06 Ağustos 2012 04:12

Fillerin krizi çimenleri tehdit ediyor

Libya’da başlayan süreç sonrasında (Arap Baharı), Suudi Arabistan orijinli Şer-i iktidarlar sıranın kendilerine geldiği ayrımına varıp maniple edici bir cephe içerisine girdiler. Mezhepsel ayrılıkları körükleyip Suriye’yi hedefe aldılar. Kendi rejimlerine yönelik tehditleri Suriye üzerinden halletmeye yöneldiler. Kapitalizm 2

Fillerin krizi çimenleri tehdit ediyor
Paylaş
Doç. Dr. Cem Doğan*

RUSYA VE ARABİSTAN FAKTÖRÜ Suriye, Sovyetler Birliği dağılmadan önce de, sonra da Rusya ile bağını koparmadı. Soğuk savaş bittikten sonra Çin, Rusya, İran Bloku ortaya çıktı. ABD bu bloku direk karşısına almak yerine bağlantısı bulunan ülkeleri ele alıp ittifakı buradan parçalamanın yolunu arıyor. ABD ekonomisini ayakta tutan en önemli unsurlardan biri de Suudi sermayesidir. Arap Baharıyla beraber Suudi iktidarı tedirgin oldu. İsyanların Suudi Arabistan’a sıçraması ABD’yi doğrudan etkileyecek bir durum ortaya çıkaracaktı. Ortadoğu’da Suudi merkezli İslamcı ittifakı tehdit edecek gelişmeler ABD’yi etkiler. Dolayısıyla hem bu rejimleri ayakta tutma hem de isyanların yönünü değiştirme açısından Suriye ve İran önemli bir yerde duruyor. Suriye’deki rejimin bertaraf edilmesi ABD için hayati bir önem kazandı. Çin’deki büyüme hızı böyle devam ederse 20 yıl sonra ABD’yi geçen küresel bir güç olacak. Ancak Çin ekonomisinin handikabı da enerji kaynakları açısından yetersiz olması. Enerji ihtiyacını karşılamak için Ortadoğu’ya muhtaç. ABD’nin, tekelini Çin’e kaptırmamak için Ortadoğu’yu kontrol altında tutması gerekiyor.  

‘DÜŞMANLA’ UZLAŞMA Son 30 yıldaki İslamcı hareketler kendilerini bir güç olarak gördükten sonra kapitalist küreselleşmeye tepkileri de içerisinde barındırarak gelişti. ABD açısından bu hareketlerle ya çarpışılacak ya da uzlaşılacaktı. İlk tercih edilen çarpışmaydı. Afganistan ve Irak bunun örnekleridir. Böylesi bir hareketi kapitalist küreselleşme karşıtlığından koparmak için bir uzlaşma ve başka bir hedef göstermek gerekiyordu. Bu da Suriye ve İran’dır. Mezhepsel çatışmaların ve boğazlaşmaların önünü açıcı uygulamaları yaşama geçirmektir. Bu sürecin bu yönlü işlemesi şuna da yarıyor; karşıtınla uzlaşarak sisteme entegre etme imkanına kavuşuyorsun. ABD’nin Arap coğrafyasında uzlaşacağı güçlerin adı da Müslüman Kardeşlerdir. Mısır örneğinde olduğu gibi radikal unsurlardan arınmış ve BOP için uygun bir konuma gelmiş durumdadır. Türkiye’nin rolünü de Müslüman Kardeşlerle eş başkanlık olarak okumak olarak gerekmektedir. Ancak şu çok önemli bir noktadır: İster ılımlı olsun ister radikal olsun Müslüman Kardeşler çatısı altında oluşacak ittifak İsrail’in işine gelmiyor. İsrail, Camp David anlaşmasıyla Mısır sınırında feshettiği ordusunu bu gelişmelerden sonra tekrar sınıra yığdı. Hem de 30 bin kişilik bir yığınak yaptı. Dikkat edilirse İsrail, Suriye’de meydana gelen gelişmelerle ilgili dişe dokunur bir şey söylememiştir. Çünkü Suriye ile kanlı bıçaklı olan İsrail, Suriye rejiminin alternatifi olarak düşünülen Müslüman Kardeşler Örgütüne karşı da mesafeli bir duruş sergiliyor. İsrail halkı, Suriye rejiminden daha çok Sünni İslam’dan korkuyor.  

SERMAYE DE SAVAŞ İSTEMİYOR Rusya’nın Akdeniz’deki tek üssü Suriye Tartus Limanı’dır. Rusya açısından Suriye gözden çıkarılabilecek bir ülke değildir. En azından bugün açısından durum böyledir. Suriye büyük bir Lübnan’dır. Suriye’de olası bir İslami iktidar, mezhepsel çatışmaların buralardan başlayarak tüm bölgeye yayılması kaçınılmaz olacaktır. Tabii ki Türkiye de bundan fazlasıyla etkilenecektir. Bana göre Türkiye ile Suriye arasında tampon bölge oluşturulmak istenmesi de çok güçlü bir olasılıktır. Zaten mevcut koşullarda askeri bir operasyonun ABD açısından tercih edilen bir seçenek olmadığını düşünüyorum. Esas olarak odaklanılan mesele Suriye’deki muhalif güçleri güçlendirme ve onlar marifetiyle rejim değişikliği hedefleniyor. 2008’den bu yana kriz sürecinde kapitalist sisteme eklemlenmiş olup çok da savrulmadan ayakta kalmış iki ülke var; Almanya ve Türkiye. Türkiye’nin ayakta kalmasının sebebi kaynağı belirsiz dolar akışının olmasıdır. Bu kaynağı belirsiz sermaye Suudi sermayesidir. Kriz sürecinde sermaye kaynaklarının rahatça girdiği bir ülke olan Türkiye’nin Suriye ile savaşması sermaye açısından istenen bir durum değildir. Bu da çelişki oluşturmaktadır. Türkiye’nin Suriye ile savaşmaya bu kadar hevesli olmasının bir diğer nedeni de Kürt sorunudur. Suriye’de çalkantılı sürecin sonunda Kürtlerin statü kazanarak çıkması AKP hükümetinin ve egemenlerin hiç istemediği bir durum. Hükümetin Suriye ile PKK’nin eylemleri arasında ilişki kurmaya çalışmasını bununla açıklamakta fayda var. * Mustafa Kemal Üniversitesi

ÖNCEKİ HABER

3 çocuk yanarak can verdi

SONRAKİ HABER

Irak’ta saldırılar: 30 ölü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa