30 Kasım 2017 10:22

35. Hafta Adalet Nöbeti’nde Tahir Elçi anıldı  

Cumhuriyet gazetesi davası kapsamında yargılanan avukatlar için başlatılan ve 35 haftadır devam eden ‘Adalet Nöbeti’nde 2 yıl önce öldürülen Tahir Elçi anıldı ve katillerinin bulunarak cezalandırılması talep edildi.
 
Tutuklu Cumhuriyet Gazetesi çalışanları için Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde başlatılan ‘Adalet Nöbeti’nin 35.’si gerçekleşti. Adliyedeki Themis Heykeli önünde başlayan nöbet, dışarıda yapılan açıklamayla son buldu. Tahir Elçi’nin anıldığı bu haftaki nöbete, Cumhuriyet Gazetesi çizeri Musa Kart, Cumhuriyet Gazetesi avukatları Bülent Utku ve Mustafa Kemal Güngör, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu ile tutuklu avukatlar Aytaç Ünsal, Didem Baydar Ünsal, Ayşegül Çağatay, Ebru Timtik ve Barkın Timtik’in yakınları katıldı. 35. hafta Adalet Nöbeti açıklaması, Özgürlükçü Hukukçular Platformu (ÖHP) Üyesi Avukat Raziye Turgut’un konuşmasıyla başladı. Turgut, Tahir Elçi dosyasının faili meçhul bırakıldığını ve delillerin karartıldığını söyleyerek, tutuklu avukatlar, basın emekçileri ve Tahir Elçi için adalet talep etti.

 

‘YARGI MUHALİFLERİ SUSTURMAK İÇİN ARAÇ HALİNE GELDİ’

 

Van Baro Başkanı Avukat Murat Timur, konuşmasına 2 yıl önce öldürülen Tahir Elçi’yi anarak başladı. Elçi’nin dosyasının cezasızlık çarkına itilmek istendiğini söyleyen Timur, “Bu durum toplum vicdanını zedelemekte, yargıya ve adalete duyulan güveni ortadan kaldırmaktadır” dedi. Adalet ve adaletsizliğin toplumun tüm kesimlerini ilgilendirdiğini vurgulayan Timur, adaletsizliklerin birbirini tetiklediğini savundu. 35 haftadır süren Adalet Nöbeti’nin tutuklu Cumhuriyet Gazetesi avukatları nezdinde başlatıldığını hatırlatan Timur, sonraki süreçte nöbetin toplum için adalet talebi içerdiğine değindi. Timur, “Biz avukatlar, adliye koridorlarında adalet ararken yargının siyasi iktidarın arka bahçesi olarak çalıştığını gözlemledik” diyerek hukuk dışı uygulamaların tüm Türkiye’de yaygın hale geldiğini kaydetti. Yargının muhalifleri susturmak için iktidarın aracı haline geldiğini savunan Timur, hukuk eksenine dönüşün avukatların meslek örgütleri, barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin güçlü duruşu ile mümkün olabileceğinin altını çizdi. Özgür medyanın demokratik bir hukuk devletinin güvencelerinden biri olduğuna da değinen Timur, “OHAL’in yaşandığı bu dönemde basın özgürlüğü ayrıca hayati bir önem taşımakta fakat ne yazık ki basın üzerinde de ciddi baskılar bulunmaktadır. Bu yolla esasen yurttaşların özgürce haber alma, farklı görüşlere ulaşma hakkının engellenmesi ile tüm toplum üzerinde baskı kurulmak istenmektedir” diyerek toplumsal dayanışmanın önemine dikkat çekti.

 

‘ADALETE OLAN İNANÇ YOK EDİLİYOR’

 

Gaziosmanpaşa Bölge Hukukçular Derneği adına konuşan Avukat Buket Gülay da Tahir Elçi’yi anarak başladığı konuşmasında, Elçi cinayetinde sorumluluğu olan herkesin ivedilikle yargı önüne çıkarılıp cezalandırılmasını talep etti. Adalete olan inancın hukuka aykırı uygulamalarla yok edildiğini söyleyen Gülay, avukatlara yaşatılan haksız uygulamalarla savunmanın etkisiz bırakılmaya çalışıldığını belirtti. Gülay, “Toplumda, adalete duyulan güvenin yeniden oluşturulabilmesi için yalnızca avukatların değil, herkesin adalet talebini yüksek sesle dile getirmesi zaruridir. Bu nedenle herkesi adalet istemeye davet ediyoruz. Adalet, her zaman herkes için” dedi.

 

‘POLİTİKA MAHKEMELERİ ETKİLİYOR’

 

Son olarak söz alan Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu ise şöyle konuştu: “Tahir Elçi, birilerine göre farklı görüşe sahip olmasını, barışı savunmasını yani fikrinin bedelini beden ile, fizik ile ödedi. Cumhuriyet davasının duruşmalarında da gördük ki bu dava da tamamiyle bir düşünce suçu davasıydı ve onlar da fikirlerinin bedelini fizikleriyle hapishanelerde ödüyorlar. Salı günü Barış İçin Akademisyenlerin (BAK) davası başlayacak. BAK da fikirlerinin barış taleplerinin bedellerini üniversite dışında mahkeme koridorlarında, belki hapishanelerde ödemeye devam edecek. Demek ki Türkiye’de barış içinde yaşamamız için görüş öne süren hukuki mücadele veren kişilerin kriminalize edilmesi ve adil olmayan koşullarda yargılanması söz konusu. Eğer bin akademisyen tek bir metin için yargılanacaksa o zaman teknik olarak aynı mahkemede yargılanırlar. Yargı ekonomisi ve usul ekonomisi bakımından bunun yüzlerce mahkemeye dağıtılması ise teknik bir konunun nasıl politize edildiğini, politikanın mahkemeleri nasıl etkilediğini göstermesi bakımından da ibret vericidir. Dayanışma halkasını ne kadar geliştirebilirsek hukuk devleti mücadelemizde o kadar başarılı oluruz.” (İstanbul/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et