02 Ağustos 2012 10:38

‘Kirli su’ savaşları ve özelleştirme

Son günlerde ortaya çıkan şişelenmiş sularda ki kirlilik açıklamaları gündem olmaya devam ediyor. 5 firma bu kapsamda teşhir edildi. Peki diğerleri teşhir edilecek mi? Belki, ama bazıları korunmak zorunda. Halk arasında sıkça kullanılan ve hepimizin bildiği bir deyim vardır “Düğün değil dernek değil eniştem beni niye öpt&uu

‘Kirli su’ savaşları ve özelleştirme
Paylaş
Yusuf Gürsucu

Son günlerde ortaya çıkan şişelenmiş sularda ki kirlilik açıklamaları gündem olmaya devam ediyor. 5 firma bu kapsamda teşhir edildi. Peki diğerleri teşhir edilecek mi? Belki, ama bazıları korunmak zorunda. Halk arasında sıkça kullanılan ve hepimizin bildiği bir deyim vardır “Düğün değil dernek değil eniştem beni niye öptü”. Durup dururken sağlık bakanlığının bu yaptığı inceleme ve açıklamalar gerçekten halk sağlığı için mi yapılıyor.
“Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” deyimini de hükümetin ve bakanlığının bu güne kadar ki politika ve uygulamaları bakımından hatırlamamız gerekiyor. Halkın hastanelerini özelleştirip sermayenin eline teslim etmeyi amaçlayan, SGK’yi yok ederek özel sigorta şirketlerine alan açmaya çalışan, işçilerin kıdem tazminatlarına el koymaya çalışan, çocuk işçiliğin önünü açan, kiralık işçilik sürecini başlatan. Dilovası’da yaşanan halk sağlığı ve çevre katliamı karşısında Sevgili Hocamız Onur Hamzaoğlu’yu linç etmeye girişen. Roboskî’de kendi halkına bombalar yağdıran anlayışın, halkın sağlığını düşündüğü için bu açıklamaları yaptığını düşünebilir miyiz?
Şişelenmiş su “piyasasının” nasıl oluşturulduğuna bakarak bu soruya cevap bulmaya ve asıl amaçladıklarını görmeye çalışalım. Geçmiş yıllarda hepimiz hatırlarız suların günler boyu kesik olduğu ve aktığında da çeşmelerden çamurlu suların geldiği dönemi. Belediye, halkın sağlıklı suya erişimini sağlamak yerine su havzalarımızı yerleşime ve sanayiye açarak su kaynaklarımızın kirlenmesine ve yok olmasına neden olmuştur. Hâlâ da bu uygulamalar hızla devam ediyor. Çekmece gölleri çevresinde ki koruma bantları kaldırıldı, Alibeyköy Barajı çevresine sanayinin yerleşmesine göz yumuldu ve en son Terkos Gölü Başbakanın “çılgın” projelerine kurban ediliyor. Bunlar yapılırken Istranca dağlarının suları ve melen çayının suyu çalınarak İstanbul’a taşınıyor.
Bir dönem çeşmelerimizden akan sular kirliyken hatta hiç akmazken İstanbul’un her yerinde ayrık otu gibi su istasyonları ortaya çıkmıştı. Artık içme ve kullanma sularımızı bu istasyonlar aracılığıyla karşılıyorduk. Sonrasında belediye ve sağlık bakanlığı yine sahneye çıkıp bu suların sağlıksız olduğu gerekçeleri ile kapatılmasını sağladılar. Ardından damacana sularla tanıştık ve hâlâ içme suyu ihtiyacımızı şişelenmiş sularla karşılıyoruz. Şimdi de bu sular hakkında söylenenler karşısında şaşkınız. Neden 5 firma açıklandı ve neden bazı firmalar bu yolla güçlendirilip aklanıyor. Buna Bursa ve İstanbul’da yaşanılan son süreçleri görerek ancak cevap bulabiliriz.
Türkiye’nin 500 büyük firması içine girmiş olan Erikli Su’nun böyle bir teşhirde adının geçmeyeceğine emin olun. Bu firmanın büyüme sürecine bir göz atalım. Bu firma Bursa’da kurulmuş olan ve Uludağ’ın sularını yasaların yarattığı olanaklarla doğadan suyu alan ve gün geçtikçe büyümeye devam eden bir firma. Erikli Su 2006 yılında yüzde 60 hissesini Nestle Su’ya sattı. Nestle Su ise 2002 yılında Konukoğlu gurubu ile ortaklık kurup Nestle Pure Life markalı suyu çıkarmakta. Bu evlilikler yaşadığımız tekelci sürecin açık bir göstergesi. Konukoğlu gurubu geçtiğimiz yıllarda Karadeniz’de bir HES inşa etti. Bu HES’in açılışını Başbakan ve Abdulkadir Konukoğlu birlikte yaptılar. Açılış konuşmasında Başbakan HES’lere olan tepkiyi de düşünerek şöyle bir cümle kurdu ”Çantacılar artık çok oluyor bu çantacıların ümüğünü sıkacağız ve bu işleri yapması gerekenlere bırakacağız” diyerek bize suyun tekellere teslim edileceği işaretini verdi. Konukoğlu ise konuşmasında “Nehirleri evlere taşıyacağız” demişti. Dünya su tekellerinden biri olan Nestle’nin Konukoğlu gurubuyla yaptığı ortaklık, Türkiye’de suyun artık büyük tekellerin hedefi olacağını ve hızla metalaşacağını bize gösteriyor.

İSKİ ve BUSKİ’DE NELER OLUYOR

Bursa Sular İdaresinin (BUSKİ) 2002 yılında özelleştirilmesi için dönemin belediyesi tarafından girişimler başlatıldı. Bu girişim şu an da ki belediye tarafından da devam ettiriliyor. Su yapı Müh.ve Müşavirlik firması ile yapılan sözleşme ve Avrupa Yatırım Bankası kredilendirilmesi ile “Atık su Projesi-Proje yönetim müşavirliği anlaşması yapıldı. Verilecek olan hizmetin maddelerinden biri aynen şöyle “ İşletmenin özelleştirilmesi sürecinde BUSKİ’ye destek sağlanması”  Yine geçtiğimiz günlerde Bursa’da yer alan billboardlarda Bursa Büyükşehir Belediyesinin hazırladığı“Bursa’da su çeşmeden içilir” afişleri yer alıyordu. Aynı zamanda tüm Türkiye’ye Uludağ’ın  sularının pazarlandığı Bursa, belediye suyunun en pahalı olduğu kent olma rekorunu elinde bulunduruyor. Yaptıkları açıklamalar ve uygulamaları neyi amaçladıklarını gözler önüne seriyor.
İstanbul Belediye Başkanı yaptığı açıklamada İSKİ’nin stratejik bir kurum olduğunu ve özelleştirmeyi düşünmediklerini söylüyor. Ardından İstanbul çeşme sularının şişelenmiş sulardan daha temiz olduğu vurgusunu yapıyor. İnanacak mıyız? Ya da neye inanacağız! Hangi stratejiden söz ediyor başkan. Suyun ticarileşemeyeceğinden mi? Yoksa iyi kâr ediyor olmasından mı? Ne stratejik kurumlar satıldı ve satılmaya devam ediyor sayın başkan sen bilmiyor musun. İDO size göre stratejik değimliydi. Yani fazla kâr getirmiyor muydu? Tabii ki en kârlı kuruluşunuz olmasına rağmen 3 kuruşa bir sermaye gurubuna satıldı. Bizler bu güne kadar yapılan özelleştirmelerin tamamında “kârlı” kamu yatırımlarının sermaye eline teslim edildiğini hep gördük. Yakın süreçte BUSKİ, İSKİ vb. kurumların su tekellerine peşkeş çekilmek istendiği günleri göreceğiz. Şişelenmiş suların kirli olduğu açıklamalarının iki nedeni var. Birincisi şişelenmiş suyun bazı tekellerin elinde toplanmasını sağlamak. İkincisi ise “Çeşme sularımız daha temiz sularımızı çeşmelerden içelim” yaklaşımında da özelleştirme hazırlıkları olduğu açıkça görülebiliyor.
Yaşanılanlar suyun ticarileşerek tekellerin eline verilmesi politikalarından gayrı hiçbir şey değildir. Dünya üzerinde su kıtlığı bazı bölgelerde can almaya devam ediyor. Buzullar hızla erirken iklim değişiklikleri yaşanıyor. Tüm bunlar olurken ülkemizde ise su kaynaklarımız kirleniyor, yeraltı suları hızla yok oluyor kalan temiz sularımız ise sermayenin eline teslim ediliyor.
Peki, bizim muradımız ne olmalı!
Ayrıca, çalınmış ve doğadan koparılmış, birçok canlı türün yok olmasına neden olan ve doğayı, yaşamımızı metalaştıran bu yaşanılanlar karşısında şişelenmiş su nasıl temiz olabilir!

*HDK(Halkların Demokratik Kongresi) Meclis ve Ekoloji Kom. Üyesi

ÖNCEKİ HABER

Sömürünün ve savaşın olduğu yerde nasıl sessiz olabilirdik?

SONRAKİ HABER

‘Demokratik Özerklik Ankara’yı alarma geçirdi’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...