23 Ağustos 2012 06:08

Demokratik birlik değil askıdaki demokrasi

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada talimatı verdi: “Avro Bölgesindeki siyaset belirleyiciler, bütçe konsolidasyonlarını sağlamak için hamle yapmak, yapısal reformları hayata geçirmek ve Avrupa’nın kurumsal yapılanmasını büyük bir kararlılıkla sürdü

Demokratik birlik değil askıdaki demokrasi
Paylaş
Arif Koşar

KİM BUNLAR?

Aslında bu soruların cevabı Avrupa’nın siyasal rejimindeki bazı gelişmelere de işaret ediyor. Elbette sadece Avrupa Merkez Bankası ve Başkanı Draghi değil... Özellikle Yunanistan’daki yapısal reform ve kemer sıkma programının uygulanmasında Troyka, sürecin doğrudan muhatabı. Troyka heyeti; Avrupa Birliği Komisyonu, IMF ve Avrupa Merkez Bankası temsilcilerinden oluşuyor. Peki, kim bunlar? Yetki ve güçlerini nereden alıyorlar? Meşruiyetlerinin temeli nedir? Rousseau’dan günümüze üzerinde fırtınalar kopartılan halk iradesi mi? Belli aralıklarla yapılan seçimler mi? Avrupa ‘uluslar’ının ortak iradesi falan mı? Hiçbiri değil. Hiçbiri olmadığı gibi en ufak bir alakası da yok. Bu adamların ne seçimle işleri var, ne de halkla ilgileri. Ve burada bir demokrasi sorunu olduğu açık...

TURGUT ÖZAL GİBİLER!

İşte krizden çıkış politikalarını formüle ederek krizdeki ülkelere dayatan mekanizmanın görünen yüzü bu! Normal mi? Değil. Sorgulanmaya muhtaç. Bir süredir de ciddi ciddi sorgulanıyor. ‘Göstermelik bir seçim yapalım’ bile denmiyor. Doğrudan tekelci sermayenin emrinde, rüştünü kanıtlamış, onun çıkarlarını yaşam felsefesi bellemiş gözü kara teknokratlar! Tıpkı 12 Eylül darbesinden sonra yerli ve yabancı sermayenin üzerinde anlaştığı Turgut Özal gibi tipler. İpleri tekelci sermayenin ellerinde, rotaları, imanları, beyinleri neoliberalizmle adeta yıkanmış. Zaten böyle olduğu için bugünkü koltuklarında oturmaktalar. Ve bu bürokratların iki eğiliminden bahsedilebilir. Birincisi, bunlar Avrupa Birliği’nin egemenleri durumundaki (başta Almanya olmak üzere) devletlere bağımlılar. İkincisi, genel olarak tekellerin Avrupa ve dünyadaki çıkarlarını korumakla mükellef olmakla birlikte, Avrupa içindeki güç dengelerine göre neredeyse Alman sermayesinin sözcüleri olarak konuşuyorlar.

ANTİDEMOKRATİK MEKANİZMA

Lafı fazlaca uzatmaya gerek yok. Avrupa Birliği, 1952 yılında Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu olarak kurulduğundan bu güne antidemokratik bir işleyişe sahip oldu. İnsani ideal ve amaçlar, her bildirgesinde yer almakla birlikte, emperyalist kamplaşma ve yayılmacılığın aracı oldu. Çünkü birlik, tekellerin birliğiydi ve onların çıkarlarını kurumsallaştırmak adına vardı. Bugün de böyle. Dolayısıyla AB Merkez Bankası, AB Komisyonu ve diğer sözde ‘uluslarüstü’ karar mekanizmaları; tekellerin dışında hiçbir kontrol ve seçim mekanizmasının olmadığı bu işleyişiyle halk düşmanı özünün yanında sonuna kadar antidemokratiktir. Burjuva demokrasisinin biçimsel işleyişiyle bile uyuşmamaktadır. Bu bir.

DEMOKRASİ RAFA KALDIRILIYOR

İkincisi, birincisinin varlık sebebidir. Avrupa’nın göstermelik bir demokrasiye bile tahammülü kalmıyor. Neden? Krizden çıkış denilen, tersine emekçiler için büyük bir krize giriş programı olan ve emekçilerin yaşam koşullarını daha da ağırlaştıracak neoliberal politikaların hızla dayatılması ve yaşama geçirilmesi, biçimsel demokrasinin işleyişini kaldırmayacak kadar acı ve gerçektir. Bu nedenle giderek tek tek ülkelerdeki siyasal süreçler yerine tekellere doğrudan bağlı bürokratik mekanizmalar öne çıkıyor. Son örneği; AB’nin bütçe açığını GSYH’nin yüzde 3 ile sınırlayan kararı. Ve bu oran yüzde 0.5 aşılması durumunda AB üyesi ülkelere otomatik olarak para cezası kesilecek. Üstüne üstük bu ‘mali program’ Anayasal bir ilke olacak. Anayasal İktisat okulunun 30 yıl önce önerdiği antidemokratik ‘program’, bugün Avrupa Birliğinde bizzat yaşam buluyor. Yani, ülkenin ekonomik ve sosyal politikasını o ülkenin seçilmişleri değil AB’nin merkez organlarından çıkan direktifler ve değişmez yönetmelikler belirliyor. Halkın bunları seçme, değiştirme hakkı falan da olmuyor. Çünkü artık bunlar ekonomi politikasının Anayasası oluyor. Buna ne denir? Kutlu olsun: Kapitalizm biçimsel demokrasiyle bile gırtlak gırtlağa geliyor. Krizle birlikte onu nefes alamaz hale getiriyor. Ve Avrupa’da ‘demokrasi’ sessiz sedasız rafa kaldırılıyor. Tam da bu nedenle, krize ve kemer sıkma politikalarına karşı çıkan emekçiler, alanlarda ekonomik ve sosyal taleplerle birlikte gerçek bir demokrasi istemlerini de dile getiriyorlar. (İstanbul/EVRENSEL)


KRİZ ÖNCESİ VE SONRASI

2008 yılında ABD’de patlak veren uluslararası ekonomik krizin “etkisi sona erdi, eriyor” derken tüm ağırlığıyla dünya gündemindeki yerini koruyor. Hem de kapitalizmin göbeğinde, Güney Avrupa ülkelerinin kıyı şeridinden ilerleyerek kıta Avrupasına bulaşıyor. ABD ile de tarihsel (ve finansal) ilişkisi epeyce sıkı fıkı... Merkez kapitalist ülkelerdeki kriz, giderek Çin’in büyüme oranlarını, ihracatını falan da etkiliyor. Türkiye’de de büyüme hedefleri aşağıya doğru revize edilirken, ihracat rakamları da gayet mütezavı bir seyir izliyor. Gerek Yunanistan’da gerek de İtalya, İspanya, İrlanda gibi ‘borç’ krizinin şu veya bu oranda muhatabı olan tüm ülkelerde krizden çıkış iddiasıyla uygulanan programlarla kriz öncesindeki politikalar arasında neredeyse fark yok. Bu bir çelişki gibi görülebilir ama değil. Çünkü uygulanan politikalar, yol açtığı toplumsal sonuçlardan bağımsız olarak, bir mücadelenin sonucu ve konusunu oluşturuyorlar. Neoliberal Avrupa ve bu Avrupa’da egemenliğini arttırmaya çalışan sermayenin politikaları krize yol açtı açmasına ama devasa tekellerin “Biz hata yaptık kriz oldu” demesi de mümkün değil elbette. Dolayısıyla sermayenin krizden önce olduğu gibi sonrasında da kendi kârını ve etki alanlarını arttıracak politikalar izlemesi olağan.


MARİO DRAGHİ KİMDİR?

1981-1991 yılları arası Floransa Üniversitesi’nde profesör oldu. 1984 yılından 1990 yılına kadar Dünya Bankası İcra Direktörü olarak görev yaptı. 1991 yılında İtalyan Hazinesi Genel Müdürü oldu ve 2001 yılına kadar bu görevde kaldı. Hazinede görev yaptığı süre boyunca revize edilen İtalyan şirketleri, mali mevzuat ve finansal piyasaları düzenleyen yasa tasarıları hazırladı. Ayrıca, çeşitli banka ve şirketlerin yönetim kurulu üyesi oldu. Draghi daha sonra Goldman Sachs’ın başkan yardımcısı ve müdürü oldu. Ayrıca firma genelinde bir yönetim komitesi bir üyesi oldu (2002-2005). 2006 yılında İtalya Bankası Müdürü oldu. Mario Draghi 1 Kasım 2011 tarihinde, görevi eski başkan Jean-Claude Trichet’ten devralarak Avrupa Merkez Bankası Başkanı olarak atanmıştır.

ÖNCEKİ HABER

Şemdinli'de çatışma: 4 asker yaşamını yitirdi

SONRAKİ HABER

‘Canımızı kime emanet edeceğiz?’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...