08 Ocak 2018 06:46

Sezin Öney: Muhalefet Gül’den medet ummamalı

Erdoğan ile Gül arasındaki polemiği Evrensel'e değerlendiren Siyaset Bilimci Sezin Öney, 'Muhalefet Gül'den medet ummamalı' dedi.

Paylaş

Şerif KARATAŞ
İstanbul

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında yaşanan polemiğe ilişkin Evrensel'e konuşan Siyaset Bilimci Sezin Öney, Erdoğan’ın bu tartışma üzerinden imaj tazelemek istediğine dikkat çekti. Muhalefetin Gül’den medet ummaması gerektiğine vurgu yapan Öney, “Seçimden önce ‘OHAL’in kaldırılması’ gibi somut taleplerle ilerlenmesi herhalde çok daha yerinde ve tutarlı hedefler olacaktır” değerlendirmesinde bulundu. 

Siyasal alanda yaşanan sıkışma, ‘tek adam’ yönetimi pratikleri ve son KHK’lerle birlikte Meclis tamamen işlevsiz hale getirildi. Bununla birlikte çıkış arayışlarına dair de tartışmalar yapılıyor. 121. madde dışında KHK’ye sahip çıkan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “ufak bir düzeltme” ile “muğlaklığın” önüne geçilmesi gerektiğine dair açıklama yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gül’e tepkisinin ardından AKP’den peş peşe tepki açıklamaları geldi. Bu bağlamda, süren Erdoğan- Gül tartışmasını nasıl yorumlarsınız?

Öncelikle, yıllarca Erdoğan ve Gül’ün arasında “kardeşlik” bağı olduğu ve ikisinin “mükemmel bir takım oluşturduğu” öne sürüldü. 2015’te, Gül’ün Cumhurbaşkanlığı boyunca danışmanlığını yapan Ahmet Sever’in “Abdullah Gül ile 12 Yıl” kitabı çıktığında, bu kitap AKP milletvekili Şamil Tayyar’ın deyişiyle gündeme bomba gibi düşmüştü. Elbette, bu ikili arasında aslında ilişkilerin yansıtılmaya çalışıldığı gibi “fevkaladenin fevkinde” olmadığının kamuoyuna yansıdığı ilk örnek değildi; ama en açık örnekti diyebiliriz. Kitabın yayınlanmasının ardından, “AK Troller” olarak nitelenen “anonim” kişiler ve “kraldan fazla kralcı” olarak nitelenebilecek “gazeteci-yazarlar” Abdullah Gül’e yüklenirken, hükümet tarafında hala ilişkilerin gayet yakın olduğu söylemleri dolaşmıştı. Örneğin, dönemin Enerji Bakanı Taner Yıldız, Ahmet Sever’i fitnecilikle suçlayarak şöyle konuşmuştu: “Böyle bir ortamda bu konuların bu şekilde tartışılıyor olması bir anne baba şevkatiyle bakan her iki Cumhurbaşkanımızın da gerek davasına gerekse ülkemize olan bakış açısını değiştirmeyecektir. İki samimi insanın arasını bu tür cümleler giremez en fazla her iki kurucu üyenin de yani Cumhurbaşkanlığı sıfatlarından daha önce partimizin iki kurucu üyesinin de birbirine olan samimiyeti bizler tarafından bilinmektedir.” Hâlâ da, Gül’e yakınlığı ile bilinen ve kamuoyuna Gül’ün tarafı ile ilgili örtük yorumlar yaparak, adeta onun dolaylı biçimde sözcüsü gibi davranan Fehmi Koru, son gerginlikle ilgili şöyle diyordu:

“Bunu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile her fırsatta kendisinden “Kardeşim” diye söz ettiği selefi 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül arasında başgösteren bir ‘çatışma’ olarak görme eğilimi yaygın.” Yani, “kardeşlik hukuku” söylemi hala tedavülde; ama bu “mükemmel ikilinin” arasındaki gerginlik de çuvala sığmayan mızrak misali artık açıkça ortada. 

Türkiye’de sağ siyaset, üslup olarak, negatif anlamıyla en sokak, en mahalle üslubuyla konuşan, ağzına geleni söyleyebilen bir çizgiye zaten sahipti. Şimdi de, sözlere henüz tam dökülmemiş biçimiyle ama doğası itibariyle tam “kanlı bıçaklı” bir güç çekişmesine tanık oluyoruz. Muhafazakar sağda, daha, “aile içi güç çekişmeleri” daha da sert, hatta “ölümüne” yaşanıyor, çünkü bunun bir devlet geleneği olduğu “sanılıyor”.

2014’te o dönem Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun, “Bizim bir devlet geleneğimiz var. Osmanlı’da da bu böyleydi. Devlet için evlatlar bile feda edildi. Bugün de devlete zarar verecek bir yapıyı kabul etmemiz mümkün değil. Devletin ele geçirilmesine müsaade etmeyiz.” Sözlerini anımsayalım. Daha sonra da, Davutoğlu “başbakanlıktan azledildiğinde”, o dönemde artık kızağa çekilmiş olan Hüseyin Çelik, “Osmanlı padişahlarının önemli bir kısmı, saltanatlarını güçlendirmek ve kendi yerlerine şehzadelerden birinin geçirilmesine mani olmak için kardeşlerini, bazen de hanedanın bütün erkek mensuplarını katlederlerdi. Hatta bazen babalar çocuklarını öldürtürlerdi. Katledilen şehzadelerin bir kısmı henüz kundakta bebek iken, bir kısmı ise erişkin yaşlarda, hatta çoluk çocuk sahibi iken öldürülmüşlerdir. Öyle zamanlar gelmiştir ki, bu katliamlardan dolayı hanedan sona erme tehlikesiyle karşı karşıya gelmiştir.” yorumunu yapmıştı.

Erdoğan-Gülen Cemaati örneğinde gördüğümüz üzere, sağ muhafazakâr cenahta, “eski dostlar” arası güç çatışması yaşandığında, çok ağır ve hasmane bir çatışma, çok intikamcı bir düşmanlık gelişiyor. Eğer ki, Gül gerçekten de Erdoğan’a rakip olarak “sahaya inmeye” soyunursa, karşılaşacağı tutum da, “Habil ile Kabil” tarzı bir kardeşlik yaklaşımı olacaktır. 

‘Tek adam’ yönetimine karşı mücadele eden kesimlerin, demokratik ve özgür bir ülke arayışını Milli Türk Talebe Birliği’nden bugüne yol arkadaşlığı yapan Erdoğan ve Gül’ün farkları üzerinden yapmaları doğru mu?

Elbette ki, muhalefet, adı üzerinde muhalefet ise kendi söylemini geliştirmeli ve hâlâ Adalet ve Kalkınma Partisi’nin cansiperane bir ferdi, parçası olduğunu söyleyen Gül’den medet ummamalı. 2019’a veya adil biçimde gerçekleşeceği çok müphem bir seçimden önce, “OHAL’in kaldırılması” gibi somut taleplerle ilerlenilmesi ve önce bir “normalleşilmesi” herhalde çok daha yerinde ve tutarlı hedefler olacaktır muhalefet açısından. Gül’ün adaylığı veya parti içi muhalefete liderlik etmesinden medet ummak, muhalefetin “ben çaresizim, kifayetsizim” demesine eş değer olur.

ERDOĞAN TARTIŞMA ÜZERİNDEN İMAJ TAZELEMEYİ HEDEFLİYOR

Sezin Öney
Sezin Öney

AKP’nin, Gül’ün KHK ile ilgili “muğlaklık” çıkışını cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik adaylık tartışmasına dönüştürdüğüne dair de değerlendirmeler var. AKP neden Gül’ün açıklamasını bir adaylık tartışmasına dönüştürmek istedi?

Burada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, 11. Cumhurbaşkanı Gül’ün kendisine gerçekten bir rakip olarak çıkması ihtimalini bertaraf etmeye çalıştığını düşünüyorum. Gül’ün, Meclis tarafından; kendisinin ise “halk tarafından” seçildiğini-dolayısıyla halkın gerçek temsilcisinin kendisi olduğunu vurgulamaya çalışıyor. Bunu yaparken de, kendisinin “net ve olduğu gibi”, Gül’ün ise “opak” ve Erdoğan’ın isim vermeden sarf ettiği sözler uyarınca, “sinsi” olduğuna işaret ediyor. “Sinsi” sözcüğü rastgele seçilmiş bir tanımlama değil. Bu tartışma üzerinden, Erdoğan aslında imaj tazelemeyi hedefliyor; “en yakınlarım bile beni sırtımdan vurdu, beni sevenler benim arkamdan gelsin” gibi. Gül’e “Sen de mi Brütüs?​” göndermesi yapan Erdoğan, böylece kendi “Sezarlığını” da taçlandırmış oluyor.

ÖNCEKİ HABER

Sağlıkta yıkımın yeni adı: Şehir hastaneleri

SONRAKİ HABER

İran protestoları Arap basınını böldü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...