15 Nisan 2018 22:55

‘İki yıl ödemesiz’ modası ve Recep’in tohumu!

‘Senin kira işine çözüm buldum. ‘Yapılandırmaya gidelim’ dedim ‘2 yıl ödemesiz 8 yılda ödeyeyim sana olan tüm kira borçlarımı’.

Paylaş

Semih HİÇYILMAZ

Akşam yorgun argın ayaklarımı uzatmış televizyondaki haberlere göz atarken kapının zili uzun uzun çaldı. Hayırdır, bu saatte gelen kim ola diye söylenerek kapıya doğru yöneldim. Delikten baktığımda ev sahibini gördüm, suratı asık bir şekilde kapının önünde. Elini de zilden çekmemişti. Açmayı geciktirsem zili çalmaya devam edeceği kesindi. Ne diyecektim şimdi adama. Üç ayı devirmiş dördüncü ayı da ortalamıştık kira veremeden. Tüm cesaretimi toparlayıp kapıyı açarken kafamın içinde tam bir kaos hüküm sürmekteydi. Bu kez ne diyeceğim diye düşünürken her akşam seyrettiğim haberlerden duyduklarım aklıma geliverdi.

Omuzlarım dikeldi, kendime güvenim yerime geldi ve seri bir hareketle kapıyı açtım. Oldukça gergin kapıya dayanan ev sahibi benim gülümseyen halime bir anlam verememişti belli ki. Onun bu ilk şaşkınlığını atlatmasına fırsat vermeden devam etmeliydim. ‘Senin kira işine çözüm buldum’ diyince onun da gözlerinde bir umut ışığı yanıp söner gibi oldu. O ağzını açamadan sürdürdüm konuşmamı. ‘Yapılandırmaya gidelim’ dedim ‘iki yıl ödemesiz sekiz yılda ödeyeyim sana olan tüm kira borçlarımı’.

LİSTE DIŞI KALANLAR NE YAPSIN?

Haberleri düzenli izlememim, memleket gündemini yakından takip etmemim faydalarını bir gün göreceğimi biliyordum. Gün o gündü işte. Türkiye’nin en zengin on kişisi içersinde yer alan Murat Ülker bankalara dememiş miydi ‘Borçlarımı ödeyemiyorum, yapılandırın, iki yıl ödemesiz sekiz yıl vade’ diye. Aradan birkaç gün geçmeden yine en zengin on kişi içersinde yer alan Doğuş Grubu ve Şahenkler de ‘yapılandırma istiyorum, iki yıl ödemesiz’ dememiş miydi? E, benim onlardan ne eksiğim vardı. Belli ki ‘iki yıl ödemesiz’ modası dalga dalga yayılacaktı. Ülkenin en zenginlerinin bir bildiği vardı elbette. En zenginler diyince aklıma geldi. Türkiye’nin En Zenginleri listesi yayınlandığı gün büyük bir hevesle bakmıştım kendi adımı görmek için, kaçıncıyım diye. İnanmayacaksın belki ama ilk elli milyonu kıl payı kaçırmıştım.

Neyse konuyu dağıtmayalım. Ev sahibi benim ‘iki yıl ödemesiz yapılandırma’ teklifime henüz bir yanıt vermemişti. Belli ki ’Yine ne saçmalıyor bu diye düşünmekteydi’. Onu bu karamsar düşüncelerden uzaklaştırıp, önerimin üzerine düşünmesini sağlamalıydım. Ama arkasını nasıl getireceğimi ben de bilmiyordum. Birden sarayın başdanışmanının televizyonda söyledikleri geldi aklıma. ‘İlk çeyrekte yüzde 7.5 büyüme bekliyoruz’ dedim. Başarmıştım. Ev sahibinin kafası hepten karışmıştı. Kamu diplomasisi dedikleri buydu işte. ‘Ne çeyreği, ne büyümesi’ dese nasıl devam ederdim bilmiyorum. Çeyrekten bizim bildiğimiz yakın birinin düğünü olduğunda geline taktığımız altındı. Büyüme de her hafta sonu torunlar geldiğinde kapının pervazına dayayıp kurşun kalemle çizdiğimiz boyunun ölçüsüydü, bir dahaki geldiğinde ne kadar boy attığını görmek için.

3 GÜNDE YÜZDE 9, CAN DAYANIR MI?

Gerçi benzine önceki gün 17 kuruş, dün 13 kuruş, bugün de 16 kuruş zam gelmişti. Yüzde 3+3+3=9. Yüzde 9 büyüme çeyreği bırak üç günde yakalanmıştı. Demek ki isteyince olabiliyordu. Söylediklerimin bir kelimesini bile anlamayan ev sahibinin kafası hepten karışmıştı. Tartışmayı başka zaman dilimine taşımayı başarmıştım. Tam geri dönüp giderken elindeki zarfı uzattı ‘Bu size gelmiş’ diyerek. Kapıyı kapatıp, sırtımı yasladım gururla. Biliyordum ekonomiyi yakından takip etmemin bana bir gün faydası olacağını. Yarın bakkala da ayni öneriyle gitmeliydim. ‘İki yıl ödemesiz yapılandırma’.

Zarfa baktım sonra. Kalınca bir zarftı, Orman ve Su İşleri bakanlığından geliyordu. İçinde iki tane renkli broşür vardı. Ama esas önemlisi üçüncü matbuat idi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsıma yazdığı mektup. Bana ‘Daha Yeşil Bir Türkiye’yi Birlikte Kuralım’ diyordu. Önce ekonomideki engin birikimimden dolayı yeşili şifreli kullanarak doları kastedip bana ortaklık mı teklif ediyor diye düşündüm. Çabuk vazgeçtim sonra bu düşüncemden. Bu işler mektupla olmazdı tabi ki. Mektup matbaada basılmıştı ama altındaki imza elle atılmış gibiydi. Islak imza gibi geldi bana. Sağolsun Recep bir de tohum göndermişti bana zarfın içinde. Recep dememi lütfen saygısızlık olarak yorumlamayın. Kendisi yakın dostum olur, mektuplaşırız pek sık da olmasa. O bana ismimle mektup gönderir ben ona Recep demişim, çok mu? Mektupta benim ’21 Mart Dünya Ormancılık, 22 Mart Dünya Su ve 23 Mart Dünya Meteroloji Günlerimi’ tebrik ediyordu. 21 Martta zarfla bu tohum gelince 22 Martta kulağım kapıda bekledim iki damacana su gönderir diye. Ama boşuna bekledim gelen giden olmadı.

‘HAYIR’CILAR DİKKAT!

Sonra gönderdiği tohuma takıldı kafam. Tohumu koydukları küçük kağıt poşetin üstünde Karaçam yazıyordu. Haber programlarında komplo teorileriyle uyuyakalmaktan bir de araştırmacı yanımın ağır basmasından bu bilgiyle yetinmedim. Tohumu bir tanıdığıma tahlile gönderdim. İki gün sonra gelen cevap beni haklı çıkardı. Tohum Karaçam değil İncir tohumuydu. Peki ne anlama geliyordu Saraydan bana İncir tohumu gönderilmesi? Türk Dil Kurumu Sözlüğüne baktım hemen. ‘Ocağına İncir Ağacı Dikmek’ birinin evini barkını dağıtmak anlamına geliyordu. Ocağını söndürmek, ailesini dağıtmak gibi genişliyordu diğer sözlüklerde. ‘Hayırcı’ olduğumu anlamıştı demek ki. Beni düşüncelerimden vazgeçiremeyeceğini bildiği için ocağıma incir ağacı dikmeye çalışıyordu. Buradan tüm ‘hayırcılara’ sesleniyorum. Evinize gelen tohumlara karşı dikkatli olun. Hepimizin ocağına incir ağacı dikmek isteyen biri var. Bana gönderdiğin mektubun altına da el yazınla ‘en kalbi selamlarımla’ yazmışsın. Ben onu ‘en harbi’ diye okumuştum. Hem şahsıma ıslak imzalı mektup yazacaksın hem de ocağıma incir ağacı dikmeye çalışacaksın.

Olacak iş mi?

ÖNCEKİ HABER

İstanbul Tabip Odası seçimlerini Demokratik Katılım Grubu kazandı

SONRAKİ HABER

‘AKP, ekonomik sıkıntıların etkisi artmadan seçimi atlatmak istiyor’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa