06 Mart 2018 01:08

Dag*...

M. Zekayi Aydoğan, Erzurum Şeker Fabrikası'nın Erzurumlular için ne anlam ifade ettiğin, fabrikanın Erzurum'a ne kattığını yazdı.

Paylaş

M. Zekayi AYDOĞAN
İstanbul

1956 yılında yapılmış fabrikanın, 1960’lı yıllarda bölgenin ilk kooperatifi olma özelliği taşıyan, çalışanları tarafından kurulan yapı kooperatifi evlerinde oturmak fabrikanın yanı başında, hatta içinde yaşamak demekti.

Eğer bir şeker fabrikasının yanı başında oturuyorsanız, eylül sonlarında yaşanan heyecanı izlemişsinizdir. Çünkü eylül ayının sonu şeker fabrikalarının dag alım zamanı ve yılın verimliliğine göre 6-7 ay sürecek kampanyanın da başlangıcıdır.

Bu kampanya çiftçinin, dag sökümü için tarlada çalışıp gelir elde edecek tarım işçisinin ve fabrikaya süreli alınan kampanya işçisinin dört gözle beklediği süreçtir.

Kampanya ilk pancar teslimi için yapılan törenle başlardı. İlk teslim eden (Çünkü karşılığında ödül verilirdi) olma yarışındaki üretici ve kampanya işçisi için tüm hesaplar ve o yıl yapılması planlananlar bu kampanyaya bağlıydı.

ŞEKER FABRİKALARI SOSYAL YAPILARDI

Bu günlerde özelleştirme ihalesi yapılacak şeker fabrikalarının ülke ekonomisine katkıları adına yazılan çizilenler içerisinde kurulu bulunduğu çevreye sosyal katkılarından söz edilmiyor. Oysa şeker fabrikaları aynı zamanda çalışanları ve çevresinde yaşayanlar için sosyal yapılardı.

Dag, bölge için geçim kaynağıydı. Hem ekimi ile hem de üretim sonrası atığı olan küspesi ile. Dag teslimi için sıraya giren araçlar saatlerce, hatta günlerce beklerdi. Bir tarafta tarladan sökülmüş toprak kokan daglar, diğer tarafta çıkardığı sıcak buharla sis tabakası oluşturan, ekşi kokusu ile şekeri alınmış, bölgede besiciliğin temel taşlarından olan küspe. Erzurum’un çatılar da oluşan meşhur buz sarkıtları küspe dolu araçlardan süzülen sularda da oluşurdu. Donan araçlar ancak altlarında yakılan ateşler sayesinde çalışır ve tekrar aynı serüveni yaşamak üzere hareket ederlerdi.

OKUL, SİNEMA, KONSER VE SPOR SALONU...

Tüm bunların yanında bizim için şeker fabrikası; eylülde başlayıp mart sonuna kadar süren Erzurum soğuğunda kilometrelerce dizilen at arabası, traktör, kamyon sıraları kadar okul, sinema, konser salonu, spor salonu, kârsız satış yapan kantin, süt yumurta üretilen çiftlik demekti. Anadolu’da yaşayan her çocuğun bir bahçeye “dalma” macerası vardır. Kendi bahçesinde olsa bile. Bizim için fabrika bahçesi -ki nahiyenin en büyük yeşil alanıydı- bu macerayı yaşadığımız yerdi. İçimizden bazılarının yıllar sonra işçisi olacağı fabrikanın, nizamiyesinden işletme meydanına kadar Arnavut kaldırımı ile döşenmiş yol kenarlarındaki derviş üzümleri ve az da olsa dut ve vişne ağaçları biz çocukları kendine çağırırdı. Nizamiyede tanıdık bekçi olursa sorun yoktu ama zaten bizi dikenli bahçe duvarları da pek engelleyemezdi.

Kampanya her evde kuzinede fırınlanmış veya haşlanmış dag mevsimiydi. Haşlanmışını pek sevmezdim. Ve tabii ki fabrikaya yapılacak geziler için de başlangıçtı. Şeker üretimini tüm aşamaları ile öğrenmek üzere fabrikayı baştan aşağıya dolaşırdık. Fabrika ve üretim süreci değişmese de bu okul gezileri her yıl tekrarlanırdı. Her gezi sonrası taze üretilmiş bu şekere özgü kahvehaneler de taka-tuka evlerde adına icat edilmiş makas ile kırılan, meşhur Erzurum kıtlama şekerlerinden henüz kesilmemiş çubuk halinde hediye ile geziyi bitirirdik. 

FABRİKA BİR YAŞAM ALANIYDI

Ama bizim için okul gezisi dışında da fabrikaya girmek /girebilmek önemliydi. Çünkü fabrika bir yaşam alanıydı. Bazılarımız için ilk olan sinema salonu, radyo sanatçılarının katıldığı konserler düzenlenen, bayramlarda balo yapılan salonu vardı. İlk televizyon yayınını izlediğimiz Şeker-İş Lokali, yazın altında oturup dinlendiğimiz kameriyeli sosyal tesisleri, çiçek seraları, işçilere ve çevre halka hizmet veren kârsız satış yapan kantini ve şehir merkezine ulaşımı sağlayan servis araçlarıyla fabrika yaşayan ve yaşatan yapıydı. Atölyelerinde kızaklarımızın altına demir çaktırabilirdik. Çalışanlarına olduğu kadar, çevre halka da hizmet veren tüm hastalara alfasilin yazması ile ünlü (Alfasilin fabrikasına ortak olduğu dillendirilen) doktoru olan küçük hastanesi, öğrenci yurdu da bulunan fabrika ekonomik değerler yanında sağladığı yaşamsal faydalarla da bizim fabrikamızdı. 

Kısaca şeker fabrikaları şeker üretimi dışındaki alanlarıyla da bulunduğu çevreye sosyal ve kültürel katkılarda bulunan yapılardır. 12 Eylül darbesiyle çevreye olan katkıları oldukça kısıtlanmış olan bu sosyal yapı yıllar içerisinde halktan iyice uzaklaştırıldı.

Şimdi, bu yapıların özelleştirme ile yok edilecek olması, aynı zamanda çevresinde yaşayan halka sağladığı tüm bu sosyal desteklerin de yok olması demek. İşçi ve üretici için verilecek özeleştirmeye karşı mücadele yanında bu özellikleriyle de gündeme getirilmeleri gerekiyor. Geçmişte örnekleri olan üretim alanlarının halka sağladığı bu katkıların, yeniden kurulabilmesi dileğiyle!

* ‘Dag’ ve ‘dagi’ Erzurum’da şeker pancarına verilen ad. Bizim orada yaygın olarak ‘dag’ kullanılırdı.

ÖNCEKİ HABER

Suriyeli mültecilere ön yargılı yaklaştığımızı fark ettim

SONRAKİ HABER

‘Hükümet tepkileri görmezden gelmemeli'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...