18 Mart 2018 23:06

'Kadını değersizleştiren diskur hayat karşısında çözülecek'

Serpil İlgün'ün pazartesi röportajı konuğu Siyaset Bilimci Fatma Bostan Ünsal: Kadını değersizleştiren bu diskur hayat karşısında çözülecek.

Paylaş

Serpil İLGÜN

Kadınları esas olarak annelik vasfı üzerinden değerlendiren, kadın ve erkeği eşit görmeyen, kadınlara en az üç çocuk doğurmalarını telkin eden Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın “İslam güncellenmeli” çıkışı tartışılmaya devam ediliyor.

Kadına yönelik şiddeti, çocuk yaşta evlilikleri meşru gören, kahkaha atmasını, çalışmasını, hak aramasını yasaklayan, kadını “şeytan kadar tehlikeli” sayan dini söylemler, uzunca süredir tepki konusu olmasına karşın Erdoğan ve partisi, bundan rahatsızlık duymamış, tersine bu ifadeleri dillendiren cemaat ve tarikat liderleri ile ilahiyatçılar taltif edilmişti.

Güncelleme çıkışı neden bugün yapıldı? Toplumsal yaşamı kadın bedeni ve cinselliği üzerinden düzenleyen dini söylemlerin bu kadar yaygınlık kazanmasının nedeni ne? Dindar, muhafazakar kadınlar bu söylemleri nasıl değerlendiriyor? Cumhurbaşkanının ve Diyanetin dine müdahalesi laik bir devlet sistemi içinde nasıl mümkün oluyor? Yayınladığı fetvalarla güncellenmesi istenen görüşlerin üretildiği resmi bir kurum olan Diyanet, verilen görevi nasıl yerine getirecek?

Muş Alparslan Üniversitesi’nden KHK ile ihraç edilen, Siyaset Bilimci, Hak ve Adalet Platformu Üyesi Fatma Bostan Ünsal’la konuştuk.


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tam da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle yapılan toplantıda dile getirdiği “dinde güncelleme şart” çıkışındaki siyaset etkisiyle başlayalım. “Bu çıkış, 2019’u garantilemek için Erdoğan’ın kendisini eleştiren, çeşitli nedenlerle AKP’den uzaklaşan kesimlerin gönlünü kazanma hamlesidir” görüşüne katılır mısınız?
Öncelikle, “kadın dövülür”, “şöyle dövülür”, yok çocuk yaşta evliliği uygun gören ifadelerin hiçbir şekilde tasvip edilemeyeceğini söylemek istiyorum. Bu tür söylemlere uzun süre sessiz kalındı, üstelik TRT gibi bir kurumda program yapanlar, yok hamilelik estetik değildir, yok hamilelerin dışarı çıkması uygun değildir, eşi gezdirebilir veya “Ekonomik özgürlük kadın için iyi değildir, ekonomik özgürlüğü olan kadınlar boşanıyor” gibi ifadeler kullandılar ve bunlar insanlığa da İslam’a da ters ifadeler. Ne demek ekonomik özgürlüğü olan kadın boşanıyor! Bu görüş evli kadını esir gibi gören bir evlilik anlayışını da ortaya koyuyor ki asla kabul edilemez. Fakat uzun süre sessiz kalındı bunlara. Bu kanallar, bu görüşlerin yanlışlığını, İslam adına yapıldığı için ona da bühtan olduğunu düşünen ve eleştiren herkese açılmış olsa, serbest tartışma ortamı oluşturulsa toplum üzerindeki etkisi belki bu kadar güçlü olmayabilirdi. Böyle olunca ancak bir kişi müdahale ediyor. Fakat her konuda Cumhurbaşkanının doğruyu bilebilmesi ve müdahale etmesi hayatın hızlı aktığı modern dönemlerde üstesinden gelinecek bir şey değil. Fakat artık öyle bir duruma gelindi ki, Cumhurbaşkanı herhangi bir konuda görüşünü bildirmediği zaman herkes çok sessiz kalıyor. Esas problem de bu.

Nitekim, kadınlar başta olmak üzere muhalefetin, kitle örgütlerinin gösterdikleri tepkiler, suç duyuruları dikkate alınmazken, Cumhurbaşkanının çıkışından hemen sonra savcılık, Nurettin Yıldız hakkında soruşturma başlattı...
İşte bu çok sorunlu. Ayrıca bu meseleler, doğrudan Cumhurbaşkanının yetki alanındaki bir husus değil. Bir kişinin milyonlarca meseleye yetişebilmesi, bu kadar meseleyle ilgili doğruyu bilmesi mümkün de değil, uygun da değil zaten.

Erdoğan’ın sıklıkla din ve ahlak konularında kadınlar üzerinden görüş bildirmesinin, kendisine din alimi diyen, hatta akademide görev yapan ilahiyatçıların tepki çeken açıklamalarının önünü açtığı, cesaretlendirdiği konusunda gözleminiz ne?
Bir kişinin her konuda görüş bildirmesi insanları tepkisizliğe, bürokraside iş yapmamaya yöneltiyor. Çünkü insanlar kendilerinde ne yetki görebiliyor ne sorumluluk. 15 Temmuz’dan sonra bu daha da arttı. Artık yetkisizlik, sorumsuzluk ve cezasızlık söz konusu. Cumhurbaşkanının kadınlarla ilgili meseleden yola çıkarak “güncelleme gerekir” çıkışını ne için yaptığını bilmiyorum ama bu şekilde olmamalıydı. Evvel emirde kadınlar bu konularda karşı argümanlarını ifade edebilmeliydi. Sadece kadınlar değil, kadınlara şiddeti meşrulaştıran görüşlerin yanlışlığını savunan pek çok kesim var. Bu tür ifadelerin kabul edilemezliği çok rahat kabul görebilirdi. Buraya gelmemeliydi. Mesela Diyanet Başkanlığı ortaya çıkıp “Bunlar kabul edilemez” demeliydi. Ancak görev tevdi edilince o konuyla ilgili harekete geçmeleri burada da yine görülmüş oldu. Buradan çıkması lazım Türkiye’nin. Herkesin kendi kurumunun yetkisi çerçevesinde müdahale hakkını kullanması ve bunu titizlikle koruması gerekiyor. Aynı zamanda sorumluluk sahibi de olması gerekiyor ama, dediğim gibi, Türkiye’de her kuruma, AYM’nin bile pek çok konuda yetkisine müdahale ediliyor, görüyoruz.

Diyanete geçmeden, güncelleme çıkışı sosyolojik açıdan da değerlendiriliyor. Malum, muhafazakar dindar kadınlar da ekonomik şartların zorlaması ve eğitimin de gereği olarak sokakta ve kamusal alanın içinde. Durum böyleyken ‘Bir kadınla bir erkek asansöre binerse halvet’ olur gibi söylemlerin dindar muhafazakar kadınlar üzerinde de bir gerilim yarattığı söyleniyor. Güncelleme çıkışı bu gerilimi boşaltmak için de yapılmış olabilir mi?
Sosyolojik bir değerlendirme yapma yetkinliğinde değilim ancak bu söylem esas olarak dindar muhafazakar kadınları hedefliyor. Şiddetin ve çok eşliliğin meşrulaştırılması gibi kadına yönelik ifadelerin bugün daha yaygın ve aşırı vurgulanmasının tepkiye yol açmış olması son derece doğal. Bizler yıllardır bu görüşlere karşı çok çeşitli cevaplar geliştirmiştik. Ama İslam denince kadınla ilgili hususların evvel emirde anlaşılması dini konularda daha serbest ifadelerin kullanıldığı bu dönemde kadına yönelik binlerce yıl önceki yorumların çok geniş kesimlere aşırı vurgulanması ile karşı karşıya kalınmış oluyor; bu görüşlere karşı üretilen yanıtlar aynı yaygınlıkta olmuyor, sınırlı bir çevrede tartışması yapılıyor.

Duyulan tepki ve üretilen yanıtlar sınırlı bir çevreyi neden aşamıyor?
Çünkü bu söylemi yeniden kuracak insanlar yeni yeni çıkıyor ve söylemi değiştirecek derecede güçlü değil ve desteklenmiyorlar.

Desteklenmemesi, kadınları değersizleştiren söylemi kuranların hakimiyetiyle ilişkilendiriliyor. Ek olarak, Erdoğan’ın bu söylemlerden çok da rahatsız olmadığı, bu tür söylemlerde bulunanlara gösterdiği alakanın da bunu kanıtladığı söyleniyor...
Cumhurbaşkanı şimdi niye rahatsız olmaya başladı? Şöyle, statüko oluşmuş durumda. Her alanda olduğu gibi statüko çeşitli şekillerde meşrulaştırılıyor, hakim söylem ortaya çıkıyor; bu söylemden en çok etkilenenler söylediğim gibi dindar, muhafazakar kadınlar. Kendisine laik yaşam tarzını sürdüren kadınlar için bu söylemler çok fazla tehdit değildi. Muhafazakar kadınlar meseleyi tartışıyorlar ama zaten muhafazakar kadınların alana girmesi de çok yeni. Dolayısıyla bu diskurla hesaplaşması ya da söylemi yeniden üretmesi yeni bir şey.

Cumhurbaşkanının “Beni tefe koyacaklar” demesi de bu diskurun ne kadar kemikleşmiş olduğunu göstermiş oluyor. Uygulama diskuru belirliyor ve diskur da durumu pekiştiriyor. Ama bu çatlayacak ve hayat karşısında çözülecektir; yaşanan da budur.

‘Bu söylem daha çok dindar muhafazakar kadınları hedefliyor’ dediniz ama seküler hayat tarzını benimseyen kadınlar üzerinde de bir tehdit söz konusu değil mi? Başı açık olanlar, kısa etek giyenler hedef haline getiriliyor. Nitekim saldırı vakaları da yaşandı...
Bugün dini söylemlerin daha yaygın ve daha kontrolsüz ifade ediliyor olması bu söyleme kamusallık kazandırdığı için artık bütün kadınları etkiliyor tabii.

Fatma Bostan Ünsal

'GÜCÜNÜ TEKRARDAN ALAN YANLIŞ GÖRÜŞ KUVVETLENİYOR'

Kadın bedeni, cinsellik neden bu kadar çok konu oluyor? Din adamları, neden kadının toplumsal hayatta görünür hale gelmesinden korkmakta?
Bu da bizim hep şikayet ettiğimiz bir konuydu. Kadın konusundaki söylemin bu kadar öne çıkması ve yaygınlık kazanması İslam’a da, kadına da büyük haksızlık. Her şey geliyor kadına dayandırılıyor. Oysa örneğin bir işçinin durumu daha az önemli değil. “İşçiye alnının teri kurumadan ücretini vereceksin!” İslam’da bu kadar kuvvetli bir cümle var, ama Müslüman için önemli değil, işçisine üç ay ücret vermese problem olmuyor.

Kadın söz konusu olduğunda ‘güncelleme nereden çıktı’ deniyor ama İslam’ın ekonomik ve ticari düzenlemelerin, kapitalist sistemin ihtiyaçlarına göre ha bire güncellenmesi sorun olmuyor...
Evet bu bizim gündemimize girmiyor. Duyuyor, okuyoruz, “İşçiler üç aydır ücretini alamıyor!” En son üç aydır maaşını alamamış bir güvenlik elemanının intihar haberini aldık. Bu, tüm Müslümanları şoke etmeli, isyan ettirmeli. Siyasi sistemin bu konulara müdahale etmesi gerekir. İşte bir Çiftlik Bank kuruluyor, 70 bin kişiyi dolandırıyor. Devletin esas denetimi bunlar için olmalı, toplumu koruyabilmek için asıl buralarda etkin olması gerekiyor. İslami referans kadın üzerinde etkili olurken, işçisine maaşını ödemeyen, işyerinde güvenlik tedbirlerine önem vermediği için artık “iş kazaları” yerine “iş cinayetleri”nin artması üzerinde aynı şekilde etkili olmuyor ne yazık ki.

Ama artık buradan çıkılacak. Kadın çalışma hayatında da, siyasette de, sokakta da her yerde var. Bu artık hayatın bizi getirdiği bir nokta. O yüzden bu aşılacaktır. Ama diskur devam edebilir. Özellikle orta yaş ve üstü insanlar için. İçinde rahat ettikleri bu diskuru kırmak kolay olmayacak, ancak hayat karşısında etkisizleşecektir. Güncelleme ifadesi, biraz da bunun ifadesi olarak görülebilir.

Bu kadar güç kazanmış bir diskurun rahat tartışılabilmesi için temel iki koşula ihtiyaç var: İfade özgürlüğü ve laiklik. Oysa ‘güncelleme şart’ sözünün ardından konuyu tartışmaya açma ihtiyacı duyulmadı ve Diyanet güncelleme için yetkilendirildi. Pratik böyle olunca ‘samimiyet’ sorgulaması da yapıldı. Uygulamaya bakınca ‘diskurun etkisizleşmesi’ konusuna iyimser bakılamıyor, ne dersiniz?
Tabii ki ifade özgürlüğü içinde tartışılması en sağlıklı olandır. İstenen de budur. Söylemek istediğim, güncelleme sözü söylenmemiş olsa da hayat karşısında kaçınılmaz olarak zayıflayacak bu diskur. Bunun için her zaman adaletin gözetilmesini, karşı görüşlerin ifade edileceği ortamlara alan açılmasını değerli buluyorum. En azından alternatif görüşler de duyulabilsin. Bir tek görüş hakim olduğu ve sürekli tekrar edildiği için, gücünü tekrardan alan yanlış görüş kuvvetleniyor. Ayırımcılık ifade eden görüşlerin toplumda daha çabuk yayıldığını gösteriyor bazı çalışmalar. Bu yüzden olumlu değerlerin daha çok vurgulanması gerekiyor.

Fatma Bostan Ünsal

'DİYANET TOPLUM YARARINA NET BİR TUTUM ALAMADI'

Dini güncelleme görevinin, kadın ve çocuklar için tepki çeken onlarca fetva, görüş açıklayan Diyanete verilmesine yorumunuz ne? Çeşitli cemaat ve tarikatların etkisinin çok güçlü olduğu, Diyanetin bu nedenle etkisiz kalacağı, zaten bu görevden hoşnut olmadığı bizzat dindar muhafazakar kalemlerce dile getiriliyor...
Aslında her şeye rağmen Diyanetin daha ortada durduğunu söyleyebiliriz. Ama tabii ki o statükonun ağırlığını Diyanette de hissedebiliyoruz. Niye Diyanetin başkanı bir kadın değil örneğin? Olsa ne olacak? Veya bir tane bile bir kadın müftümüz neden yok?

Bu konuda da Erdoğan’ın talimatı bekleniyor olmalıydı ki, başkan yardımcılığına hızlıca bir kadın atandı. Ek olarak tüm il müftülerinin yardımcısının kadın olacağı açıklandı...
Gayretleri artıracak mı bu tür müdahaleler bilemiyorum, nihayetinde bürokratik bir kurum. Bürokrasinin sınırlılıkları içinde hareket ediyor, bu anlamda hayatın biraz gerisinde de kalabiliyor, ama kadına yönelik ayırımcı diskur konusunda ortada diyebiliriz Diyanet için. Diyanetin bürokrasinin kısıtlılığı dışına çıkamaması normal; pek çok hususta, örneğin çok eşlilik ile ilgili net bir ifade kurulamadı. Oysa yürürlükteki kanunlarca yasaklanmış olması dikkate alınarak konunun tartışılması gerekiyordu. Veya çocuk yaşta evliliğin o toplumlara nasıl zarar verdiği çok açık iken hem çocuğun, hem toplumun üstün yararı düşünülerek net tutum alınamadı maalesef. Elbette Kur’an ve Peygamber’in sözleri ve davranışları önemlidir fakat insanın üstün yararı, toplumun faydası da dini hüküm için çok önemlidir. Kendimiz için, toplum için, evren için, bir şey söylüyor bu din. Diyanetin buraya dikkat çekmesi lazım. Bunu yapsa, belki insanlar biraz düşünecek ama Diyanet de bürokratik kurum olarak bir kısır döngü içine giriyor. Bunlar yerine “Kadınlar dövülür mü?”, “Evlilik yaşı kaçtır?”... bunlar tartışılmış oluyor, bunlar soruluyor. Yine söylem ve görüşleri özgürce tartışmanın zeminleri yok maalesef, ama belirttiğim gibi başta muhafazakar, dindar, seküler kadınlar olmak üzere, toplum bir yolunu bulacak!

Kadın denildiğinde anneliğin akla gelmesi, kadının ancak annelik vasfı taşıdığında saygı ve değer görmesi, güncelleme çıkışının yapıldığı 8 Mart toplantısında da tekrarlandı. Anneliğin bu kadar kutsandığı, cennetin annelerin ayaklarının altında olduğu söyleminin sabah akşam vurgulandığı bir ülkede en son bir annenin Ankara’da toprağa verilmesine izin verilmedi ve gömülen cenaze geri çıkarılmak zorunda kalındı. Diyanet buna da ‘Kabul edilemez’ demedi mesela?
Doğru. Bu çok üzücü olayı herkes eleştirdi, ama asıl önemli olan bu tür olayları olduktan sonra kınamak değil, yaşanmaması, ancak teşebbüs halinde kalabileceği bir toplumsal iklim yaratılmasıdır. Biraz da ihmal ettiğimiz bir konu var İslam çalışmalarında. Dinin maksadı nedir? Adaleti sağlamak. Adaleti sağlamaya yönelik zihni bir çaba göstermemiz gerekiyor. Özellikle de kendi çıkarına olmadığında hak ve adaleti üstün tutmak ve adil olmaya çalışmak. Kur’an insanın kendisinin ve yakınlarının zararına bile olsa adaleti sağlamaya çalışması gerektiğini söylüyor, ama bu çok değerli ve gayret edilmesi gereken çok zor bir iştir.

ÖNCEKİ HABER

'Hasan İşler, Metin gibi gerçeğin peşinde koşan bir gazeteciydi'

SONRAKİ HABER

Adile Naşit-Münir Özkul filmlerinin matematiği

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...