12 Mart 2018 05:07

Okyanus ve göllerdeki ölü alanlar geri dönüyor

Açık denizler ve sahil kıyılarındaki oksijen varlığı son 50 yıldır istikrarlı şekilde düşüyor. Oksijensiz okyanusların hacmi bu süreçte 4 katına çıktı

Paylaş

Eelco ROHLING
Joseph ORTIZ

Science dergisinde 5 Ocak 2018’de yayımlanan makalede verilen mesajda, açık denizler ve sahil kıyılarındaki oksijen varlığının geçtiğimiz yarım yüzyılda istikrarlı bir şekilde düştüğü belirtiliyordu. Oksijensiz okyanusların hacmi 4 katına çıkarken oksijen oranının giderek tehlikeli bir biçimde azaldığı durumlar günümüzde oldukça arttı.

Sahil kıyılarında ve göllerde azot ve fosfor miktarının artması, akış sırasında artırılmış besin yüklerinden kaynaklanıyor. Bulgular yeniden doğruluyor ki, küresel ısınmayı acilen gündem haline getirmeliyiz. Aynı zamanda güncel bir temiz su yasasına da ihtiyacımız var. Anlamak adına yalnızca Akdeniz’e bakmamız yeter ki Kuzey Amerika’da bulunan büyük göller bölgesi, şimdi harekete geçilmezse ne olacağının bir örneği. 

Yaklaşık 8 bin yıl önce, Akdeniz’in doğusunun büyük bölümünde 300-1500 metrelik anoksik (oksijensiz) bölgeler oluştu. Geçmişte oksijen oranının düşmesine neden olan şey, bugün olduğu gibi ısınma değildi. Aksine, Afrika musonlarının yükselmesi, Nil Nehri’nin yoğun bir biçimde taşması ve organik maddelerden ayrışan besin maddeleri buna neden oluyordu. Tatlı suyun kendisi, derin su oluşumunu engellerken besin yüklü hali, su yosunlarının, siyanobakterilerinin vahşi bir şekilde büyümesine ve hayvanların onlar üzerinde otlamasına neden oluyor. Bu şartlar, yüzeyin birkaç yüz metre altından deniz tabanına kadar olan tüm ekosistemin izini sildi. 4 bin senelik yıkıcı dönemde, oksijensiz ‘ölüm sahası’ şartları birbirini takip etti. Tüm bu süreç, bir yüzyıl içerisindeki taşmalarla başlamıştı. 

ÖLÜM SAHASI GÖLLERE KADAR UZANDI

Oksijensiz alanlar yalnızca okyanuslarla sınırlı değil. Ölüm sahası hızla yayılıp sığ kıyı şeritlerine ve göllere ulaşarak balıkçılar ve su temini alanları için kritik bölgeler oluşturdu. Sorunlar ısınma temelli ortaya çıkıyor, bu da ayrışmanın oksijen tüketen mikrobik sürecini hızlandırıyor. Çünkü insan eylemleri sudaki akış içerisindeki besin miktarının artmasına neden oluyor. 

Büyük göller, son buz çağının sonlarına doğru yaklaşık 21 bin yıl önce, çok büyük bir iklim değişikliği sonucu ortaya çıktı. Dünyanın yörüngesi değişti, iklim ısındı ve Kuzey Amerika’yı kapsayan buz parçaları eridi. Erimenin ve su seviyesinin yükselmesi sonucu göçmenler, Erie Gölü’nün güney kıyısında, Maumee ve Sandusky Nehirlerinin havzaları içinde göç ederken 3 milyon dönümlük bir sulak alanla karşı karşıya kalmışlardı: Büyük Siyah Bataklık. Göçmenler, dev çınar ve meşe ağaçları ışığın yere ulaşmasını engellediği bir bölgede var olan sivrisinekleri beslerken ağaçlar etraftaki tarım arazilerini sakladı. Böylece Büyük Siyah Bataklık boşaltıldı ve ABD’deki en verimli tarım arazilerinin bazıları ortaya çıktı.

Ancak Büyük Siyah Bataklık’ın boşaltılması, Erie Gölü’nü etkiledi. Batak, yavaş hareket eden akarsulardaki besinleri göle girmeden önce uzaklaştıran doğal bir filtredir. Ancak şehirler genişledi, ham atık su kanallarına atıldı ve daha fazla besin elde edildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra meydana gelen tarımsal devrim, ucuz ticari gübreleri karışıma ekleyerek sorunu hızlandırdı. 

Erie’nin Batı Havzasındaki sıcak ve sığ sularda 1960’lı ve ’70’li yıllarda siyanobakteriler muazzam şekilde arttı. Rüzgar ve akıntılar onları doğuya doğru, Orta Havza’ya ve Cleveland’ın banliyölerine ve kentlerine kadar sürükledi. Bakterilerin yayılımı sonlanırken mikrobik ayrışma, besin maddelerini saldı ve oksijeni tüketti. Aynı zamanda alt suları daha asidik yaptı. Bu da, tortulardan suya daha fazla besin salınmasına neden oldu. 

Katlanarak büyüyen çevre sorunları, Orta Havza’da oksijensiz hava sahasını genişleterek çok miktarda balık ölümleri ile sonuçlandı. Sahiller ise çürüyen siyanobakterilerle kapandı. Su, çürümüş yumurta gibi kokmaya başladı. Erie Gölü ‘ölü’ ilan edildi.

Bu dönemde, Temiz Su Yasası kabul edildi, Uluslararası Ortak Komisyon aracılığı ile devletler arası anlaşmalar ve devletlerin çevre temsilciliklerinin büyümesi amaçları ile Federal Çevre Koruma Temsilciliği kuruldu. Bilimi temel alan yoğun çabalar, göldeki fosfor oranının üçte ikisinin yok edilmesini hedefleyen politikalarının oluşturulmasına yol açtı. Fosfor, sabunlardan ve deterjanlardan çıkartıldı. 

Erie Gölü kayda değer bir şekilde gelişti. Sudaki oksijen seviyesi arttı ve berraklık gelişti. Balık ölümleri azaldı ve bir spor olan balıkçılık yeniden toparlandı. Ne yazık ki, hikaye mutlu sonla bitmedi. Temiz Su Yasası, kanalizasyon arıtma standartlarını zorunlu kılan noktasal kaynaklı kirliliği kesinlikle sıkı sıkıya düzenlese ve kanalizasyon arıtmalarını kontrolü altına alsa da, tarım ve banliyö akışı ile sağlanan besinler gibi daha yaygın kaynakları benzer biçimde sınırlamadı. 1990’ların ortalarından itibaren ölçümler Erie Gölü’ne akışın arttığını ve tırmanmaya devam etmeden önce daha yüksek fosfor seviyeleri içerdiğini gösteriyor. Sonuç, Erie Gölü’ne besin yükünde dramatik bir artış oldu.

Gölün besin seviyesi, 1970’li yıllardan beri görülmeyen değerlere geri döndü. Konu, eskiden olduğundan daha önemli, çünkü bilim insanları, Dünya Sağlık Örgütü tarafından çok küçük konsantrasyonları bile tehlikeli olarak görülen akciğer toksinlerini üreten, bazı siyanobakteriler keşfetti.

Detaylı çalışmalar, Erie Gölü’nü 1990’lı yılların ortalarındaki durumuna geri döndürmek için fosfor seviyelerinin yaklaşık yüzde 40 oranında düşürülmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Sadece çevreye karşı tutumlarımızda toptan bir değişiklik, taahhüt edilen koruma, doğal filtreleme sistemlerinin yeniden kurulması ve akan besin seviyelerini düşürmek için acımasız çabalar da dahil olmak üzere rahatlama getirebilir.

Bu, güncel bir Temiz Su Hareketi olmadan gerçekleşemez.

qz.com’dan kısaltılarak çeviren 
Hazal GÖÇMEN

ÖNCEKİ HABER

PAOK Başkanı silahla sahaya girdi, lig maçları ertelendi

SONRAKİ HABER

Adana'da trans kadına bıçaklı saldırı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...