08 Ağustos 2012 09:26

Toplama kampı gibi

Sürgü, Dalyan ve Ayazağa... Son birkaç hafta içinde, Türkiye’nin değişik yerlerinde Alevi veya Kürt oldukları için insanlar saldırıya uğradı, linç edilmek istendi. Ufak bir şeyi bahane eden yüzlerce kişilik gruplar, evleri ve işyerlerini basıp insanları öldürmeye çalıştılar. Ayazağa’da geçe

Toplama kampı gibi
Paylaş
Ercan Karakaya - Tuba Güngör

HÂLÂ TEDİRGİNLER

Saldırıya uğrayan iki Kürt işçiyle Mecidiyeköy’de buluşuyoruz. Hâlâ kampta kalmaya devam ettikleri için güvenliklerini de düşünerek işçilerin isimlerini haberimizde kullanmıyoruz. İşçilerin yüzlerindeki tedirginlik belli oluyor. Oturduğumuz kafedeki yüksek bir sese ya da dışarıdan gelen korna sesine anında refleks veriyorlar. Ekmek parası kazanmak için Zorlu Holdingin yaptığı Yaşam merkezinin inşaatında çalışmak için birisi 2 yıl önce diğeriyse 8 ay önce gelmişler. 2 yıldır Ayazağa’daki kampta kalan işçinin anlattıkları saldırının nasıl adım adım geldiğini gösteriyor. Kampta 1800 işçinin kaldığını bunların yarısının Kürt olduğunu, Türk ve Kürt işçiler arasında saldırı öncesinde de sonrasında da bir sorun yaşanmadığını da belirtelim.

SOKAKTA KÜRTÇE YASAK

İşçinin anlattığına göre inşaatta işleri biten işçiler servislerle kampa geliyorlar. Gezmek için ya da bir ihtiyacını karşılamak için Ayazağa’ya giden işçiler, eğer sokakta Kürtçe konuşurlarsa yanlarına gelen gruplar tarafından uyarılıyorlar, tehdit ediliyorlar. Karşı çıkan olursa tartaklanıyorlar. Şortla dışarı çıkan işçiler aynı gruplar tarafından uyarılıyorlar. Bu gruplar kendilerini ‘teşkilattan’ diye tanımlıyorlar. “Dışarıya kalabalık olarak çıkıyorduk. Eğer tek başına çıkarsan bir süre sonra sana doğru gelen grubu görünce oradan hemen uzaklaşıyorsun. Ayazağa’ya her çıktığımızda bir tedirginlik yaşıyorduk” diye anlatan işçi, bu grupların zaman zaman işçileri dövdüklerini söylüyor. Kampın hemen yanında bulunan boş arazide bira içmek isteyen -ramazan ayında kimsenin bu alanda bira içmediğini özellikle belirtiyorlar- işçilerin de teşkilatın adamlarının engellemelerine uğradıklarını anlatıyor işçiler.

ARAÇLARLA SOPA TAŞIDILAR

Saldırının basında yer aldığı gibi bir kadına laf atma yüzünden çıkmadığını anlatan işçiler, o akşamı şöyle anlatıyor: “Kampın yakınında bulunan kampta bir etkinlik vardı. Buraya gitmek isteyen işçilerin önünü kesen bir grup sadece Ayazağalıların etkinliğe katılacağını söylemiş. İşçi arkadaşlarımızdan biri bir gencin elindeki sigarayı yanlışlıkla düşürünce, 15-20 kişi arkadaşımızı linç ettikten sonra kampın önüne bırakmış. Bir süre sonra bu gruba 10 kişi daha  eklenerek kampın içine girip herkese küfür etti. Bu kişiler nedense kapıda bekleyen özel güvenlikler tarafından durdurulmadı. Bu grubu işçi arkadaşlar geri püskürttü. Bir süre sonra yüzlerce kişi geldi. Sayıları sonra bini buldu. Daha önce bizi tehdit edenler de vardı. Arabaların bagajlarından çıkardıkları sopaları, satırları, şişeleri insanlara dağıttılar. İçlerinden silahlarını çıkarıp ateş edenler oldu. Polis onları dağıtmak yerine durdurmaya çalıştı. Biz suçluymuşuz gibi bize gaz bombası attılar. Kampın içinde saatlerce sıkıştık kaldık”

KİMSE GÖZALTINA ALINMADI

İşçiler saldırının ardından saldırganlardan hiç kimsenin gözaltına alınmamasına da tepkililer. Saldırının ardından dışarı çıkmalarının yasaklandığını anlatan işçiler, kampın önünde 24 saat çevik kuvvetin beklediğini anlatıyorlar. İşçiler, kimsenin gözaltına alınmamasının yeni saldırıların önünü açacağını düşünüyor. Çevik kuvvet gittikten sonra ise yeni saldırıların olacağına eminler. Bugüne kadar yaşadıklarının bundan sonra olabileceklerin de göstergesi olduğunu düşünüyorlar.

170 KİŞİ İŞTEN ATILDI

Saldırıdan sonra kamera görüntülerini inceleyen şirket yetkilileri 170 işçiyi işten atmış. Bu işçilerin tazminatları ödenmemiş. Aynı yöntemin saldırganların belirlenmesi için de uygulanmasını istiyorlar. Yüzlerce Kürt işçi de tüm haklarından vazgeçerek işten ayrılmış. Kalan işçilerin çoğu da işten ayrılmak istiyor ancak haklarının verilmeyeceğini bildikleri için çalışmaya devam ediyorlar. Görüştüğümüz işçilerden biri şunları söylüyor: “Gittim müdürümüzle konuştum. Tazminatımı verin işten ayrılayım dedim. Kabul etmedi. İstersen git dedi. Kendi isteğimle gitsem ne tazminat alacağım ne de işsizlik parası. Evde ekmek parası bekleyenlere ne diyeceğim.

ULUDERE’DE BOMBA  İSTANBUL’DA LİNÇ

İşçiler, başlarına gelenlerden devletin sorumlu olduğunu söylüyorlar. “Devlet tanımayınca buradakilerin saldırması çok normal. Her olandan Kürtleri suçlarsanız linç  edilmemiz çok normal. Ayazağa’da 10 kişi kavga etse kimse karışmıyor ama birisi ‘Kürtler  saldırdı’ dese yüzlerce kişi toplanır. Uludere’de bombalanıyoruz. Burada linç ediliyoruz” diyen işçiler, bu paranoyadan kurtulmanın yolunun Kürt sorununun çözümünden geçtiğini söylüyorlar. (İstanbul/EVRENSEL)


OĞLU ŞEMDİNLİ’DE ASKER

Görüştüğümüz işçilerden birinin oğlunun Şemdinli’de asker olduğunu öğreniyoruz. Hani 3 haftadır çatışmaların durmadığı, ölüm haberlerinin geldiği Şemdinli. Her akşam televizyonu  açtığında ‘Acaba oğlumun ismini ölenler arasında sayacaklar mı’ diye beklerken nasıl kötü olduğunu anlatıyor. Memlekette olan eşinin de psikolojisinin bozulduğunu anlatıyor. Oğlu Şemdinli’de çatışmanın ortasındayken kocası İstanbul’da linç edilmek isteni-yor... Aynı işçi 30 yıldır devam eden savaşta ailesinden 10 kişiyi kaybettiğini de anlatıyor. Artık bu sorunun çözülmesi için herkesin üzerine düşeni yapmasını istiyor.


SENDİKALARA ÇAĞRI

İşçilere saldırının ardından kimse sahip çıkmamış. Sadece BDP’nin  kendilerine destek verdiğini söylüyorlar. Bugüne kadar hiçbir sendikacının kendilerine destek vermemesine sitem ediyorlar. “Gelip ziyaret edebilirler, durumumuz hakkında bilgi alabilirler. Sadece onlar da değil diğer kurumların da bize sahip çıkmasını istiyoruz. Bunu yapmaları halinde yeni saldırıların önüne geçmiş olurlar” diyor işçiler.


İNSANLIK DIŞI ÇALIŞMA KOŞULLARI

İşçilerin anlattıklarından çalışma koşullarının da insanlık dışı olduğunu öğreniyoruz. Ayazağa’da kalan işçiler Zorlu Holdinge bağlı bir yaşam merkezinin inşaatında çalışıyorlar. Zorlu Holding Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri. İnşaatta 4 binden fazla işçi çalışıyor. Aynı inşaata bağlı iki işçi kampı daha bulunuyor. İşçiler saldırının ardından Zorlu isminin medyada yer almamasına da, şirketlerinin kendilerine sahip çıkmamasına da  tepkililer. Yasalarımıza göre tehlikeli iş kollarının başında inşaat geliyor. Türkiye’de en fazla işçinin inşaatlarda öldüğünü de hatırlatalım. İşçiler 15 günde bir izin kullanıyor. Gece çalıştıkları için dikkatleri sürekli bozuluyor. Ücretleri düşük olduğu için fazla mesaiye kalmak zorundalar ve bu da kazalara davetiye çıkarıyor. Birçok işçinin aylardır ücretleri bile ödenmemiş. Sigortalar asgari ücret üzerinden ödeniyor. Bu yüzden aldıkları ücretlerin bir kısmını elden alıyorlar. Bir şeye ses çıkarttıklarında ise işten atılıyorlar.


BİR KONTEYNERDE 8 KİŞİ KALIYOR

İşçilerin kaldıkları yerlerin de çok kötü yerler olduğunu öğreniyoruz. Şirket yetkilileri konteynerleri üst üste koyarak üç katlı ‘evler’den oluşan 1800 kişinin kalacağı bir kent inşa etmişler. İşçiler bir konteynerde 8 kişinin kaldığını anlatıyorlar. Özellikle sıcaklarda buralarda kalmanın çok zor olduğunu söylüyorlar. Ortak kullanım alanlarının yetersizliği, yemeklerin kötü olması, kantinde ihtiyaçlarını karşılayacak şeylerin olmaması anlattıkları şeylerden sadece bazıları.

ÖNCEKİ HABER

AB sorumluluğu atıp ellerini yıkıyor

SONRAKİ HABER

İTO: Aile hekimleri jokerlik yapmayacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...