktatör, hoşuna gitmeyen sözleşmeyi Trump’ı örnek göstererek iptal ya da ihlal edebilir. Bu yolla da dünyada düzen ve güvenlik artmaz tam tersi azalır. 

İkincisi; tüm Birleşmiş Milletler uzmanları, hatta Trump’ın hükümetinin önde gelen isimleri İran’ın nükleer anlaşmaya uyduğunu söylüyor. Sözleşmenin tek taraflı iptali, verilmek istenen politik mesajı tersine çevirebilir. İran, ABD’nin saldırısının kurbanı olarak oyunun “iyi tarafı” rolünü üstlenebilir. Rusya ve Çin de aynı taktiği sürdürebilirler. Sözleşmenin tek taraflı iptali onlara ABD’yi dünyanın haydudu olarak mahkum etme fırsatı sunabilir. Buna şimdilerde halkla ilişkiler darbesi adı veriliyor.

Üçüncüsü; Donald Trump ABD’yi dünyadan yalıtıyor ve Batı’yı bölüyor. Her ne kadar İsrail tarafından alkışlansa da en önemli müttefikleri olan Almanya, İngiltere ve Fransa’nın düşüncelerini hiç de önemsemediğini gösteriyor. Nükleer anlaşma bölgede istikrarın sağlanması açısından önemli olduğu için İngiltere, Almanya ve Fransa’dan gelen uyarıları dikkate almadan karar veriyor. Böylelikle Amerika ile Avrupa arasındaki yabancılaşmayı hızlandırıyor, gelecekte başka konularda ortak çözüm aranmasını zorlaştırıyor. 

Dördüncüsü: Sözleşmenin ABD tarafından iptali Tahran’da reformlardan yana devlet başkanı Ruhani’nin elinin zayıflaması anlamına geliyor. Amerika’ya güven duyulamayacağını söyleyen sert çizgi yanlıları haklı çıkmış oluyorlar. Yeni yaptırımlar ülkede ekonomik durumun kötüleşmesine neden olacak. Bu da yeni huzursuzluk ve çatışmaların çıkmasına yol açacak. Trump ve güvenlik danışmanı John Bolton’un yaptığı gibi yaptırımlarla reformların hızlandırılacağı, Molla rejiminin devrileceği de iddia edilebilir. Bu gerçekleşmesi çok zor olan bir umuttan öteye gidemez. Kısa süre içinde muhafazakâr dinciler ve asker şiddet yoluyla iktidarını güçlendireceklerdir. 

Beşincisi; tamam, İran terörü destekleyerek Ortadoğu’daki çatışmalara yol açıyor. Evet, İran’la imzalanan nükleer anlaşma mükemmel değil ama en azından şimdiye kadar İran’ın nükleer bomba yapmasını engelledi. Trump’ın kararı, İran rejimine nükleer programını yeniden uygulamaya sokması için çok güzel bir fırsat sunuyor. Trump, tehdit ve yaptırımlar sayesinde daha iyi bir sözleşme imzalanabileceğini umut ediyor. Kısa süre içinde bir sözleşme imzalayacağı (Belki de imzalayamayacağı) Kuzey Kore modeline göre adım atıyor. Ancak bu çok riskli bir bahis. Trump’ın ABD, İsrail ve tüm Ortadoğu’yu büyük bir savaşın kıyısına sürüklediği ise  bahse gerek olmayan bir gerçek.

İran’ın geri adım atacağına dair hiçbir belirti yok. Tahran, ABD’nin baskısına 40 yıl direndi, neden şimdi mollalar Trump’ın önünde diz çöksün ki? İran inat ederse Trump ne yapacak? Rusya ve Çin’in, ABD ile kavgasında, İran’ı desteklemesi nasıl engellenecek? Trump, bir zamanlar George W. Bush’un Irak’a yaptığı gibi, İran’a savaş mı açacak? Tabii ki yapabilir ama Irak savaşının sonucu gözler önünde...

(Çeviren: Semra Çelik)


TRUMP AVRUPA İLE BİR KRİZİ BAŞLATTI

Jean-Jacques MEVEL
Le Figaro

8 Mayıs’ta 1945 zaferi kutlanıyor, 9 Mayıs ise Avrupa günüdür. Bu iki kutlamaya Donald Trump bir kara leke ekledi: Amerika’nın Avrupa’ya sırt döndüğü, NATO’daki en büyük üç müttefikini aşağıladığı ve atom tehdidini uzaklaştırmaya çalışan üç kuşağın çabalarını tehlikeye attığı gün olarak anılacak artık. Kuzey Atlantik üzerinde buz gibi bir rüzgâr esiyor! Brooklynli milyarderin başa gelişinden bu yana bir soğuma bekleniyordu. Paris İklim Sözleşmesinden geri çekilmesi, “eskimiş” askeri ittifaka (NATO) karşı sert söylemleri, Amerikan elçiliğini Kudüs’e taşıma kararı, demir ihracatını vergileme tehdidi… gibi sinyaller hiç de az değil. Fakat ortamın gerçek anlamıyla elektriklenmesi ve şimşeğin doğrudan Avrupa’ya çarpması için 16 ay beklemek gerekti. Trump, Birleşik Milletler Güvenlik Konseyinin onayladığı bir anlaşmanın yüzüne kapıyı çarptı. Bu beklenen bir şeydi. 

Daha da kötüsü, Eski Kıta’ya karşı derhal uygulanmak üzere tek taraflı bir ceza dayattı.

İsrail, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin argümanları Avrupalılarınkinden daha ağır bastı. Parçalanma diğer taraf da ise, genel olarak “çok taraflılığı” ve özel olarak da 2015 anlaşmasını savunan heterojen bir anlaşmaya neden oldu: Tabii ki İran ve yanında Rusya ve Çin’in bu tavrı savunmasının yanı sıra (İran’la nükleer) anlaşmayı imzalayan üç Avrupalı; Fransa, Almanya ve İngiltere de aynı tavrı savunuyor.  

Salı günü “3M”, yani Emmanuel Macron, Angela Merkel ve Theresa May, NATO dışı ve AB’nin “ortak güveliğini” sağlama kaygısını dile getirerek angajmanlarını pekiştirdiler. Eski Başkan Obama ise “Amerika’nın güvenilirliğini parçaladığı ve diğer büyüklerle arayı bozduğu için” kendisinden sonra gelen başkanı teşhir ederek iyi rol oynadı. 8/9 Haziran’da (Kanada) Quebec’deki G7 zirvesi ve 11/12 Temmuz (Belçika) Brüksel NATO Zirvesi gürültülü geçecek gibi. 

Batı parçalandı. Fakat AB hâlâ ortalıkta yok. Peki şimdi ne olur? Başkan Trump’ın, (İran) İslam Cumhuriyetini daha yakından denetleyen, “daha geniş” bir anlaşma bulma konusunda samimi olup olmaması bir yana, burada esas sorumluluğun Avrupalıların sırtında, daha doğrusu “3M” lerin omuzlarında olduğu belirtilebilir, zira diğerlerinden ses seda yok. Emmanuel Macron’un verdiği söz de bu yönlü. Eğer bu Amerikan mengenesinin sıkıştırmasını hiçbir şey durduramazsa, İran santrifüjleri ve uranyum zenginleştirme çalışmalarını tekrar başlatmaya hazır, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin durum tespiti de bu yönlü. Zaman geçiyor ve gelecek perşembe günü Sofya’da toplanacak 28’ler (AB) zirvesinde bu sorun herkesin kafasında olacaktır. 

Avrupalıların yıllardır gösterdikleri sabır sayesinde oluşan anlaşma artık can çekişiyor. Eğer Eski Kıta’nın, zaten temkinli olan çokuluslu tekelleri İran’dan çekilir ve verilen söz karşılığında yapılan yatırım ve gelirlerden mahrum bırakılırsalar, bu anlaşma tamamen yok olur. Amerikan Mali Bakanlığı ve Boeing tekelinin listesinde bulanan Airbus’ın şimdiden İran pazarından çekilmesi isteniyor. ABD’nin diplomat olmayan bir elçisinin kaba bir şekilde doğrudan hizaya gelme çağrısı yaptığı tüm Alman otomobil şirketleri açısından da keza durum aynı. 

Şimşekler çarptığından bu yana geçen 24 saat içinde AB bir kurum olarak sanki tatile ayrılmış, ortalıkta yok. Donald Trump’un tek taraflılığına ve dayatacağını belirttiği Beyaz Saray kararnamelerinin “Ülke dışında da geçerliğine” dair söylenen nazik sözlerin ötesinde hiçbir şey yok. 

Çelik ve alüminyum meselesinde yaşanan sertleşmelerin tersine bu sefer Brüksel (AB), Donald Trump’a karşı ortak bir olası cevap oluşturma teşebbüsünde bile bulunmadı. Oysa ki bunun tarihte örnekleri bile var: 1982’de, Soğuk Savaş’ın doruklarında, Amerikan Başkanı Ronald Reagan’dı ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) onu sert bir şekilde yerine oturtturdu. SSCB’ye karşı tam bir ambargo ve Avrupa-Sibirya gaz hattı oluşturma kararı vermişti. AET ise sadece bunu uygulamayı reddetmeyip, yanı sıra gerçek yaptırımları uygulamaya karar verdi: Kendi şirketlerini korumak ve Amerikan yaptırımlarını uygulamak isteyenlere karşı ceza kesmek için Sovyetlere giden malzemelere el koydular. 5 ay sonra Beyaz Saray havluyu attı. 

(Çeviren: Deniz Uztopal)


DONALD TRUMP AB’Lİ MÜTTEFİKLERİNİ TARAF SEÇMEYE ZORLAYABİLİR

The Times 
Başyazı

İran nükleer anlaşması gerçekten öldü mü? İran anlaşmaya sadık kaldığı sürece Amerika dışında imzası olan 5 ülke (anlaşmanın) ölmediğini söylüyor ve anlaşmaya bağlı kalacaklarının sözünü veriyor. 

Fakat Trump, sadece İran’ı değil, onunla iş yapan yabancı şirketleri hedef alarak, en saldırgan yaptırım biçimleriyle ilerlerse, taraflar, ABD ve İran arasında seçim yapmak zorunda kalabilir.

İngiltere, Fransa ve Almanya son aylarda, kusurlu ama hayati olarak gördükleri anlaşmayı korumak için uzlaşma çabaları gösterdi. İran’ın Ortadoğu’daki kötü huylu davranışlarını ve programlanmış balistik füzelerini ele alan mevcut anlaşmaya bağlanması ümidiyle ek anlaşma planları hazırlandı. Ama Trump’ın, gün batımı maddesi olarak bilinen ve 2023’ten itibaren İran’ın uranyum zenginleştirme faaliyetleri üzerindeki kısıtlamaları kaldıran anlaşmayı yeniden yazma arzusu yüzünden başarısız oldu. 

Yabancı şirketlere ikincil yaptırım tehdidinin 90 gün içinde başlaması, Trump’ı sakinleştirecek bir anlaşma bulmak için, Avrupalı müttefiklerini müzakere masasına geri gönderebilir.

Onlar başarılı olacak mı? Bu, kısmen Trump’ın anlaşmadan çekilme kararından sonra, transatlantik ilişkilerin mevcut durumuna bağlı.

Avrupa, ABD’nin yaptırımlarına karşı ticari çıkarlarını korumak için ne tür sert eylemler yapacağının hesaplarını yapıyor, aynı zamanda İran’ın anlaşmaya bağlı kalması için çaba harcıyor. Trump’ın, İran’ı hızlı bir şekilde yalnızlaştırarak müzakere etmek zorunda bırakma umudu, yüksek riskli bir strateji. Tehlike olan, anlaşmaya her zaman karşı çıkan ve ABD’nin güvenilebileceğine hiç inanmayan, Tahran’daki muhafazakar, grupların elini güçlendirdi. Eğer amacı rejim değişikliği ise, İran’ın diz çöküp dini hükümlülüğünü dağıtmadığı sürece, hiçbir anlaşma onu memnun etmeyecek.

Avrupa, hassas bir dengeleme eylemiyle karşı karşıya: Tahran’ı anlaşmada tutarak ve ABD’nin hazineden kendi ticari çıkarlarını korurken, Washington’la bir uzlaşma arayışına girecek. Bunlardan ikisini gerçekleştirmek bir başarı. Üçünü sağlamak nerdeyse mucizevi olur.

(Çeviren: Meryem Ülger)

ÖNCEKİ HABER

Seçim kurullarının görev ve yetkileri belirlendi

SONRAKİ HABER

Demirören’e satılan gazete ve kanallar eriyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...