27 Ekim 2017 00:30

Uzun Yaz: Aşk, kültür, mücadele

Metin Aktaş'ın Almanya'dan Türkiye'ye uzanan yaşamları anlattığı Uzun Yaz, farklı uluslardan, inançlardan insanların ilişkilerinden bir kesit sunuyor.

Paylaş

Çiğdem Sinem UĞURLU
İstanbul

Yaşadığımız coğrafyada ve dünyanın dört bir yanında ırklar, uluslar, kültürler arasında düşmanlıklar artıyor savaşlar çıkıyor etnik kimliğinden, düşüncelerinden, inançlarından dolayı insanlar acımasız bir şekilde birbirlerini öldürüyorlar. Farklı uluslardan, düşüncelerden, ırklardan, inançlardan insanların önüne geçilmez bir şekilde iç içe serpildiği gümüz global dünyasında yaşanan bu çılgınlıklar zamanın ruhuna aykırı. Kapitalist iktidarlar insanların dikkatlerini siyasal iktidarlarından uzaklaştırmak için siyasal bir mühendislik planıyla insanlar arsındaki etnik, inançsal farklılıkları kışkırtarak insanları acımasız bir şekilde birbirlerine kırdırıyorlar. Uzun Yaz romanı farklı uluslardan, inançlardan insanlar arasındaki bu ilişkilerden bir kesit sunuyor bize.

KAPİTALİZMİN HENÜZ GİRMEDİĞİ TOPRAKLAR

Yaşadığı kötü tecrübelerden sonra yabancı düşmanı ırkçı bir insana dönen Alman asıllı bir kadın kızı Almanya’ya sığınmış Türkiye kökenli bir geç adama aşık olur. Kadın kızını bu genç adamdan uzaklaştırmak için  binbir entrika düzenler… Sonunda genç adamı Almanya’dan kovdurmayı başarır ama kızını bu genç adamdan uzaklaştırmayı başarmaz. Bir gün kızı Almanya’dan kovulmuş genç adamla evlenmek için Türkiye’ye gideceğini söyleyince dünyası yıkılır, zorunlu olarak kızıyla Türkiye’ye gelir.

Öykü bundan sonra başlar. İstemeyerek geldiği bu topraklarda kadını ve kızını olağanüstü sürprizler beklemekte.  Kapitalizmin henüz girmediği yolu, elektriği, telefonu olmayan insanoğlunun henüz doğaya hakim olmadığı doğayla insanoğlunun arasındaki mücadelenin sürdüğü küçük bir köyde kendi geleneksel yaşamıyla yaşayan insanların içerisinde bir yaz geçirir Alman kadın. Doğa henüz tahrip edilmemiş ama bu topraklara göz dikmiş kapitalistler bu topraklarda olan altın madenini işletmek ve güneşin ışıkları altında gümüş seli gibi akan ırmakların üzerinde barajlar kurmak istemektedirler. Yaşadıkları doğanın tahrip edileceğinin bilincinde olan yerli halk buna karşı çıkar. Yazar yerli halkla siyasal iktidar arasındaki bu mücadeleyi ve olağanüstü güzel doğayı o kadar güzel betimler ki insan kendisini öykünün içerisinde bir parçaymış gibi hisseder. 

AŞK ÖYKÜSÜ...

Ön yargılarla geldiği bu topraklarda Alman kadını bekleyen bir sürpriz, okuyucuyu derinden etkileyen bir aşk öyküsü var. Bu öyküyü anlatmayayım. Sihri bozulmasın, çünkü çok çarpıcı bir aşk öyküsü. Öyküyü okuduğunuzda aşkın sınır tanımadığını, göreceksiniz. Öykü sadece kapitalist iktidar tarafından yok edilmek istenen bir doğanın öyküsü değil. Dünyanın, en gelişmiş sanayi ülkesinde yaşan bir kadın sanayiin henüz girmediği insanların geleneksel kültürüyle yaşadıkları insanlar arasındaki kültürel farklılıklarında öyküsü. Biz doğu toplamları kendimizi sorgulamaya cesaret edemeyiz. Yazar Uzun Yaz romanında bir yabancı kadın gözüyle yüzümüze bir ayna tutarak bizi kendi gerçeğimizle yüzleştirir. Peki, çok övündüğümüz yaşam tarzımız, inançlarımız anlattığımız gibi mükemmel mi? Bu sorun yanıtını romanı okurken bulacaksınız.

“Yeryüzüne yağan pamuk bu gece ay ışığı altında oynaşıyor, geceye ruhani bir hava veriyordu; sanki gökyüzünde tek bir bulut parçasının olmadığı bu yaz gecesinde dolunayın altında mucizevî bir şekilde kar yağıyordu. Derin dinsel bir duygusallıkla yağan pamuk yağmuruna, ekin tarlalarına, kapkara bir gölge gibi görünen ağaçlara baktım, rüzgarın açık penceremden içeri taşıdığı büyülü kokuyu ruhumun derinliğine çekerek sarhoş oldum. Ekin tarlalarının bittiği noktada üst üste yığılmış tepeler bu gece insana ölümü, doğanın olağanüstü büyüleyici, korkutucu, esrarengiz gücünü göstermek istiyordu sanki. Bu devasa sessizliğin, ıssızlığın derinliklerinde köye yayılan anlaşılmaz korkuyu somut bir varlıkmış gibi ruhumun en derinliklerinde hissediyor, saçlarımın teline kadar bu duyguyla ürperiyordum. Artık kendimi tedirgin hissetmiyordum; bütün yapraklarıyla kendisini bu gece esen rüzgarın, pamuk yağmurunun kollarına bırakmış ağaçlar gibi tutkuyla, coşkuyla penceremin önünde uzayıp giden hayata baktım.”

ÖNCEKİ HABER

Farklı kültürlerin kesiştiği Basmane, yeniden tasarlandı

SONRAKİ HABER

Güney Kore: Bir başkan ve sermayenin doğası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...