06 Kasım 2017 13:45

YÖK'ün kuruluş yıl dönümü: 12 Eylül’ü aratan bir tablo var!’

YÖK'ün kuruluş yıl dönümünde KHK’lerle ihraç olan barış imzacısı akademisyenler ve vekillerle YÖK'ü konuştuk.

Paylaş

Serpil BERK
Diyarbakır

12 Eylül darbesinin üniversiteler üzerinde baskı aracı olarak kurduğu YÖK’ün kuruluş yıl dönümünde bugün daha büyük baskılara maruz kalan üniversitelerin durumunu bölge illerinde KHK’lerle ihraç olan barış imzacısı akademisyenler Doç. Dr. Candan Badem, Araştırma Görevlisi Atakan Büke ve milletvekili olunca Dicle Üniversitesindeki görevini bırakan Prof. Dr. Mahmut Toğrul ile konuştuk. 

15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminde sonra ilan edilen OHAL ile üniversitelerde başta çatışmaların durması için imza atan 380 barış imzacısı akademisyenin de olduğu 5 bin 597 akademisyen KHK’lerle ihraç oldu. Bunların ise ancak 139’u görevlerine geri dönebildi. 6 Kasım 1981’de YÖK’ün kurulmasıyla üniversitelerden yaşanan ihraçlardan sonra bugün üniversiteler daha büyük bir tasfiye süreciyle karşı karşıya. YÖK’ün 36. yıl dönümü vesilesiyle konuşan ihraç olan akademisyenler, yaklaşık 1.5 senede yaşanan ihraçlarla beraber üniversitelerde 12 Eylül’ü aratan bir tablonun olduğunu söyledi. Akademik kalitenin düştüğünü söyleyen akademisyenler, akademik emeğin özgürlüğünü değersizleştiren bir anlayışın olduğunu, bu değerlere sahip çıkılması gerektiğini dile getirdi. 

‘AKADEMİK KALİTE DÜŞTÜ’

 

12 Eylül’ü aratan bir tabloyla karşı karşıya olduklarını dile getiren Munzur Üniversitesinden ihraç edilen barış imzacılarından

Doç. Dr. Candan Badem

, “Hukuk kalmadı. Mahkemeler esir alındı. Akademide nicelik olarak bir genişleme var ama nitelik olarak bir düşüş var. İki kelimeyi bir araya getiremeyen insanlar doçent oluyor. Akademik kalite çok düşmüş durumda. Akademinin içinden en kaliteli insanların bir kısmı, benim de imza attığım bildiriye imza attıkları için atıldı. Kalanlara ise konformizm dayatılıyor. Seslerini çıkarmamaları karşısında üniversitede kalmaya devam ediyorlar. 12 Eylül askeri faşizminin getirdiği  YÖK’ün disiplin yönetmeliğini AKP değiştirip yumuşatmıştı sonra onu geri alıp daha kötü bir hâle getirdi.Yani şu an rektör sudan bir bahaneyle istediği öğretim elemanını atabilecek durumda” dedi.

‘TÜRKİYE’DE ÜNİVERSİTE KALMADI!’

“ODTÜ, Boğaziçi gibi köklü üniversiteleri saymazsak Türkiye’de üniversite kalmadı” diyen Badem, “Munzur Üniversitesi; yüksekokul, lise seviyesinde. Rektör, bırakalım rektör yardımcısını, dekanı, bölüm başkanını hiç kimseyi dinlemiyor. Sözde seçim yapılıyor adayın biri 1 oy alıyor diğeri 4 oy alıyor Sosyoloji bölümünde. 1 oy alan kişi tekrar bölüm başkanı yapıldı. Bu kişinin özelliği de rejimin sağlam savunucusu olması” diye konuştu. Akademide ki çürümeyle mücadele etmek için görevine geri dönmek istediğini kaydeden Badem, “Üniversitelerin yüzde 90’ı niteliksiz durumda. Sosyal bilimlerde ilahiyat mezunları bütün kadroları almış durumda. İlahiyat bölümü mezunlarını sosyolog kılığı altında sosyoloji bölümüne, felsefeci kılığında felsefe bölümüne alıyorlar. Munzur Üniversitesine felsefe bölümü için araştırma görevlisi kadrosu açılmış fakat başvuranların hiç biri rektörün istediği eleme kriterlerini geçemediği için katılan 10 kadar kişinin hepsini birden bırakmak için sınav komisyonu elamanlarına emir veriyor ve 70 puan alınacak kağıda 10 puan vererek hepsini bırakıyorlar” diye ifade etti.

‘AKADEMİK EMEK VE ÖZGÜRLÜK DEĞERSİZLEŞTİ’

Atakan Büke

Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van)  Sosyoloji Bölümü Araştırma Görevlisi ihraç edilen barış imzacısı Atakan Büke, ise YÖK’e karşı mücadelenin her zaman için demokratik, bilimsel, parasız eğitim mücadelesi olduğunu belirterek şunları söyledi: “Bugünkü güncel durumda iki ana eksende yoğunlaştığını düşünüyorum. Bunların bir tanesi akademik emeğin ve özgürlüklerin değersizleşmesi süreci. Eğitimin ticarileşmesi, projeci bilgi üretim temelinde bilginin metalaşması, güvencesiz bir norm haline gelmesi, mobbinge dayalı bir çalışma ortamı, akademik emeğin öz disiplinini, öz yönetimini tarumar eden bir performans rejiminin gelmesi, bilimsel uzmanlığın sermaye hizmetine seferber edilmesini görmek mümkün. İkincisini de kuramsal hatta bilimsel olandan kaçış diye tarif edebileceğimiz el ele giden bu akademik emeğin değersizleşmesi ve akademik özgürlüklerin ters yüzleşmesi ile kuramsal olan veya bilimsel olandan kaçış. Ondan da şunu kastediyorum. Toplumsal eşitsizliklerin toplumsal sorunların ya da iktidarın sınırlarını, sosyal kuramın veya toplumsal düşüncenin kendi sınırını adleden, dolayısıyla devlet veya piyasanın sınırlarının ötesindedir. Tartışmayı olanaklı görmeyen bir anlayış giderek yaygınlaşıyor”dedi. 

‘BARIŞI DİLLENDİRDİK, YAPTIRIMLARA MARUZ BIRAKILDIK’

“OHAL sonrası çok daha güçlü bir totaliter antidemokratik iklim hayata geçmiş görünüyor” diyen Büke, “Özellikle bölge üniversitelerinin önemli bir kısmı yeni kurulan üniversiteler, tam da gelişebileceği tam da genel olarak akademik veya üniversiteler mücadelesinin bugüne kadar biriktirdiği, taşıdığı birtakım bilimsel akademik değerlere yaklaşabileceği, yaklaşması gerekip, kurumsallaşacağı bir dönemde daha en başından kurulduğu andan itibaren doğrudan piyasa iktidarının denetimine tabii kalan yerler oldu. En ufak bir toparlanma ya da, diyelim ki bu sınırları aşma yönünde en ufak bir şey ortaya çıktığında hemen onun kitleselleşmesi ya da yaygınlaşmasının önüne geçiliyor” dedi. Bölge üniversitelerinde akademik ve bilimsel sorumluluk gereği barışı dillendirdikleri anda ciddi yaptırımlara maruz kaldıklarını söyleyen Büke, “Bölge üniversitelerinde bu tip devletin ve piyasanın sınırları ötesinde düşünme ihtimaline gösterilen tepkiler hem yeni kurumsallaşması ve doğrudan iktidar eliyle kurumsallaşması aracılığıyla hem de konjonktür gereği daha yoğun bir baskıyla karşılaşıyor gibi görünüyor. Akademik özgürlük, bilimsel, demokratik bir eğitim meselesi hakikaten tarihsel bir mücadelenin ürünü ve bu mücadele bugün barış ve emek mücadelesi ile iç içe geçmiş, zaten öyleydi ama bu kadar görünür değildi. Bu farkındalıkla kazanılan bu değerlere sahip çıkmak önemli” diye konuştu.

‘ÜNİVERSİTELER BİLİMSEL ARAŞTIRMA YERİ OLMAKTAN ÇIKTI’

HDP Antep Milletvekili Prof.  Dr. Mahmut Toğrul,

15 yıla yakın Dicle Üniversitesinde görev yapan ve milletvekili seçilince görevini bırakan HDP Antep Milletvekili Prof.  Dr. Mahmut Toğrul, “YÖK’ün kuruluşu Türkiye üniversite tarihinde çok ciddi olarak eğitimin gericileşmeye başladığı tarihtir” dedi. 

Şu an yaşanan durumun ise YÖK dönemini aşmış durumda olduğunu dile getiren Toğrul, “Siyasi iktidara kendini teslim etmiş bir üniversite ve buna direnenlerin kapı dışarı edildiği bir durumu yaşıyoruz. Bölge üniversiteleri hiçbir zaman bir üniversite niteliği kazanmadı. Sadece burada bir üniversite var mı? Var. Açık mı? Açık. Öğrencisi var görüntüsünün ötesine geçemeyen birer tabela üniversitesiydiler. Bilimsel araştırmaların yapıldığı bir üniversite olmadılar hiçbir zaman. Türkiye’nin ilk kurulan üniversiteleri arasında sayılan Dicle Üniversitesinde de özellikle 2008 yılından sonraki dönemde tamamen üniversite niteliği yok edildi. Cemaat AKP iş birliği döneminde ise tamamen Cemaatin üretim merkezine dönüştürüldü. Barış akademisyenlerinin ihraçlarından sonra ise eski bir üniversite olmasına rağmen  bilimsel araştırma, eğitim merkezi olmaktan çıkmış durumda. Özellikle sınav sistemine indirgenmiş bir eğitim politikasının olduğu yerde kaliteli bir üniversite eğitiminin olması mümkün değil. Üniversiteler arası büyük farklar olduğu bir yerde Türkiye’nin dertlerine derman olacak bir bilgi üretim merkezi olmaları beklenmemeli”dedi.

ÖNCEKİ HABER

İnsan Hakları Komisyonu cezaevi idaresini haklı buldu!

SONRAKİ HABER

Tutuklu HDP’li vekillerden Öcalan çağrısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...