13 Kasım 2017 03:42

Tottenham’ın ‘tutunamayan’ çocuklarının romanı

'Tottenham Çocukları' yazarı Dursaliye Şahan, ilk romanı Tottenham Çocukları'nı ve edebiyatını Mehmet Utku'ya anlattı.

Paylaş

Mehmet UTKU

Gençlik yıllarında başladığı yazım hayatını; kadın, göçmenlik ve ırkçılık temalarının ağır bastığı öyküler ile sürdüren, “Londra’dan Bir Kadın Döndü”, “Fakir Cennet”, “Zabit Londra’da” gibi öykü kitaplarıyla tanınan Dursaliye Şahan ile ilk romanı “Tottenham Çocukları” üzerine bir sohbet ettik. Dursaliye Şahan, yeni kitabının da müjdesini verdiği sohbette: “Severek çalışıyorum. Kısaca tanımlamak gerekirse, bu acımasız hayatın içinde kahraman olduğunu fark etmeyen küçük ama büyük insanların naif mücadelelerini yazıyorum” dedi.

Bu röportajı okuyan okurlara biraz kendinizden söz eder misin?

Yazın hayatına öykü ile başlamış, son yıllarda romana yönelmiş, iki çocuklu, göçmen bir yazar.

Geçtiğimiz yıllarda çocuk evliliklerine yönelik olarak yazdığınız bir öykünüz “Sıla” dizisi projesinde intihal yolu ile projelendirilmişti, bu konuda sanırım hukuki bir süreçte başlamıştı? Nasıl sonuç aldınız?

ATV’de yayımlanan Sıla dizisi ve dönemin Samanyolu kanalında yayımlanan ‘Küçük Gelin’ dizisi Güvercin hikâyemden yapıldı. Birinci mahkemeyi kazandıktan sonra Samanyolu Küçük Gelin dizisini yaptı ki akıllara zarar. Malum cemaat kanalı olduğu için muhtemelen kendilerine çok güvendiler, bize bir şey olmaz dediler. Ancak her iki davayı da kazandım.

‘OLUMSUZ YORUMLAR DA ÇOK DEĞERLİ’

Londra’nın altını üstüne getirerek, her seferinde polisi atlatmaya başaran, çoğunluğu Türk ve Kürt çocuklarından oluşan ‘Tottenham Boys’ ve ‘Bombacılar’ romanınızın konusu oldu. Biraz daha ayrıntıya girerek bize romandan bahseder misiniz?

Tottenham Boys çoğunluğu göçmen çocuklardan oluşan bir sokak çetesinden biraz fazlası, bütün mafya çeteleri gibi tehlikeli bir suç örgütü. Mafya çeteleri, televizyon dizilerinde anlatıldığı gibi adil babaların lider olduğu beraberlikler değil, aksine psikopat katillerin kazanmak için en yakınlarına dahi zarar vermekten çekinmediği işte bizde bir örneği olduğu gibi, kanla duş almayı hayal edebilen insanlardan oluşuyor. Dostane arkadaşlık ilişkileri liderle çete tetikçisi arasında değil, olsa olsa iki tetikçi arasında gelişebiliyor. Ben de romanımda çetenin eline düşen bir Kürt çocuğunun geçmişini ve çaresizliğini anlatmaya çalıştım.

Romanınızla ilgili nasıl yorumlar alıyorsunuz?

Şu ana kadar aldığım yorumlar genelde çok olumlu. Ancak yeri gelmişken söylemek isterim. Benim için olumsuz yorumlar da çok değerli. Samimi yapılmış her eleştiri, özellikle de yazarın eksikliğini gösteren eleştiriler bence bir yazar için can suyu kadar makbul.

“Gazetecilerin ömrü çabuk tükenir. Çünkü onlar 7/24 çalışır. Oysa bir gazeteyle kebapçı arasında, işletme bakımından hemen hiç fark yoktur. Her ikisi de müşterinin isteğine göre servis yapar. Hâliyle ben de o çarkın en anlamsız haberlerini yapan muhabir ordusundan sadece biriydim.” diyorsunuz romanın ilk sayfalarında. Siz de yıllarca gazetecilik yaptınız. Gazeteci olmak hele böyle bir dönemde ne demek sizce?

Bence bu günkü gazetecilik dünden çok farklı değil. O zamanda bir düzene hizmet ediliyordu bugün de. İçinde yaşadığımız sistemde gazeteciliğin meslek onurunu kurtaracak tek şey belki de internet. Tekelin ve kapitalist sistemin gücü internete henüz bir çözüm bulamadı. Tekeli ve iktidarı kırdı. Allah icat edenden razı olsun! İnternetin bilgi ve haber kirliliğine boğulması biraz da tekellerin marifeti olduğunu düşünüyorum.

İnterneti toza dumana boğmak gibi bir şey bu. Bazı siteler var. Sürekli kapatılıyor veya engelleniyor. Onlar da yılmadan yeniden yayına çıkıyor. Bu konudaki mücadeleyi kim kazanacak derseniz, para kimdeyse o kazanır teorisi bu kez işlemeyebilir diye düşünüyorum.

YENİ ROMAN: AYARSIZ KADINLAR

Yeni bir roman yazmaya başladınız mı? Konusu, kahramanları vs. üzerine biraz ipucu verebilir misiniz bizlere?

Evet. Ayarsız Kadınlar adında bir romanım önümüzdeki yıl çıkacak sanıyorum. Halen üzerinde çalışıyorum. Severek çalışıyorum. Kısaca tanımlamak gerekirse, bu acımasız hayatın içinde kahraman olduğunu fark etmeyen küçük ama büyük insanların naif mücadelelerini yazıyorum. Elbette kadınlar baş rolde.

Edebiyat yarışmaları nasıl olmalı?

Öncelikle şeffaf ve bağımsız olmalı. Yani o yarışmaya katılan yazar, yarışmanın niteliğini, nasıl değerlendirildiğini görebilmeli. Edebiyat, edebiyat için olmalı. Yayınevlerinin güdümünde olan yarışmalar okura saygısızlık ve haksızlık. Düşünsenize, sadece A yayınevinden çıktığı için ödül verilen bir romanın markette harika diye yutturulan ama aslında kanserojen madde içeren hormonlu üründen ne farkı var? O kazananı önceden belirlenen yarışmaların vebali elbette jüri üyelerinindir. Sadece seçilen esere karar verenleri kast etmiyorum. Karar aşamasında seçimde payı olmasa da göz yumanlar da sorumlu. Taylan Kara bu konunun üzerine gidiyor. Söylediklerinin hepsine katılmayabilirsiniz ama çoğu doğru. Özellikle edebiyat yarışmaları konusunda haklı olduğunu düşünüyorum. Vahim şeyler oluyor.

‘BİLİNÇLİ OKUR HERKES İÇİN YARAR SAĞLAYACAKTIR’

Şu andaki Kültür Bakanlığının sanata olan desteği hakkında ne düşünüyorsunuz?

Daha fazla olmalı ve elbette bu şekilde olmamalı. Orada da kaos ve adil olmayan bir sistem var. Had safhada kayırma var. Bakanlığın bundan haberdar olmaması mümkün değil. Örneğin elli sanatçıya destek verilecekse bunun kırk tanesi önceden belirleniyor. Daha doğrusu ayrılan bütçe paylaşılıyor. Geriye kalan küçük bir dilim de masum umutlarla başvuran yüzlerce aday arasında pay ediliyor. Böyle olmamalı. Birçok sanatçı devlet desteğini kabul etmiyor ve sakıncalı buluyor ama ben böyle düşünmüyorum. Devlet sanatçısını korumak ve kollamak zorunda. Halk kütüphanelerinin acil olarak gelişmesi gerekiyor. Dünyada kitap okuma sıralamasında gerideyiz deniyor ama bunun giderilmesi için hiçbir şey yapılmıyor. Kültür Bakanlığı ve yayınevleri başta olmak üzere bu konunun üzerine gitmeleri gerekiyor. Yayınevleri üç beş kuruş için okuru bugün aldatmakla uzun erimde kendi ayaklarına sıkıyorlar. Yarın öbür gün bedava kitap verseler okur bulamayacak hale gelecekler o zaman ne yapacaklar? Bilinçli okur herkes için yarar sağlayacaktır. Hatta bilinçli okurdan nefret eden yayınevleri için bile olumlu sonuçları olacaktır. Bunun için kısa günün karından vazgeçmek gerekiyor.

ÖNCEKİ HABER

Gezi’de gözünü kaybeden Ünveren'e 1 milyon TL tazminat 

SONRAKİ HABER

Saad Hariri: İki üç gün içinde ülkeme döneceğim

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa