24 Ekim 2017 10:05

Gazeteci Çelik'e tahliye, Öğreten ve Kanaat bırakılmadı

Berat Albayrak'ın maillerini haberleştirmekten yargılanan gazeteci Ömer Çelik tahliye edildi, Mahir Kanaat ve Tunca Öğreten ise serbest bırakılmadı.

Paylaş

Cansu PİŞKİN
İstanbul

RedHack’in yayınladığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’a ait mailleri haberleştirdikleri için tutuklu yargılanan gazeteciler Ömer Çelik, Tunca Öğreten ve Mahir Kanaat 304 gün sonra hakim karşısına çıktı.Ömer Çelik tahliye edilirken, Mahir Kanaat ve tunca Öğreten'in tutukluluğunun devamına karar verildi. Mahkeme, Bakan Albayrak’ın davaya katılma talebini suçtan zarar görme ihtimali göz önünde bulundurarak kabul ederken tutuksuz sanıkların adli kontrol taleplerinin ve yurtdışı yasağının kaldırılması taleplerini reddetti. Dava 6 Aralık'a ertelendi. Ayrıca Öğreten ve Kanaat bir sonraki duruşmaya getirilmeyecek, SEGBİS aracılığıyla duruşmaya bağlanacak. 

Savunmalar sonrasında mütalaasını veren savcı gazetecilerden  Ömer Çelik'in tahliyesini isterken Tunca Öğreten ve Mahir Kanaat'ın tutukluğunun devamını istedi. 

Çağlayan’daki İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada tutuklu yargılanan gazeteciler Diken Eski Haber Editörü Tunca Öğreten, BirGün Gazetesi Çalışanı Mahir Kanaat, KHK ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) Haber Müdürü Ömer Çelik ile tutuksuz gazeteciler DİHA Muhabiri Metin Yoksu, Etkin Haber Ajansı (ETHA) Haber Müdürü Derya Okatan, ile Yolculuk Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Eray Sargın hazır bulundu. HDP Milletvekili Erdal Ataş, CHP Milletvekilleri Ali Şeker, Selina Doğan, Barış Yarkadaş, ÖDP Başkanlar Kurulu Üyesi Alper Taş, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş, TGS yöneticisi Mustafa Kuleli ile birlikte birçok gazeteci duruşmayı izleyenler arasındaydı. Duruşmayı izlemek ve gazetecilerle dayanışmak için adliyeye gelen çok sayıda kişi ise yer olmadığı gerekçesiyle duruşma salonuna alınmadı. 

‘DAHA ÖNCE BİRÇOK GAZETECİYİ TUTUKLAMIŞTI’

Mesleki faliyetlerinden yargılanan 6 gazeteci için hazırlanan 9 sayfalık iddianamede, Çelik, Yoksu, Okatan ve Sargın “Örgüt propagandası yapmak” ve “Bilişim sistemini engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme”, Öğreten “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına faaliyette bulunma”, Kanaat ise “Örgüt üyeliği” iddialarıyla suçlanıyor. 6 gazetecinin yargılanmasının yapıldığı İstanbul 29. Ağır Ceza Mahkemesi’nin başkanlığını hakim Mustafa Çakar yapıyor. Daha önce İstanbul 9. Sulh Ceza Hakimi olarak görev yapan mahkeme başkanı Mustafa Çakar, yazar Aslı Erdoğan, Dil Bilimci Necmiye Alpay, gazeteci Meşale Tolu ve Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının tutuklanmaları yönünde verdiği kararlarla biliniyor. 

‘DEVLET SIRLARI HALKA KARŞI İŞLENEN SUÇLARDAN OLUŞMUŞTUR’

BirGün çalışanı Mahir Kanaat’in avukatları mahkemeden projeksiyonla internet sitesine girip 17/25 Aralık fezlekelerinin indirilmesine yönelik talepte bulundu. Mahkeme, söz konusu fezlekelerin dosyaya yazı olarak sunabileceği, gerek duyulması halinde bilirkişi incelemesi yapılıp mütalaa alınabileceği hususlarını dikkate alarak Kanaat’in avukatlarının taleplerini reddetti. 

'SAVUNMA HAKKIM ENGELLENDİ'

Duruşmada ilk olarak savunma yapan tutuksuz Etkin Haber Ajansı (ETHA) muhabiri Derya Okatan, "Avukatlarım Sezin Uçar ve Özlem Gümüştaş davadan önce gözaltına alındı. Savunma hakkım engellendi" dedi. 

2009’dan bu yana Etkin Haber Ajansı'nda (ETHA) çalıştığını belirten Okatan, "Yüzbinlerce haber yaptık. Redhack Albayrak’ın maillerini hackledi. Olay birçok gazetecinin ilgisini çekti. Biz de tam 50 bin maili titizlikle inceledik. Biz hükümet yetkilisi makamını kendi çıkarı için mi halkın çıkarı için mi kullanıyor diye merak ettik. Ancak Albayrak’ın başına dert olmadı. Bize dava açıldı" dedi. 

'BUNUN ADI GAZETECİLİKTİR'

“Savcı ‘etrafımız düşmanlarca çevrili’ edebiyatı yapmış ve bizi milli enerji politikasına düşman gibi gösteriyor. Savcı hukuki değerlendirme kısmında hiçbir hukuki dayanağı olmayan ifadeler kullanmış. Bizim algı ekibi olduğumuz yönünde ciddiyetsiz suçlamalar yöneltmiş. Ne olduğu belli olmayan bir ihbar mektubu üzerine savcı bize dava açıyor. Bunu anlamıyor" diyen Okatan, "Twitter'da mesaj grubuna eklenmek kişinin inisiyatifinde değildir. Mesajlaşma yapmadık ama savcı bunu gözardı etmiş. Biz Berat Albayrak'ın maillerinde haber değeri taşıyan unsurları haberleştirdik. Savcı bizleri algı oluşturmuşuz gibi gösteriyor. Yaptığımız sadece ve sadece gazeteciliktir. Sormak isterim, iddianamede neden sadece yaptığımız haberler var? Biz Redhack'le mail üzerinden bir röportaj yaptık. Bu sır değildir. Bu halkın haber alma hakkı kapsamında yapılmıştır. Bunun adı gazeteciliktir! Bu dava gazetecilere gözdağı vermek için açılmıştır. Benim kalemime yön veren iktidar değil, kendi vicdanımdır" dedi. Okatan son olarak,  adli kontrolünün kalkmasını ve bilgisayarının iadesini talep etti.

‘GAZETECİLİKLERİNE KEFİLİM'

Yolculuk Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Eray Sargın savunmasında, iddianamede bahsi geçen Twitter hesabının kendisine ait olmadığını belirterek üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini söyledi.  Sargın, “Ben gazeteciyim, gazetecilik faliyeti engellenmeye çalışılıyor. Diğer 5 arkadaşımın da gazeteciliğine kefilim. Birtakım haber başlıklarıyla suçlanıyorum ancak bu haberlere herhangi bir soruşturma açılmış değil. Ele geçirilen dijital materyallerimde de herhangi bir şey çıkmamıştır” dedi.

Ardından savunma yapan KHK ile kapatılan DİHA Muhabiri Metin Yoksu, "Biz gözaltına alındıktan sonra bize yöneltilen suçlamalar değiştirildi. Atılan tweetlere bakıldığında, dil açısından habercilik diline uygundur. Savcı gerilla kelimesine takılmış. Burada bir güzelleme yok. Örgüt mensubu olan kişiler gerilladır. Kişiler kendilerine nasıl isim veriyorsa haberde öyle geçer. Mesela Che Guevara da bir gerilladır ve haberlerde böyle geçer" dedi. Söz konusu mesaj grubuna inisiyatifi dışında eklendiğini belirten Yoksu, "Hiçbir mesajı okumadım. Sonra mesaj grubundan çıktım. Ben bu gruptaki e-maillere girmedim. Paylaşımlarda bulunmadım. Ben bugün Twitter'dan herkesi takip edebilirim. Bu bir suçlama olarak yöneltilemez. Ben birisini takip ettim diye bu o kişiyle irtibatlı olduğum anlamına gelmez. Bilişim sistemini engelleme suçlaması var. Bu komik bir iddia. Ben sadece fotoğraf makinası ve photoshop biliyorum. Bilişim bilgim bu kadar. Nasıl sistemi bozabilirim? Adli kontrol şartımın kaldırılmasını talep ediyorum. Ailemin şahsi eşyalarına el konuldu. Bunların iadesini istiyorum" dedi. 
 
Tutuksuz yargılanan gazetecilerin ardından tutuklu DİHA Haber Müdürü Ömer Çelik'in savunmasına geçildi. 

KAR SUYUNA YATIRILMIŞ

Savunmasını Kürtçe yapan DİHA Haber Müdürü Ömer Çelik, masumiyet karinesinin hukuki yaklaşımın temelini oluşturduğunu savunarak, bu ilkenin kendileri açısından ortadan kaldırıldığını söyledi. Gözaltına alınırken işkenceye maruz kaldığını kaydeden Çelik, “Hakkımda başlatılan soruşturma kapsamında evime gelen polisler, çaldıkları kapıyı açmam ile birlikte üzerime çullandı ve iki saat boyunca işkence uyguladı. O kadar fütursuzlardı ki, Aralık ayında balkondaki kar suyuna yatırıp işkencelerini burada sürdürdüler” dedi. Çelik, evini basan polislerin uzun süre kendisini öldürüp öldürmeme konusunda birbiriyle tartıştıklarını da anlattı. 

‘KRALIN ÇIPLAK OLDUĞUNU SÖYLEMEYELİM Mİ’

“Türkiye bugün yaşadıklarıma benzer şekilde mafyatik siyaset uygulamaları ile yönetilmektedir. Yaşam hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, uluslararası hukuk normlarına göre oluşan diğer insani hak ve özgürlükler, bugün hiç olmadığı kadar sınırlandırılmakta ve gasp edilmekte” diyerek siyasi iktidarın tekçi politikalarını eleştiren Çelik, “Bu politikalar sonucu  her yeri ötekileştirici, dışlayıcı, suçlayıcı ve çatıştırıcı haberler sardı” dedi.  Çelik şöyle devam etti: “Peki, biz bu ülkenin kaderi haline getirilmek istenen tekleşmeyi kabul mü etmeliyiz? Bizden mutlak itaat isteyenlere boyun büküp, onların birer methiye dizercesi mi olalım? Kralın çıplak olmadığını görmeyelim mi, yazmayalım mı, söylemeyelim mi?​”

‘BOYNUMUZU VURAN KILICI BİZLER BİLEYLEDİK’ 

Bütün olumsuz koşullara rağmen özgür basın geleneğini sürdürmeye çalıştıklarını kaydeden Çelik, gerçekleri yazan muhalif gazetecilerin tutuklandığını ya da çalıştıkları kurumların KHK ile kapatıldığı söyledi. OHAL sonrası muhalif medya üzerindeki baskıları sayılarla izah eden Çelik, 5 haber ajansı, 24 radyo, 16 TV, 63 gazete ve 20 dergi ile 178 medya kuruluşunun  kapatıldığını ve 176 gazetecinin halen tutuklu olduğunu hatırlattı. Bu tablonun eleştirinin, sorgulamanın ve haber yapma özgürlüğünün rafa kaldırıldığının kanıtı olduğunu savunan Çelik, “Kimi gazeteciler hakikatin yanında değil de gücün ve paranın yanında saf tuttular. Böyle olunca da bugün boynumuzu vuran kılıcı bir bakıma bizler bileyiledik” dedi. Muhalif medyanın gerçekleri halka taşımasının önüne

Bugün içerisinde yer aldığımız resim, tamda bu muhalif medyanın gerçekleri halka taşımasının önüne geçmek için herşey yapılırken diğer yandan da yandaş medya da ise hakikatler bilinçli olarak ters yüz edilmekte. Hakikate dair en küçük bir kırıntıya bile tahammül edilmiyor. Yani yaşamın tüm alanlarına ilişkin hakikatler, yanlış politikalar halktan gizlenmeye çalışılıyor. Buna karşı çıkanlar ise ötekileştirilip damgalanıyor.

Biz gazetecilerin görevi kamuoyunu bilgilendirmektir. Halkın gerçeğe ulaşmasında aracılık yaparız. Bu yüzdende sadece halka karşı sorumluyuz. Fakat bugün bileklerimize kelepçe vurulması halkın takdiri değildir. Hükümetin haberlerimizden duyduğu rahatsızlığın sonucudur. İddianamede suçlandığımız esas nokta Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın gayrihukuki ilişkilerini haber değeri taşımasından ötürü halka ulaştırılmasıdır. O e-maillerin nasıl ele geçirildiğini bilmiyorum. O e-maillerden sosyal medyada haberdar oldum. Daha önceki ifademde bu yönlü izahatımı yapmıştım. İncelediğim kimi e-maillerin içeriğinde hukuksuz ve Bakan beyin görevi ile bağdaşmayan ilişkilere tanık olduktan sonra bunları haberleştirdim. Bu konuda da hiç kimseden talimat almadım. Bakan beyin kişiliğine ya da özel yaşamına ilişkin hiçbir bilgiyi haberleştirmedim, yaymadım. Haber konusu yaptığım şeyler, görev sınırlarını aşan ilişkilerdi. Sayın savcı ise iddianamede bu kirli ilişkileri “stratejik faaliyetler” olarak tanımlıyor. Tuhaf olan da bu. DAİŞ ile petrol pazarlığı yapmak hangi stratejik faaliyetin kapsamında merak ediyorum. Yine savcı bey e-maillerde yer alan kimi bilgilerin “manipüle edildiği”ni ileri sürmekte. Fakat bu e-mailler bugüne kadar ne Bakan Bey ne de ilgili diğer isimlerce yalanlanmadı.
 
Baskı ve sindirme politikaları ile hakikatler gizlenmeye, toplumdan saklanmaya çalışılıyor. Ama artık öyle bir noktaya geldik ki mızrak çuvala sığmıyor. Demokrasi ve hukukun egemen olduğu bir ülkede olsaydık, o e-mailer kim olursa olsun birilerini yargılamaya yeterdi. Ama bugün onlar değil, bunu ispat eden ve halka soran bizler yargılanıyoruz.

Korku ve sindirme politikalarının hukukçuları da esir alması muhtemel. Zira bugün üzerinde konuştuğumuz isim Cumhurbaşkanı damadı. Bu davayı önemli kılan da bu. Damatları bugüne kadar AKP’li birçok önemli ismin başını yedi. Buradan alınacak bir yara, sarayın duvarlarında gedik açılmasına yol açabilir. O nedenle “baskın basanındır” politikası yürütülüyor.
 
Bir taraftan bunlar yaşanırken diğer taraftan kafasını kuma gömen yandaş ve merkez medya, biz meslektaşlarını suçlu ilan etmekten geri durmadı. Zaten onlar resmi söylem ve açıklamalara hakikatlerden daha fazla önem verdiler. Bu yüzden siyaset ve devlete hakim olan mafyatik tarz, medya içinde ilgi çekici. Örneğin, Milliyet gazetesi “en hayırsever iş insanı” ödülünü bu yıl mafya babası Sedat Peker’e verdi.
 
İddianamede bana yönelik suç delili olarak gösterilen bir diğer şey sosyal medya paylaşımlar bağlamından koparılarak ele alınmıştır.
 
Gazetecilik mesleğini tercih etmemde de yine bu hafıza etkili oldu. Yaşadığım o tanıklığı sizinle de paylaşmak istedim. Lice’nin yakılıp, yıkılmasından günler sonra dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in ilçeye gelecek olması nedeniyle herkes, polis ve askerlerce zorla çarşı merkezinde toplandı. Basın mensuplarının da bu ziyaret nedeniyle ilçeye girişlerine izin verilmişti. Gelenlerin arasında bulunan ünlü bir gazeteci, yanı başımda yaşlı bir ilçe sakinine, ilçeyi kimin bu hale getirdiğini sordu. O insan silahların gölgesi altında bulunması nedeniyle soruya şu yanıtı verdi: “Gerçekten de kimin yaptığını bilmiyor musun?​”
 
Dile getirmeye çalıştığım tüm hakikatler, aslında o soru ve ona verilen yanıtta gizli. Çünkü o röportajı akşam haberlerde bambaşka bir kurgu ile izledim ve medyanın yaşadıklarımızdaki rolünü daha o yaşta tanık olarak öğrendim. O gazeteci, belki de aldığı o yanıtların ağırlığına daha fazla dayanamayarak gazeteciliği bıraktı. Bugün doğa fotoğrafları ve belgeselleri çekiyor. Ben ise hayatımda iz bırakan bu olaydan etkilenerek gazeteciliği tercih ettim. Halka sadece doğruları ulaştırma konusunda titizlikle ve sorumlulukla hareket etmeye çalıştım. En çok çabaladığım şey ise öylesi bir soru ile karşılaşmamaktı.
 
Yaşadığım bu olaydan hareketle bende siz değerli heyete, o yurttaşın yönelttiği soruyu sormak istiyorum: “Gerçekten asıl suçlu ve suçluların kim olduğunu bilmiyor musunuz?​”
 
Bu sorunun yanıtını bildiğinizi düşündüğüm heyetinizin vicdanının sesinden uzaklaşmayarak bunca aydır yaşadığım mağduriyete son vermesini bekliyorum. Bu doğrultuda tahliye ve beraatimi talep ediyorum. Saygılarımı sunarım.

MAHİR KANAAT: KAMUOYU YARARINA HER BILGİ, BELGE DÜNYANIN HER YERİNDE HABERLEŞTİRİLİR

BirGün çalışanı Mahir Kanaat savunmasında, bana 'Henüz delil toplama aşamasındayız delilleri toplayalım ifade alacağız' dendi 24 gün boyunca tek şey söylenmesi 24 gün sosyal medya ile ilgili bilgileri Sabah'tan öğrendik. Bize getirilen gizlilik kararı Sabah'ta yoktu. Bizim çalıştığımız gazeteler Metro ya da marketlerde satılmaz. Gazeteci takip ettiği haberin peşinden gider, haberle ilgili bilgisi olan herkesle konuşur taraf olmaz. Anayasal hak olan halkın haber alma hakkı için çalışır gazeteci. Sohbet grubunu benim kurduğum iddia ediliyor ancak RedHack grubu kendi kurduğunu söyledi. RedHack'in mailleri bende bulunmuyor ne inceledim ne indirdim. Olmayan maille nasıl algı oluşturuyorum merak ediyorum. Kuruluşundan beri 14 yıldır BirGün'de çalışıyorum. Twitter’dan takibin suç sayıldığını bu vesileyle öğrendim madem suç devlet bu hesapları kapatmayarak suç işlemiş olmuyor mu? 17/25 aralık fezlekesinin orjinal örneğinin bilgisayarımda ele geçirildiği iddia ediliyor. İfadem sırasında emniyette ve savcılıkta basit bir kopya olduğunu anlattık savcı makamında gözlerinin önünde indirdik sonuç aynıydı. Solcu ailenin solcu ferdiyim bırakın sağcı ile bir araya gelmeyi selamlaşmam bile mümkün değildir. Hts kayıtlarımda şüpheli bir görüşme dahi yoktur. Deniz Yücel ile görüşmem bir gazetecinin bir gazeteciyle görüşmesi normaldir. İlkinde tanışmak için ikincide tanışmaya gazeteye gelmek üçüncüde çay içmeye sözleştik ama içemedik. 99’dan beri ÖDP üyesiyim. Hayatımın hiçbir bölümünde cemaatçi ve sağcı ile ilişkim olmadı hts de bunu ortaya koyuyor. Asılsız ithamlar FETÖ soruşturmalarını sulandırmak ve asıl suçluları yargılamamak için yapılıyor. Bilişim sistemini engelleme ve bozma ile nasıl suçlandım bilmiyorum çünkü hackleyen ben değilim verileri yok etmek için verilerin elimde olması lazım. Ne veri hackledim ne bilişim sistemini engelledim. Bu ihbarı yapan vatansever2023@gmail.com Türkiye lehine işler yapan bir hacker. 10 aydır cezaevindeyim bu süre zarfında oğlum oldu. Ben oğlumu kucağıma alamadım çünkü beni tanımıyor. Bir baba ailesi için yaşar, kızım 7 yaşında ve bana çok düşkün günlerce babam nerede diye ağladı

24 gün ne için alındığımı bilmeden gözaltında kaldım. DHKP-C örgüt üyesi olmam sebebiyle tutuklamaya sevk edildiğimde örgütten kimseyi tanımadığımı hatta haber bile yapmadığımı söyledim hep beraber güldük Sayın hakim de güldü sonra beni tutukladı. 7 ay iddianame bekledim nasıl DHKP-C üyesi olduğumu merak ederek ve iddianame geldiki üyesi değilmişim. İddianamenin teması, hükümeti yıpratmak, IŞİD'le bağlantılı göstermek. Benim kaleme aldığım haberde iddianame çatısını oluşturan unsurlar var mı? Yok. Enerji politikasına ve IŞİD'e ilişkin tek ima yok. İlişkiyi ben değil iddianameyi hazırlayan savcı kurmuş çünkü bu irtibatlandırma sadece iddianamede var. Yargı cüzdanı çalanı değil haberi yapanı tutuklamıştır. Maili çalan hackerlar, tutuklanan ben. E postaların nasıl ulaştığını açayım redHack sosyal medyası üzerinden mailleri hacklediğini ve basınla paylaşılacağını söylediler, ardından dediklerini de yaptılar. 2 ya da 3 gün sonra beni de o gruba eklediler. Eklendikten sonra da maillere ulaştım ve kamuoyunu ilgilendiren maillerle ilgili haber yaptım. Ben gazeteciyim hakikate ulaşmak için kişilerle de görüşürüm. IŞİD'den el Kaide'ye kadar takip eder, sol örgütleri de takip ederim. Şimdi ben iddianameye göre selefi marksist miyim? Ne özel hayat ne devlet politikasıyla ilgili değildir yaptığım haber. Kamuoyu yararına her bilgi belge dünyanın her yerinde haberleştirilir. Irak'ta faaliyet gösteren özel şirketlerle ilgili haber yaptığım için PKK ve FETÖ örgütüne üye olmakla suçlanmışım. Birbirine taban tabana zıt olan iki örgüte nasıl yardım etmişim yaptığım haberle ne olur beni aydınlatın. Bu mailleri Wkileks'te 7 milyar kişi görebiliyor ve siz bana bunu haber yaptın diyorsunuz. Ben bunun çalındığı haberini yapmışım. Ben gazetecilikle yaşamımı sağlıyorum cezaevinde evlenmek zorunda kaldım, maddi manevi mağduriyetlerimize son verin tutuksuz yargılayın. 

‘IŞİD İLE HÜKÜMETİ SAVCI İLİŞKİLENDİRMİŞ’

Son olarak savunmasını yapan Diken Eski Haber Editörü, “Evde MLKP, emniyette DHKP-C, savcıda RedHack, iddianamede FETÖ örgütüne üye olmakla suçlandım” diyerek suçlamaların tutarsızlığına dikkat çekti. Öğreten, “DHKP-C örgüt üyesi olmam sebebiyle tutuklamaya sevk edildiğimde örgütten kimseyi tanımadığımı, hatta haklarında haber bile yapmadığımı söyledim.  Hep beraber güldük, sayın hakim de güldü sonra beni tutukladı. 7 ay iddianame bekledim nasıl DHKP-C üyesi olduğumu merak ederek ve iddianame geldi ki üyesi değilmişim. İddianamenin teması, hükümeti yıpratmak ve IŞİD ile bağlantılı göstermek. Benim kaleme aldığım haberde iddianame çatısını oluşturan unsurlar yok. Hükümetin enerji politikasına ve IŞİD’e ilişkin tek ima yok. İlişkiyi ben değil iddianameyi hazırlayan savcı kurmuş çünkü bu irtibatlandırma sadece iddianamede var” ifadelerini kullandı.

‘SELEFİ MARKSİST MİYİM’

“Yargı cüzdanı çalanın değil haberi yapanı tutuklamış. Maili çalan hackerlar tutuklanan ben” diyen Öğreten, sohbet grubuna eklendikten sonra maillere ulaştığını ve kamuoyunu ilgilendiren maillerle ilgili haber yaptığını kaydetti. Öğreten, “Ben gazeteciyim hakikate ulaşmak için kişilerle de görüşürüm, IŞİD’in, El Kaide’nin hesaplarını da sol örgütleri de takip ederim. Şimdi ben iddianameye göre Selefi Marksist miyim? Ne özel hayatı ne devlet politikasıyla ilgili değildir yaptığım haber. Kamuoyu yararına her bilgi, belge dünyanın her yerinde haberleştirilir. Yaptığım haber Irak’ta faaliyet gösteren özel bir şirketle ilgiliydi. Bu haberi yaptığım için PKK ve FETÖ örgütüne üye olmakla suçlanmışım. Birbirine taban tabana zıt olan iki örgüte nasıl üye olmuşum yaptığım haberle? Ne olur beni aydınlatın. Bu mailleri Wkileaks’te 7 milyar kişi görebiliyor ve siz bana bunu haber yaptın diyorsunuz. Ben bunun çalındığı haberini yapmışım” diyerek tahliye talep etti. 

SAVCI, ÖĞRETEN VE KANAAT’İN TUTUKLUĞUNUN DEVAMINI TALEP ETTİ

Savunmaların ardından Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın avukatı Ferah Yıldız duruşmaya katılma talebinde bulundu. Ardından ara karara ilişkin mütalaasını veren duruşma savcısı Arif Kaplan, Bakan Albayrak’ın davaya katılma talebinin kabulünü, adli kontrol taleplerinin devamını, Ömer Çelik’in üzerine atılı suçun mahiyetinin ve tutukluluk süresinin göz önüne alınarak tahliyesini, Tunca Öğreten ve Mahir Kanaat’in üzerlerine atılı suçun vasıf ve mahiyeti ile üzerlerine atılı suçu işlediklerine dair somut delillerin bulunması nedenleriyle tutukluluk hallerinin devamını talep etti.  

Savcı mütalaasının ardından tekrar söz alan 6 gazeteci, Bakan Albayrak’ın davaya katılma talebinin reddedilmesini istedi. Tekrar söz alan Öğreten, “Savcı somut deliller diyor. Haberde IŞİD’in I’sı geçmiyor. Deliller nerede söylesin ona göre savunma yapayım” diyerek tahliye talebini yineledi.

BERAT ALBAYRAK DAVAYA MÜDAHİL OLACAK

RedHack’in yayınladığı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’a ait mailleri haberleştirdikleri için tutuklu yargılanan gazeteciler Ömer Çelik, Tunca Öğreten ve Mahir Kanaat 304 gün sonra hakim karşısına çıktı. Kararını açıklayan mahkeme, Ömer Çelik’in adli kontrol kararıyla tahliyesine, Tunca Öğreten ve Mahir Kanaat’in tutukluluklarının devamına karar verdi. Mahkeme, Bakan Albayrak’ın davaya katılma talebini suçtan zarar görme ihtimali göz önünde bulundurarak kabul ederken tutuksuz sanıkların adli kontrol taleplerinin ve yurtdışı yasağının kaldırılması taleplerini reddetti.

 

ÖNCEKİ HABER

Atilla Taş, Murat Aksoy ve Davut Aydın cezaevinden çıktı

SONRAKİ HABER

Almanya’da meclis protestoyla açıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...