01 Nisan 2018 02:05

EMEP’ten ‘Çocuk istismarını aklatmayacağız’ kampanyası

EMEP'in ‘Çocuk istismarını aklatmayacağız’ şiarıyla ülke genelinde başlattığı kampanyayı Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan ile konuştuk.

Paylaş

Burcu YILDIRIM
Ankara

‘Çocuk istismarını aklatmayacağız’ diyerek ülke genelinde kampanya başlatan EMEP, hükümetin hadım, idam gibi sorunu çözmeyecek önerilerle kamuoyu öfkesini dindirmeye çalıştığını vurguluyor

“Çocuk İstismarını Aklatmayacağız, İdam ve Hadım değil, Etkin Koruma Politikaları Talep ediyoruz” diyerek bir kampanya başlatan Emek Partisi, pek çok yerde ev ev gezerek, halk buluşmaları, toplantılar düzenleyerek, pazarlarda, kent meydanlarında standlar kurarak imza topluyor. Asıl hedeflerinin çocuk istismarı konusunda hükümetin popülist politikaları ve yasa önerilerine karşı gerçek çözümler için halkı bilgilendirmek olduğunu söyleyen Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Şükran Doğan, “Çocuk istismarı hepimizi ilgilendiren çok önemli bir konu. Hükümetin oldubittiyle çıkaracağı yasalar değil, kadınları ve çocukları güçlendiren, eşitliği somut mekanizmalarla garanti altına alan, eşitsizlikler karşısında koruyan, suçun sonucuyla değil, kaynaklarıyla mücadele eden etkili mekanizmalar talep ediyoruz.” diyor.

Kendisi de psikolog olan ve uzun yıllar Sosyal Hizmet alanında çalışan, sendika yöneticiliği yapan Doğan, kampanyanın amacını, nasıl bir çalışma yürüttüklerini, karşılaştıkları tepkileri anlatıyor. 

Böyle bir kampanyaya neden ihtiyaç duydunuz?

Çocuk istismarının son 10 yılda yüzde 700 oranında arttığı, vakaların yalnızca yüzde 5’inin ortaya çıktığı, yüzde 95’inin gizli kaldığı bir ülke gerçeğinde yaşıyoruz. Adalet Bakanlığı verileri yılda ortalama 8 bin çocuğun istismar edildiğini ortaya koyuyor. Bu, yalnızca adalet mekanizmalarına yansıyanlar, üstelik de sağlıklı bir veri olmadığı da açık. Her gün yansıyan çocuk istismarı haberlerinde, özellikle çok küçük yaşlardaki çocuklara yönelik istismar vakalarına halkın ciddi bir tepki gösterdiğini görüyoruz. Çocukların korunması ve istismarın önlenmesi yönündeki talepler ise ne yazık ki ağır ülke gerçekleri içinde bir süre sonra sönümleniyor ve hükümetin de çeşitli hamleleriyle unutturulmaya çalışılıyor.

Daha önce de çocukların istismarcılarla evlendirilmesine yönelik yasa girişimi sürecinde mahallelerde ev ev dolaşarak yaptığımız çalışmalarda, fabrikalarda yürüttüğümüz tartışmalarda ciddi bir tepki biriktiğini gözlemlemiştik. Hükümetin bu yasadan vazgeçmesinde geniş kesimlerin karşı çıkışının etkisi büyük. 

Çocukları istismarcılarla evlendirme yasasını gündeme getiren hükümet, 3-4 yaşındaki çocukların istismar edildiği olaylarda ise “idam ve hadım” tartışmalarıyla gerçek çözümün üstünü örtmeye çalıştı. 

Ve ne yazık ki bu istismar vakaları unutturulmaya da bırakıldı. 

Hükümetin bir yasa hazırlığı içinde olduğunu biliyoruz. Sizce atılan adımlar yeterli değil mi?

Biz, daha önce meclis bünyesinde kurulan çocuk istismarını önleme komisyonunda bu alanda çalışan hak örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin, kadın ve çocuk örgütlerinin görüşlerinin dinlenmediğini, muhalefet partilerinin önerilerinin ise dikkate alınmadığını gördük.  

Toplumun çocuk istismarının önlenmesi konusunda adımlar atılmasını beklediği bu dönemde hükümet adeta bir oldubittiye getirerek yasa çıkarmaya çalışıyor. Meclisteki partilere bile şifahen bilgi veriyor, hatta HDP’yi es geçiyor. “Uzmanlara danıştık” diyor ama görüyoruz ki alanda etkili çalışmalar yapan ve sorunla meslekleri gereği her gün yüz yüze gelen uzmanlara danışılmamış. Biz bu kampanyayla, doğru düzgün bilgilendirilmeyen, popülist söylemlerle tepkisi yanlış yerlere kanalize edilmeye çalışılan kamuoyunu bilgilendirmeyi amaçlıyoruz. Yasaların hangi zemine oturması gerektiğini ortaya koymak, medya ve hükümet eliyle yürütülen idam, hadım, cezaların ağırlaştırılması vs gibi yanlış taleplerin nasıl sonuçlar vereceğini anlatmak istiyoruz. 

SADECE KADINLARIN DEĞİL TÜM TOPLUMUN 'HAYIR' DEMESİ GEREKİYOR

Kampanya kapsamında neler yapıyorsunuz? Sadece Emek Partisi olarak mı yürütüyorsunuz?

Hayır, sadece Emek Partisi olarak yürütmüyoruz, yerellerde birlikte ortak işler yaptığımız, birlikte mücadele ettiğimiz kadın örgütleri, hak örgütleri, yerel dernekler, yöre dernekleri, sendikalar, odalar ile de görüşüyoruz. Ortak taleplerle, herkesin kendi imzasıyla, ismiyle yürüttüğü bir çalışma oluyor.   

Yüz yüze geldiğimiz kesimler kendi inisiyatifleriyle kampanyanın bir parçası oluyorlar. Çoğu yerde materyallerimizi ve imza föylerimizi alıp “Ben de imza toplayacağım” diyen çok kişiyle karşılaştık. Kampanyayı sadece kadınlar olarak değil, kadın erkek hep birlikte yürütüyoruz, hem kadınların hem erkeklerin katılımına açık. Çünkü, çocuk istismarı öncelikle kadınların duyarlı olduğu ve tepki gösterdiği bir sorun olsa da, aslında çocuklardan sadece kadınların sorumlu tutulduğu toplumsal ve siyasal algının da değişmesi gerekiyor. Üstelik istismar vakalarında kadınların annelik rolleri dolayısıyla sorumlu görüldüğü, kadınlar “çocuklarına sahip çıkmadıkları için” çocukların istismara uğradığı gibi genel kanının da değişmesi gerekiyor. Sorun, tüm toplumun sorunu. 

Kampanyanın sadece mahallelerde değil, işyerlerinde, fabrikalarda da gündem edilmesine uğraşıyoruz. Çocuk istismarını evlilikle aklama yasa tasarısı gündeme geldiğinde pek çok fabrikada işçilerin bu konuyu tartıştığını, karşı çıktıklarını biliyoruz. Hükümetin popülist söylemlerle, idam, hadım gibi kabul edilemeyecek cezalandırma yöntemleriyle bu tepkiyi azaltmasına, halkın yanlış yönlendirilmesine izin vermeyeceğiz. 

Topladığınız imzalarla ne hedefliyorsunuz?

İmzaları meclise göndereceğiz. Özellikle önümüzdeki günlerde çocuk istismarı yasası tartışılırken daha çok gündem olacağını düşünüyoruz bu taleplerin. Ancak bizim için mesele ne kadar çok imza toplayacağımız değil. Asıl amacımız, çocuk istismarının gerçek çözümleri konusunda geniş kesimlerle bir tartışma yürütmüş olmak. Bir vakayla karşılaştığımız zamanki üzüntümüz ve tepkilerimizle sınırlı olmayan, sorunun kaynaklarını ve gerçek çözümlerini de tartışmayı içeren geniş bir çalışma yürütmeyi hedefliyoruz.

Bir yandan el ilanları, broşürler, görsel materyallerle bilgilendirme çalışmaları yapıyoruz, bir yandan uzmanlarla halkı buluşturduğumuz toplantılar yapıyoruz. İktidarın bu konudaki sorumluluklarını tartışıyor ve hükümet eliyle yaygınlaştırılan idam ve hadımın arka planını konuşuyor, bu taleplerin neden çözüm olamayacağını tartışıyoruz. 

İDAM VE HADIM ÇÖZÜM DEĞİL

Çocuk istismarı konusunda ilk akla gelen talep cezaların arttırılması oluyor. İdam ve hadım da özellikle son dönemde daha çok gündeme getirilen cezalandırma yöntemleri. Siz ne düşünüyorsunuz bu yöntemler konusunda?

İdam ve hadım gibi uygulamalarla çocuk istismarının önlenemeyeceği hem hukukçular, hem hekimler, hem sosyal çalışmacılar tarafından defaatle dile getirildi. Konunun uzmanları verilerle, bilgileri ve deneyimleriyle bu uygulamaların sorunu derinleştirdiğini açık açık ortaya koyuyorlar. Uzmanların verdiği nesnel, bilimsel bilgilerin yanında bir de politik gerçekler var. 

İdam ve hadım, şer’i hükümlerden kaynak bulan “kısasa kısas” mantığının ürünüdür. Bu, çağdışılıktır. Üstelik idam ve hadım, suçu tamamen suçlunun içgüdüleriyle sınırlayan, suçu bireyselleştiren bir mesele olarak ele almaktır. Biz kadınlara ve çocuklara karşı işlenen suçların kaynağının esas olarak erkeklik algısı, cinsiyet eşitsizliği olduğunu biliyoruz. Kadınları ve çocukları suçun nesnesi haline getiren toplumsal eşitsizlikler son bulmadıkça devam edeceğini biliyoruz. Tam da bu nedenle kadınları ve çocukları güçlendiren, eşitliği somut mekanizmalarla garanti altına alan, eşitsizlikler karşısında koruyan, suçun sonucuyla değil, kaynaklarıyla mücadele eden etkili mekanizmalar talep ediyoruz. Çocukların istismara maruz kalmayacağı toplumsal, kültürel, siyasal ortamın nasıl yaratılacağına ilişkin tartışmanın yaygınlaştırılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü medyanın tek ses olduğu, sosyal hizmetlerin, eğitimin, sağlığın ihtiyaçları karşılamaktan bu denli uzak olduğu, yoksulluğun arttığı, muhafazakarlığın derinleştirildiği, kadın düşmanı politikaların yaygınlaştığı yerde halk, gerçeği konuşmaktan da uzaklaştırılıyor. Bu kıskacı yüz yüze gelerek, tartışarak, konuşarak kırmak istiyoruz. 

KAMPANYADAN NOTLAR

“Ne yapayım, 24 saat çocuğu yanımda mı gezdireyim?​”

* Pazaryerinde standın yanından geçen bir erkek “Çocuklarınıza sahip çıksaydınız başınıza bunlar gelmezdi” diyor. Bunu duyan bir kadın “Ne yapayım, 24 saat çocuğu yanımda mı gezdireyim? Ben çalışmak zorundayım. Neden çocuğu bırakacağım güvenli bir yer yok? Niye ben suçlu oluyorum?​” diye tepki gösteriyor. 

* Pek çok işyerinde kampanyaya ilişkin talepler “ücretsiz, kamu denetiminde, nitelikli kreş” talebiyle birleşiyor. İşçi kadınlar çocuklarını bırakacak bir kreş, bakımevi olmamasının, kreşlerin çok pahalı olmasının istismarla ilgili kaygılarını arttırdığını anlatıyor. “Ben çocuğumu sıbyan okuluna göndermek istemiyorum, her gün çocuğumun başına orada bir şey mi geldi diye düşünmekten yoruldum. Ama başka şansım da yok. İstismarı önlemek isteyenler denetimlerin iyi yapıldığı kreşler açsın.” diyor bir işçi kadın. 

* Özellikle sıbyan okullarının bilinçli bir biçimde yaygınlaştırıldığı işçi bölgelerinde ve yoksul mahallelerde gözlemimiz, ailelerin çocuklarını buralara ‘inanç’ nedeniyle göndermedikleri. ‘Mecburiyet’, yanında ciddi bir ‘kaygı ve korku’ da getiriyor. Aileler bir çıkış arıyor. 

* Akrabalara, bakıcılara, kreşlere güvenemedikleri için işlerinden ayrılan çok sayıda kadınla karşılaştık. Kadınlar bu korku ikliminden çıkışı çalışma hayatından vazgeçerek aramaktan muzdaripler.  

* Kadınlar çocuklarını teyzeye, halaya, neneye bırakırken “Ama o evde bir erkek var” kaygısı ile hareket ettiklerini çok açık ifade ediyorlar. Toplumu bu hale getiren bir duygu hali var. Önemli olan bütün bu kaygıları ortadan kaldıracak sağlıklı bir toplum inşa etmek. 

* Pek çok yerde erkekler de imza atarken “Öyle bir toplum olduk ki insan erkek olmaktan utanıyor. Böyle yaftalanmaktan sıkıntı duyuyoruz. Otobüste, dolmuşta, sokakta korku duyulan insanlar olmak istemiyoruz” diyorlar. 

* Özellikle kadınlar sosyal hizmet kurumları, danışma merkezleri, sağlık ve eğitim kuruluşları aracılığıyla alamadıkları bilgilere erişmeye çok ihtiyaç duyuyor. Bir vakayla karşılaştığında nasıl yaklaşacağını ve nereye başvuracağını bilme ihtiyacında kadınlar. Bu yönlü talepleri de çok. Biz de yerellerde avukatlar, psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, eğitimcilerle kadınları buluşturup bilgi paylaşımı sağlamaya çalışıyoruz. 

* OHAL, baskılar, korkutma ve sindirme politikaları kampanyanın talepleriyle buluşsa da imza atmamaya neden olabiliyor. Örneğin barış akademisyenlerinin imza nedeniyle ihraç edilmesi ve baskı görmesi kimi insanların imza vermekten çekinmelerine yol açıyor. Ama bir yandan da örneğin kurduğumuz bir standda 1 saat içinde 500- 600 imza topladığımız da oluyor. 

* İnsanlar özellikle kadınlara ve çocuklara dönük suçlarda ciddi bir adaletsizlik duygusu taşıyorlar. Doğru bilgilendirme yapılmadığı takdirde popülerleştirilen idam ve hadım gibi uygulamalar hızla ‘adalet’ olarak gündeme geliyor. Bu yönlü talepleri dile getirenlerle tek tek tartışıyoruz. Tartışmaların ardından “Ben ikna olmadım” diyen kişi az. Çoğu kişi idam ve hadımın böyle sonuçlara yol açacağını düşünmediğini, bilmediğini söylüyor. Yine de tüm tartışmalarımıza rağmen bu taleplerde ısrar edenler de yok değil. Ancak bir soru işareti bıraktığımız açık. (EKMEK VE GÜL)

ÖNCEKİ HABER

Tarihteki en iyi 1 Nisan şakaları

SONRAKİ HABER

Yaz geldi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa