27 Ağustos 2012 03:29

Savaş kararları alanların çocukları kenarda bekler!

Kapitalizm krize girdikçe savaşa, kana, silaha sarılıyor! Günlerce Hakkari'de, Şemdinli'de ve bölgede savaş ve operasyonlar sürdü. Kürt gençleri ölüyor, asker cenazeleri geliyor, satılmış yandaş medya da ise hiçbirşey olmuyormuş gibi davranıp sürdürülen savaş görmezlikten geliniyor ve gerçekl

Savaş kararları alanların çocukları kenarda bekler!
Paylaş
Nermin Kılıç

Peki bu ülke de barış içinde yaşamak çok mu zor? Tabiki hayır . Ama sürekli savaş politikası izleniyor çünkü bu sömürü düzeni kaostan, savaştan, kandan, çatışmadan besleniyor. Patronlar  kazançlarını bu şekilde arttırıyor, silah tekelleri savaştan para kazanıyor, Vatan-Millet-Sakarya edebiyatı yapan milletvekillerinin, başbakanın, rütbeli askerlerin,patronların, zenginlerin çocukları nedense hiç ölmüyor savaşta! Çünkü onların çocukları paralı askerlik yapar, ya Amerika’da yapar, ya da hiç gitmez askere! Nasıl olsa yoksul emekçi çocukları hazırdır ölmeye! Onların hiçbir değeri yoktur. Şoven, milliyetçi partiler, MHP-AKP gibi partiler ölen yoksul emekçilerin çocukları (asker cenazeleri) üzerinden şehitlik edebiyatı yaparak halkı karşı karşıya getirerek taraftarını ve seçimlerdeki oyunu arttırıyor! Milliyetçiliği kışkırtıyor ve bu kışkırtıcı politikalar sonucunda fabrikada, Kürt-Türk yanyana çalışan işçiler karşı karşıya gelmeye başlıyor, aynı mahallede oturan yoksul emekçiler karşı karşıya gelmeye başlıyor ve Kürtleri düşman ve bölücü görmeye başlıyorlar. Halbuki asıl bölücü ve ayrılıkçı dil kullanan başbakanın kendisidir! Hükümetin kendisidir. Alevilerin Cemevine "ucube" diyen bir başbakan bölücü değil de nedir? Ülke topraklarını yabancılara satan, Devlete ait fabrikaları, stratejik kurumları İsrail'e, ABD'ye ve Emperyalistlere satan bir başbakan ve hükümet vatan haini değil de nedir?
Peki hükümet bu savaş politikasını neden sürdürüyor, nelerin üzerini kapatmaya çalışıyor biraz bunu anlamaya çalışalım.
Tersanelerde, inşaatlarda, fabrikalarda yüzlerce işçi iş cinayetlerine kurban gidiyor, ölüyor. Açlık sınırının da altında düşük ücretlerle çalıştırılıyor, sigortaları yapılmıyor, sendikalı olmaya çalıştığı zaman anında sokağa atılıyor. Yövmiyeli, gündelikçi işçilik yaygınlaştı, taşeronlaştırma yaygınlaştı, hafta sonu tatilimiz elimizden alınmaya çalışılıyor. Kıdem tazminatımız hükümet tarafından kaldırılmaya çalışılıyor. Bütün bu hak gaspları patronların karını daha da büyütmek için yapılıyor! Ayrıca sağlık hakkımız elimizden alındı paralı hale getirildi resmen emekçilere ölüm yolu gösteriliyor. Artık bundan sonra yeşil kartlı olanlar üniversite hastanelerin gidemeyecek. Eğitim paralı hale getirildi ve eğitimde fırsat eşitsizliğinden kaynaklı emekçi çocuklarının eğitim hakkı elinden alınarak fabrika köşelerinde patronların karını büyütmek için işçi olarak yetiştirilecek! Üniversite öğrencileri parasız-eşit-bilimsel-anadilde eğitim istediği için cezaevine konuluyorlar, sınavlarda sürekli cematler tarafından kopyalar veriliyor, eğitimin içi boşaltılarak bilimsellikten uzak gerici bir hale getiriliyor. Ayrıca elektrik, su, telefon faturaları 6-7 kalemde alınan fazla ve haksız vergilerle kabarık bir hale geldi. Tükettiğimiz miktarın 2-3 katı fazla fatura bedelleri ödüyoruz. Hergün herşeye zam geliyor ama maaşlarımıza zam gelmiyor, fabrikalarda hakkımızı aradığımız zaman dışarıdaki milyonlarca işsiz ordusuyla tehdit ediliyoruz ve bize kapıyı gösteriyorlar.
O halde biz fabrikalarda ve hayatın her alanında hayatı yaratan , üreten her milliyetten ve inançtan Alevi-Sünni, Kürt-Türk, Sağcı-Solcu-Süryani-Çerkez işçiler, emekçiler olarak bu sömürü düzeninin kirli oyunlarına gelmeyelim. Onurumuz, geleceğimiz, haklarımız ve çocuklarımızın geleceği için gücümüzü ve ellerimizi birleştirelim, birbirimize sahip çıkalım, birbirimizi anlamaya çalışalım kendimizi karşımızdakinin yerine koyalım, bizden olmayanı kendimize benzetmeye çalışmayalım. Farklılıklarımız bizim zenginliğimizdir, birbirimize saygı gösterelim. Eğer saygı göstermeyi başarabilirsek bu ülkede barışı ve kardeşliği sağlamış oluruz. Şunu hepimiz iyi bilmeliyiz ki Kürt sorununun çözülmemesi demek savaşın sürmesi demektir, savaşın sürmesi demek biz emekçiler için daha fazla yoksulluk, daha fazla sağlıksızlık, daha fazla hak gaspı demek. Daha fazla soframızdan ekmeğimizin küçülmesi demek, daha fazla silaha, bombaya, uçağa para yatırmak demek ve daha fazla çok sevdiğimiz abilerimizin, kardeşlerimizin, amcalarımızın ölmesi demek! Ben inanıyorum ki bu ülkenin her milliyetten ve inançtan işçileri, emekçileri bu ülkede barışı ve kardeşliği sağlayacak! Kürtlere de Alevilere de sahip çıkacaktır! Nasıl ki bir asker öldüğü zaman üzülüyorsak dağda ölen bir kürt genci için de üzülebilmeliyiz. Çünkü oda bir insan ve onun da bir anası var ve o ananında yüreği yanıyor. Analar farklıdır ama acıları ve gözyaşları aynıdır!
Biz işçiler, emekçiler kürt sorununa sahip çıktığımız zaman bu sorun demokratik, barışçıl temelde çözülebilecektir. Bu anlamda sorumluluğumuz büyüktür. Yoksa bu sorunu asla ve asla savaştan, kandan beslenen partiler ve kurumlar çözemez!
Yaşasın Halkların Kardeşliği!

*Sunny işçisi, Esenyurt-İstanbul

ÖNCEKİ HABER

Köşklerden meyhanelere edebiyat

SONRAKİ HABER

Çin’de korkunç kaza: 36 ölü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...