10 Ağustos 2012 11:59

2012 Emek Yaz Kampı

Gülmenin gül akmadığı günleri yaşıyor; öldürmeyi, ölümü kutsayanları, savaşı, ayrımcılığı, ırkçılığı körükleyenleri,  katillerin salıverildiğini,  insan öldürmelerinden pişman olmadıklarını gururla söyleyenleri izliyordum. Parasız, bilimsel, demokratik bir eğitim isteyen 700 öğrenci

2012 Emek Yaz Kampı
Paylaş

Gülmenin gül akmadığı günleri yaşıyor; öldürmeyi, ölümü kutsayanları, savaşı, ayrımcılığı, ırkçılığı körükleyenleri,  katillerin salıverildiğini,  insan öldürmelerinden pişman olmadıklarını gururla söyleyenleri izliyordum. Parasız, bilimsel, demokratik bir eğitim isteyen 700 öğrencinin, sendikacıların, gazetecilerin, akademisyenlerin, sanatçıların, muhalif tüm kesimlerin sesinin kısıldığını, hapsedildiğini, emekçilerin grev ve sendikalaşma hakkının elinden alındığını seyrediyordum. Ülkemizin dağlarında, atölyelerinde, tersanelerinde, yollarında ölüm kol geziyordu. Yaşamımızın, çocuklarımızın geleceğini karartan, dindar yetiştirilecek neslin eğitimini verecek okullarının illerde ve ilçelerde hızla açıldığını okuyordum.  
HES’lerle, termik santralleriyle doğanın talanı hız kesmiyor, pervasızca yaşam hakkımıza müdahale edildiği anlar. Bir şey yapamamaktan yüreğimin sıkıştığı, dorukta olan öfkemi paylaşamadığım günlerde; 10-18 Temmuz tarihleri arasında  “Özgürlük gelecektir” diyen gençler Dikili’de buluştular. Gençlerin kamptaki etkinliklerini heyecanla ve coşkuyla Evrensel Gazetesinde izlerken yetişkinler için “Emek yaz kampı” duyurusunu okudum. Bir taraftan bu kampa gitmek istiyorum, diğer taraftan sağlık sorunum ve üzerinde çalışmakta olduğum şiir ve öykü dosyalarım kafamı karıştırıyordu. Deniz, güneş ve kumun özlemi içinde de değildim. Dikili’nin beldesi Çandarlı’da yaşıyordum. Dinlenmenin ötesinde emekçi ve aynı düşünceyi paylaştığım dostlarla iç içe yaşamak, ürettiklerimi paylaşmak isteğim ağır bastı. 20-28 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşen emek yaz kampından döndüm, yaşadıklarım sanki bir düştü. Başka bir dünya mümkün dedirten bir düş. Neden mi?
Heyecanlıydım, kimseyi tanımadığım bir kampa ilk kez gidecektim. İstanbul’dan tanıdık arkadaşlar gelebileceği düşüncesi birazcık rahatlatıyordu. İzmir’den gelen Dilek ve Elif arkadaşlar evimden aldılar beni. Sıcak davranışlarıyla, içten söyleşileriyle kısa zamanda kurulan dostlukla kısa bir yolculuktan sonra; merhaba dedim kamp alanına ve kampı düzenlemede görev alan arkadaşlara. Zeytin ağaçları arasında bir bungalova yerleştim. Kampın işleyişi hakkında bilgim yoktu, emek yaz kampına ilk kez katılıyordum. Odamın temizlenmesini rica ediyorum, bilmiyorum ki bu kampta herkes gönüllü çalışıyor. Yerleştikten ve biraz dinlendikten sonra yarım adaya yerleşik kamp alanını dolaştım, her yerde gençlerin bıraktığı izleri görmek olasıydı. Kafe, yemekhane, denize girilebilen iki plaj, 24 saat açık olan revir, konferans salonu ilk keşfettiklerim. Ve sıcak merhabalar. Pırıl pırıl deniz.
Emek Yaz Kampının sıradan bir kamp olmadığını ikinci günümde programdan ve paylaşım ve dayanışmadan anladım. Farklı coğrafyadan, farklı kültürlerden gelen insanların “özgür, demokratik, eşit” bir yaşam, insani değerlerin öne çıktığı bir buluşma emek adasını yaratmıştı. Tüm farklılıklara karşın ortak yaşama isteğini hayata dönüştürme adası. Ada diyorum, taşıtlar Dikili’yi kampımıza bağlamasa yarım ada olduğu düşünülemez. Özlediğimiz bir gelecek, bir mutluluk taşkınlığının kozası, anakaranın karanlığından, savaş tamtamlarının sesinden,  yalandan, verili bir yaşamdan, kirli dilden, şiddetten çok uzak duruyordu. Sabah güne dingin başlanıyor ki gergin ve asık suratlı insana rastlamak olası değil.
Neredeyse her öğle yemeğinde çıkan şak şuka ve yoğurt benim gibi yasaklı olanlara ödüldü. 15:30-18:00 saatleri arası özgür takıldığımız zaman. Öğle uykusuna yatmak, Akvaryum koyunda denize ayaklarımızı salıp çamların gölgesine uzanmak, zeytin ağaçların altında söyleşmek, bungalovların önünde ya da bir şemsiyenin altında kitap ve gazete okumak, kafeteryada satranç, kağıt oynamak, çocuk atölyesinde minicik elleri seyretmek, Evrensel Basım Yayın’ın açtığı stantta yeni çıkan kitapları incelemek, yüzde kırk indirimden yararlanıp kitap almak seçenekler arasındaydı. Tekne turuna katılarak Ege’nin eşsiz koylarını keşfetmek ve mavi sularında serinlemek, Kalem adasının sahiplerinin tesislerine uzaktan bakıp hayıflanmak, Garip adasının garipliğini düşünmek sınıfsal bir çelişkiyi de yaşamak…  Kazdağları gezisine katılarak eşsiz İda dağının pınarlarının soğuk sularından içmek ve bu eşsiz güzelliğe kıyanlara, altın avcılarına karşı öfkeyi büyütmek, mücadeleyi örmeyi düşünmek… Bu saatler arasında kamptaysak bir şezlonga uzanarak güneşi içinize ve teninize çeker, kıyıda kuleler yapan çocukları saatlerce seyredebilir, ya da kitap, gazete okuyabilirsiniz.  
Yarattığımız cennet adamızda yapılacak işler paylaşılıyor. Herkesin görevini aksatmadan, yüksünmeden yerine getirmesi, görevli kişilerin durmadan koşturup durmaları, çadır kurma, elektrikle ilgili sorunları çözme… Türkü, şarkı söyleyerek yemek hazırlığı, yemek dağıtımı yapan, erkekli kadınlı insanlar kardeşçe,  barışçıl bir ortamda yaşamın her alanını paylaşıyor. Ne kirli bir gürültü, ne de gerginlik yaratacak tartışma yok. Konferanslarda, kimse kimseyi kırmadan, özgürce düşünüp tartışabiliyor, eleştirisini yapabiliyor. Akşam yemeği ile konser saati arasında Akvaryum iskelesinde daire oluşturan kamu emekçilerinin ve işçilerin toplantılarına katılmak,  toplantıların olmadığı günlerde Midilli adasının üstünde batan güneşi seyretmek, kızıl rengin denizle buluşması anında duygularınıza tutulmak en az bir kez yaşanan anlardan. Ben de; bu duygu yükünü çağrıştıran, hasretlerin her rengini kışkırtan anı şiir okuyarak; ya da bu anı paylaşmaya gelen arkadaşlarla şiir söyleşisini uzatmanın keyfini yaşadım. Genç arkadaşlarla birlikte olmak en mutlu olduğum anlardı. Eğitim toplantısını katılarak, eğitim sorunlarını dinledim. Bir ara söz alarak gerici insan tipi özelliğini yaşadıklarımdan anlatmaya çalıştım. Doğru anlaşıldığını sanmıyorum. Söz konusu olan militan dinci kişiliğin özellikleriydi oysa. Ben o kişilerle yaşadım, onları yazdım kitabımda. Onların gerçek yüzlerini görmeden anlaşılmaları mümkün değil. Genç bir müdür arkadaşın Eğitim-Sen’li öğretmenlere uyarısı dikkat çekiciydi. Gerici öğretmenlerin öğrencilerle ve velilerle özel ilgilenmeleri, ücretsiz dersler vermeleri bir militan gibi çalışmalarını anlattı.
Din, dil, ırk söz konu edilmeden omuz omuza vererek güzel bir dünyanın yaratılma provası her akşam müzikle taçlandırılıyordu. Birlikte üretip birlikte tüketerek 21.30’dan sonra her akşam ücretsiz konsere gidebilmenin güzelliğini dostlar sofrasında yaşamak. Bu güzelliği coşturan müziklerle halaylar çekme, horanlar tepme, zılgıtlarla geceyi uzatmak… Geceyi sabaha yakınlaştırmak isteyenler topluca şarkılar türküler söylemek için Akvaryum iskelesinde buluştuğu anları onlara sormak gerek. Denizin hışırtısına, fısıltısına karışan türkü ve şarkılar eşliğinde bilgisayarımın başında çalışmak, ya da uykuya geçmek benim için de ne büyük sevinçti bilemezsiniz.
Kampa gelirken kimseyi tanımamanız sizi germesin. Sağlıksız olmanız ya da çocuğunuzun olması bu kampa katılmasına engel olmadığını söyleyebilirim. Her an yeni dostluklar kuruluveriyor, dayanışmanın mutluluğuyla. Düş adasında yaşadıklarımızı yaratabileceğimize inanarak, yenilenerek, gençlerle gençleşerek, eğlenmenin, öğrenmenin, birlikte bir şeylerin üstesinden gelmenin güzelliğini yaşayarak döndüm. Öyle inanıyorum ki kampa katılanlar da yaşamı değiştirmek, güzelleştirmek için güçlü bir enerji depolayarak bölgelerine gittiler. Sınıf partisinin kampında şarkılarla, türkülerle kolektif bir yaşamı (“Komün yaşamını”) örgütleyerek kısacık da olsa düş adamızda kumu, güneşi, denizi, en güzel dostlukları, düşüncelerin paylaşımını, bilinçlenmeyi yaşadık, mücadeleyi örmek kaldı bize. Bizden önce kampta kalan gençlerin her yerde izlerine rastlamak olasıydı. Giriş kapısına yakın, resepsiyonun hemen yanı başında üzerine her dilde barış yazılmış, “barış işareti”nden yapılmış barış anıtı heykeli… Politik ekonomi atölyesinin afişleri, sloganlar, edebiyat atölyesinden el yazma şiir, karikatür,  alt yazılı fotoğraf sergileri,  kadın atölyesinden kadın sorunlarıyla ilgili kısa yazılar…
Ya biz yetişkinler kampa hangi izi bıraktık?

Zekiye Yüksel
Çandarlı/Dikili/İzmir

ÖNCEKİ HABER

Türk-İş iyi şeyler yapamıyor

SONRAKİ HABER

SAS çalışanlarından S.O.S

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa