19 Ağustos 2012 11:26

Modern bir Deli Dumrul hikayesi

Müge İplikçi son romanı ‘Civan’la, insanın kader algısına ve ölümle olan ilişkisine değiniyor. Daha önce “Kısa Ömürlü Açelyalar”, “Cemre” gibi çok sayıda öykü ile okurlarıyla buluşan İplikçi, bu kez hikayesini epik bir dille anlatıyor. Karakterlerinin psikolojik derinliğini

Modern bir Deli Dumrul hikayesi
Paylaş
Sevda Aydın

‘Civan’ ilk sayfalarında çok sayıda karakter tanıtttığı için kafa karıştırı gibi oluyor. Ama merkezinde tek bir olayın olması bu kafa karışıklığını hemen yok ediyor.
Bir sahil kasabasında geçen romanın iki ana karakteri var. Biri Rana diğeri Dumrul. Rana, kasabanın ileri gelenlerinden, varlıklı bir işadamının iki çocuklu eşi. Kendisi gibi varlıklı ya da kasabanın önde gelen memurlarının eşleriyle vakit geçiriyor. Ev partileri, konkenler... ilk bakışta bir kasaba sakinliği ve ortalama olarak herşeyin tıkır, tıkır işleyen yaşamlar...
Kasabadaki bu sakin hava Dumrul’un gelmesiyle dağılıyor.
Dumrul yeni emniyet müdürü yardımcısı olarak tayin olmuştur. Kızının trajik ölümüyle dengesini kaybeden Dumrul’u emekliye ayrılana dek vakit geçirmesi için bu kasabaya tayin ederler. Dumrul çocukluğunun geçtiği bu kasabayı çok iyi biliyor ve hikayenin ilk sırrı burada açılıyor. Dumrul, Rana’nın eski sevgilisidir. Bu gençlik aşkı, Rana’nın başka bir gençle evlendirilmesiyle sonlanıyor. Dumrul ile Rana’nın yıllar sonra yeniden karşılaşmaları ikisini de çok etkiliyor.
Rana’nın evliliğine, çocuklarına ve sürdüğü yaşama uyum sağlıyor. Çatlamış mutfak tezgına alıştığı gibi alışıyor aslında hayatındaki çatlaklara. Dumrul’un kasabaya gelmesinden kısa bir süre sonra Rana’nın kızı kaçırılıyor. Bu olay yıllar sonra eski sevgililerin arasında yeni bir bağ oluşturuyor. Emniyet müdürü yardımcısı Dumrul’la yakınlaşmasına, eski sevgilisini kızını kurtaracak biri olarak görmesine neden oluyor. Dumrul, kızını bulacağına dair Rana’ya söz veriyor. Ama kaybettiği kızı ile aynı yaşlarda olan kaçırılan kızı tanıdıkça, saplantılı bir ruh haline giriyor Dumrul.
Bütün bu olaylar, kasabanın Kurban bayramı hazırlığı içindeyken oluyor. Bayram hazırlıkları, konken partileri, evde hazırlanan börekler, çikolatalar ile romanın temposu ilk başlardaki sakinliğini tamamen yitiriyor. Hızla gelişen olaylar sürerken, diğer yandan da kasabaya sonradan taşınan doğulu yoksul aileler linç edilmek isteniyor. Her şeyin yerli yerinde olduğu kasabada son yaşanılanların tüm suçlusu doğudan gelen işçilere atılıyor. Kasabanın özellikle yüksek memurları, işverenleri doğulu işçileri rahatlarını kaçıran tehdit olarak görüyorlar.

ZIT KARDEŞLER

Müge İplikçi, hikayesinin merkezine aldığı olayların akışını sağlamak için çok farklı bir kurgu oluşturmuş. Romanındaki bazı karakterlerin aynı özelliklere sahip olmaları dikkat çekiyor. Eski sevgililerin ikisinin de iki kızlarının olması, ikisinin de kızlarından birini kaybetmiş olması, kurgunun önemli bir vurgusu olmuş. Aynı özelliklerin bize verdiği diğer bir yapı ise zıt yaratılışta kardeşler oluyor. Rana ve kardeşi Rüya arasındaki zıtlıklar bu anlamda net bir resim çiziyor. Rüya özgür yaşamayı, kendini hayatını seçmiş. Rana ise tam tersine sırf ailesi istediği için sevmediği biriyle evlenmiş. Kardeşler arasındaki bu zıtlık romanda Rana’nın kızlarında da devam ediyor. Kızların biri babasına benzerken, diğeri tıpkı annesi gibi. Rana’nın kaçırılan kızı kendisine çok benzeyeni. Diğer kızının aksine paylaşımcı, samimi bir çocuk olan kızın, evde temizlik işleri yapan Kürt kadının kızıyla yakınlığı da bu zıtlık anlamında önemli bir örnek.
İplikçi, romanı için kullandığı bazı simgeleri, hikayenin farklı yerlerinde bir birine bağlıyor. Rana’nın kızının evin bahçesinde ip atladığı sahneler, kaçırıldıktan sonra yerde ölü bir yılan gibi duran ipe dönüşüyor. Kaçırılan kızın ellerinin iple bağlanması ile Dumrul’un annesinin kendini banyoda iple asması da hikayede yine benzer bir bağlama yol açıyor.
Müge İplikçi, romanında insanın ölüme olan bağını anlatırken, Dede Korkut kitabında yer alan öykülerden biri olan “Duha Koca oğlu Deli Dumrul” destanına gönderme yapıyor. Deli Dumrul’un hikâyesi, ölüm karşısında insanın çaresizliğini anlatır. Roman kahramanı Dumrul, aynı Deli Dumrul gibi yaşadıklarından ötürü Tanrı’ya isyan eder. Kızının ölümü sonrasında geçirdiği travma Rana’nın kızının kaçırılmasıyla farklı bir boyut kazanıyor.

PINARLI KASABASINDAKİ IRKÇILIK AYAZAĞA’DA YAŞANDI

Romanın geri planında ise güncel bir sorun olan ırkçılık yer alıyor. Geçtiğimiz günlerde Ayazağa’da Kürt işçilerin linç edilmesi gibi burada da kasabanın yaşadığı olumsuz bir olayın bütün müsebbibi kürt işçilere bağlanıyor. Evleri taşlanıyor, çalıştıkları iş yerlerine işten çıkarılmaları için baskı uygulanıyor...
‘Civan’, hikayesi boyunca değişen temposuyla, insan psikolojisi üzerine kurulu yapısıyla, ve güncel konularla kurduğu bağla okurun çabuk ilişki kurabileceği bir kitap. Kitabın sonu ise gerçekten çok iyi. PEN Türkiye Merkezi’nin Temmuz kitabı olarak seçtiği ‘Civan’, yazın başından beri önümüze serilen ‘yaz kitapları’ndan kurtulmak için de iyi bir seçim olacaktır.

Civan- Müge İplikçi
Everest-228 sayfa

ÖNCEKİ HABER

Ermeni Kilisesi kaderine terk edildi

SONRAKİ HABER

4+4+4 öğretmenleri de vurdu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...