16 Mart 2018 01:05

Parvana: Çiçekleri büyüten yağmurdur, gök gürültüsü değil

Parvana, geçtiğimiz yılın sonunda animasyon haliyle yeniden hatırlatıldı. Peki tam 15 yıllık bir aradan sonra animasyona uyarlanan hikaye neydi?

Paylaş

Hilal TOK
İstanbul

2002 yılında Deborah Ellis tarafından kaleme alınan Parvana, geçtiğimiz yılın sonunda animasyon filme dönüştürülerek tekrar hatırlandı. Oscar 2018’e de aday olan animasyon film her ne kadar Akademi Ödülünü kazanamasa da Annie Ödülleri, Los Angeles Film Eleştirmenleri Birliği gibi başkaca ödüllerde “En İyi Animasyon Film” olarak seçildi. Peki tam 15 yıllık bir aradan sonra Parvana’yı animasyona uyarlatan canlı hikayesi neydi? Kuşkusuz kadınların hâlâ baskı altında oluşu ve o baskılara karşın bir biçimde (bireysel de olsa) bir kurtuluş yolu arıyor oluşuydu. 
Parvana, Taliban kontrolü altındaki Afganistan’da yaşayan 11 yaşında küçük bir kız. Küçük ama yaşadığı toplum tarafından burkaya bürünmesi söylenecek kadar büyük, küçük ama koca bir korkuyu karşısına alacak kadar cesaretli... Parvana’nın babası bir bacağını savaşta kaybeden pazar yerinde sahip olduğu eşyaları satarak geçimini sağlayan bir öğretmen. Öğretmen ama KHK’lerle ihraç edilecek, hapislerde çürütülesi cinsten bir öğretmen. Kız çocuklarının okumasını savunan, baskıdan yana olmayan, kaos ortasında bir düzen olmayacağını düşünen, ülkelerine dönük emperyalist müdahalelerin tarihlerini kızı Parvana’ya hikayelerle anlatarak karşı çıkan bir öğretmen ve bir baba... Nitekim Parvana’nın babası Nurullah’ın sonu da hapis oluyor.

BİR KIZ ÇOCUĞUNUN DÜNYAYLA TANIŞMASI...

Kadınların dikkat çekmemesi için sokağa erkeksiz çıkmasının, çalışmasının, okumasının yasak olduğu bir ortamda, evin tek erkeği olan babası olmadığında, kadın olduğu besbelli ablasının ve annesinin sokağa adımlarını atamadığı yerde evi kim geçindirecek? Üstelik babası hapiste ve ne şartlarda olduğu hatta yaşayıp yaşamadığı belli bile değilken... İş başa düşüyor; kısacık kestiği saçlarıyla, önceki yıllarda ölen ağabeyi Süleyman’ın kıyafetleriyle erkek oluveriyor Parvana. Öylece atıyor kendini sokaklara, kendi gibi bir çıkar yol bulmuş kız çocuklarını fark ediyor 

böylelikle, tek fark ettiği bu da değil tabii. Artık onu erkek sandıkları için alışveriş yapı yor olabilmenin tadını çıkarıyor, eve yemek götürebiliyor. Çalışıyor. Babasını bulma uğraşıyla dolanıp dururken kimse ona dönüp “Hey! Senin kadın başına sokakta ne işin var” demiyor. 

Parvana, ailesini geçindirebilmek için çalışmak zorundadır. Afganistan’da 
kadınların yanında erkek olmadan sokağa çıkması yasaktır. Parvana ise, çözüm olarak erkek kılığına 
 girecektir. 

FİL CANAVARI VE SÜLEYMAN

Maceralarla, şiddetle, baskıyla, çıkış yolu arayanlarla, umutla dolu bir animasyon Parvana. Üstelik tek bir hikaye ile de ilerlemiyor. Hikaye içinde hikayeyi izlediğimiz, animasyon içinde bambaşka bir animasyonla karşılaştığımız bir film. Çünkü tek başına Parvana’yı değil korkunç fil canavarına karşı halkını kurtarmaya çalışan küçük bir çocuğun uğraşını da taşıyor bizlere. Fil canavarı hikayesi içinde, film başından 

beri merak edilen “Parvana’nın ağabeyi Süleyman neden öldü” sorusuna da cevap alıyoruz. O kadar tanıdık, o kadar yakın bir cevap ki Süleyman’ın sonu; burnumuzun dibinde hayatını kaybeden onlarca çocuğun sonuyla bir. 

Film özünde, savaşın ve baskının çocuklara ve kadınlara neler yaşattığını bizlere yansıtan filmin ufak da olsa evlere kapanarak taleplerimizi gerçekleştiremeyeceğimiz yönünü de seriyor ortaya. 

AFGANİSTAN SOKAKLARINDA GEZMEK...

Animasyonun içinde geçen fil hikayesini oldukça soyut çizimlerle görsek de Parvana’nın yaşadığı gerçek dünya bizi adeta Afganistan sokaklarında gezdiriyor gibi. Ağır bir temposu olsa da sonunu merak ettiren bir hızla kendinizi Parvana ile birlikte usul usul geziniyormuşçasına düşünmenize de sebep olabilir. Etrafı merakla tanımaya çalışan, hayatı yavaşlatmış, mimikleri bile acele etmeden hareket ettiren bir film olarak da görebilirsiniz. Belki bu sebeple sıkılabilirsiniz de. Ancak sabrın sonu selamettir diyelim zira filmin sonu kalbinizde yer edinebilir. 

Sonunu tam bir mutluluğa bağlamasa da çiçeklerle dolan ekranın ardından Parvana’nın sözleri çok önemli bir şeyi işaret eder, kalbinizde asıl yer edineceğini düşündüğüm şey de o cümle aslında: Çiçekleri büyüten yağmurdur, gök gürültüsü değil!

 

ÖNCEKİ HABER

Sabuncu: Bizim birlikte yaşama manifestosuna ihtiyacımız var

SONRAKİ HABER

Kahraman'dan ‘İstismar komisyonu kurulmasın’ haberine sansür

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa