Aşı karşıtlığı, hacamat ve sülük uygulamaları

Ankara Tabip Odası Başkanı Vedat Bulut ile ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı, aşı karşıtlığını ve sağlıkta 'geleneksel yöntemler'e yönelimi konuştuk.

06 Nisan 2018 14:25
Paylaş

Buse VURDU
Ankara

SGK’nin ödeme kapsamına alınan Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) ve aşı karşıtlığı üzerinden yükselen “geleneksel yöntemler”e yönelim üzerine konuştuğumuz Ankara Tabip Odası Başkanı Vedat Bulut ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın içine girdiği kriz ve verdiği cari açıktan kurtulmak için halkın umut tacirlerine yönlendirildiğini söyledi.

Geleneksel tıp ve tamamlayıcı tıp olarak adlandırılan, hacamat, sülük ve kupa uygulaması gibi yöntemlerin son derece sakıncalı olduğunu belirten Bulut bu uygulamaların halk için bir umut tacirliği olduğunu dile getirdi. Bulut özellikle son dönemde yükselen aşı karşıtlığıyla ilgili ise şunları söyledi: Aşıyı engelleyerek daha fazla bir nüfusun geleneksel diye adlandırılan tıbba, ilaç sektörüne ve diğer sektöre para kaptırması isteniyor.


GETAT nedir, hangi uygulamaları içerir? Nerelerde yapılıyor?
Geleneksel tıp ve tamamlayıcı tıp olarak adlandırılan ve yönetmeliği çıkarılan, hatta Türkiye Sağlık Enstitüleri Birliği yapısında da yer alan bu uygulamalar aslında eskiden alternatif tıp olarak tanımlanmaktaydı. Tabip odaları ve meslek örgütleri, “Tıbbın alternatifi olmaz” yaklaşımını gündeme getirince bu ismin biraz daha yumuşatılmış şekliyle Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Yönetmeliği çıkarıldı. Bunun içerisinde 15 adet uygulama bulunmaktadır. Akupunktur tekniğinin kanıta dayalı kısmını çok eleştirmiyoruz. Ancak apiterapi, fitoterapi, hipnoz, sülük, homeopati, kayropraktik, kupa uygulamaları, larva, mezoterapi, proloterapi, osteopati, ozon, refleksoloji ve müzik tedavilerini bu yönetmelik içerisinde alması, Avrupa’da ve Amerika’da da benzer örnekleri olmakla birlikte Türkiye için son derece sakıncalı.

Bu uygulamaların bilimsel bir yanı var mı? Sağlığa zararları neler olabilir?
Bu uygulamalar halk için bir umut tacirliği. Çünkü bu teknikler binlerce yıl önce kullanılan, geçerlilikleri artık kalmamış ve meta analizleri yapılmamış olan tekniklerdir. Pek çok yayından ve YÖK veri tabanlarından hastalıkların tedavisi ve izlenmesiyle ilgili veriler elde edilir ve bu verilerle herhangi bir tedavi yönteminin ne kadar başarılı olduğu meta analizleri aracılığıyla belirlenir. Ayrıca klinik faz çalışmaları dediğimiz çalışmalarla da her uygulanan tekniğin verimliliği ve vatandaş üzerinde ne kadar tedaviye imkan sağladığı verilerle gösterilir. Bu tedavilerin hiçbirinde bu istatistiki çalışmalar yoktur. Sadece bunun uygulamaları bazı gruplar tarafından rant amacıyla yapılmakta ve umut tacirliği haline getirilmektedir.  Ve ilgisi olsun olmasın birçok hastalık isminden bahsederek insanların gerçek sağlık kurumlarına gerçek tedaviler için başvurmayarak bu tip uygulamalara yönelmesine neden olmaktadır.

Son yıllarda aşı karşıtlığı ve geleneksel denilen yöntemlere yönelimde artış yaşanıyor. Sizce bunun sebebi nedir? Devletin sağlık politikalarını bu kapsamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bunun perde arkasında şu var. Birincisi sağlıkta dönüşüm programıyla, sağlık bütçesi büyük bir krize girdi. Artık cari açık vermekte cari açığımızın çok önemli bir parçasını sağlamakta. Bunu atlatabilmek için öncelikle vatandaşın kendisinden para harcayabileceği bu umut tacirlerinin peşine düşerek ilaç tedavilerinden uzaklaşmaları isteniyor. İkinci neden, bu işin perde arkasında çeşitli tarikatlar ve cemaatler var ve bu işten büyük bir çıkar sağlıyorlar. Bu işin aşı karşıtlığıyla da alakası var. Tüm dünyada aşı karşıtlığı kampanyalarıyla bu geleneksel ve tamamlayıcı tıp denilen uygulamaların algı yönetimi şeklinde tüm medyada yer almasının perde arkası şudur: Normalde aşı sektörüyle ilaç sektörü ters çalışan, makas çalışan sistemlerdir. Yani siz aşıyla 1 dolarlık, 1 liralık maliyetlerle bir hastalığı çocukluk çağında önleyebiliyorsanız, ileriye yönelik sekellerini ve daha fazla parayla tedavi edilebilecek hastalıkları önlersiniz. Halbuki aşı yaptırmadığınız zaman, örneğin bir çocuk felci için kalacak sekellerin tedavisi ömür boyu çok daha yüksek olacaktır. Ya da diğer hastalıklar, difteri, boğmaca, tetanos, gibi hastalıklardan gelişebilecek hem morbidite hem mortalite oranları toplum için, halk sağlığı için çok önemli bir sorun olacaktır ve bu işten kazanacak olan sağlık sektöründe özellikle ilaç ve teçhizat üreten, cihaz üreten firmalardır. Aşıyı engelleyerek daha fazla bir nüfusun bu tür tedavilere yönelmeleri isteniyor. Bir taraftan bu alternatif tıp, bir taraftan da ilaç sektörünün ve diğer sektörün uygulamalarına para kaptırmaları isteniyor.

GETAT uygulamalarının SGK kapsamına alınması ve merkezlerinin artırılması gündeme getirildi. İlaç bağımlılığını azaltacağı ve merdiven altı işlemleri engelleyeceği söylendi. Bu mümkün mü?
Bu GETAT uygulaması ilk başta başladığında Sağlık Bakanlığı, SGK’den bunun karşılanmayacağını ancak yönetmeliğe bağlanmasının faydalı olacağını belirtmişti. Fakat biz o zaman kendilerine söylemiştik, bu ileride SGK’den karşılanabilecek hale getirilir. Çünkü Türkiye’deki hasta ve hastaneye başvuran nüfusun yüzde 95’i SGK şemsiyesi altındadır ve aslında sağlık sektörünün en önemli müşterisi, devletin kamu kuruluşlarının ta kendisidir. Bu kamu kuruluşlarına kancalarını atacaklarını, hortumlayacaklarını daha baştan seziyorduk ve nitekim SGK’nin bu tür çağ dışı alternatif uygulamalara para aktaracağı anlaşıldı. Biz bunu şiddetle reddediyoruz.

Bir diğer gerekçe ise ilaç maliyetlerinin düşürülmesiydi. Burada ne denmek isteniyor?
İlaç maliyetlerinin aşağıya düşeceğiyle ilgili bir görüş kendileri tarafından ifade edildi. Elbette cari açığı azaltmak için insanların bu alanlara yönelip ilaç maliyetlerini azaltacağı düşünülebilir ancak bir süre sonra bu işteki lobi kuvvetlendikçe bu tarafa aktarılan paranın halk sağlığına veya gerçek tedavilere aktarılandan daha fazla olduğu görülecektir. Çünkü bu milyarlarca dolarlık bir sektör, bütün dünyayı kaplıyor. Hatta homeopati ve birtakım uygulamalarda Türkiye’ye gelen, ithal edilen pek çok solüsyon yurt dışından gelmekte bu da ayrı bir cari açık oluşturacaktır. Kamu kurumlarının bütçesinin bu konuda kullanılması yanlıştır, kamu kuruluşlarında bu işlemlerin yapılması daha da yanlıştır. Gerek hastanelerde gerek enstitüler adı altında bunların kurularak kamu bütçesinden desteklenmesi bir diğer destek çeşididir. Ve Sağlık Bakanlığı ve SGK bütçesine cari açık açısından artırmak durumunda kalacaktır bu uygulamalar.  Bunların yapılmamasını biz uygun buluyoruz.

Bu uygulamalar için kamu kurumlarının ve bütçesinin kullanılmasının vatandaşa etkileri ne olacak?
Bu uygulamalar hekimlik mesleğini tehdit eden bir uygulamadır. Çünkü hekimlik mesleği uzun bir eğitim gerektiriyor. 6 yıllık eğitimin peşine 4 ile 6 yıl ayrıca uzmanlık eğitimi ve yan dal uzmanlıkları gerektiriyor. Halbuki bu uygulamayı yapacak kişiler birkaç aylık eğitimlerle sertifika alarak bu uygulamaları yapacaklar. Bu eğitim de ayrı bir rant halinde. Bu dernekler ve alternatif tıp uygulamalarını yapanlar için birkaç aylık eğitim periyotlarıyla binlerce lira katılımcılardan para alınıyor. Böylece rantı birkaç alandan sağlıyorlar. Bu uygulamalarla umut tacirliği yaparak, sertifika programları içinde eğiticilik dedikleri işlerde ve insanların gerçek tedaviye ulaşmaması durumunda daha geç dönemlerde gelip daha fazla masrafla tedavi olmaları sağlanarak rant sağlanıyor. Ki bu al sat lobisi aynı zamanda yurt dışından bu tip cihazları ve bu tip ilaçları da getiren şirketler. Bu iş muskacılığa kadar gider. Bugün 15 tekniğin içerisine koyulmamışsa da bu bilinsin ki birkaç sene sonra bunun altyapısı oluşturulduktan sonra muska tedavilerine de geçeceklerdir.

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Çocuk istismarı yasasında ‘Hadım’ var, koruyucu önlem yok 

SONRAKİ HABER

Two more Palestinians are killed by cross-border Israeli army gunfire

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa